Günlerdir medyanın gündeminden düşmeyen Cumhuriyet Halk Partisi kongresi başladı ve malum medya tarafından Gandhi Kemal diye lanse edilen Kemal KILIÇDAROĞLU  beklenen konuşmasını yaptı. Aslında herkes değişimin başlangıcı olarak bir manifesto bekliyordu.Lakin tamamen Ak Parti iktidarına yönelik polemiklerle süslenmiş (!), muhteviyatsız, değişimin ipuçlarının verilmediği, Başbakana yönelik laubali bir hitap tarzının (Recep Bey) sık sık tekrarlanıldığı, 70’lerde kalmış sloganların kullanıldığı (“faşizme geçit yok” sanki ülkede  ideolojik kavgalar devam ediyormuş gibi), sadece işçiler üzerine kurulmuş, gariban edebiyatıyla oy toplama amacı güden ama belirttiği bu sorunlara da herhangi bir çözüm önermeden klişe kelimelerin ağırlık kazandığı, içinde hitabetin ve karizmanın kesinlikle barındırılmadığı, hayal kırıklığı yaratan bir konuşma oldu. Bu kadar çok reklamı yapılan, beklentilerin çok yüksek olduğu bu kurultay diğer partilerin bile beklediği etkinin çok çok altında kaldı. Zaten geceden üzerinde mutabık kalınan konuşma metninin dışına çıkılmış, kendi politikalarını anlatılacağı, değişimin işleneceği, konuşma metni büyük ölçüde değişikliğe uğramış, onun yerine iktidar partisine yönelik polemiklerle dolu bir konuşma metni hazırlanmış, gece yarısı değişikliğiyle. Tabi bu durumu, konuşmanın yapıldığı sırada, kongrenin yapıldığı spor salonunun karşısındaki otelin lobisinde, bir hayli morali bozulan  İstanbul İl Başkanı Gürsel TEKİN’in Taraf Gazetesi yazarı Elif ÇAKIR’a aktardıklarından anlıyoruz. Daha ilk dakikalarda ilk çatlak. Kongreden çıkan izlenim , açıkça  ifade etmek gerekirse yaratılan bu sanal havanın fazla sürmeyeceği yönünde. Allah ömür verirse yaşayıp göreceğiz.

Sponsor Bağlantılar

Bugünlere nasıl geldik. Her şey bir anda nasıl olup bitiverdi? Yılların deneyimli siyasetçisi Deniz BAYKAL nasıl alaşağı edildi? Bu oyunlara nasıl geldi? Atalarımız ne güzel demiş; “ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür” sonuç olarak sırtını bir tek Allah’a yasla. 53 yıllık dostluk yaptığın insan bir kalemde harcayabilir seni, anlayamazsın bile. İşte asıl sorun da buradan başladı zaten.

Medya benimsemediği, işine gelmediği, tekerine çomak sokan bir iktidarla karşılaşınca sürekli onu devirecek alternatif bir lider arar. Özellikle medya dünyamız. Zaten bu konularda ihtisas yapmıştır medyamız. Ama fil dişi kulelerinden baktıkları halk, onların dümen suyuna girmemiş , kendi gönüllerinde yer alan siyasi yapılanmaları tercih etmiştir. Bunun örneğini daha önceleri de yaşadık. Mesela 27 Mart 1994 yerel seçimleri. İstanbul Büyükşehir Belediyesi için medyanın ortak adayı Sayın Zülfü LİVANELİ. Karşısında İlhan KESİCİ ve Recep Tayyip ERDOĞAN. Halk oy vereceği adayı çoktan belirlemişti gönüllerinde ama malum medyamız yaptıkları hayali anketlerde, halkın tercihlerinin tam zıttı sonuçlar çıkarıp halkı etkilemeye çalışıyordu. Şu manşetleri hafızalarımızı zorlayarak hatırlayalım. “Zülfü önde” “Zülfü Koptu Geliyor” “Zülfü Açık Ara Önde, Kesici İkinci Sırada” Tayyip Bey’e şans dahi vermiyorlardı. Ama sonuçta Tayyip ERDOĞAN en yakın rakibi bugünlerin CHP’lisi o günlerin ANAP adayı İlhan KESİCİ’ye 40 Bin oy fark atarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmuştu. Medyanın gönlündeki SHP adayı Zülfü Livaneli ise 400 bin oy geriden ancak 3. olabilmişti. Görüldüğü üzere kimse halkın tercihlerine tahakküm kuramaz, etkileyemez. Bu tür medya oyunları daha sonraki yıllarda da yaşandı ama hiçbir zaman kendisine taraf bulamadı.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2002 genel seçimlerinde iktidara gelmesinden sonra malum medya sürekli bir alternatif arayışına girdi. Mevcut muhalefetle başarılı olamayacaklarını anlayınca eski bir Çin oyunu olan kaleyi içten fethetme yöntemine başvurdular. Parti içinde etkili isimlere Başbakanlık koltuğu hayalini sunarak parçalamaya çalıştılar. Ama yine başarılı olamadılar. Destekleyip partiden kopardığı şahısların halk nezdinde bekledikleri heyecanı yaratmamaları büyük bir hayal kırıklığı yaşattı. Çünkü yıkmaya çalıştıkları siyasi örgütün halk tarafından da benimsenmiş güçlü bir örgüt yapısına ve lidere sahip olduğu herkesin malumuydu.

En son olarak  Mart 2009’da yapılan yerel seçimlerde CHP’nin İstanbul’daki adayı olan , cüzi bir miktar oy artışına( bu oy artışı da diğer partilerin AK Partiye karşı birleşmesinden kaynaklanmıştı) rağmen kazanamayan Kemal KILIÇDAROĞLU’nu CHP başına getirmeye çalıştılar. Ama partinin başında yılların politikacısı, parti içinden kimsenin karşısında duramayacağı bir Baykal gerçeği vardı. Bir şekilde Baykal’ın gitmesi gerekiyordu. Derinden çıkan bir el tarafından Baykal’ın içinde bulunduğu, yıllarca sekreterliğini yapmış bir hanımla uygunsuz görüntüleri paylaşım sitelerine sunuldu. Bu sunumun T. B. M. M’de ki Anayasa Değişiklik Teklifi oylamalarının bitmesi, değişiklik kabul edildikten sonra da CHP’nin bu paketi Anayasa Mahkemesine götürecek 110  imzayı bulduktan sonra yapılması da son derece manidardır. Çünkü partinin tepesinde yapılacak bir değişikliğin parti içi bölünmelere yol açacağı bu sebeple de gereken 110 imzayı toplama da sıkıntı oluşmasına neden olabilirdi. Dışardan bakıldığında yaşananlar o kadar muntazam bir sırayla gerçekleşiyor ki, kafalar da ister istemez soru işaretleri oluşması engellenemiyordu. Sonradan yaşananlar ise hepimizin bilgisi dahilinde. Baykal’ın daha kuvvetli döneceği yönünde ki telkinlerle istifaya zorlanması ve istifa etmesi.  Kendisini daha güçlü döneceği yönünde ikna eden kişilerin daha sonra aniden Kılıçdaroğlu adını ön plana çıkarması ve bir şekilde tüm il başkanlarının da , ortaya çıkması muhtemel ikinci bir kaset skandalıyla ikna edilmesi ve sonuçta Kılıçdaroğlu isminde hem fikir olunmasıyla Baykal’ın geri dönme kapılarının ardına kadar kapanması. Medyanın da tüm gücüyle oluşan durum sonucunda fikir birliği edilen Kılıçdaroğlu’nu bir halk kahramanı edasıyla desteklemesi. Her şey bir düzen içinde gayet güzel ilerledi ve Kılıçdaroğlu CHP’nin yeni Genel Başkanı oldu.

Tüm bu yaşananlardan sonra unutulan bir şey vardı. Halkın bu olanlardan sonra ki tavrı nasıl şekillenecek. Önümüzde görünen ilk sınav tarihi, manidar bir gün olan 12 Eylül 2010. Yapılan bu hesapların tutup tutmayacağı netlik kazanacak. Eskilerimizin bir sözü vardır “başkalarının mutsuzluğu üzerine kurulan mutluluklar, eninde sonunda yıkılmaya mahkumdur”.

ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN