Birçok devlet ölümüyle birlikte hayat bulmuştur tarih sahnesinde. Buna sayısız örnekler sıralayabiliriz.
Aynı şekilde tarihte devlet adamları ölümleriyle birlikte hayat bulmuşlardır. Ölümü göze alarak korkmadan ilerleyerek hayat sahnesinde etkili olmuşlardır. Nasıl mı dersiniz?Tarihte ve hazır zamanda ortada olan bir gerçek var ki tarihte doğrular ve yanlışlar değişmektedir ve kim tarihin doğru olan yerinde durursa tarihe adını altın harflerle yazdıracaktır. Yani sürekli değişen dünyaya ayak uydurabilen bir tarih anlayışına sahip olabilemek demek tarihi doğru okumak demektir. Sebepler dairesinde devlet adamları ve devletler yerinde ve zamanında doğru hamleleri yapabilirlerse yaşam sürelerini uzatmış olurlar.
Yakın tarihimizden örnekler verecek olursak tarihte birbirine ezeli düşman olan Fransa-Almanya şu an ittifak içindedirler. Evet azılı düşmanlar dost olmuşlardır. Birbirleriyle savaşmanın anlamının olmadığını gören bu devletler zor da olsa ittifak edecek noktaları bulmuşlar ve ittifak etmişlerdir. Çıkarları gereği belki bir dönem azılı düşmandılar şimdi ise can-ciğer kuzu sarması.
Türkiye açısından olaylara bakarsak yüzyıllardır beraber yaşadığımız insanlarla birer birer düşman olmaya başlamışız. Özellikle 1900’lü yıllardan sonra etrafımızdaki hemen hemen tüm devletlerle ciddi sıkıntılar yaşamışız ve bunun bedelini de sürekli olarak ödemek durumunda kalmışız. Özellikle hem ticari ilişkiler hem insani ilişkiler anlamında aynı coğrafyanın kardeş insanları birbirlerini düşman bellemişler. Yıkmak kolay olduğu için araya düşmanlık sokmak dış güçler için zor olmamış. Ama bir süre bir çok devlet adamımız bu düşmanlığın bize zarar verdiğini bile görememiş.
Kurtuluş Savaşı’nı kazanmışız ama bu coğrafyadan soyutlanarak. Bu soyutlanmanın yanlışlılığını gören hiç kimse yok muydu? Elbette vardı ama onların bu farkındalıkları ve yapmak istedikleri sadece düşüncelerinde kaldı çünkü genel kanı aksi yöndeydi.(Genel kanıdan kastımız devlet adamlarımızın genel kanısı).
Daha da yakın tarihe gelecek olursak herkesin dilinde dolaşan sıfır sorun politikası gelmiş çatmış. 2001’li yıllarda Türkiye’nin içinde bulunduğu durumları düşünecek olursak Türkiye komşu devletlerle sorunlu, ekonomik açıdan yerlerde sürünen ve kendi insiyatifinde hareket edemeyen bir devlet konumundaydı. Ne mali anlamda, ne askeri anlamda, ne de siyasi anlamda kendini ortaya koyamıyordu.
Karnı açken bitkin düşen insan misali ya da maddi terakkinin manevi terakkiyi de beraberinde getireceğinden yola çıkacak olursak önce ekonomi alanında gelişmeler yaşanmaya başlamalıydı ve böyle de oldu. İşte tam da bu noktada ekonominin iyi olması demek komşularla ilişkilerin iyi olması demekti. Ticaret karşılıklı güven anlayışına dayalı bir ilişkidir. Özellikle devletler arasında bu durum çok önem arzeder.
Komşularla sorunlar halledilirken aynı zamanda küresel dünyanın komşuları ile de ilişkiler canlı ve uyumlu olmalıydı. Bu nedenle Türkiye devlet olarak 2001’li yılların başlarından itibaren öncelikle ilişkerini denge politikası üzerine kurdu. Yani kimsenin dişine dokunmadan, etliye sütlüye karışmadan hareket etmek zorundaydı ve böyle yaptı. Sürekli olarak tüm dünya devletleri ile arasını hoş tutmaya çalıştı.
hamzafurkan88@hotmail.com
Hamza Furkan OĞUZHAN
13.10.2011
Rabia hanım acaba tanıdığım biri misiniz diye bir soru aklıma geldi ama bilgilenmenize yardımcı olmuşsam ne mutlu bana:)
ben sizin yazdığınız şeyden bilgilendim sizlere çok teşekür ederim hoşcakakalın….:) :d
çok temız olmus