Birçok şeyin bir karşıtı var; siyah’ın beyaz, uzun’un kısa, güzel’in çirkin, zayıf’ın şişman, fakir’in zengin, kirli’nin temiz olduğu gibi.

Öcalan’ın, PKK’ya yaptığı çağrı üzerine Kandil ve Mahmur’dan seçilerek oluşturulan bir grup Türkiye’ye geldi. Öcalan, PKK ve DTP, bu grubu “Barış Grubu” olarak adlandırdılar.

Sponsor Bağlantılar

Her şeyin bir karşıtı olduğuna göre, düz mantıkla “Barış” adlı bu grubun karşıtının veya muhatabının adı ne olabilir; “Savaş Grubu”. Peki, bu durumda savaş grubu kim oluyor; PKK ile 25 yıldır mücadele eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti.

PKK grubunun adı, barış grubu olduğuna göre, bu durum, PKK’nın barış istediği anlamına gelmez mi; gelir. Peki, barış kimden istenmektedir; Devlet’ten.  

Barış isteyen biri, karşı tarafa şartsız koşulsuz elini uzatmaz mı; uzatır. Uzattılar mı; hayır. Şartlar, koşullar öne sürdüler mi; evet.

Siz hiç, müsabaka esnasında zor duruma düşen boksörünün imdadına yetişmek ve maçı sona erdirmek amacıyla ringe havlu atan bir antrenörün, zafer çığlıkları attığını gördünüz mü; hayır. Barışalım diyen birinin zafer işareti yaptığını; hayır. O halde!!!

O halde bu grup, bir barış grubu asla olamaz, olsa olsa, “zeval olmaz” diye bildiğimiz elçidir ve Öcalan’ın “Elçi Grubu” olarak adlandırılmalıdır.  

Olması gerekeni daha iyi anlamak için, durumun tam tersini düşünelim. Barış adımı atılmış olsun ve Türk askeri memleketine dönmüş olsun mesela. Manzara ne olurdu sizce? İnsanlar, zafer işaretleri ve çığlıkları yerine, sevinç gözyaşlarıyla kucaklaşır, sarmaş dolaş olurlardı herhalde, bunu şova dönüştürmeden.  

Öyle veya böyle, “Barış Süreci” denilen bir süreç yaşanıyor şu aralar Türkiye’de. Sürecin yoğun yaşanması nedeniyle de, bilgili bilgisiz, bilinçli bilinçsiz her kafadan ayrı bir ses çıkıyor bu günlerde. Hele, bir kesim var ki, insanın inanası gelmiyor. Bu kesimi, daha önceki bir yazımda “At Gözlüklü Romantik Bakışlılar” diye adlandırmış ve bu tanımlamanın üzerlerine “cuk” oturduğunu düşünmüştüm. Artık, sadece düşünmüyor, buna tam olarak ve sonuna kadar inanıyorum. Ancak tek farkla, buna, maalesef ki “Art niyetli”yi de ekleyerek bu sefer.

Bakın, neler diyorlar!

Efendim; ne gerek varmış, 40 bin insan hayatını boşuna, gereksiz yere kaybetmiş. İsimlerini Kürtçe olarak koyabilselermiş, yaşadıkları yerleri Kürtçe olarak adlandırabilselermiş, anadillerinde konuşabilselermiş. Bütün bunlar 25 yıl evvel yasaklanmasaymış, hak ve özgürlükleri, insani talepleri verilseymiş de, bu olup bitenlerin tümü, akan kan ve gözyaşı keşke hiç yaşanmasaymış!

Çünkü, bütün mesele sadece bu imiş; “anadil, Kürtçe isim ve Kürtçe yerleşim yeri”!!! Meğer ne safmışız millet olarak, halk olarak, toplum olarak, Hükümetler olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak! Ne aptal ve ne akılsızmışız topyekûn, hepimiz!

Şimdi, her şeyi bir kenara bırakın ve şu ana kadar ki bildiklerinizi, bildiğinizi sandıklarınızı, duyduklarınızı, gördüklerinizi, yaşadıklarınızı, sadece bir dakikalığına unutun, arkanıza yaslanın. Derin bir nefes alın, on’a kadar sayın içinizden ve o güzel beyninizi sıfırlayın. Basının, çok çok önemli olmasına rağmen, pek de üzerinde nedendir bilinmez durmadığı Öcalan’ın bir sözü bile, PKK’nın gerçek hedefinin ne olduğunu ispatlayan tek bu sözü bile, belki bir nebze de olsa, “gözünüze taktığınız at gözlüklerinizi çıkartmanıza ve romantik bakışlarınıza gerçekçilik kazandırmanıza yardımcı olabilir” diye düşünüyorum.

Artık Türkiye’yi BÖL-MEK-ten vazgeçtim”. Söz kimin; Öcalan’ın.

Ne’den vazgeçmiş muhterem; “Türkiye’yi BÖL-MEK’ten”.

Şimdi anlayabildiniz mi, PKK’nın gerçek hedefinin baştan beri ne olduğunu?

Şimdi görebildiniz mi, neyin boşa gidip gitmediğini?

Şimdi idrak edebildiniz mi, verilen mücadelenin anlamını, akan kanın değerini?

Nihayet şimdi çıkarttınız mı/çıkartabildiniz mi at gözlüklerinizi?

Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com