Tünellerden geçmeye çalışıyorduk aydınlığa ulaşabilmek için. Benim aydınlığım kefen rengi değil, benim ara tonlarım gri olmamalıydı. Gri de karanlıktı, hüzünlüydü, üzgündü.
Kara duvarlar nasıl aşılır, nasıl gün ışığının yedi rengine ulaşılır. Hangi aşamalardan geçeceğiz, yaklaştığımıza nasıl inandıracağız kendimizi. Hayırlı olanı isteyecek, ellerimizden akıp gideni hayırsız sayacağız. Yalnızca kendimizi kandıracağız.
Yıllar geçecek aynı yerde duracağız. Bir adım öne bir adım geriye derken, tam da aynı yerde. Kimi ışığı bulmuş olacak, kimi bulduğunu sanmış, kimi ışıktayken kendini karanlıkta hissetmiş olacak, kimi tüm iyimserliğini takınmış.
Mutluyum, huzurluyum diyene kim çakacak bir kara tokat, kim getirecek kendine. Gel-git’ leri kim engelleyecek.
Simsiyah koridorlarda kaybolmuş olacağız da, yine de gülümseyeceğiz hayata. Gülümsemeye çalışacağız, rol yapacağız, oyun oynayacağız. Her şey yolunda izlenimi vereceğiz. Kimi kandıracağız, kimi? Üstümüze gelen karanlıkları, bununla mutlu olan varlıkları, kendi yüreğimizi, beynimizi.
Yağmur yağıyor, “tüm bereketiyle” dedi iyimser. Yağmur hüzün, yağmur buruk, yağmur karanlık ruh hali karamsar için. Yağmur, ıslak kedi, soğuk kış günü, eklemlerin kıpırdamak istemediği zaman dilimi yağmur.
Bir yanda her şeyin beyinde bittiğini söyleyen uzmanlar, diğer yanda hiç bir şeyi beyninde halledemeyen karamsarlar. Bu çatışma ile karanlıkta kilometrelerce yol alan biz.
Yok işte yok, güneş müneş yok.
…
Karamsar ya da depresif ruh halinde olan insanların iyimserlik yazıları, mutluluk ve başarı hikayeleri okudukça kendilerini daha da kötü hissettiğini, fakat kendi ruh haline sahip ve benzer şeyleri anlatan yazıları okudukça ve şahısları dinledikçe, “tek ben değilmişim” hissiyle kendilerini daha iyi hissettiklerini biliyor muyuz?