Ortaçağ kıta Avrupasında kilisenin desteklediği „feodalite“; toplumun alt yapısını „din“ de üst yapısını oluşturuyordu. Katolik kilisenin baskılarından bunalan Avrupalıların diğer kıtalarla temas etmeleri, doğu ve özellikle de İslam medeniyeti ile yakından temas sağlamalarını kaçınılmaz hale getirmiş ve bu ilişkiler „Feodalizm“ in çöküşünde başat bir rol oynamıştır. Rönesansın zirve yapmasıyla birlikte „la dini“ görüş ve akımlar adeta bütün Avrupayı muhasara etmiştir.

Sponsor Bağlantılar

 
Kilisenin hakimiyetine son vermek üzere la dini akımların yedeğinde konuşlandırılmak üzere kutsal yahudi metinlerinden faydalanılarak tedarik edilen „Protestanlık“ mezhebi daha o zamanlarda katolik kilisesini ağır eleştirilere tabi tutmuş ve Avrupanın başta kilise olmak üzere bütün kurumları ağır bir sarsıntı yaşamıştır. Bu sayede; sanayiye dayalı şehir yaşamı, secüler, entellektüel ve ulusal akımlar, kırsal, münzevi yaşam tarzı ile kilise kurum ve değerlerinin yerini almıştır. Bilimle birlikte neşvü-nema bulan „Pozitivist“ akımlar müessses nizam halinde bulunan feodal aristokrasiyi temelinden sarsmış ve zaman içinde kendisinin geliştirdiği yeni „Burjuva“ sınıfını yapılandırarak feodal ağalar ve arazi sahiplerinin saltanatını devralmıştır. Yeni burjuva sınıfı feodaliteye karşı açmış olduğu amansız savaştan başarı ile çıkmış ve Avrupanın önderliğini ele geçirmiştir. Feodalizmin saltanatına son veren bu yeni burjuva sınıfı kendi egemenliğini; bireysellik, materyalizm, ekonomik ve siyasal liberalizm ilkeleri üzerinden temellendirdi. Burjuva sınıfı, bütün bir insanlığın kendilerine daha kestirme yoldan hizmet edebilmelerini sağlamak için bilim ve felsefenin, din ve ahlakın, sanat ve insanlığın burjuvalaştırılması gerektiği fikrini hararetle savundu.

Yeni sınıf burjuvazi; irfan yerine  akıl yürütmeyi, yürek yerine bilek kuvvetini, aşk yerine şehveti, hayr yerine hazzı, cennet yerine yeryüzü bahçelerini, ahiret yerine secüler yaşamı, insan ve kainattaki hakikat ve hikmeti anlama yerine onları kullanmayı temel dogmalar haline getirdi. Bireyselliği her şeyin üzerinde tutan bu yeni sınıf hayr ve sevgi gibi yüce duyguları yok edip yerlerine şehvet ve hazzı yerleştirmiştir. Daha fazla tüketebilmek için daha fazlasını üretme fasit dairesi içinde debelenen burjuvazi kendisini, insanın ve evrenin mana ve maksadını anlamak, gizemli hikmetleri araştırmak, sevgi ve özlemi yüceltmek gibi ulvi değerlerden tamamen arındırmıştır. Burjuvazi, sevgiyi kara sevda`ya aşkı tutkuya, hakkı kuvvete, kemalatı, denaate ve hidayeti dalalete kurban etmiştir.

Bir çoğumuzun hayranlığını gizleyemediği günümüz modern uygarlığını ortaya çıkaran işte bu burjuvazi ruhunun ta kendisidir. Burjuva sınıfı insanı öylesine aşağılamıştır ki onu adeta mutfak ile abdesthane arasında bir „hortum“ mesabesine indirgeyerek insana yapılabilecek en büyük kötülük ve ihanet suçunu işlemiştir. Zira burjuvazinin bütün emeli insanı doğadaki en güçlü hayvana dönüştürmekten ibaretti.  Burjuvazi insanın özünde bulunan harika potansiyeli bilerek ve isteyerek ıskalamak suretiyle insanı maddeye alçaltmayı başarmıştı. Tarihsel gerçekler ve bugün yaşamakta olduğumuz hakikatler burjuvazinin hegemonyasını kendisinin geliştirmiş olduğu „tüketizm“ mezhebi sayesinde sağladığını göstermektedir.

Bacon; bilimin „kuvveti“ ifade ettiğini açıkça ifade etmiştir.Bilimsel gelişmelerin ivme kazanmasıyla; insanoğlunun doğuştan getirdiği irfan, sezgi ve sevgi gibi ulvi değerlerin ıskalandığı, sürekli kuvvet ve üretimden beslenen fiziksel yaşama yatırım yaptığı, mükemmele yakın zirve bir varlık yerine hayvansal içgüdülerin en dip seviyesine geriletildiği, mistik ve ahlaki değerleri tamamen reddetme yolunu aramaya çalıştığı bilinmektedir. Ancak bu vahim sonuçların bilimsel gelişmelerin ivme hareketiyle yanyana gelişmiş olmasına rağmen bunun gerçek sorumlusunun „bilim“ olduğu söylenemez. Zira bilim kendi halinde böylesi bir işlevi öngörmez. Bu sebeple insanı asıl aşağılamak isteyenin bilim değil, bilimi yedeğine almış olan ve sürekli onun dilinden konuşmaya özen gösteren ve filozoflar aracılığıyla kaba, tatsız ve ruhsuz bir yaşam tarzını ortaya koyan „burjuva“ mentalitesidir. Hulasa insanoğlunun bugün içerisinde debelenmekte olduğu bu zavallı durumun yegane sorumlusu burjuvazi sınıfının bu sefil ve bayağı anlayışıdır.

Baki Selam ve Saygılarımla.

Mainz; 30.06.2009
Ömer ERDEM
Mainz/Almanya