Yazar: sevinç

Eğer Yazsaydım…

….“Eğer bir mektup yazmaya karar verseydim, bunu bir kişiye yazmazdım.İçine sancılarımı şikâyetlerimi yazacağım serzenişim olurdu, yalanı, riyayı, hırsı, sevgisizliği hayatına yerleştirmiş tüm insanlara” Derdim ki;Hani böyle kasırga misali esip geçerken yıktıklarınız var ya, hani ben ben diyerek böbürlenen o nefsiniz, hani ruhunuzu bile hapsettiğiniz o gururunuz, hepsini bir kenara koyarak okuyun… Sadece ne kadar zaman yaşadığınızı hesaplayarak ne kadar daha yaşayacağınızı bilemezsiniz, ama yaşadıklarınızdan öğrendiklerinizi toplayabilirseniz, o bilgileri gerçekten doğruya hedeflerseniz, belki de bu kadar hoyratça harcanacak zamanınızın olmadığını fark edeceksiniz… Her birinizin diline pelesenk ettiği “yalan dünya geldi gidiyor” gibi kendinizin bile inanmadığı sadece söyleyerek hafifletici sebepler yarattığınız...

Devamını Oku

Sevinç İnal

23 Mart 1961 tarihinde İstanbul, Fatih’te doğdu. Öğrenimini İstanbul’da tamamladı. 1980 yılında evlenerek Konya’ya yerleşti. Bir dönem bir reklam ajansının halkla ilişkiler müdürlüğünü yürüttü. Bu zaman dilimi içinde duygularını şiir olarak kağıda aktaran muhtelif denemeleri oldu. Daha sonra kendi yazdığı bu denemelerini Konya FM radyosu bünyesinde “Sevgiye Tutunmak” adı altında yayınlanan bir şiir programında seslendirmeye başladı. Bunun yanında yine aynı radyoda sosyal içerikli bir programla yayın hayatını sürdürdü. Nisan 2004 tarihinde “Sevgiye Tutunmak” adlı şiir programında seslendirdiği şiirlerinin bir kısmından oluşan “Sevgiye Tutunmak” isimli şiir kitabını yayınladı. Şu an İstanbul’da ikamet etmekte olan Sevinç İNAL, evli ve iki kız...

Devamını Oku

Kısırdöngü (Yeni Yıl)

Yepyeni umutlar olsun deriz,Yepyeni düşlerimiz,Eskiyen gidendir ya,Hep bitmiş biliriz… Nedir biten?Biz neyin peşindeyiz?Her yıl aynı havadan çalar türkülerimiz,Hoş geldin yeni yıl çığlıklarımız… Milyonlarca yıllarımız olsa,Biz hiç ölmesek hatta eğer değiştiremiyorsak Biz bizi, ne fayda?… Bütün mesele eskiyenin içinde “pişmek”,Belki de “olmak” sanatını icra…Geldiğimiz gibi gitmemek,Budur dava… Bunu yapamıyorsak eğer,Salt alkışlayan şakşakçılarsak,Yaşadıklarımızdan ders almadıysak,Öğrenmediysek öğretemediysek eğer… Neye yarar ki gelen?Nasılsa bir yıl sonra O da...

Devamını Oku

Ata’mı ‘Mustafa’ da da Sevdim…

29 Ekim 2008’ de gösterime giren Mustafa filmi beni çok heyecanlandırmıştı. Atatürk için yapılan bu filmi tezden izlemek için sabırsızlanıyordum. Filmin hemen ardından basına yansıyan kritikler yavaş yavaş şevkimi kırıyor, her ne kadar izlemeden karar vermemek gerekiyor diyorsam da, yüreğimde bir yerler inciniyordu…   Ağırlıkla olumsuz eleştirilen film, Atatürk’ü küçültme, aşağılama maksatlı komplo gibi lanse edilirken, Can Dündar’a tepkili olmaya başlamıştım bile… Bu durum filmi izleme şevkimi kırıyor her gün bir sonraki güne erteliyordum. Okuduğum bir eleştiride, filmi izleyen hanım, yazık diye başlamış yazmaya yazık!! Filmin tamamı Ata’yı yer ile bir etmek için yapılmış.   O, karanlıktan korkan, kaldığı...

Devamını Oku

Ensest İlişkiler ve Çocuk Tecavüzleri

Bu Günah Kimin? 24 yıl boyunca evinin bodrumuna hapsettiği kızından 7 çocuk sahibi olan Sapık Baba Josef Fritzl’in, akli durumu itibariyle cezai ehliyete haiz olduğu belirlendi. Adapazarı’nda öz kızına 9 yaşından itibaren 5 yıl boyunca cinsel tacizde bulunup tecavüz eden ve bir erkek çocuk dünyaya getirmesine neden olan 32 yaşındaki baba M.Ş. yargılandığı mahkemece 23 yıl 5 ay 7 gün hapis cezasına çarptırıldı. Böyle bir yazı hazırlamadan evvel istatistiksel bilgileri almak, hem dünyada hem ülkemizde ensest ilişkileri ve çocuk tecavüzlerini araştırmak istedim. Dehşete düştüm.. Okurken gözlerimi yuvalarından fırlatan olaylar, ahlaksızlığın gırtlak boyuna gelmesi itiraf ediyorum ki kanımı dondurdu.. Konu...

Devamını Oku

Uçurumun Kıyısı

Can Dündar’ın ‘’Şeriat ve Gelişimi’’ yazısında verdiği anketi aynen naklediyorum, aslında ben şok olmadım sanırım okuyanlarda olmayacaktır… Türkiye’de kaç okul var? -67 bin… Kaç hastane var? -1220…Kaç sağlık ocağı var: -6 bin 300… Peki kaç cami var? 85 bin…Her 60 bin kişiye 1 hastane düşerken, 350 kişiye 1 cami düşüyor. Peki, kaç kilise var? -270… Kaç cem evi var? -100.Türkiye’de kaç doktor var? -77 bin.. Peki, kaç din görevlisi var? – 90 bin…Türkiye’de her 900 kişiye bir doktor düşerken, her 780 kişiye bir din görevlisi düşüyor. Eğitim-Sen’e göre Türkiye’nin 200 bin öğretmen açığı var.Türkiye’de kaç kütüphane var? – 1435… Almanya’da kaç kütüphane var? -11 bin…Türkiye’nin kaç kentinde devlet tiyatrosu var? -13… Kaç kentte kuran kursu var? -81… Bu kursların toplam sayısı kaç? -3852…Türkiye’de 1 opera derneği var; 11 bale, 10 heykel, 18 resim, 18sinema, 38 tiyatro derneği var.Peki, kaç tane ‘cami yaptırma derneği’ var? -35 bin… İçişleri Bakanlığı’nın bütçesi ne kadar? – 783 trilyon… Ulaştırma Bakanlığı’nın? -678 trilyon… Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın? -677 trilyon… Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın -632 trilyon… Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın? -280 trilyon.. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın? -249 trilyon…Çevre ve Orman Bakanlığı’nın? -404 trilyon… Sadece Sünnileri temsil eden Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi ne kadar? -1.3 katrilyon…8 bakanlığın bütçesi kadar… 22 üniversitenin toplam bütçesine denk… Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin yıldan yıla büyümesine bakalım: 1997’de 66 trilyon. 1998’de 119… 1999’da 180… 2000’de270… 2001’de 302… 2002’de 553… 2003’te...

Devamını Oku

Sevelim mi Sayalım mı?

  BİRBİRİNİZİ SEVMEK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ AMA SAYMAK ZORUNDASINIZ…   Keşke bu anlayışı değiştirebilir özelliğim olabilseydi, keşke bu anlayışı kökten silebilseydim… O zaman ben tam tersini söylerdim, birbirimizi saymak zorunda değiliz ama sevmek zorundayız derdim.   Çünkü saygı bir yere tutunmak zorunda, eğer birbirimizi sevmek zorunda olsaydık kesinlikle saygı ona yapışık olacaktı.   Ben hiç sevgisiz insan tanımadım kendi adıma, az seven, sevgisi bol olmayan tanıdım ama hiç sevmeyen tanımadım, var mıdır onu da bilmiyorum yalnız şunu biliyorum eğer varsa çok mutsuzdur…   Çünkü yaradılış özelliğimizde vardır sevgi, eğer yaşanmıyorsa bu onu itmektir, bu onu inkârdır, kişinin kendini kıstırmasıdır, tercihtir...

Devamını Oku

Çünkü ALLAH Adildir…

Üç çocuk, bir erkek ve yalnızca gözlerini açıkta bırakacak şekilde, yüzünü sımsıkı peçelemiş bir kadından oluşan bir aile.   Adam ve çocuklar rahatça, hatta biraz gereğinden de fazla bir rahatlıkla, neredeyse döke-saca yemeklerini yerken, kadın büyük bir sıkıntı içinde, basını iyice öne eğerek, bir eliyle ağzını burnunu örten örtüyü birazcık kaldırıp, öteki eliyle de örtünün altındaki ağzına bir şeyler sokuşturmaya çalışıyordu. Bir yandan da arada bir çevresine tedirgin, ürkek bakışlar fırlatıyordu. Tıpkı, gizlice bir şeyler yiyen ve her an yakalanma korkusu içinde olan, ürkek bir kediye benziyordu. Kadının çektiği, bu yemek yeme işkencesini içim burkularak izlerken birden bire, iki elimi kullanarak ve ağzımı bulma güçlüğü çekmeden, rahatça yemek yiyebilmenin, ne büyük bir mutluluk olduğunun ayrımına vardım. Bu, o zamana kadar hiç ayrımına varmadığım bir mutluluktu….   O anda, acık pencereden giren deniz rüzgârı saclarımı tarayıp geçti, günesin aydınlığını ve sıcaklığını tüm yüzümde duyumsayıp, Atatürk’e yürek dolusu teşekkür ettim.   Evet, bu satırları bir sitede okudum yazı hayli uzundu sadece bu kadarı kâfi diyerek ve bu örnek yeterli diyerek burada paylaşıma sundum.   Yazının altında (dr. muhsine helimoglu yavuz) yazıyordu, bu tabloyu hangi ülkede gördüğü hakkında bir açıklama olmadığından olayın nerede geçtiği konusunda bir fikrim yok, yok ama ben yazıyı okurken benim ülkemde de böyle yaşayan kadınlar yok mu diye sordum kendime   Var…   Burada ki tarif anlatılır ve yaşanır bir eziyet değil, neredeyse elleri ayakları bağlı yaşamaya çalışan itelenen...

Devamını Oku

Nefretle Kınıyorum!!!

Dün akşam haberlerde izlediğimiz Ankara Keçiören’de bir büfe sahibinin içki satma gerekçesi ile iki zabıta tarafından öldüresiye dövülmesini dükkânında olan kamera sayesinde canlı olarak izledik…   Üzerlerinde resmi giysileri olmayan iki zabıta memurunun içeriye dalmasıyla başlayan bu inanılmaz olay akıllara durgunluk verecek bir vahşeti sergiledi. Hiçbir sorgu sual olmadan mağdurun üzerine yürüyen sözde memurlar ellerindeki sopayla söz hakkı tanımadıkları adamı linç edercesine dövdüler.   Kameranın alamadığı bölümlerde mağdurun çığlıklarını duyarken aynı çığlıklar içendeydim.   NELER OLUYOR!!!!   Eğer içki satma yetkisi yoksa ya da saat ihlali söz konusuysa ki bunların olmadığı yönünde ifadeleri var mağdurun, olsa dahi böyle orman...

Devamını Oku

Duanın Mucizesi

Duanın Mucizesi   (Hayatımdan bir alıntı)   Yıl 1994 yer Konya…   Can dostumun oğlu hasta, bana geldiklerinde gördüğüm şey 16 yaşındaki oğlunun durumuydu.   Çocuk kötü görünüyordu alıp doktora götürecek gibi bile değildi, görüştüğümüz başka bir arkadaşımızdan tanıdık bir doktoru eve getirmesini çocuğun evde muayyene olmasını istedik.   Çok geçmeden doktor geldi çocuğu uzun uzun muayyene etti ve yarın dedi bir hastaneye götürün tahlillerin yapılması gerek…   Doktoru eve getiren arkadaşımızla birlikte çıktılar, arkalarından yetiştim doktor bey nesi var çocuğun dedim? Sorarken kendim bile korkuyordum, doktor üzgündü. Benim teşhisim kan kanseri dedi ama tahliller ile son durum belli...

Devamını Oku

Erkek Başına Düşen Hatun Sayısı…

Bir söylemdir gidiyor her erkeğe dört hanım helaldir diye, hemen ardından eklenen de daha doğrusu referans olarak sunulan peygamberimizin de aynı hal üzerinden hareket etmesidir.   Yaratılan paradoks gerçek anlamda insan haklarına zarar verir hırpalar ama her iki cinsin de razı olması bu durumu çıkmaza sürükleyendir.   Hiç tartışmasız o günün koşulları kadınların mağduriyeti rızaları hesaplanmaksızın ortaya atılan bu tez İslami anlamda ‘’helaldir’’ rahatlığına kavuşmak içindir. Günümüzde ekonomik şartlar sebebiyle evlenmeyi dahi gerçekleştiremeyen pek çok genç dört hanımdan birini dahi alamamakta, ancak eğer evlenmeyi başardıysa akabinde sayıları çoğaltmak gibi bir heves içine düşer.   Neden?   Buradaki amaç mağdur...

Devamını Oku

Başlarım Böyle Sevgiye!!!

(‘’Seviyorum’’ demenin kolay olduğu yerde…) Belki bu söz gerçek anlamını kaybetti belki de sevmek esası nedir bizler unuttuk, ancak her birimizin diline dolanan sevgi bugün gerçek hezimetini yaşıyor… Dilimizle yüreğimiz arasında ki bağ mı koptu dilimize geleni söyleyip geçer mi olduk bilmiyorum ama bildiğim tek şey var ki menfaatlerin çakıştığı yerde duygular değişim yaşıyorsa onun adı ‘’sevgi’’ değil… Bizler sevmiyoruz sevmiş gibi yapıyoruz. Oysa biz milletçe bu duygumuza sıkı sıkı sarılan sahiplenen, vatanı için toprağı için yari için yareni için hayatını yok sayacak kadar yürekliydik, ne oldu da kaybettik? Ülkemin toprakları satılıyor vatan ‘’sevgisi’’ için! Eğreti binaların içinde adına eğitim dedikleri kurslarda 17 minik canı toprağa verdik Allah ‘’sevgisi’’ için! Bir ucundan ateşe verilen ormanlarımız alev alev yanan ciğerlerimiz, yüreklerimiz, hangi zalimin sadist ‘sevgi’sine teslim!! Sevginin adı mı değişti? Gelin yürekli olun gelin dürüst olun ve deyin ki; Biz almayı din ve sevgi saydık var olan şerefim(!) üzerine yemin ederim ki, kendi çıkarlarımın önüne geçen her şeyi yakar yıkarım. Deyin ki; Menfaatlerimi kollamak adına birime bin katmak adına bu keseri hep kendi adıma yontmak adına şahsım dışında hiçbir menfaat gözetmeyeceğime ant içerim… Haydi deyin! Nasılsa allahsızsınız kitapsızlar nasılsa arsızdır o diliniz siz bin kere tövbe eder bozarsınınız da adına da ALLAH ‘’sevgisi’’ dersiniz nasılsa. Siz dersiniz sizler dersiniz de o olmayan vicdanınız ne der? Hiç değil mi? Yaptığınız her şey sevgi adınayken vicdan ne desin, hiç… Biz sizden vazgeçtik...

Devamını Oku

Ne Kadar Kendinizsiniz

Bazen birilerini kınarken bu adam yaramaz içi başka dışı başka deriz, burada sevmediğimiz onaylamadığımız şey kişinin kendini ayrı ayrı şekillerde sergilemesidir, ama hep bir şey düşünürüm,  acaba kaçımız dümdüz ve her zaman olduğumuz gibiyiz?   Bu gün nabza göre şerbet vermek adamına göre oynamak hayat politikamız oldu, belki olduğumuz gibi görünmek iyiden iyiye zorlaştı.   Aslında kendimizce belirlediğimiz bu yol kolaylıklar sağlayacağı sanılan ama işimizi daha da çıkmaza sokan yoldur, ne hikmetse sürekli deneriz.   Bu ne kadar doğrudur veya bize ne kazandırır onu bilemem ama sadece fikrimi söylüyorum zor iş…   Hiç yalan söylemezsen ne söylediğini hatırlamak zorunda kalmazsın...

Devamını Oku

Suç ve Suçlu

Yasalarca yapılması men edilmiş eylemlere suç, bu eylemde bulunanlara da suçlu diyoruz, kısa ve net olayın özü bu. Ancak bunun da boyutları var, yani simit çalanla adam öldüren aynı konumda değerlendirilmiyor. Birde düşünce suçluları var ama onları yazının sonuna bırakalım. Eğer kişilerin ruhsal psikolojik rahatsızlıkları yoksa çalmak, öldürmek, tecavüz etmek düşünceleriyle uyandıklarını sanmıyorum. Yani hangimiz sabah kalktığımızda ben bu gün birini öldüreyim diye uyanırız. Böyle bir şey yok. Ama sebepler var, en sağlıklı insanı bile çıldırma noktasına getiren karşısında kimin neyin olduğunu unutturan sinir patlaması. Ya da günlerce çoluğu çocuğu aç kendi perişan olan biri, her şeyi göze alarak...

Devamını Oku

Haydi Diyetsiz Zayıflamaya Gell!!

Evet bu haber diyetsiz zayıflama usulüne uygun maddeler vermiş işte bazıları…   (1) Her gün kahvaltı yapın   (2) Geceleri mutfağınızı kapatın   (3) Tatlandırılmış içeceklerden uzak durun   (4) Doğal besinleri tüketin   (5) Tahıl tüketin   (6) Evinizde kalorili yiyecekleri bulundurmayın   (7) Porsiyonlarınızı küçültün   (8) Her yemek ve ara öğün de protein içeren besinler yiyin   (9) Diğer hafif alternatifleri değerlendir   Şimdi ben bu maddeleri okuyunca otomatik olarak zaten bir diyetin içine girdim.   ‘’Her gün kahvaltı yapın’’ harika bir başlık insan birden tamam işte buu diye bağrıyor..   ‘’Geceleri mutfağınızı kapayın’’ demek diyetin...

Devamını Oku

Kumar

Insan yaradilis özelligi ile heyecani seven hirsa kapilan ve hepsinden önemlisi de yasaklanan her neyse  onu cazip bulandir.   Hepimiz denemedigimiz her hangi bir seyi deneyen birinden dinleyerek örnek aliriz, buna nasihat dersiniz öneri dersiniz  adini siz koyun ama dinler ve anlar dahasi pay çikaririz. Peki bu kumar nasil bir illettir ki ne dinleyen  ne anlatan hiçbir sey ögrenmez. Cahil desek cahil degil çocuk desek çocuk degil bunu hangi haleti ruhiye ile yaptiklarini çözmek mutlak psikologlarin isidir ama bir nefeslik mola verseler belki düsünme payi yaratsalar ne yaptiklarini anlama imkani dogacaktir.   Pek çok insanin hezimete ugramasi sonu  zaman...

Devamını Oku

Bayramları Bekleyenler

Beklediğimiz bir bayram var, milletçe özel kabul ettiğimiz birlik bütünlük ifade eden dini bir bayram. Ama ben hep bayramların bir yanının hüzün olduğunu görürüm, kaybettiğimiz sevdiklerimizi ziyaret ettiğimiz, bazen de terk edilmişliğimizi en çok hissettiğimiz gündür bayramlar sanki…   Şimdi nerede o eski bayramlar demeyeceğim, çünkü eskiden de çok farklı değildi, anne babasını unutmuş evlatlar, evlatlarını terk etmiş anne babalar o zamanda vardı bu gün de var. Huzur evlerinde ki yaşlılar bayramlarda daha çok ağlıyor, kimsesiz çocuklar bayramlarda daha bir boyunları bükük, bir yanda çocuklarını terk etmiş ebeveynler, bir yanda çocukların terk ettiği anne babalar…   Sebepsiz kuş uçmaz, bu insanların da çok geçerli sebepleri olduğuna inanmak istiyorum, hepimizin yüreğini acıtan, neşemizi kıran bu büyük sebebi anlamaya çalışıyorum.   En sevdiklerimizi  yok saydıran,  ya canlarından parça ya canımızdan parça olan bu insanları bize unutturan hangi sebeplerdir…?   Taş kale bile erir, her birinin içinde hala dipdiri duran hala kırılmışlıklarını örten kocaman sevgileri var, hala içindeki belkileri ölmemiş, onlar bu kadar umutluyken hangi sebep bir bayramda bile kucaklaşmayı, hatırlamayı engeller?   Bu sevgiye yapılan yatırımın çöküşümüdür?   Ben hiçbir anne babanın evladını sigorta olarak gördüğüne inanmıyorum, ona şefkatle sarılırken yarın hesabı yapmıyordu ama kapının dışında kalabileceğine de ihtimal verdiğini sanmıyorum.   Bu varlık içinde yokluk yaşamayı çözemedim affedin…   Anne babası yok diye gözlerden dökülen damla damla sevgiyi görüyor musunuz, varken yokmuş gibi davranabilmeyi hangi duygularımızla başarabiliriz?   Belki evimizde...

Devamını Oku

Bura Nere?

Bura Nere? şiiri, Sevinç İnal Bir yer görmüştüm geçerken, öyle.. Sanki kanım donmuştu ortak yoksulluk Bir lokma yarenlik etmeyi bile Hayal etme sakın uzaksın, hem de çok uzak.. Nasıl düştüyse yolum düştü buraya Vay be dedim vay be, burası nere..? Yaşadığım yerden görünmeyince Yok saydım herhal, sen gibi bende Varmış arkadaş, hem de çok gerçek Buradaki millet ekmeğe muhtaç, gerçekten muhtaç Çocuklar gördüm yalın ayaklar Bacılar gördüm kırılmış kalpler En yiğit baba delikanlılar Eğilmiş boyunlar, muhtaçlar muhtaç Bir cesaret yürüdüm oraya kadar Dileğim dokunmak gönüllerine Kendimden utandım saklanamadım Aç gözünü dedim, aç, senin bu millet. Evlerin çatısı delik deşikmiş Yağmur yağarsa yatak göl diyor Çorbaya unu bulursak iyide Bulamadık mı hayat zor diyor. Kalabalık nüfus her ev on kişi Ekmeğin kırıntısı zayii olmuyor Yetmiyor bacım o da yetmiyor Az yeyin diyom ağlaşıyorlar. Tüylerim buluzumu deldi de geçti Pastayı bile seçerek yeriz Artanı dökeriz  düşünür müyüz Bir de dertlenir bir de ağlarız Bereketsiz soframız bu nedir diye Bir delikanlı girdi içeri, ana dedi ana Baksana hele, yağmur ha indi ha inecek Hazırla şu tasları Kadın, boş ver gibi elini salladı Sanki kurumu kalacak döşek, sen dua et Çocuk donuk donuk baktı öylece Ya sabır diyordu, ya sabır be. Delikanlıyı çaksan yere geçecek adeta zıpkın Lakin üflesen uçacak öylesi bıkkın İyi ya dedi banane, senin olsun yatağın yorganın Boz bulanık bir çay verildi elime Buyur diyordu fidan gelin, hadi buyur Neye...

Devamını Oku

Hüsnü Efendi

Hüsnü Efendi şiiri… HÜSNÜ EFENDİ   Neredeyse sökecek şafak, yorgun doğruluyor yataktan adam Hala sızlıyor ayakları, sanki hiç dinlenmemiş sırtı Ya Allah diyor  tüm gücüyle, hala karanlık ortalık Üstelik içerside ne kadar soğuk Uzun paçalı bir don çekiyor bacağına, hah diyor şöyle Hiç vakit yok hastalanmaya çalışmak gerek Yerdeki yatakların üstünden atlıyor yavaşça Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma, en sonda da köroğlu Aman diyor içinden, hiç biri uyanmadan gidebilirsem Kurtardık bu günüde, usulca açıyor kapıyı Takıyor kasketini hayra karşı diyor yeni güne Her sabah böyle çıkıyor yola hüsnü efendi Sanki işe gider gibi, her sabah hayal ediyor akşamı Bir iş bulurum bugün, doldururum fileleri Bir manavın önünde duruyor, özlemle bakıyor portakallara Akşama bir kilo alırım bundan, bir kiloda elma Hepsini böleriz yarıdan, bizde yeriz be..  Şöyle düzeltiyor kasketini, sanki umutlarını sıkıştırıyor ona Akşamı düşünmenin heyecanı ile, hızlı atıyor adımlarını Hadi diyor kendine hadi, eyleşip durma Bir gurup görüyor caddenin kenarında Ağam diyor ne beklersiniz burada? Biz mi diyor adam, iş baba iş, şimdi biri gelir seçer bizden Amelelik işte, tabii olursa. Oh be diyor hüsnü efendi, nihayet buldum bir iş Işıldıyor gözleri, kalbini tutuyor elleriyle Tıkanacak heyecandan nefesi. Böyle geçiyor saatler, hala umutlu hüsnü efendi Uzaktan bir kamyon görüyor adamlar, geliyor diyor birisi  Allaha şükür be.. Bir adam atlıyor kamyondan, bağırıyor oradan on kişi diye Bir bir atılıyorlar öne, seçiyor adam Hüsnü efendi telaşta, yaklaşıyor adama Ben diyor ben de...

Devamını Oku

Sen Olmasaydın Tanrım

Öyle bir şehir ki Mevleviler dergahı Piri Mevla’na Celalettin Rumi mekanı ise Konya Bir yaşam felsefesi bir hoşgörü ereni Yer bu mekan belli ama sen olmasaydın eğer Yine böyle sever miydi yine böyle döner miydi Mevlevi? Aşk aşk diye zikreyleyen dudaklar Kalpler nur ile boyalı Bin kez yemin edeni bin kez tövbe bozanı Kabulümdür gel ne olursan ol yine gel Der miydi diyebilir miydi Bu gönüller böyle gani olabilir miydi? Onlar gönül eriydi onlar evliyaullah Her bir vakit namazda eller değer semaya Alınları secdede Allah diye yakarır Sen olmasaydın eğer nasıl olurdu sence? Doğrudaki yanlışı öyle güzel ayıklar Yere...

Devamını Oku

Siyasetin Türkçesi

Siyaset felsefesi, siyaset nedir? siyaset sosyolojisi, Türkiye siyaset, siyaseti, düşünen siyaset, yeni siyaset…   SİYASETİN TÜRKÇESİ   Ülkemizdeki politikacıları izlerken hep bir soru gelir dilimin ucuna icra edilen nedir diye, siyaset yapmak mı siyasi olmak mı?   Önce siyasetin açılımına bakalım.   Siyaset: Bir devletin politik, ekonomik, askeri ve hukuki özelliklerinin aynı çatı altında toplandığı yer olup; bunların nizam içinde yürütülmesinde aktif rolü üstlenmek anlamına gelmektedir. Ayrıca bunların birbiri arasındaki geçişleri sağlayan siyaset, bir anlamda bağlayıcı manasını da taşır.   Yazılı ya da görsel basından takip ettiğimiz siyasilerimizin vatandaşlarını aydınlatmak adına yapılan röportajlarda ne kadar net, ne kadar aydınlatıcı...

Devamını Oku

Laiklik Dediğimiz Şey

Laiklik, atatürk laiklik, din ve laiklik, laik, laiklik ilkesi, laiklik nedir, atatürk ve laiklik, din laiklik, laiklik din ve vicdan, laiklik ne, laiklik ve vicdan, anayasa laiklik, atatürk din ve laiklik, atatürk ün laiklik anlayışı, demokrasi laiklik, laik devlet nedir, laik nedir, laiklik anlamı, laiklik hakkında, laiklik kavramı, ne demek, ne demektir, laiklik tanımı, laiklik Türkiye, türkiye de laiklik, türkiyede laiklik, anti laik, laik düzen, laiklik hakkında bilgi, laiklik ilkesinin önemi, laiklik nedemek, laiklik tartışmaları…   LAİKLİK DEDİĞİMİZ ŞEY   Bugün uygulanan politika bence yasaklar zincirine eklenen halkalarla hepimizi  aslında desteklemediğimiz ancak dayatıldığından ötürü savunduğumuz her şeye bizleri esir...

Devamını Oku

Keşke Babacığım

Varlığımın dünyaya intikaline sebep olan rahmetli babamın babalar günü kutlu olsun… Kendisini gerçek anlamda tanıdığım sanırım 8-9 yaşlarımdır. O zamana kadar pek algılayamadığım daha doğrusu BABA olarak neler beklediğimi bilmediğimdi. Çocukluk döneminden çıkıp gençlik dönemine doğru gidiş de ise bana ters gelen onun bir sürü sertlikleri tabuları prensipleri vardı..Olgunlaşmaya başladığım zaman artık o yaşlanıyordu ve ben ne kadar çok yanıldığımı yargılarımda ne kadar anlamsız sertliklerim olduğunu kavrıyordum ancak vakit çok ilerlemişti.. Babamla annemle olduğum kadar hiç yakın olamadım onu çok sevdim ama asla gösteremedim o da gösteremedi biliyordum ki hepimizi çok severdi ama ifadesi yetmiyordu belki de o da...

Devamını Oku

Şiddet

Artık neredeyse her gece televizyonlarda izlediğimiz izledikçe dehşete kapıldığımız şiddet olayları her birimize ayrı yaralar açıyor.   Evin damına çıkmış adam yaklaşmayın kendimi yakarım diye bağırıyor, kanalı değiştiriyorum karısını kaç yerinden bıçaklamış bir koca, öbür tarafta boğaz köprüsünden atlamaya çalışan ve damarları patlayana kadar bağıran bir genç.   Neler oluyor…?   Hiç kimsenin sorunlarını küçümsemiyorum ama neredeyse cinnet noktası olan bu duruma nasıl geliyor bu insanlar?     Sevgi dehşete sahne olamaz, karısını bıçaklayan adam onu seviyorum diye ağlıyor, boğaz köprüsünden atlamaya çalışan genç sevdiğimi getirin diye haykırıyor, dama çıkan adam evimi yıkmayın ailem perişan olur diye inliyor.  ...

Devamını Oku

Köyden Kente Göç

Göç, göçler, göçün nedenleri, göç nedir?göç nedenleri,sebepleri, sonuçları, iç göç,nedenleri ve sonuçları, goc, türkiyede, göç nedenleri, türkiyede göç, göç sonuçları, kentte, türk, Türkiye, Ankara, ic goc, Anadolu, köyden kente göç eden, goc nedenleri, İstanbul, goc nedenlerı, goc nedir?   Köyden Kente Göç     Artık kırsal kesimden göç eden insanlarımızı büyük şehirlerde sıklıkla görebiliyoruz. Hangi şehir olursa olsun bu göçe çok da sıcak bakmıyorum. Yerleşim planlı olmadığı için şehrin mimari anlamda görüntüsü bozuluyor. Anadolu insanı şehir yaşamına ayak uydurana kadar zaman geçiyor çoğu zaman da bu mümkün olmuyor.   Faruk Nafiz’in dediği gibi “İncinir düz cadde de dağda gezen...

Devamını Oku

Minnet

İsa peygamber Allahın kendisine verdiği mucizesiyle bir günde dokuz yüz gözü görmeyen hastanın gözlerini açmış ve içlerinden sadece biri teşekkür etmiş…   O bir peygamberken minnet duymamış insan, olaya böyle bakarsak fazla beklentimiz olması ne kadar doğru olacak bilemiyorum ama kötü örnekler emsal teşkil etmesin diyerek iyilere yönelmekte yarar var.   Yapılan bir iyiliğin karşılığında köle olmak değildir minnet, ama bu gönül borcudur, maddi ya da manevi hiç değişmez, çünkü ödenmez.   Bu gün başımız paraya sıkışsa ve arkadaşımız el uzatsa belki yarın onu katıyla ödeyebiliriz, ancak ödenmiş olur mu?   Sadece madden borcumuz kalmaz, ama dünkü sıkıntımızı giderdiği...

Devamını Oku

İnternet ve Sanallık

Nedense sanal dediğimiz zaman hepimizin aklına hemen Internet gelir  çünkü sanal olmak sadece orada mümkündür sanırız.   Sanal kelime anlamı var sayılan farazi demektir, peki gerçekte bunu yaşamaz mıyız? Aslında yaşarız belki Internet’te yaşananlar kadar net değil ama gerçek hayatımızda da sanal insanlar hep olur, olacak da.   Ülkemizin Internet’le tanışmasının çok uzun mazisi yok Internet’in Türkiye’ye ilk girişi olan 12 Nisan 1993 tarihi, Türkiye’de Internet’in doğum günü kabul ediliyor.   Yani topu topu on beş yıldır birlikteyiz, bu süreç için de bizlere sağladığı imkanları sindirene kadar yaşanan kargaşa aslında ayyuka edilmemeli ancak zarar noktası önemli.   Nedense Internet ...

Devamını Oku

Basın Özgürlüğü

Basın ve yayında emeği olan tüm emekçileri saygıyla selamlıyorum…   Ülkemizde yaptıkları işin ne denli zorlu olduğunu haber almakta ne kadar müşkülatlarla karşılaştıklarını milletçe müşahede etmekteyiz.   Ne yazık ki el kol bağlı izleyenler olarak belki de hiçbir şey yapamamanın çaresizliğinde sadece üzülüyoruz, ancak yetmiyor.   Hepimiz günün belli saatlerinde haber izler gündemi takip etmeye çalışırız, yazılı yada görsel basından  öğrendiklerimiz bizlerin rahatça koltuklarında otururken sunulanlar, sahip olduğumuz rahatlık kadar kolay elde edinilen haberler değil.   Her işin zorlukları var her iş emek ister fakat eğer çalışana saygı esas olursa haber yapmaya çalışan basın çalışanları da bu kadar hırpalanmayacak...

Devamını Oku

Beyin Göçü

Beyin göçü, beyin göçü nedir? Türkiye ve dünya da beyin göçü, beyin göçü hakkında bilgi, Türk göçü, insan göçü ile ilgili bilgiler, beyin göçü ne, yeni beyin göçü ile ilgili tüm bilgiler.   Arama Bulutu Beyin göçü ile ilgili araştırmalar,   BEYİN GÖÇÜ Her ülke vatandaşlarının okuma yazma oranıyla eğitim seviyesini belirler, biz dünyada bu sıralamada iyi bir yer almıyoruz, almıyoruz da elimizde gerçek anlamda yetişmiş beyinleri de tutamıyoruz.  Yani hem fakir hem hovardayız… Şimdi bu hiçbir mesnedi olamayan öylesi söylenmiş bir söz değil, öyle uzun uzadı ya araştırma yapmak da gerekmiyor, sadece çevremize bakarsak olayın ne kadar açık...

Devamını Oku

Gelinler ve Kayınvalideler

Artık günümüzün kızları pek gelin gibi süzülüp susmuyor, lafına laf yerine taş diyorlar, bu durumda kayın valideler de eski zamandaki gibi otoritelerini koruyamıyorlar, bu anlamda biraz değişiklikler oldu ancak, değişmeyen bu ikilinin arası hala şeker rengi.   Bu meselenin özü nedir? GELİNLER VE KAYINVALİDELER       Neden nişanlılık döneminde annecim kızım muhabbeti evlenince değişir ya da hangi taraf değiştirir?   Evlenen çift eğer kendilerine ait bir ev açmıyorlarsa yani ata evinde kalacaklarsa zorluk hemen yaşanıyor, kayın valide kendinden hayli genç belki ev işlerinde acemi ve de çok tabii olarak tecrübesiz olan geline yaklaşırken ilk baştan hatalarını görerek yaklaşıyor....

Devamını Oku

Yürek Kıyameti – Yalanlar

Yalanın insan hayatındaki olumsuzlukları ve sebepleri ile ilgili bir makale. YÜREK KIYAMETİ – YALANLAR Hiç yalan söylemem diyen insan en baştan yalan söyleyendir diyerek belki de beyaz yalanlara daha müsamahakar bakma yolunu açıyoruz.Aslın da gerçek de bu, hepimiz hayatımızın  bazı dönemlerin de küçük de olsa yalan söyleriz, belki o an doğruyu söylemek kırgınlık yaratır diye belki bir anlık mutluluk sağlamak amaçlı yada herhangi güzel bir sebeple kendimizce haklı yalanlarımız olur. Bunlar kimseyi acıtmayan hayatını değiştirmeyen adına da ‘’beyaz yalanlar’’ dediğimiz zararsız yalanlardır. Ancak öyle yalanlar var ki gerçekten yürek kıyameti yaratır gerçekten hayatınızı karartır ne söyleyene ne söylenene faydası olmayan insan hayatını kökünden sallayan zaman zaman deviren yalanlar olur… Yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar diyen şair bence hiç abartmamış çünkü yalan gerçekten tehlikeli yalancı gerçekten zararlı. İnsanlar neden yalan söyler, hedef nedir yalancılık hastalık mıdır? Pek çok sebeplere bağlı olmakla beraber hastalık boyutuna ulaşmış yalancılık artık önüne geçilmez bir yaşam şekli olur. Yalan hastalığı da denilen ‘’mitomani’’ kişinin kendi içinde yarattığı dünyaya inanarak yaşaması karşısındakini de inandırma çabası tıbben kabul edilen bir rahatsızlıktır. Bilimsel adı ‘‘Mentioloji’’ olan yalan araştırmalarının ortaya koyduğu çok önemli gerçekler var. Bir araştırmaya göre her beş dakikada bir diliminizin ucuna bir yalan geliyor. Yalan, hile ve desise genlerimize işlenmiş bulunuyor ve evrim sürecinde de dinamo işlevi üstleniyor. Biyologlar, beyindeki gelişmenin yalan-dolanla ilgili olduğunu düşünüyor. Çünkü doğal seleksiyon sürecinde ‘‘dürüst’’ olanlar değil ‘‘hilebazlar’’ ayakta kalıyor. Eğer...

Devamını Oku

Anne Tarifi

ANNE, Dünyada Karşılık Beklemeden Börek Yapan Tek  İnsandır. Karşılıksız Sevginin Ete Kemiğe Bürünmüş Halidir! Ne Kadar Üzsen De 10 Dakika Sonra Seni Affeden Zarif Bir Memeli Türüdür… Yağlı Bile Olsa Tiksinmeden Saçını Okşayan, Kucağına Yatıran, Öpüp Koklayan Tek Varlıktır… Meleğin Süt Verebilenidir… Yarasın Diye Muhallebinin İçine Ciğer Katarak Çocuğuna Yediren Manyaklık Derecesinde Yaratıcıdır… Yemek Yemeyen Çocuğun Dikkatini Çekmek İçin Elindeki Tencere Ve Tavalarla Maymunluk Yapabilen Kişidir, Kafayı Çocuklarıyla Bozmuş, Göbek Bağı Kopsa Da Yürek Bağı Asla Kopmayan, Sevgi Dolu Fedakar İnsan Dişisidir… Bulaşık, Ütü yada başka işler yaparken Bile Otomatik Olarak Çene Çalan, Kendi Kendine Konuşan, Kadın Dırdırı Denen Mereti Erkeklere Daha Küçükten Belletendir… Yemek Uzmanı, Düzen İnsanı, Bilgili, Kültürlü Her Şeyi Bilen Şahsiyettir… Yavrularını Yol Tarafından Değil, Kaldırım Tarafından Yürütendir… Dizi Dizi İncidir Lakin Gerektiğinde Laf Sokma Dalında Da Birincidir… Sevgiliden Ayrılma Haberi Verildiğinde, ‘Amaaan Ben Sana Daha Güzelini Bulurum’ Diyebilen Komik Bir Karakterdir… ‘Oğlum Aradım Yoktun Ben De Mesaj Atayım Dedim Sana. Gelince Ara Beni Emi Aslan Evladım Kara Börülcem Benim Öptüm Annen , Şeklinde Mesajlar Atabilen, Teknolojiyi Israrla Reddeden, Kabullenemeyen, Kafasına Göre Yorumlayan Bilişim Düşmanıdır AMA … AMA Dünyanın En Güzel Kucağına Sahip, En Güzel Kokan, Harikulade Bir Varlıktır… Olmadık Yerlerde İyi Ki Doğurmuşum Ulen Seni!’ Diyen Ve Benim Hatırıma Benimle Freddy Mercury Dinleyen Bir Sabır Ağacıdır… Evlatlarını Asla Ayırmayan, Aynı Zamanda Birbirinden Koruyan Güç Abidesidir… Evde Bir Yere Uzandığınız An Orada Temizlik Yapacağı Tutan, Temizlik...

Devamını Oku

Doğmak mı Olmak mı?

Olmak yada olmamak işte bütün mesele bu der ya W. Shakspeare (Hamlet) felsefe deriz buna, bazen hak verir bazen de saçmalık deriz anlamsız buluruz sözleri.   Bugün kaleme almak istediğim aynen Shakspeare yaklaşımı kadar net ya da saçma veya haklı bulacağınız bir konu. Doğmakla ölmek arasında var olması gereken ’’olmak’’ acaba her birimiz için aynı önemi taşıyor mu? Yaşadığımız süreçte olmak için ne kadar çabalıyız ya da çabada mıyız?   İşte geldik gidiyoruz anlayışıyla yaşamak hayata eklediğimiz bir şeylerin olmayışından gelen belki bir kalkandır, ancak bizi koruyan olmayan daha ötesi bizi kapatan üzerimizi örten doğduğumuz kadar kalmamızı sağlayan bir slogan diye düşünüyorum.   Evet hepimiz işte geldik ve gideceğiz ne başlama noktası ne bitiş çizgisi değişmiyor bu bir gerçek ama o aradaki mesafeyi nasıl yürüdüğümüz çok önemli.   Yaşamak gerçek bir sanat anlayış farklılıklarımız düşüncelerimiz kültürlerimiz dinimiz dilimiz her şeyimiz farklı bile olsa doğmakla hayatı renklendirme görevini üstlenerek geliriz.   Bilmediğimiz geleceğe duyduğumuz heyecanla üretmek daha iyisine gitmek keşfetmek icat etmek beyin gücümüzü tetikleyen, var olandan daha fazlasını talep etmekle yaldızlanan farklı bir hayata yoldur.   Öğrendiklerimizi öğretmek nakletmek daha çok öğrenmek ‘’olmak’’ adına yapılacak işlerden en güzelleridir.   Yaşamak nefes almak yemek içmek uyumak ağlamak gülmek kısaca hayatın bize sunduklarıyla idare etmek doğmakla ölmek arasındaki zamanı düzden kullanmaktan öteye gitmeyen bize katmayan bizim katmadığımız hayat şeklidir. Oysa insanın doğmakla başlayan bir tekamül süreci vardır anlattıklarını pür dikkat dinlediğimiz...

Devamını Oku

Türkçemizi Katletmeyelim

Her milletin dili kimliğidir eğer dilinizi yozlaştırırsanız kimliğiniz erozyona uğrar. Bu bakışla yola çıkarsak biz dilimizi ne kadar koruyoruz bir bakalım… Yıl: 1965“Karşıma âniden çıkınca ziyâdesiyle şaşakaldım. Nasıl bir edâ takınacağıma hükûm veremedim, âdetâ vecde geldim. Buna mukâbil az bir müddet sonra kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni fevkalâde rahatlatan bir tebessüm vardı.Üstümü başımı toparladım, kendinden emin bir sesle ‘akşam-ı şerifleriniz hayrolsun’ dedim.” Yıl: 2006 “Âbi onu karşımda öyle görünce çüş falan oldum yâni. Oğlum bu iş bizi kasar dedim, fenâ göçeriz dedim, enjoy durumları yâni. Ama concon muyum ki ben, baktım ki o da bana kesik. Sarıl oğlum dedim, bu manita senin.. ‘Hav ar yu yavrum? Evet  çok koruyamadığımız kesin… Peki neden, neden kendi dilimizin o güzelim estetiğini bozar anlamsız sözcüklerle ne dediğimiz anlaşılmaz hale getiririz nedir bunun sebebi? Milletler her zaman savaşlarla yok edilmez zayıf noktalarından tutularak da yer ile yeksan edilebilir, işte dininizle dilinizle kültürünüzle yani bizi biz yapan özümüzle savaştır bu ve ne yazık ki idrak edemediğimiz bir muharebede hiç silahsız sanki gönüllü neferler gibi buna katılır ve yeniliriz tıpkı bugünkü Türkçe’mizin yenildiği gibi… Türkçe’ye diğer dillerden eklenen kelimelerin çokluğu değildir bu bozulmayı yaratan zaten bugün yaşanan sıkıntı da bu değil yıllar evvel de o kelimeler vardı bugün de var ancak üslup farklandı o Farsça bu Arapça diğeri Macarca dedik yerlerine ne koyduk? Oha çuş falan oldum yani… Evet yerine buna benzer şeyler geldi şimdi...

Devamını Oku

Kanayan Yaralarımız

Yeni Makale Anahtar Kelimeler: İşsizlik, Türkiye de yaşamak, issizlik, maaşı, sigortası, işsizlik oranı, parası, sigortası, ev hanımı, ev kadını, ssk, parasi, istihdam, kanunu, işsizlik nedir, oranları, türk ev kadını, işsizlik Türkiye, işsizlik hakkında, türk ev hanımı, işsizlik sorunları, ev kadını olmak, maası, ev hanımı olmak, politikaları,işsiz olmak,  kanayan yaralarımız…   KANAYAN YARALARIMIZ   Kendimce yaşadığımız çarpıklıkları belirleyip sizlerle paylaşmak istedim bakalım sizlerde benle aynı görüşte misiniz yoksa ben yanlış mı bakıyorum.   Ülkemizde yaşanan en büyük sorun hepimizce de malum işsizlik, eğitimini tamamlamış gerçekten yetişmiş gençler bile  iş bulmakta zorlanıyor, tüm zorlukları aşıp iş bulabildiklerin de ise karşılarına özel...

Devamını Oku

Reenkarnasyon

Reenkarnasyon tekrar doğuş, tekrar bedenlenme, ruhun doğum ve ölüm sirkülasyonu sayesinde tekrar tekrar insancıl varoluşa geçmesi anlamına gelir. Amaç tekamüle ulaşmaktır.   Türkiye’de bu inancın yayılmaya başlaması, 1950 yılında Dr. Bedri Ruhselman’ın Meta psişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneği’ni kurması ile oldu.     Üstad Ruhselman 16.02.1948 tarihinde yaptığı bir celsede Yüce Ruh Kadri’ye soruyor  “Cenab-ı Hak, kudretiyle her şeye nüfuz etmiştir’ mealinde bir tebliğiniz var. Bu kudret Allah’ın kendisi midir? Ya da ondan çıkan ayrı bir şey midir?” Yüce Ruh Kadri cevap veriyor; “Bunlar insanların uydurduğu kelimelerdir. Oğlum hala anlamadınız mı? O her şeydir. Her şey!”   Zaten...

Devamını Oku

Türk müsün O Zaman Müslümansın

Ne yazık ki içinde bulunduğumuz yüzyıl da tartışmaya  çalıştığımız adına da düzden kavram kargaşası dediğimiz aslında büyük kavgalara sebebiyet veren dayatmalar içindeyiz. Nasıl bir anlayışsa soruyla birlikte sunulan cevap var ortada her Türk Müslüman olmalı Türk müsün o zaman Müslümansın. Önce şu anlayışı kökten ve en baştan düzeltelim, Türk olmak  doğmakla başlar yani bir Türk ailenin çocuğusunuzdur ve zaten Türk olarak doğarsınız bu size T.C vatandaşı olma hakkını tanır  yani vatandaşlıktır. Müslüman olmak da aynıdır yine Müslüman bir ailenin evladı olarak doğduysanız hem Türk hem Müslümansınızdır. Sonraki  seçim haklarınız  hayatınız içinde bakidir, Türk olmayı kabul edip  Müslüman olmayı reddetmek...

Devamını Oku

Olmadı

Belki her birimizi biraz şaşkınlığa düşürecek biraz daha acabalara sürükleyecek veya kendimize yine başa mı döndük sorusunu  sorduracak bir açıklama yapmış prof. Atay ben okudum ve paylaşıma sundum…… Prof. Atay, “Düzeltilmesi gereken fıkıh hükümleri” başlığında 46 madde sayıyor. İşte bunlardan bazıları: “Boşanma erkeğin elinde değildir, mahkeme iledir. Kadının da boşanma hakkı vardır, mahkeme iledir. Kuran’da kadını dövme yoktur. Kuran’da miraç olayı yoktur. Kuran’da kadere iman yoktur. Kuran’da erkek kadından daha erdemli değildir. Kuran’da şefaat yoktur. Kuran’da kadınların çalıştıkları kendilerinindir. Kuran’da boşanmanın tek nedeni geçimsizliktir. Kuran’da idare sistemi ‘şûra’dır. Farz namazların kazası yok, tövbesi vardır. Kadınların başı açık, Kuran okumaları,...

Devamını Oku

Kuran'ı Anlamak

(Prof. Dr. Zeki Duman)’ın ‘’on dört asırlık tefsir birikiminin kuran’ın anlaşılmasındaki olumsuz etkileri‘’ başlıklı yazısından bazı alıntılar yaptım kuranı anlamak adına okuduklarımı yorumladım.   Yazı hayli uzun ben içinden bazı paragrafları aldım, işte Prof. Dr. Zeki Dumanın açıkladığı ayetlerden bazıları ve yorumlarım…   ‘’Kuran-ı Kerim’de, müminlerin, okudukları ayetler üzerinde durup düşünmelerini teşvik eden pek çok ayet vardır.[11] Allah bir ayetinde, okuduklarını anlamadan, tefekkür etmeden kuran okuyanları, akıllarına kilit vurulmuş kimseler olmakla itham etmiştir.’’ [12]   Buradan benim anladığım şudur aklını erdirerek oku anlayarak oku öğrenmek için oku bu kitap roman değil anla ki doğru yaşa diyor..   Tefekkür etmeden...

Devamını Oku

Dini İnancımız ve Büyüler

Allah’a çok şükür ki Müslüman doğup dini vecibelerimizi rahatça yerine getirebileceğimiz bir ülkede yaşıyoruz. Bu gerçekten büyük şans, bu şansımızın farkında mıyız, gerçekten inancımızı doğru olarak mı ifade ediyoruz, her zaman elimizin altında duran mükemmel yol gösterici olan Kurandan ne kadar faydalanıyoruz? Bu yaşananlar tam olarak bu kaynaktan yararlanmadığımızı düşündürüyor bana, kuranın içindekilerle kendi hallerimizi karşılaştırıyorum çok bağdaşmıyor. Tamamı sevgi esası üzerinde duran hoşgörü ve merhametten bolca bahseden kuran bizim yolumuza tam ışık olamadı, ama sorumlu o değil, biz sebepler yarattık… Hepimizin yaptığı bir yanlış var, din konusunda bir çıkmaza girdiğimiz zaman hemen bir bilen ararız, bilemediğimiz başka bir konuda kaynak kitap ararız da sıra dine gelince ille de ağızdan duymak isteriz… İşte o bir bilen ne anlatırsa hayatımıza aynen naklolur, acaba doğru mudur, ne kadarı kendi fikridir yada yorumudur, bunu düşünmeyiz çünkü o bir bilendir… Burada kendi kendimize verdiğimiz zarar doğru yolu göstermesini istediğimiz kişiye teslimiyetimizdir, eğer konu hakkında fikir sahibi olsaydık ve yine bir bilenle istişare etmek bilgimizi zenginleştirecek içine kendi bildiklerimizi de ekleyerek daha geniş düşünmemizi sağlayacaktı ama, sadece karşımızdakinden öğrendiğimiz belki de fevri bir karara uymamızı gerektirecek, hepsinden kötüsü de bu bizde kalıcı olacaktır. Çünkü yol kesilir, artık biz öğrendiğimize inanır ve bir daha araştırma gereği duymayan oluruz, oysa aynı konuya beş ayrı kişiye yöneltsek beş ayrı cevap alırız, hepsi kendine göre bir takım ilavelerle söyler. “Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susar” demiş “MEVLANA” bence hakkını...

Devamını Oku

Alman Usulü

Bizim zamanımızda diye başlamaktan nefret ediyorum ama yine bu cümleyi kurmak zorunda kaldım.. Efendim bizim zamanımızda (bu tarih miladi değildir özellikle belirtmek istiyorum) eğer bir genç kız genç bir erkekle flört ediyorsa erkeğin ekonomik gücü her ne olursa olsun hesabı o öderdi. İşin maddi kısmı tamamen erkeğe endeksli olduğu için kız bu konuyla hiç alakadar değildi. Biraz kendi kültürümüzle bağdaşan bu durumu biz o kadar benimsemiştik ki aksi bir davranış hakaret algılanır hem erkeğin hem kızın onuru zedelenirdi. “Erkek adamın yanında hesap ödenmez” felsefesi ile vaka izzetinefis vakası olmuş, aslında pek de iyi olmuştu. İşte bugün ne değişti de erkekler tam hesap sırasında birden ya acil telefon görüşmesi için masadan uzaklaşırlar veya başka bir sebeple ortadan yok oluverirler. Azıcık gençlerle yaptığım mütalaada aldığım son cevap şuydu. Biz buna kapitalizm diyoruz. Bu kapitalizm benim bildiğim anlamda değildi onu anladım da acaba onlar bunu nasıl kaydırmışlardı merak ettim. Onların Kapitalizm anlayışları; kişisel kârlılığa dayanan erkekler arası örgütlenme şekliymişşş! Aslına bakacak olursanız bizim zamanımızdan bu zamana adımlarken başka bir isim bulmuştuk bu “kapitalizme” alman usulü diye ama o biraz daha yumuşaktı, hiç değilse orada herkes yediğini ödüyordu. Kaldı ki o bile bize ilk zamanlar zül gelmişti. Tabii bugün eskisi gibi kimse muhallebiciye gitmiyor bir parkta el ele otursak yeter de demiyor orta köyde bir kahve içse veya bir kumpir yese bütçesi delinecek e koca gün hepsi bu kadarla da kalmayacak daha gidilecek...

Devamını Oku