Türkiye siyasetinin önemli isimlerinden, Milli Görüş’ün lideri, Saadet Partisi’nin genel başkanı ve eski başbakan Necmettin Erbakan 28 Şubat Post- modern darbesinin yıldönümünün arifesinde Anakara’da tedavi gördüğü hastanede 85 yaşında hayatını kaybetti.
1 Mart günü İstanbul Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazına Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bakanlar, siyasi parti temsilcileri, bürokratlar başta olmak üzere 1,5 milyona yakın insan katıldı. Erbakan’ın ölümünün ardından “Değerli bilim ve siyaset adamı olarak ülkemize yaptığı büyük hizmetler daima hatırlanacaktır. Şahsım ve TSK adına merhuma Tanrı’dan rahmet, ulusumuza ve kederli ailesine başsağlığı dilerim” diyerek “28 Şubat’ın ruhuna el fatiha” dedirten TSK’yı cenazede 28 Şubat için “Bin yıl sürecek” diyen Genelkurmay eski Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun kuzeni Birinci Ordu Komutanı Org. Hayri Kıvrıkoğlu temsil etti.

Sponsor Bağlantılar

28 Şubat sürecinde bir numaralı hedef konumunda bulunan Erbakan’ın cenazesine TSK’nın Ankara’dan çelenk, İstanbul’dan ise komutan göndermesi tabii ki ilginçti. Hem de 28 Şubat’ın 14. yıldönümünde… Peki, ama neler olmuştu o dönemde kısaca hatırlayalım…

Tarihler 28 Şubat darbesinden 1 gün önceyi, yani 27 Şubat 1997 Perşembe’yi gösteriyordu. Erbakan liderliğindeki Refahyol hükümeti 22. Bakanlar Kurulu’nu topluyordu. Medyanın ilgisi çok büyüktü… Çünkü günlerdir, 28 Şubat’ta toplanacak Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) Aczmendi tarikatı lideri Müslüm Gündüz ile Fadime Şahin’in uygunsuz vaziyette basılması, 11 Ocak günü bazı dini cemaat liderlerine Erbakan tarafından Başbakanlıkta yemek verilmesi, 3 Şubat günü Sincan’da Kudüs Gecesi’nin yapılması gibi olaylar nedeniyle “irticai faaliyetlerde bulunduğu öne sürülen” hükümete karşı kararların alınacağına dair yayınlar yapılıyordu.

Ve beklendiği gibi de oldu. Erbakan’ın “Askerler bana değil, Çiller Hanım’a karşı” değerlendirmesi yaptığı muhtıra verildi.

Erbakan’ın, DYP Lideri Tansu Çiller’le kurduğu Refahyol Hükümeti’nde 28 Haziran 1996’da başbakan olarak göreve başlamasının üzerinden 1 yıl bile geçmemişti ki 28 Şubat 1997’de öğleden sonra toplanan ve 8 saat elli dakika süren MGK, “irticai faaliyetlere karşı topyekün mücadele” kararı aldı:

1- Tarikatlarla bağlantılı, özel yurt, vakıf ve okulların Milli Eğitim Bakanlığı’na devri sağlanmalıdır. ( Anlaşılacağı üzere burada kastedilen Fethullah Gülen grubuna bağlı eğitim kuruluşlarının, yurtlarının devri… Sonuçta ise bu konu ile ilgili bir adım atılmadı.)

2- Tarikatların faaliyetleri sona erdirilmelidir. ( Devrim yasağı gereği zaten tarikatlar kaldırılmıştı ülkemizde. Dini cemaatler ise ‘sosyal toplumun’ bir gereği olarak devam ediyorlar.)

3- Kurban derilerinin rejim aleyhtarı örgütler tarafından toplanmasına mani olunmalıdır. ( Niye? Çünkü herkesin kurban derilerini daha yenilerde yolsuzluk yapıldığı ortaya çıkan Türk Hava Kurumu’na vermesi istendiği için.)

4- Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülküsü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi bakımından, 8 yıllık kesintisiz eğitimin tesisi ve ancak temel eğitimini almış çocukların Kur’an kurslarına devamı öngörülmüştür. ( Bu madde hayata geçirildi. İmam Hatip’in orta kısımlarını kapatmak için ilköğretim kesintisiz hale getirildi. Ancak diğer meslek okullarının ve yabancı dil eğitimi veren özel okulların da orta kısımları kapandı.)

5- İrticai faaliyetleri nedeniyle TSK ile ilişkileri kesilen personel, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında da istihdam edilmemelidir. Diğer kamu kurum ve kuruluşları, TSK’nın, bünyesine dinci sızmaları önlemek için aldığı tedbirlerin benzerini uygulamalıdır. ( Bilindiği üzere o dönemde TSK’da görev yapan dindar personeller ile aileleri fişlenmişler ve bu personellerin görevlerine son verilmişti. O dönem TSK’da görev yaparken görevlerine son verilen dindar personeller ile aileleri çok zor günler geçirmişler, birçok işyerinin TSK’dan ihraç edilen bu personellerin yüzlerine kapıları kapattıkları ve bu yüzden de maddi destek imkânları kalmadığı için aile hayatlarının ve psikolojilerinin altüst olduğunu medyada daha yeni yeni yer alan bilgilerden öğreniyoruz. İşte bu madde diğer kamu kurum ve kuruluşlarının da TSK’nın yaptığı gibi çalışanlarını fişlemelerini istiyor.)

6- Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalar engellenmeli, Anayasa Mahkemesi kararları taviz vermeden tatbik edilmelidir. ( Bu dönemde başörtülü üniversite öğrencileri okullarına alınmadılar, psikolojik harbe maruz bırakıldılar ve bunun sonucunda da bazıları okullarını bırakmak zorunda kalırken bazıları da gördükleri uygulamalar karşısında psikolojik rahatsızlıklara yakalandılar. Ayrıca bu maddeyle birlikte İçişleri Bakanlığı, İstanbul Çarşamba semtinde cüppeli ve takkeli vatandaşlara yönelik operasyon yapılmaya zorlandı ancak daha sonra bu uygulamadan vazgeçildi.)

Ve 14 Mart günü, yukarıda bazı maddelerini verdiğim 28 Şubat kararları TBMM tarafından kabul edildi. Erbakan, arkadaşı da olan dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de darbecilere karşı duramaması sonucu göreve gelmesinden 1 yıl sonra 18 Haziran 1997’de Demirel’e istifasını sundu. Refah Partisi de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı.

Onun halefi olan Fazilet Partisinin de akıbeti aynı oldu ancak Erbakan yılmadı ve siyasete devam etti. Haziran 2001’deki kapatma kararının ardından Milli Görüş bölündü ve 8 yıldır Türkiye’yi yöneten AKP kuruldu. Erbakan ise Ekim 2010’da Saadet Partisi liderliğine seçildikten son nefesine kadar siyaset yapmayı sürdürdü.

Ve Necmettin Erbakan, Batı Çalışma Grubu’nun psikolojik harp operasyonlarıyla iktidardan indirildiği 28 Şubat darbesinin 14. yıldönümünden bir gün önce hayatını kaybetti.

Arkasından ise başarılı hayatının yanında; 12 Kasım 1979’dan 12 Eylül 1980’e kadar süren Demirel Başbakanlığındaki koalisyon hükümetini dışarıdan desteklediği ve MSP Liderliği yaptığı dönemde, hükümeti kerhen desteklediğini söyleyince “Neyi bekliyorsunuz?” sorusuna “Kadayıfın altının kızarmasını” şeklinde verdiği cevabı; Refahyol Hükümetinin Başbakanı olduğu dönemde, Susurluk kazası sonrası yapılan “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemi için dile getirdiği “Gulu gulu dansı yapıyorlar” sözleri; “Atatürk yaşasaydı Refah’lı olurdu” cümlesi ile Cumhuriyet’in ilan edildiği 29 Ekim 1926’da Sinop’ta dünyaya gelmesi münasebetiyle bir soruya verdiği şu nükteli yanıt kaldı hafızalarda: “Doğum günümü kutlayanlara latife ile şu cevabı veririm: Doğum günüm için Türkiye’nin her yerinde bu kadar merasime ne gerek var?”

Erden ÖZKANT