Birinin, çatallı kuyruğunun bir kısmı öbek öbek siyah renklerle kaplı, siyahlıkların arasını açık yeşiller dolduruyor. Kuyruğundan karanına doğru gelince karnının alt kısmından ağzının bitimine kadar turuncu bir renk var. Sağ ve sol tarafı sanki daha önce açık yeşile boyanmışta; sonradan üstüne siyah boya dökülmüş gibi duruyor. Ancak bu dökülme öyle gelişi güzel bir dökülme olmamış. Çünkü siyah renkler öyle güzel serpilmişler ki açık yeşille mükemmel bir renk ahengi ortaya çıkarmışlar. Sırtı, kafası, gözlerinin arası, siyah ve açık yeşil renkler tarafından paylaşılmış.
Her bir renk ayrı ayrı bakınca kendi hâkimiyetini ilan etmiş balığı parçalara ayırmış gibi bir intiba uyandırıyor. Oysa tamamına baktığımızda; rengârenk ve fiziki haritayı andıran bir balık, simsiyah gözleriyle suyun içinde yüzüyor. Diğerinin ise siyah gözlerinin dışında her tarafı turuncu. Suda yüzüp duruyor.
Evet, bu bir akvaryum. Altında rengârenk taşlar, taşların üstünde çalıyı andıran bir nesne, onun arkasında turuncu ve kırmızı renkte yapay çiçekler, ne alakası varsa kuleye benzeyen bir nesne, akvaryumun arka camına denizin dibini andıran -asla denizin dibi olmayan- bir resim ile yapay bir deniz ortamı oluşturulmaya çalışılmış. Son olarak suyun temiz kalmasını sağlamak amacı ile akvaryumun sağ tarafına yapıştırılmış ve ağzından sürekli kabarcıklar çıkaran, o yapay ortamda yapay bir canavarı andıran siyah bir motor bulunuyor. Engin sular için yaratılmış iki canlının yaşadığı yer burası. Küçücük bir akvaryum.
Ah! balıkçıklar sizin burada ne işiniz var? Siz, o uçsuz bucaksız sularda, o berrak, tertemiz sularda, çiçeklerin arasında, kaya oyuklarında, yosunların arasında, mehtaplı gecelerde yıldızların altında yakamozlara karışıp onlar gibi parlayarak salına salına yüzüp özgürlüğün tadını çıkarmalıydınız. Yiyeceklerinizi suyun dibini didik didik ederek arayıp bulmalıydınız.
O halde bunca güzellik dururken bu daracık kutunun içinde ne işiniz var? Yoksa gittiği her yerde kendisi için sınırlar çizen, fakat kendisi için çizdiği sınırlarda rahat etmeyen, rahat etmediği için bu sınırlarla sürekli oynayan, doğayla ilişkisini kesen, doğanın doğallığını bozan, doğaya bakarken tıpkı icat ettiği o ruhsuz kameralar gibi bakan, bakınca rahatlayacağını, huzur bulacağını sandığı canlıları hapseden, onların huzursuzluğu ve mutsuzluğu üzerine huzur inşa etmek isteyen birileri mi yaptı?
Hâlbuki bunu sana yapan seni doğallığında görse, seni seyretse, incelese, üzerindeki pullara, kanatlarına, kuyruğuna, yüzgeçlerine baksa o kıvrım kıvrım yüzüşünü görse, gece gündüz o parlak görünüşünle daimi yakamozlar olduğunu görse, “bakar kör” olmazsa deniz suyunun -bir kış mevsiminde bile olsa- soğukluğunun akvaryumun o buz gibi camından ne kadar sıcak ve canlı olduğunu görecek.
İçinde binlerce canlıyı barındıran, hiçbir şeyini onlardan esirgemeyen, aralarında adaletle hükmeden, en şefkatli anneden daha şefkatli olduğunu ve onları bağrına bastığını görecek. Hayatı doğallığı ile sevecek.
bende beğendim gayet güzel 🙂
çok güzel tasvir etmişsin dostum. tebrik ederim.