Mainz, 17.09.2010

Hayırsız „Hayırcı“ların Hayırsız Okumaları

Muazzam bir yazılı literatürün yanısıra çok önemli bir sözlü geleneğin varisi bir toplum olarak muhteşem vecizelerimiz bulunmaktadır. Referandum kampanyalarından itibaren ama özellikle de kampanya sonrasında ortada dolaşmaya devam eden tevziratı anlatmak için „Zırva tevil götürmez“ ifadesinden daha özlü bir söz herhalde bulunamazdı.Kampanya esnasında anamuhalefetin „ETRO“ gömlekli, kaset ayarlı naif lideri, Malatyada kayısı, Rize de çay, Samsun da tütün, Ordu da fındığı paketin içinde ararken yavru nuhalefetin lideri ise „ülkücü“ davasının fedailerine hakaret etmekle meşgul oldu. Ana muhalefet liderine hangi aklı evvel öğrettiyse „hayr da hayır vardır“ gibi İslami terminolojiye ait bir kelam ezberletmiş, o da bunun üstüne balıklama atlayarak Ak partililerin içinde hayır kelimesi geçiyor diye hayırlı Ramazanlar demekten vazgeçtikleri incisini yumurtlayıvermiş.

Sponsor Bağlantılar

Bir kere o hayr dediğin kelimenin bizim dilimizdeki hayır ifadesi ile hiç ilgisi yoktur.Bizdeki hayır evetin zıddı bir kelime ve negatifken „Hayr“ kelimesi tamamen pozitif bir anlam içerir ve kısaca iyilik, güzellik anlamlarına gelir ki anamuhalefet liderinin bu kelime ile istismar dışında hiç bir ilintisi olamaz.

Kampanya esnasında değiştirilmesi istenen maddelerin hiç birine alenen karşı çıkamayan muhalefet, meydanlarda ve televizyon ekranlarında mahalle dedikodusundan ileri gitmeyecek zırvalar ile kampanyaları tamamladılar.

İlgili değişikliği hararetle savunan birisi olmama rağmen ülkedeki sözümona iktidar alternatifi olan muhalefet partilerinin bu acziyetleri karşısında utanç duymaktan kendimi alamadım. Muhalefet kampanya süresince hamaset ve hakaret dışında hiç bir şey söyleyemedi. Bu ne muazzam bir acziyet! Ne müthiş bir zavallılık!

Değişiklik paketi meclise getirilmeden önce iktidar tarafından kendilerine sunulduğunda birisi çay içer giderler derken diğeri kapağını bile açmayız ifadeleriyle adeta millete karşı efelenme yolunu tercih ettiler. Paket Ak partili vekillerin üstün gayretleri ile meclisten geçer geçmez CHP soluğu Anamuhalefet mahkemesinde! aldı. Ancak bu saatten sonra mahkemenin de millete karşı gelmesi beklenemezdi. Nitekim öyle oldu. Mahkeme hatır savma kabilinden bir küçük rötuşla ilgili değişikliğin anayasaya aykırı olmadığına hükmetti. Ancak bu karar ne CHP ve nede MHP`yi mutlu ettti.

Dışardan ve objektif bir gözle bakıldığında ilgili değişikliğe CHP`nin karşı çıkması gayet yerinde bir karardır. Bu hakkı hakkaniyet adına teslim etmek gerekir. Zira CHP hem tek parti diktatörlüğünün varisi, statükocu, iktidarda kim olursa olsun her zaman gizli iktidar ve yasakçı bir zihniyetin temsilcisidir. 1921 ve 24 anayasalarında millete verilmiş olan egemenliği ustaca bir manevra ile kerameti kendinden menkul birtakım yüksek kurullara devreden ve millet egemenliğini sadece yol, su ve elektrik işleriyle sınırlandıran bu partiden başkası değildir. Bu yapılan değişiklikler CHP`nin sadece arka bahçesini falan elinden alıyor değil, aksine varlık sebebine kastediyor. Zira CHP`nin varlık sebebinde sadece millet yoktur. Bir muharebe dönüşünde subaylarına halkı işaret ederek „Esas düşman millettir“ diyen kişinin bu partinin kudretli şefi olduğunu untmayalım.

Hemen herkes CHP`den ziyade MHP`nin tavrını anlayamadığını söylüyor ancak ben onlardan değilim. Bence MHP yönetimi ile CHP yönetimi arasında muhteşem bir illiyet bağı vardır. Sanki birbirlerine çok zıt partilermiş gibi görünmekle beraber esasen düşünce ve zihniyet olarak aynıdırlar. Ortak yanları farklı yanlarından çok çok fazladır. Ama esas onları „kanka“ yapan devlet fetişizmi diyebileceğimiz illetli hastalıktır.

CHP`nin en azından şimdiye kadar olan bölümde milletle ünsiyet kurmamasını anlamak mümkündür. Zira her halukarda gizli iktidar benim diye düşünüyor. Oysa MHP`nin böyle bir imkanı da yoktur. Yani CHP`nin devletçiliği partiye kazanç olarak geri dönerken MHP`ninki ise tamamen melankolik bir aşk mesabesindedir.

Gerek kampanya öncesinde ve gerekse sonrasında tv ekranlarında yahut gazete köşelerinde millete habire hakaret eden „aydın“ diye yutturulan karanlık kafalı bazı zevat bile milletimizin üstün basireti karşısında özür beyan etme erdemi yerine başkaca hilelerin tasarımcılığına soyunmuş bulunuyorlar. Balkanlar ve Sevr gibi bir hafıza kartına sahip olan bu millete habire o kahrolası yalan yanlış harita illüzyonları ile milletimizin kafasını karıştırmaya çalışıyorlar. Yok Türkiye karpuz gibi ikiye bölünmüş müş!, Yok üçe bölünmüş müş! Yok acayip bir gerginlik var mış! Falan da filan…. Tabi karpuz benzetmesi tamamen maksatlıdır. Sanki tam ikiye bölünebilen başka bir meyva yok muş gibi ille de karpuzu misal getirmeleri bir başka „hin“liği ima etmek içindir, sanki millet bunları anlamıyor ve yutuyor…

Yok mavi marmara gemisi o kızıl alandan demir almak zorundaymış, bilmem daha ne zırvalar. Efendiler, şunu iyi bilin ki milletin bölündüğü falan yok. Gerginlik falan da yok .Bunlar sizin arzularınız olabilir ama böyle bir şey yok. Sadece bu millet küçük bir mutlu azınlığın mühendislik planlarını paçavra olarak görmüş ve yırtıp çöpe atmıştır.Olay bundan ibarettir. Bundan böyle kim milletten oy almak istiyorsa milletin önüne onun dertleriyle „hem-dem“ olacak projeler koymak zorundadır.

Bu referandumun gösterdiği en önemli sonuç kuşkusuz milletin kendi iradesine muhkem bir vaziyette sahip çımasıdır. Yapılan değişiklik millet iradesi önündeki engelleri kaldırmak için ciddi bir adımdır. Çok yakın bir gelecekte bu ülkede tam demokrasi devreye girecek ve millet iradesi önünde hiç bir engel kalmayacaktır. Ve beğenmeseniz bile gizli iktidar da elinizden alındıktan sonra iktidar olabilmek için milletin değerlerine saygı duyacaksınız. Unutmayın ki 1930 şartlarındaki yorgun millet değildir artık bu millet. Aksine bu millet, yeryüzünün  en aziz medeniyetinin imbiklerinden süzülerek gelen, hem kendisine ve hem de medeniyyetine güvenen 73 milyonluk devasa bir güçtür.

Eğer siz hala biz hem hakaret eder, hem beğenmeyiz ama bir dünya yalan ve palavra ile yine  de milletten en azından bizi meclise atacak kadar oy alırız diye ahkam keserseniz kusura bakmayın ama baraj altlarındaki balıkların kaderini paylaşmak zorunda kalabilirsiniz.

Bu memlekette bundan böyle „ben yaptım oldu“ dikta mantığı işlemeyecektir. Ancak hala bu yönde heveskar ve cüretkarlar görmek mümkün. Bu saatten sonra onlara söylenebilecek tek söz, herhalde yine Anadolu irfanından kopup gelen o güzel vecize olsa gerek:

„Geçti Borùn pazarı sür eşeğini Niğde`ye.“

Baki Selam ve Saygilarimla.

Ömer Erdem
Mainz/Almanya