Öncelikle Taşbaşı’ndan yokuşu inerler. Daha sonra sola saparak minibüslerin bulunduğu bölgeye gelirler. Daha sonra mı? Evet, sonrasında malum otellerin önünde müşteri bekleyen kadınlarla karşılaşacaklar. Baba, karısı ve kızının bakışlarından dolayı kıpkırmızı kesilecek ve içinden “Nasıl bir yere getirdim ailemi? Hani bu şehir geleneklerine bağlı bir neslin yeriydi?” diyecek. Kadınlar, hemcinslerinin halini yakından görecek, acıyacak, sonra biraz şaşıracak ve en sonunda kendilerini toplayarak adamın duymayacağı ses tonuyla, “Müslümanım diyen insanlara bakar mısın? Aileleri, çocukları bu şehrin toprağında yaşarken, onlar kadınların şehrin merkezinde pazarlanmasına izin veriyorlar” diyecekler. Daha sonra hiçbir şey görmemiş gibi yollarına devam edecekler.
Şimdi küçük bir hesap yapalım. Yılda bu şehre kaç bin insan geliyor? İkinci üniversite açıldığını hatırımızdan çıkarmayalım. Yaklaşık beş bin öğrencinin geldiğini düşünelim. Her birinin yanında ailesinden bir kişi getirdiğini düşünürsek bu kötü ünün kaç kişiye ulaştığını daha iyi anlayabiliriz. Bir de işin şu boyutu var. Öğrenciler ülkenin farklı farklı şehirlerinden geliyorlar. Yani kötü şöhret sadece tek bir ile ulaşmıyor. Türkiye’nin dört bir yanına ulaşıyor.
Bu pisliğin sadece kötü reklamla karşılık bulacağını sanmayınız. Olayın bir de aile boyutu var. Örneğin; sizin çocuğunuz bu pisliği küçüklükten beri gördüğü için zamanla gördüklerini meşrulaştırmaya başlıyor. “İhtiyaç”, “Erkeğin zevki” diyor ve bu ortamda büyümenin verdiği rahatlıkla kendisini otellerin kucağına atıyor. Eee böyle yetişen bir nesil büyürken, Çömlekçi ’ye düşman bir neslin yaşlandığını ve zamanla yok olacağını düşünürsek Trabzon’un aile yapısının bozulmak üzere olduğunu, hatta bazı ailelerin bu sebeplerle yıkıma uğradığını anlamakta zorluk çekmeyiz.
Beni paranoyak olarak görenlere Çömlekçi Mahallesi’nin Muhtarı İdris Sağlam’ın sözlerini hatırlatmak isterim: “Mahallemiz eskiden Trabzon’un en saygın mahallelerinden biriydi. Ancak mahallemize yabancılar gelmeye başladıktan sonra o saygınlığımızı yitirmeye başladık. Mahallemiz fuhuşla, kaçakçılıkla, birçok kötü olayla anılmaya başladı. Şimdi mahallemizde yaklaşık iki bin yabancı uyruklu insan yaşıyor. Bunların çoğu bayan. Ev sahiplerinin para hırsı yüzünden mahallemizde göçler yaşanmaya başladı. Normalde turist vizesi ile gelen yabancılar otel veya pansiyonlardan başka yerlerde konaklama yapmazken, bizim mahallemizde ev kiralayarak oturuyorlar. Ev sahipleri normalde kiraya verdikleri evlerinin iki veya üç katı fahiş fiyatlarla bu yabancılara kiralıyorlar. Daha fazla para kazanıyorlar ama mahallemizi berbat ediyorlar. Evleri kiralayan yabancılardan mahalle sakinleri şikayetçi olmasına rağmen bir türlü sesimizi duyuramadık” Mahalle muhtarının sözlerinden altını çizdiğim noktalara dikkat ediniz. Para hırsı için kendi halkını evden çıkarıyor, onlardan boşalan evleri yabancılara kiralıyor. Para için ahlakını geri plana itiyor. Bugün para için evini kiraya veren, yarın daha çok kazanmak için aynı işi yapmaya başlar. “Bir kişi”, “iki kişi” derken uzar gider.
Velhasıl, ya sahip olduğunuz en kutsal değer olan maneviyatınıza ve aile yapınıza sahip çıkarsınız ya da parayı ahlakın önüne koyar ve Çömlekçi ‘ye bir tüccar gözüyle bakarsınız. Tercih sizin.
Not: Avrupa’dan bizi bir adım önde tutan aile yapısına verdiğimiz değer ve ahlaki kurallarımızdır. Siz, Çömlekçi’yi meşru görürseniz, artık Avrupalı olmuşsunuz demektir.