Bize öğretilenler veya okuduklarımız zihin haritamızda herhangi bir yere karşılık gelmiyorsa ve karşılık geldiği yere monte edilmiyorsa anlam gerçekleşmiyor demektir. Bu durumda bize öğretilenler zihnimizin tavanında asılı kalır. Zihnimizin tavanında herhangi bir rabıta olmaksızın asılı kalanlar, bir süreliğine yer çekimine meydan okuyabilir ama işimize yaradığının hemen akabinde muhtemelen sınav sonrası gene zihnimizin o karanlık mağaralarının dipsiz kuyularına yuvarlanır gider. Bir daha ara ki bulasın! Bu yüzden birçoğumuz yıllarca okumuşuzdur ama içimizde yıllarca okumuş olmanın boşluğunu duymaktan kurtulamayız.
Esasında her insan bir kültürün içine doğar ve o kültürün boyasıyla boyanır. Bu bir zorunluluktur. Bundan istesek de kaçamayız. -Bu arada hiçbir kültürün diğerine bir faikıyeti olmadığını da belirtmeliyim.- Çünkü içine doğduğumuz kültür bize bir anlam haritası sunar. Biz her şeyi ama her şeyi içine doğduğumuz kültüre göre yorumlarız. Adeta o bizim dünyaya, hakikate açılan penceremizdir. Bu pencereden görüldüğü kadarıyla görebiliriz dünyayı ve gerçeği. Bütün mesele gördüğümüzün yeterli olup olmadığıdır.

Sponsor Bağlantılar

Dünyamızı genişletmek tabir caizse çoğaltmak için zihnimizin karanlık dehlizlerinde içine doğduğumuz kültürün açtığı pencerelere eş hatta ondan daha geniş ve büyük alanları, ufukları gösterecek pencereler açmak gerekecek. Bunun için de anlamın, anlamanın gerçekleştiği öğrenme ve ilim ve irfandan nasiplenme şart.

Burada Eflatun’un mağara istiaresini hatırlatmak yerinde olacak. Bu istiarede insanlar bir mağarada mağaranın kapısına arkaları dönük, zincirli olarak oturmaya mahkumdurlar. Mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen şeylerin/nesnelerin gölgelerini izlemektedirler. İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür ve tekrar içeri girip gördüklerini anlatmaya başlar ama içerdekileri, duvarda gördüklerinin gölge olduğuna ve gerçeğin mağaranın dışında cereyan ettiğine inandıramaz.

Bizim okuyan insanımızın çok azı Eflatun’un mağara istiaresinde olduğu gibi içine doğduğu kültürün zihinlerine vurduğu prangaları kırabilir. Şöyle bir ön kabulden hareket edilir. Zaten benim ait olduğum kültür mükemmel. Öyleyse bu mükemmel olan kültürümü okuyarak daha da tahkim edeyim. Bu yanılgı sebebiyle zihinlere vurulan zincirler kırılamıyor, zihinlere vurulan zincirler kırılamayınca da toplumun hakikat tasavvuru buna paralel olarak dünya algısı çok dar ve sığ olmaya devam ediyor.

Anlamın gerçekleşmesi her şeyden önce doğru bir zihin inşasıyla mümkündür. Kendinin ve çevresinin kültürünün mutlak doğruluğunu, iyi ve güzel olduğunu düşünmek farkında olmadan zihnimizi bloke etmektedir. Bu blokaj nasıl kaldırılır. Enerjimizin çoğunu bu noktaya yoğunlaştırmak zorunluluğu var.

Tuttuğunuz siyasi parti siyasi güç olarak güçlü olabilir. İktisaden de çok güçlü olmak yetmez. İnsanları beton duvarlar arasında çok konforlu bir şekilde yaşatabilirsiniz. Ama duyan, düşünen insan için başka gereksinimlerin olduğu gerçeğini inkar edemezsiniz. İnsanların karınlarını doyurmak onları çok konforlu bir şekilde yaşatmak yetmez. Sanat, edebiyat ve her türlü ilimden beslenen ve tabiatıyla alıcılarını her daim açık tutan “her dem yeniden doğarız bizden kim usana” sözünün hakikatini anlamış insan tipinin inşası için kolları bugünden sıvamak zarureti var. Anlamın, anlamanın gerçekleşmesi için mevcut kültürümüzün anlam haritalarından hareket edip ve onunla da yetinmeyip mevcut kültürümüzün üstüne basarak yeni anlam haritaları oluşturma zorunluluğumuz var. Çeşitli meselelere dair farkındalıklarımız arttıkça daima yenilenen zihin haritasına ve hızla akan zihin trafiğine sahip oluruz.

SABRİ BAYRAKTUTAR tarafından “Makale Yarışması” için yazılmıştır…
10.03.2011