BEYİN GÖÇÜ
Her ülke vatandaşlarının okuma yazma oranıyla eğitim seviyesini belirler, biz dünyada bu sıralamada iyi bir yer almıyoruz, almıyoruz da elimizde gerçek anlamda yetişmiş beyinleri de tutamıyoruz.
Yani hem fakir hem hovardayız…
Şimdi bu hiçbir mesnedi olamayan öylesi söylenmiş bir söz değil, öyle uzun uzadı ya araştırma yapmak da gerekmiyor, sadece çevremize bakarsak olayın ne kadar açık ne kadar belirgin hatlarla karşımızda olduğunu görürüz.
Uzun bir maraton ilkokuldan itibaren başlıyor, sınıf atladıkça dışarıdan destek derslere daha fazla ihtiyaç duyulan bir eğitim sistemi, avuç dolusu harcanan paralar, kısa bir zaman dilimine sıkıştırılmış üniversite sınavı bütün çabaların hasat zamanı, kazandı kazanmadı istediği yer oldu olmadığı polemiği ve kazanmayanın sil baştan yaşayacağı çok ağır bir yıl daha, kazanın ise artık bir şey oldum hazzını yaşaması…
Buraya kadar iyi kötü gelen genç, aslında üniversiteye girince de bir şey halletmiş olmuyor daha ilk senesinde mezun olunca iş bulabilecek miyim telaşını yaşıyor, çünkü çevresinde ki örnekler ona bir şeyler anlatmaya yetiyor…
İyi üniversitelerden bile mezun olan gençlere iş imkânı yaratamayan devletimiz, önüne geçilmez bir beyin göçüne izin veriyor. Her zaman övündüğümüz genç nüfusumuz bir süre sonra sadece yaşlılar ve emekliler nüfusu olarak kalacak.
Bu öyle bir bıçak ki iki yüzü de keskin, bir yandan bu genç nesle hak verirken, bir yandan da bu konuda daha duyarlı olmalarını istiyor gönlüm.
Bu ülkeden kaçmak, kişisel başarıların altına başka bir memlekette imza atmak, bu güne kadar onlara sunulanı (çam sakızı çoban armağanı) inkâr gibi geliyor bana.
Devlet elindeki imkânlarıyla hareket ediyor ve yetmiyor bu doğru, ama belki de el birliğiyle bütünleşerek, gitmek yerine kalmayı deneyerek daha güzel bir şeyler yapabiliriz…
Hani bir şarkı var unun var mı var şeker var mı var yağın var mı var e helva yapsana der, şimdi durum buna benziyor, bütün malzemeyi toparlayıp aşçıya yol verilmez, kal dediği aşçıyaysa devlet iyi imkânlar sunmak zorunda.
Bıçağın öbür yüzünde yıllarını eğitimine harcamış maddi ve manevi anlamda yorulmuş gençler var, mezun olduktan sonra ektiklerini biçmek istiyorlar çok haklı olarak.
Hiç kimse makine mühendisi olup limon satmak istemiyor…
Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir haberde Ankara büyük çöplüğünde ayırdıkları çöplerle, (şişeler kağıtlar mukavvalar gibi) geçimlerini sağlamaya çalışan üniversite mezunlarından bahsediyordu, şimdi ne diyelim, arkadaşlar zor bir geçitteyiz biraz fedakarlık diyeceğiz ama, oturdukları yeri hak etmeyen hatta işgal ettikleri makamla uzaktan yakından ilgisi olmayanlara ne diyeceğiz, farelerin kedileri idaresine ne söyleyelim…? Buda onların haklarının teslim edilmesi gereken ayrı bir konu. İşte bazen bu atasözlerini çok anlamlı bulurum, yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal.
İsveç de yaşayan bir yakınım var lisede okuyan kızına devlet ayda sekiz bin kron öğrenim harçlığı veriyor, okuduğu için teşekkür parası bu, tabii ki bizim devletimiz de bu kadar büyük paralarla destek sağlasın demiyorum ama çok emek vererek geldiğimiz yerde sahip çıkılsın diyorum.
Aldığımız burslarla kaldığımız yurdun parasını bile karşılamak güçleşti harçlar kitaplar baştanbaşa engebelerle dolu olan bu yolda hala yürümekte ısrar eden hala okuma çabasında okutma çabasında olan bir milletiz biz, nerede yanlış varsa birlikte düzeltelim.
Bir yerlerde sakatlık var ve tespit etmek lazım, çünkü ne kadar iş arayan varsa o kadar da eleman arayan var, internet kanalıyla verilen ilanlar, basında sarı sayfalar cayır cayır ilan.
Bu olayı iki yönlü düşünüyorum, başvurular başvuru yapan genç tarafından yüksek standart şartıyla oluyor, nedir bunlar?
Öncelikle yüksek bir maaş, çalışma saatlerinin uygunluğu ve kazancıyla refah bir hayat… Yani hem üniversite okuyup hem üç kuruşa on iki saat çalışmak istemiyor. Eleman arayan firmada, aslında çok farklı düşünmüyor, ancak onunda aradığı özellikler var, salt üniversite mezunu olmak firma için bir özellik değil, en az iki dil istiyor müteşebbis genç istiyor, sabah gelir akşam giderim zihniyetini reddediyor, hangi branşta başvuru yapıldıysa en azından biraz deneyim istiyor. İşte bu noktada çapak çıkıyor.
align=”justify”> Şimdi ben genel olarak bakıyorum, içlerinden istisna olanlar tabii ki var, ama mezun olan birçok gencin dili yok, hiç değilse okudukları bölümle ilgili tatillerde öğrenmek amaçlı çalışmışlıkları yok, staj mecburiyeti olan okullarda bile, bir şekilde kitabına uydurulup kaytarılıyor.
Bu durumda ortaya çıkan tablo çok şık değil, hem üç kuruşum var hem beş kuruşluk yerim anlayışı, hele özel sektöre hiç uymadığı için, maalesef değerlendirmeye alınmıyorlar.
İşsizlik var bunu biliyoruz, ama işsizliği kırmak için biraz daha çalışmak, kişisel anlamda daha artılar edinmek gereği olduğunu düşünüyorum.
Üniversitede verilen yabancı dil eğitimi eğer yabancı dil değilse branşınız, yeterli seviyede değil, mutlaka dışarıdan gidilecek bir kursla desteklemek zorundasınız, ancak bunun içinde finans gerekiyor, o yüksek rakamları çok öğrenci karşılayacak durumda değil ama bu da çok gerekli…
İşte bu noktada devletin eli elzem oluyor. Eğitimde yapılacak bir reformla yabancı dil ağırlıklı yani mezunların gerçekten öğrendikleri bir yabancı dil, ya da dışarıdan desteklemek zorundalarsa devlet tarafından tahsis edilecek bir ödenek.
Çünkü aynı genç örnek olarak eğer Amerika ya gitmeyi hedefliyor ve de gidebiliyorsa en fazla altı ayda dili halledip branşıyla ilgili bir işe yüksek maaşla başlıyor. Bunu kesmek zorundayız, her eğitimli insanımız bu ülkeden vazgeçerse elimizde ne kalacak?
Hem gittiği vakit iş bitiyor mu?
Milyarlarca lira harcanarak eğittiği insanını kaybetmek, parçalanan aileler, bizim sahip olabileceğimiz başarılara başka bir ülkenin sahip çıkmasına olanak yaratmak, hangisini söylesek hangisine üzülsek…
Gencinde en ufak bir ışık görse ne tarafından tutacağını şaşıran Avrupa işte bu konu da bize örnek olsun, her zaman Avrupa’yı örnek alalım deriz ya alalım işte burası doğru örnek taklit edeceksek bile doğruyu edelim, hiç değilse bize geri dönüşü olur.
Türkiye sadece domates biber satmıyor yetişmiş beyinleri de ihraç ediyor üstelik bedava… Çok esef verici bu durum, karşısında sadece üzülmek yetmiyor çözmek gerek…
Bir ucundan eğitimli ordunun bir ucundan devletin tutup bitirmesi şart bu göçü. Eleştiri oklarını atarken de merhametli olmak lazım, evet bize okuma imkanı veren devletimize borçluyuz, ama eğitimli işsiz olmak da hayatı çok renkli kılmıyor.
Bu insanlar burada iş zemini bulup örnek üç lira maaş alıyor da İsveç beş lira veriyor diye oraya giderse, o zaman ayıp ediyorsunuz bu vatana borcunuz yok mu derim, biraz fedakârlık gerekmez mi derim ama adam işsiz…
Kolay kazanılmayan kolay harcanmaz bunca zahmet bunca emek sonrası ben yemedim al sen ye demek sonrada biz ne diye kalkınamıyoruz diye dövünmek yapılan hatayı bağışlatmıyor, gidenin geri gelmesi zaten hayal geldiğini var saysak bile posası geri geliyor…
Geçen yıl beden eğitimi ve spor yüksek okulu mezunu birçok gencin öğretmenlik ataması yapılamadı, ben onların mezuniyet gecelerine katıldım, hepsi pırıl pırıl, fişek gibi, ahlaklı güzel arkadaşlardı. Şimdi ne yapacaklar, ne kadar daha işsiz ne kadar daha parasız yaşayabilirler. Hepsi demek istemiyorum ama birçoğu bu gün yurt dışına gidebilme yolunu bulsa kaçacak, çünkü yoruldular… Bu sadece bir tek örnek. Ben inanıyorum ki bütün gençler bu vatana hizmet etmek arzusunda, yine biliyorum ki devletimiz de bu olumsuzluklardan dolayı yara alıyor.
Her iki tarafta biraz daha özverili biraz daha direnerek mücadele vermek zorunda başka yolu yok, ne gitmekle ne göndermekle bu yara iyileşmez, tam aksine her yıl kronikleşiyor.
Yıllar evvel Türkiye üzerinde esen fırtınayı hepiniz bilirsiniz, Almanya yabancı işçilere kapılarını açtığı zaman Türkiye de bundan büyük ölçüde nasibini almıştı, amaçları sadece hayatlarını maddi anlamda düzene sokmak ve bir süre çalışıp geri dönmek olan bu insanımız ne yazık ki bunu başaramadı.
Orada dünyaya gelen çocuklar bile maalesef Almanya da Türk Türkiye de Alman sayılarak her iki halde de itilmişliği yaşadı, ne kendi kültürünü bilebildi ne doğduğu yeri benimseyebildi, her tarafı ayrı yara olan bu göç de Türkiye’nin eksiler hanesine yazılırken, Almanya bizim iş gücümüzü inanılmaz güzel değerlendirdi ve depar attı.
Başarı nerede olursa olsun kıskanılmalı, başka türlü başaramayız, bizden daha iyi olanı kendimize örnek almazsak ve de bunun sebeplerini bulmaya çalışmazsak iki ileri bir geri gider dururuz, kaldı ki mesele çok açık fazla araştırmaya da gerek olduğunu sanmıyorum…
Bir yandan gurbetin garipliği bir yandan kendinize yakın bulmadığınız bir toplum içinde yaşamaya çalışmak ve en ağır şartlarda çalışmak, çünkü yabancı işçilere sunulan imkanlar öyle parlak yaldızlı falan değildi, ve bütün bu zorluklar içinde verilen mücadele Almanya ya kalkınmasında büyük şans tanıdı.
Aslında bir şeyden eminim ki bu kadar enerjiyi bu kadar emeği kendi memleketimiz için harcaya bilseydik bu gün Almanya bize hayranlıkla bakıp vay be bravo diyecekti ama… yapamadık.
Tarih bize bir şeyler öğretmeli, biz dünyada hakimiyet kurduğumuz zaman alimlerin ışığında yol aldık, başarılarımızı kaybetme sebebimiz ise onları elimizde
tutamadığımızdandı, yine başa mı dönüyoruz?
Bazen öyle bir noktaya gelirsiniz ki ne kadar uğraşsanız ne kadar emek verseniz yapmak istediğinizi istediğiniz noktaya getiremezsiniz, çünkü sadece siz yetmezsiniz mutlak destek gerekir.
Bu anlamda ben aileyi minyatür devlet kabul ediyorum, paylaşımda adalet, gelir gideri iyi dengeleyen aile içi sorumlusu, içinde yaşayanların taleplerini gücü nispetinde değerlendiren ve anlayış sevgi esasına dayalı bir meclis, burada hepimize düşen sorumlulukları ayrımsız üstlenirsek bir mesuliyet zinciri oluşur.
Hepimiz gönüllü olursak ve fedakarlık sırası bize geldiğinde de özverili davranırsak hiçbir şey aksamaz. Aileyi büyütürsek devlete gideriz, söylediğim hangimiz fedakarlık yapacaksak belirleyelim, aksi halde bu boşluk başka ülkelere pirim yaptıracak…
Öncelikle dayı emmi ilişkilerinin kurumlardan silinmesi şart, eğer kişi sınavla işe girecekse sadece bilgisine tutunsun, hak eden kazansın. Bu bir şekilde başka bir çarpıklığı da düzeltecek, olduğu yerde gerçekte olamayacak olan zat, aslına rücu edecek…
Ben bir tarihte bir otelin genel müdüründen görüşmek için bizzat kendisinden randevu aldım, kabul etti, kendisini ziyaret sebebimi de ifade ettim boşa zamanını almamak için, tamam gelin görüşelim dedi.
Yanıma firmada çalışan ama erkek bir arkadaşımı aldım, bunu korunmak amaçlı falan yapmadım, sadece iş onunda gelmesini gerektiriyordu. Neyse gittik, daha odaya girerken yüz ifadesi değişti sayın genel müdürün, çok bir şey anlatmaya fırsat da olmadı zaten, teşekkür etme inceliğini bile bilmeyen bu adam, hiç vakti olmadığını gerekçe göstererek görüşmeyi bitirdi… O hak etmediği bir yerde duruyordu, otelcilik adına da tek kelime bilmediğine kefil olurum, ama iyi bir dayısı vardı…
Bu örnekleri çoğaltabiliriz adım başı karşılaşır olduk o yüzden bu yozlaşmayı da durdurmak için oraya gerçekten işi bilen bunun eğitimini almış bir başka gence istihdam oluşturacak sistem devreye girmek zorunda.
Gelişmekte olan her ülke de yaşanan dejenerasyonu haksızlıkları çarpıklıkları yaşıyoruz, ama benim derdim bunları düzeltebilecek bilinçli eğitimli insanımızın ülkeden göçü.
Eğer hâkimiyet ve çoğunluk örnekte bahsettiğim insanlarda kalırsa bu kez düzeltilmesi gereken vatan da kalmayacak, ayaklar baş olmasın…
Sözlerime sizlere nakletmek istediğim bir kıssadan hisseyle nokta koymak istiyorum. Bir ülkeyi yöneten bilge kral ölüyor, yerine kural gereği oğlu geçiyor, ama babasının aksine çocuk ülke yönetiminden ve insan ilişkilerinden bihaber.
Diğer ülke kralları bu duruma çok seviniyor, gelen kralın bu işi yürütemeyeceğini ve bir süre sonra ülkenin bölüneceğini dolayısıyla zayıf düşüp bu parsadan hisse alacalarını hesaplıyorlar ve beklemeye koyuluyorlar, fakat zaman geçmesine rağmen beklentinin tam aksine ülke günbegün gelişim gösteriyor, bakıyorlar böyle olmayacak bir yandan da merak var. Diğer ülkeler kralları arasından bir sözcü seçip bu bilgisiz kralı ziyaret ediyorlar.
Sözcü kral, haşmetlim sözü açık konuşmak gerek babanız öldüğünde sizin ülke yönetiminde bilgisiz olduğunuzu bildiğimiz için içten içe hepimiz sevindik, bu güne kadar da parçalanırsınız diye bekledik, fakat yanıldığımızı görüyoruz sırrınız nedir?
Kral, evet ben ülke yönetiminde cahildim ama bilmediğimi biliyordum ve elimde işlerini iyi bile eğitimli bir kadro var, bende her işin başına bir bileni getirdim der…
Dileğim işini bilen eğitimli aydın beyinlerin yöneticilerimizce ülkemizde kalmasına olanak sağlanmasıdır aksi halde diğer ülkelerin kralları pusuda…
Bazı Beyin Göçü Örnekleri:
Ahmet Çakmak: Princeton Üniversitesi Deprem Araştırmalar Merkezi.
Ali Erdemir: Bilim Nobeli R&D ödülünü üç kez kazandı.
Aslıhan Yener: Chicago Üniversitesi’nde Arkeoloji Bölüm Başkanı. Arkeolog.
Atilla Ertan: Methodist Hastanesi sindirim hastalıkları tıbbı direktörü.
Aydın Arıcı: Yale Üniversitesi’nde Hormon Hastalıkları ve Kısırlık Araştırma Merkezi Başkanı.
Emrah Yücel: “Frida” gibi oscarlı afişlerin sahibi.
Esen Ercan Alp: 1949 yılında icat edilmiş olan radyo karbon tekniğine son veren buluşun sahibi. Intel Developer Bölüm Direktörü ve MIT Teknoloji Üniversitesi Geliştirmeler Bölümü/ USA.
Fatih Çulha: Bilgisayar Mühendisi. Sun Microsystems / USA.
Feryal Özsel: Einstein’in aralarında bulunduğu 20 dehadan oluşan Büyük Fikirler Listesinde yer alıyor.
Gazi Yaşargil: Beyin cerrahisinde çağa damgasını vuran Türk. Yüzyılın beyin cerrahı seçildi.
Gökhan Hotamışgil: Harvard’da Genetik ve Kompleks Hastalıklar Bölüm Başkanı. Obezite, şeker hastalığı ve kalp hastalıkları ile ilgili patentini aldığı yüzlerce çalışması var.
Hasan Garan: New York Presbytarian Hastanesi Elektrofizyoloji Bölüm Başkanı.
Mehmet Öz: Medusan Bilimsel Araştırmalar Başkanı.(Florida / USA) Kalp hastalıkları uzmanı.
Muzaffer Şerif: Bilimsel metodisyen dalında en iyi Sosyal Psikolog.
Münci Kalayoğlu: Karaciğer konusunda dünyanın bir numaralı ismi. Karaciğer nakline getirdiği yenilikler ile biliniyor.
Neva Çiftçioğlu: NASA Geliştirmeler Bölüm Direktörü.
Olcay Çığtay: Georgetowm Üniversitesi Hastanesi Lombardi Kanser Merkezi Mamoğrafi Bölüm Başkanı (30 Yıl)
Reşat Kasaba: Washington Üniversitesi Jackson Uluslararası İlişkiler Yüksek Okulu Başkanı.
Süleyman Gökoğlu: NASA’nın Glenn Uzay Merkezi Direktörü.
Vamık Volkan: Psikanalist. Yale Ünivsersitesi / USA. Sigmund Freud ödülü sahibi. (İsimler, AC Nielsen Danışmanlık şirketinin ülkeler için hazırlamış olduğu yıllık rapordan alınmıştır)
hiç öenek yok ya
ya. beyin göçü ile ilgili slagonlar varsa ????
ya. beyin göçü ile ilgili slagonlar varsa ????
beyin göçü kaçınılmaz,Tr adam olmaz,sistemde 30yıldır hiçbirşey değişmedi,o nedenle ben 8yaşından beri robot yapıp programlayan oğlumu avrupa da okutacağım,şimdiden ane gelmem artık diyor,üstelik 10 yaşında..
peki hiç mi Türkiyeye gelen bilim adamı yok?
yha ben bu beyin göçü yqpmış kişilerin hayatlarını istiyorum lütfen yazın bana acil
yazınızı itinayla okudum.diyeceğim şu:zamanında rededilmez tekliflerle ülkemizden götürülen bilim adamlarına ulaşalım onlardan yetişen yetenekli geçlerimize madi ve manevi olarak destek olmalarını rica edelim,bu geçler bu ülke için çalışsınlar.bilim adamlarımız avrupada varsın çalışsınlar ama başka bir gencimizi avrupaya muhtaç etmeden yetişmesine yardım edebilirler.şundan şüpem yok :onlar ülkelerinin geleceği için kazandıklarının bir kısmını ve bilgilerini yetenekli olan gençlerimize sunacaklardır.tşk ederim.yüzüncü yıl üni. sınıf öğr. 1.sınıf öğrencisiyim..