Gözbebeğimiz olan ordu bu mu?

Biz gerçekten de ordumuzla gurur duyan bir milletiz. Toplum olarak „militarist“ bir yapıya sahip olduğumuzu iddia etmek abartılı olmakla birlikte asker ve askerliğe karşı genlerimize kadar işlemiş bulunan özel bir muhabbetin bulunduğu da bir vakıadır. Hal böyle olunca Türkiyemizde yapılan bütün araştırmalarda en güvenilir kurum olarak Türk Silahlı Kuvvetleri hemen her zaman %80-90 arasında gözükmektedir.

Sponsor Bağlantılar

Siyasilere olan güven konusuna bakıldığında bu toplumun adamakıllı „militarist“ olduğuna hükmetmek bile mümkündür. Ancak durum hiç de gösterildiği kadar masum değildir. Ordusunu „Peygamber Ocağı“ olarak nitelendirmiş bir toplumda orduya güvenin bu nisbetlerde olması bile düşündürücüdür. Zira bize göre bu oran daha da yüksek olmalıdır. Bu araştırmaları yapanlar soruyu en fazla hangi kuruma güveniyorsunuz? Yerine Türk ordusu siyaset yapsın, darbe yapsın mı? diye sormuş olsalar acaba halkımızın % kaçı buna evet cevabı verecektir. Bence halkımız arasından bu soruya „evet“ diyen çıkmaz. (Ülkemizde yapılacak bir araştırmada bu soruya evet diyecek bazı nesli tükenmiş fosiller mutlaka olacaktır.)

Ülkemizin gerek Anayasa ve gerekse yasal düzenlemelerini gözönüne aldığımızda „asker-sivil“ ilişkileri bakımından yeryüzü standartlarının çok gerisinde olduğumuz aşikardır.Gerek bu yasal düzenlemeler ve gerekse ülkeyi idare etmekten aciz kalan koalisyon tipi zayıf iktidarlar yüzünden asker hemen her zaman „ülkenin gerçek sahibi“ pozisyonunu korudu. Şimdilerde buna „Askeri Vesayet Rejimi“ adını veriyorlar. Seçilmiş olanlar ülkenin idaresindeki bütün kahrı çekmelerine rağmen ülkenin kaderine etki edecek kararlar konusunda bir dünya engelle karşı karşıya bırakılıyorlar. Ancak geriye dönüp baktığımızda bugünümüze yine de şükretmek gerekiyor. Zira bundan 5 yıl öncesine kadar herhangi bir ordu mensubu hakkında bırakın dava açmayı aleyhinde konuşmak bile imkan dışıydı. Zira ordu da sadece generaller değil astsubaylar bile „la yusèl“ konumunda idiler. Onlara dokunulamaz, onlar aleyhine yazılamaz, onların suç işleyebileceği varsayılamazdı. Ülkemizde hemen her yıl bütçeden en büyük paylardan birinin ordumuza tahsis edildiğini not ettikten sonra ordumuzun modern silahlarla donatılmış dünyanın en büyük ordularından biri olduğu konusunda bazen „hava“ attığımız bile olur. Güçlü ve etkin bir orduya sahip olmak her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı için doğrusu gurur verici bir durumdur. Ordumuzun ahlak ve disiplini de kuşkusuz dillere destan konulardandır. Hatta bazen bu tür konular bir kutsaliyet izafe edilerek „tabu“ haline bile getirilir. Önceleri „Eğitim Zayiatı“ denilerek geçiştirilen şeyin pekala cinayet olabileceğini öğrendik. Sivil bir mahkemenin 39 yıl hapis cezası verdiği personelin hukuku yok sayma pahasına kayırıldığına şahit olduk. Bir Genel Kurmay Başkanının adını iddianemesine yazan savcının hayatını kararttık.

Şimdi bu muazzam ordumuzun en üst kademesinin tavrından bir demet sunalım:

Ülkenin dört bir yanında toprak altından silahlar fışkırınca en üst rütbeli paşa arkasına dizdiği 35 generalle bunlar „BORU“ dedi. Cuntacılar tarafından hazırlanan ve 8 haziran taihinde „taraf“ gazetesinde yayımlanan imha planı için „kağıt parçası“ dedi, boru dediği lav silahı, diğeri de resmi belge olarak kayıtlara geçti. Bu silahlar envanterimizde yok denildi, ancak MKE ilgili silahların silahlı kuvvetlere teslim edildiğini belgeledi. Başbakan yardımcısının sokağında yakalanan subaylar için onlar başka bir subayı takip etmek üzere görevliydiler diye 3 gün rötorlı bir açıklama yapıldı ancak bu evlere şenlik açıklamaya kendileri bile inanmadı.2009 senesinin son günlerinde tam bir kara mizah yaşandı. Sauna, Atabeyler ve Ergenekon gibi çetelerde devlet sırrı denen bu belgeler cirit atarken askerlerimiz memleketin savcılarını ilgili yerlere sokmamak için epey direndiler. Sonra lütfen bir hakimin girmesine izin verdiler. Ancak onu da takibe aldılar. İlgili „acemi“ subaylar yine yakayı ele verince bu defa komuta kedemesinden bu subayların Pazar alışverişinde oldukları açıklaması gelince bırakın normal zeka sahibi insanları Nevzat Tarhan hocanın tabiriyle „kargalar“ bile gülmekten gırıla gitti.

Dünyanın en büyük ordusu olmaya namzet ordunun yöneticileri ve son zamanlarda haberdar olabildiğimiz icraatları…Ben kendi nam hesabıma endişeliyim. Kendi işi dışında hemen her konuda ahkam kesen bir ordunun kendi işini hakkıyla yapabileceğine olan inancım gün be gün azalıyor.Şimdi sade suya tirit tatlı su vatanseverleri hemen orduyu yıpratmayalım naraları atacaklar, biliyorum. Doğrudur, orduyu yıpratmayalım. Peki Türkiye yi mi yıpratalım? Zira milletten gizlenen her şey marazlıdır. Devletin sahibi omuzu apoletli bir kaç general değil milletin bizzatihi kendisidir. Milletimiz ilelebet var olsun!

Baki Selam ve Saygılarımla.

02.01.2010
Mainz/Almanya