Ali Sekülü

Dikkat edilirse aslında ilahiyatçılar, bir ayeti kerime de, hadisi kutsi de, hadisi şerif de ya da içimizden çıkmış emirler ki hak derinliğinde yol alarak, insanlığa ışık tutan ve dünyanın sahiplenmeye çalıştığı hazretlerin kibar kelamlara dâhil edilen, sözlerinde hem fikirdirler. Ekseri sözler inkâr edilemezler.

Sponsor Bağlantılar

Ama zaman zaman kaynağı kesin olmayan bazı hadisi şeriflerin sahih olup olmadığı üzerinde çalışmalar yapıldığına rastlarız. Bu da genellikle başarı yani doğruya ulaşma ile sonuçlanır. Çünkü üzerinde tartışılan ve bilgi ihtiva eden cümle, hadisi şerif veya başka bir mübarek cümle olup olmadığı incelenerek sonunda başka kibar kelamlar vasıtası ile desteklenir veya terk edilir.

Öte yandan, yine dikkat edecek olursak, yüzyıllar içinde, geniş toplumlar arasında kolektif bir şekilde kabul görmüş fıkıh yani amel ve ibadet esasları belirlenmiştir. Yani özel maksat taşıyanların dışında, amel ibadet tarzının eleştirilmesi ve üzerinde tartışmalara sebebiyet verecek ayrılıklar yaşanmamıştır.

Aynı toplum içinde yaşayan herkes, aynı camide, aynı esaslar üzerine namazını kılmıştır. Ramazanda oruçlarını tutup, topluca bayramlarını kutlamışlardır. Toplumların yaşam tarzı, yaşanılan coğrafyanın toplum üzerindeki etkileri, kendi kültürlerinin konulara bakış açısına kattığı değişik kavramlar, mihenk taşları ve bu bakış açısından kaynaklanan renkli çeşitlilik, yaşam, amel ve ibadetini haz alarak yaşamak isteyen o topluma esneklik ve makul, müsaade edilebilir bir tolerans katmıştır.

Farklı coğrafya ve kültürde yaşayan Allah’ın güzel kulları, kendilerine bahşedilen toleranslı çizgilerde amel, ibadet ve yaşamlarını sürdürebilmişlerdir. Bizler, peygamberimiz haricinde ki hiç kimsenin, onun kaide ve kurallarını yani dillerde geçen şeriatını kıl kadar bir farklılıkla dahi olsa da onun kadar anlayamayacağını biliyoruz. Yani ona kıyasla eksiklik şerh edeceklerini biliyoruz. Bunu bilmemize rağmen de, cemaatte yani birlik ve beraberlik ruh’unda kaderi ilahiden başka her şeye gücü yeten bir kuvvet ve bu kuvvetten doğan güzellik olduğunu da bildiğimizden çoğunluk ve otorite olmaya hak kazanmış olanların kararlarına uyarız. Çünkü Allah, sadece Allah rızası için bir araya gelen cemaat ile beraberdir, onların yardımcısıdır.

Bütün yasalarda örneğin bir ülkenin kendi anayasasında var olan bir maddenin hatalı veya çeşitli nedenlerle artık yetersiz olduğunu anlasak da yerine daha doğrusu veya uygunu gelene kadar bize göre yanlış bile olsa saygı duyulması esastır. Nitekim herkesin kendince yanlış olduğunu düşündüğü bir maddeye itiraz etmesi sonunda üzerinde anlaşılabilen hiçbir madde kalmayacaktır. İşte bu ve benzeri sebeplerle dinimizde hüküm vermiş yetkili âlimlerin kararlarına da riayet ederiz.

Yetkili olmuş, otorite olmuş âlimlerin, ortak iradeyle onaylanmış kararlarına uymamayı düşünmek ve fetvacı bir tarzla aksini iddia eden görüşler doğrultusunda hareket etmek, toplumun düzenini bozacaktır. Bu da kargaşaya sebebiyet verdiği için doğrudan doğruya fitnedir. Bu düşünceler doğru olsalar bile, bu düşünceler doğrultusunda yapılan eylemler, eylemcilerini “Fitne çıkaran bizden değildir” hadisi şerifine muhatap bırakabilir.

Atalarımız tarafından belki mübalağa sanatı kullanılarak, hak derinliğinden açığa çıkarılıp “Körün yanında gözünü yum, topalın yanın da sekerek yürü” şeklinde bize sunulan atasözüyle adeta, neredeyse yukarıda ki paragrafta geçen hadisi şerifin tercümesi yapılmıştır. Malum bu atasözümüz de diğerleri gibi meal veya tefsir değil, bizzat hakkı anlayan büyük babalarımız tarafından bize hediye edilmiş, hak derinliğinden gelen bir gerçektir. Atalarımız da bu söz ile aynen peygamberimizin “Bizden değildir” emri şerefindeki gibi körün yanında gözünü yumarak, kargaşa çıkarılmamasından yana olduklarını, yani taraf olduklarını, fitne çıkarmayan tarafta olduklarını beyan etmişlerdir.

 Fakat mevcut kurallarda uyum sıkıntısı top yekûn baş göstermeye başlamışsa, bu durumda hareketsiz kalmak da ortalığın kör ve topallarla dolmasına sebep olacaktır.

Eğer farklı mekân ve durumda yaşayan insanlar, farklı mezheplerin öngördüğü farklı konumlarla ibadet etme ihtiyacı hissetmişlerse, görece çok farklı bir zamanı yaşama gayreti gösteren bugünün insanları daha değişik çizgilerde Allah’a ibadet edebilme ihtiyacına sahip olabilirler mi? Kesinlikle. Buradan yüklenilecek görev, mezhepleri kaldırmak değil, dört şahın hükmünde oluşan ihtiyaç farklılıklarına göre katkı sağlamaktır. Salih baba’nın dizelerinde geçen dört şahtan murat ise: Kitap, sünnet, icma-i ümmet ve kıyas-ı fukuhadır.

Bilinmez âlemin sırrı nihandır

Dört şahın hükmüyle dönen cihandır.

                                        Salih baba

Bu noktadan baktığımızda, yıllarca amel ve ibadet hususlarında yıpratıcı ayrılıklara düşmeden yaşayan insanların, artık fıkıh konularında da ayrıcalıklara düşebileceklerini, düşmekte olduklarını müşahede etmekteyiz. Ya da farklılıklara düşülmese bile, zamandan yani devirden kaynaklanan sebeplerden dolayı bilinenler bazı sorunlara yetersiz kalmaktadır. Bu sebeple, üzerinde, meşru hükümetlerin yetkilendirmesi ile yük taşıyan ilahiyatçıların, otorite olmuş diğer âlimlerle de bir araya gelerek, mesai geçirmenin dışında, mesaiden helal nafaka elde etme isteği dışında çalışmaları zarureti doğmaktadır.

Ayrıcalıklara son verebilmek amacıyla yapılacak çalışmalarda ki gerçek ve tek amaç Allah rızası için günümüze işaret edilen doğruların tespit edilmesi olursa “Allah’ım, ümmetimi yanlışta birleştirme” duası gereği, saflıklarını ve temizliklerini ölçü alan Allah toplantılarında hazır bulunacaktır. “Kim, Allah rızası dışında bir şey gözetmeden bir araya gelirse onların cemaatinde ki ilave benim” diyen Hz. Allah yol göstericiliği yapacaktır.

Rabbimiz “siz bildiklerinizi uygulayın, bilmediklerinizi ben öğretirim” (Hadisi kutsi) buyurarak bizleri cesaretlendirmektedir. Bu emrin gerçekliğini de, Hiçbir eğitim almamış Karenli Veysel, Eskişehirli Yunus gibi örneklerden görebilmekteyiz. Yine bu kitapta, geçmişte saklanmayı başarmış, Erzincanlı Salih babayı da “sanata övgü sanatçıyadır” cümlesinden hareketle, onun ilahilerine yer vererek, bir nebze tanıma fırsatı bulmaktayız. Aslında onun şiirlerine yer vermek yerine sanatından yardım talep ederek demek daha doğru olur sanırım. Hiç bir eğitim almadıkları ve herhangi bir diplomaları olmadığı halde sırlara ermişler ve hazmedebileceğimiz kadarını da bizlere ifşa etmişlerdir. Bunun yanın da ilimleri içerek diplomaları ile topluma yol gösterici olmuş olan âlimlerimiz ise, aynı saflık ve Allah aşkı ile görevlerini ifa ettiklerinde tabii ki çift kanatlı ya da eskilerin ağırlık kattıkları deyimle zülcaneyehn olacaklardır.

Geldikleri dönemlerde, Müslümanlara aşkı ve sevgiyi delil getiren Mevlana ve Yunuslar, şöhrete düşmek zorunda kalmışlar ancak ifşa oldukları kadar topluluklara kalplerde de ortak ve orta yolda buluşabilmeyi hakkal yakin öğretmişlerdir. Bu yol gösterici büyüklerin, ümmetleri elinden tutarak onlara, kendilerinin daha önce geçtikleri ve Allah’a ait olan sıratı müstakimi tarif ettiklerini anlayabiliyoruz.

Bizden önceki ümmetlere de doğru yolu tavsiye edenler, kendinden önce veya aynı anda başka bir yere gelen peygamberlerin şeriatını yayan peygamberler olduğu gibi, peygamber olmayan evliyaları ve dostları da hizmet etmişlerdir, Kehf (Mağara) suresinde anlatılan ashabı kehf gibi.

Ashabı kehf peygamber olmadıkları halde, imanlarıyla Yüce Allah’ın kelamında yer alabilmiş nadirin nadiri bahtiyarlardan, kendilerine nimet verilenlerdendir. Malum kehf suresinde ki ayeti kerimelerde anlatılan ashabı kehf’i bırakmayan bir köpek olan Kıtmir bile, sadakati dolayısıyla Yüce kitabımız Kuran-ı Kerimde defalarca, dost tarafta anılmıştır. Bu anılma ayını zamanda, Ashabı kehf’in sayılarına ilave edilip, onlardan sayılarak pekiştirilmiştir.[i] Hatta konunun âlimleri, Kıtmirin cennete girecek on adet hayvandan biri olduğunu söylemektedirler.

 Peygamber’imizden önceki peygamberlerin velilerini takip eden bir köpek bile cennete alınacağına göre, en büyük peygamberin evliyalarını takip edip, örnek alanlar, neden cehenneme girsinler? Neden kurtulmasınlar? Değil mi?

Bizden önceki ümmetlere de doğru yolu tavsiye edenler, kendinden önce veya aynı anda başka bir yere gelen peygamberlerin şeriatını yayan peygamberler ve peygamber olmayan fakat nimet verilenler olmuştur, demiştik. Son ümmet olan ahir zaman ümmeti ise aynı zamanda başka peygamberde gelmeyeceği bize haber verildiğine göre, bu peygamberler yerine peygamberimizin varisi olabilecek duruma gelebilmiş kendilerine nimet verilmiş âlimler görev yapacaklardır. Yapmaktadırlar, yapmasalardı bize bir şeyler vererek yetiştirenler olmamış olurdu.

Aldığımız eğitimin kalitesi, eğer bizlerin talebi olumlu yönde ise bu görev kendisine yüklenen veya kendiliğinden yüklenenlerle ilgilidir. Talebimiz zayıfsa, elbette tek hata bizdedir. Bizleri yetiştirme işini icra edenler, eğer kendilerine nimet verilenler ise aldıkları nimetin kaynağı Allah olduğuna göre, bizde de talep olduğu müddetçe başarısızlık söz konusu olamayacaktır.


[i]

18 Kehf Suresi

18 – Uykuda oldukları hâlde, sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.) Onları görseydin, mutlaka onlardan yüz çevirip kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı. ( Diyanet meali )

22 – (Ey Muhammed!) Bazıları bilmedikleri şey hakkında atıp tutarak: “Onlar üç kişidirler, dördüncüleri köpekleridir” diyecekler. Yine, “Beş kişidirler, altıncıları köpekleridir” diyecekler. Şöyle de diyecekler: “Yedi kişidirler, sekizincileri köpekleridir.” De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir. O hâlde, onlar hakkında (Kur’an’daki) apaçık tartışma(yı aktarmak) dan başka tartışmaya girme ve bunlar hakkında onlardan hiçbirine bir şey sorma.”  ( Diyanet meali )

* Dinde Farklı Düşünceler (1)
* Dinde Farklı Düşünceler (2)
* Dinde Farklı Düşünceler (3)
* Dinde Farklılıklar (4)
* Dinde Farklı Düşünceler (5)