Geçtiğimiz yerel seçimler sonrasında, seçim kazandıkları düşüncesinin sarhoşluğuyla DTP Muş milletvekili Sırrı Sakık, bir televizyon programında; “Kürt halkı tercihini yaptı. Referanduma gidelim, böylece sorunu çözelim” demişti.
DTP’li Emine Ayna; “Bu coğrafyanın adı kondu” derken, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir de; “Bu coğrafyanın adını bir gün mutlaka kabul edecekler” diye açıklamada bulunmuştu.
Bir diğer DTP’li belediye başkanı da, topluluğa karşı yaptığı bir konuşmasında; “Size, buradan, yani Kürdistan’dan sesleniyorum” deme cesaretini kendisinde bulmuştu.
Bütün bunların sebebi ne idi? Net bir zafer kesinlikle değildi ama, bir önceki seçimde bölgedeki tek rakip olan AKP’nin kazandığı bazı il ve ilçe belediyelerini, bu sefer kazanmışlardı. Alınan oy ise, bugüne kadar tüm yerel ve genel seçimlerde alınan en yüksek sayıya, yani 1.8 milyona ulaşmıştı.
Kısaca, % 5’e tekabül eden 1.8 milyonluk bu oy, DTP’yi ve onları destekleyenleri zafer sarhoşu yapmış ve ulusal basında da “DTP, tüm doğu ve güneydoğu bölgesini sildi süpürdü” şeklinde lanse edilmiş, hatta artık “DTP’nin Kürtleri temsil ettiğinin anlaşıldığı” bile yazılıp çizilmişti.
Oysa, rakamlar böyle söylemiyordu.
Gelin, şu rakamları yeniden gözden geçirelim, bakalım öyle mi imiş, değil mi imiş görelim.
22 Temmuz seçimlerinin Türkiye genelinde katılım oranı % 84.16, kullanılan oy sayısı 34 milyon 822 bin 907.
DTP’nin toplam oyu yaklaşık 1.8 milyon. (Ki bu, şimdiye kadar alınan en yüksek oy sayısı, ağırlıklı ortalama ise 1.6)
Türkiye genelinde kullanılan oy sayısını yuvarlayarak 35 milyon olarak kabul eder ve bunu 70 milyonluk Türkiye nüfusuna uyarlarsak, DTP oylarının yaklaşık 3.6 milyon olduğu sonucuna ulaşıyoruz.
Türkiye’de 12-13 milyon Kürt vatandaşın yaşadığı genel kabulüne göre 3.6’lık bu rakam, mevcut Kürt nüfusun yaklaşık 1/3’üne tekabül ediyor. Yani, her 3 Kürt vatandaştan ancak ve ancak 1’inin DTP’yi desteklediği ortaya çıkıyor.
Hani temsiliyet! Matematik profesörü olmaya falan gerek yok. Bu durumda “üç’ün bir’ini aldığı” tespit olunan DTP’nin, tüm Kürt vatandaşlarımızı temsil ettiğini kimse, asla söyleyemez. Rakamların da yalan söylemeyeceği ve kandırmayacağı bilindiğine göre, o zaman DTP ve PKK’nın yalan söylediği, hem kendisini ve hem de saf, romantik ve yatkın olanları kandırdığı anlaşılıyor.
Doğrudur değildir, eksiktir fazladır, haklıdır hazsızdır, “Kürt açılımı” veya “Demokratik açılım”ın yoğun tartışıldığı, içinde bulunduğumuz son derece hassas bu dönemde, işte tam da “tarihi bir fırsat”…
DTP’li Sakık’ın da istediği gibi, gerçekten de ve tam da “RE-FE-RAN-DUM” zamanı. Çünkü, artık bu aşamada kaçınılmaz bir sonuç gibi görünüyor neredeyse. Bu nedenle, gelin halka gidelim, gelin Kürt vatandaşlarımızın 3’te 1’ine değil tamamına, ikiye katlayan sessiz çoğunluktaki Kürt vatandaşlarımıza da gidelim ve Öcalan’ın ortaya attığı, ileriki dönemde de ayrımı getirmesi kuvvetle muhtemel “Demokratik Özerklik Projesi”ne dayalı bir “Özerklik” talepleri mi var, Türkiye’de “iç içe” yaşamaktan ziyade, Türkiye ile “yan yana” yaşamayı mı tercih ediyorlar, anlayalım görelim, anlasınlar görsünler diyorum.
sabahattintalu@gmail.com