Reyhanlı saldırısı, Banyas Katliamı ve Kuseyr çatışmalarına sessiz kalan uluslararası toplum. Gezi olaylarına ortada henüz iç karışıklık denecek bir durum yokken inanılmaz derecede hızlı bir şekilde müdahale etmeye çalışan çıkarcı devletler. Bu durumlar Suriye’de algıyı değiştirmek üzerine yapılan zincirleme olaylar.

Sponsor Bağlantılar

Banyas Katliamı’yla “varlığımı kuvvetlendiriyorum”, Reyhanlı saldırısıyla “ben hala varım” diyen Esed ve taraftarları, kendisine destek veren ülkelere “siz bana güvenin” mesajı vermiştir. Kuseyr’de ise bölgenin güç merkezini ele geçirerek stratejik bir ilerleme kaydetme amacı gütmektedir. Son günlerde gelen haberler de bunu kısmen başardığı yönündedir. Yeni hedef Rakka kenti olmuştur.

Şu aralar Suriye’de mezhepçilik ön plana çıkarılmış ve Nusayriler’in psikolojik algısı güçlendirilmiştir. Buna ek olarak açık Hizbullah desteği ve İran Meclis Başkanı Laricani’nin “Türkiye’nin yanlış yaptığı hesabını başkalarına fatura etmesine gerek yok” açıklaması. Son olarak da geçtiğimiz cuma Suudi Arabistan Müftüsü’nün, Hizbullah’ın Suriye’deki savaşa müdahil olmasından dolayı İslam Alemi’ne birlik çağrısı ve Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkan’ı Yusuf El Kardavi ile bu konuda el ele verdiklerini açıklaması mezhep çatışması açısından, bu çatışmayı çıkarma gayreti içerisinde olanların bunu başardıklarını göstermektedir. Ancak bu çağrılarla birlikte Suriye’de algı değişirse iç savaş muhaliflerin lehine yön değiştirecektir. Yani gayrinizami harp tekniklerinden olan psikolojik savaş Suriye’de belirleyici rol oynamaktadır. Zaten savaşlarda en önemli unsur savaşı kazanacağına olan inancın kaybedilmemesidir. Bu amaçla Suriye’nin kendi kendini tüketmesini isteyen uluslararası güçler Suriye üzerinde karşılıklı tarafların birbirine üstünlük kuramamasını sağlamak amacıyla psikolojik savaş taktiklerini uygulamaktadır. 

Suriye konusunda Türkiye için geri dönüş yoktur ve şu şartlar altında olmamalıdır da. Türkiye şu ana kadar insani ve vicdani açıdan hiçbir hata yapmamıştır. Siyasi ve stratejik açıdan ise tartışılabilecek mevzular olmakla birlikte kesinlikle açık bir hata yaptığını iddia etmek işgüzarlıktır. Çünkü genel anlamda yapılan doğru hareketler detayda bazı hataları görmemeyi gerektirebilir. Hele de bu hata olarak değerlendirilebilecek mevzular sizin iç dinamiklerinize bağlı değilse. Ayrıca insan olunması hasebiyle tüm stratejik ve siyasi hareketler tam anlamıyla doğru atıldı demek de güdük kalır.

Hal böyleyken yapılan psikolojik hareketler aynı zamanda Türkiye’yi yalnızlaştırma çabasıdır. Çünkü şu an rüzgar Esed yönünde estirilmek istenmektedir. Muhaliflerin en büyük destekçisi ise Türkiye-Mısır- Katar üçlüsüdür. Bununla ilgili şu an kısmi başarı sağlandığını söylemek yanlış olmaz. Son günlerde yaşanan Gezi Olaylar’ı bu yalnızlaştırma politikasına birebir katkı yapmıştır. Fakat burada eğer bizler Türkiye olarak yaptıklarımızın arkasında metanetle durabilir, birlik ve beraberlik içinde sürüklenmek istediğimiz psikolojik savaşın içinden galip olarak ayrılabilirsek savaşı kazanacak olan(mazlumların) yanında olmuş oluruz.

Unutmayalım nüfus olarak Suriye’de kaynaklar %60-75 aralığında bir sünni Müslüman nüfus olduğunu söylemektedir. Taş çatlasın %20 gibi bir oranda olan Nusayriler’e velev ki İran, Hizbullah, Rusya, Irak yardım etmeye sonunda kadar devam etsinler. Onların bu desteklerine rağmen böyle büyük bir kitleye karşı zafer elde etmeleri mümkün değildir. Burada bu tezimize işler sayısal çoğunluğa bakmıyor, teknoloji ve silaha bakıyor diyenler olabilir. Ancak teknolojinin de bir yere kadar gittiğini ABD’nin Irak işgalinde, İsrail-Lübnan Savaşı’nda gördük. Şu an Esed’e yardım eden güçler kendi açılarından farklı nedenlere sığınarak yardımlarını sürdürseler de bu yardımlar tarihsel açıdan Esed’e zaman kazandırma yardımları olarak değerlendirilecektir. Çünkü asıl güç insan gücü ve hakkaniyet gücüdür. Ayrıca Suriye’de muhalifler olarak adlandırılan özgürlük ve adalet arayan çoğunluğun en büyük eksikliği bir çatı altında birleşememesidir. Ancak bu noktada ilk zamanlara göre ilerleme kaydedilmiş olması umutları artırmaktadır.

Eğer Arap Ligi ve Müslüman devletler kendi aralarında ittifak eder de bu zulme dur demek için somut adımlar atarlarsa Esed’e yardım edenlerin hükmü ortadan kalkacaktır. Manevi olarak ise biz din kardeşlerinin birbirlerini öldürmemesi gerektiği konusunda duruşumuzu kaybetmeden istikametle yola devam edersek Kadir-i Mutlak yanımızda olacaktır. Madem en büyük güç O’nundur, o halde zafer inananlarındır.

Suriye’de savaşın bir an önce bitmesi ve yurtlarından ayrılmak zorunda kalan masum insanların yurtlarına bir an önce dönmesi için bizlere düşen, fiili olarak oluşturulmak istenen psikolojik algıların önüne geçmek ve manevi olarak da dua etmek olsa gerek. 

Asım Kenan ŞEHRİ.
İstanbul, 09.06.2013
asimsehri@hotmail.com