‘’Yağsa da kurtulsak şu gök gürültüsünden’’
Gün ilerliyor. İnsanlar şimdi evlerin içinde. Caddeler kalabalık. Saçak boylarından kediler ararsınız, sudan çıkmış fareler gibi bir köşede bekleyenler mi? Ya şu liselere ne demeli? Bu kadar yağmur yağarken romantizm fazla galiba? Şifayı kapacaklar haberleri yok.
Manav, boş bir varili saçağın altına koymuş. Az ötede elini bulut yapmış da marulları ıslatıyor.
Derken birilerin şemsiyesi ters dönüyor. Ona gülen bir başkasınınkinin de şemsiyesi ters dönüyor…
Hızlanıyor yağmur. İstasyon tarafı ‘’ Zikzak’’ ediyor. Sel bazı evlerin eşiklerine kadar yalayıp geçi yor. Yukarı mahalleler bir başka alem. Samsacı mahallesi Karadeniz bölgesi gibi mübarek. Sular şıp şıp akıyor. Kaldırım taşların üzerinden. Bulanıklığı caddeye kadar çıkmış birinin mahcubiyetini andırıyor.
İlerliyor. İkiz kulelerin yanından geç ip yukarı kıvrılıyor. Oradan da evin yolunu tutuyor…
Kapın eşiklerinde insanlar. Gözlerinde hayret var. Yaz kuraklıklarından sonra sudan korkacaklarına akıllarına gelmiş miydi acaba? Ya oturma odalarına çamur kazıyacakları?
Gün ilerliyor. Saatler hala şafak vaktinde. Gökyüzü hala ağırlığından kurtulacak gözükmüyor. Yalnız bu şehirde mi? Hayır. Kurşuni ağırlık her yanda. Küresel dünyanın lagarları nisan yağmurların yükünü çekecek gibi gözükmüyor. Dünyayı sel basacak gibi. Bir tek ördekler rahat.
İzlenimlerinizi çok güzel aktarmışsınız… Yazınızı okurken anlatılanlar gözümün önünde canlandı. Tebrik ederim Handan Hanım. Başarılar:)