2003 Irak savaşından sonra Kuzey Irak Bölgesel yönetimi, bir oldu bittiye getirerek Irak’ın kuzeyine; güney Kürdistan, Kürdistan özerk bölgesi gibi, ne ilmi nede ahlaki hiçbir değere sığmayan isimlendirmelerle, bölgenin hem Arap yapısını hem de yüzlerce yıldır var olan eserlerle ve tarihi kayıtlarla kanıtlanmış Türkmen kimliğini, deforme etmiştir. Ne acı ki Türkiye’de de nerden kaynaklandığı malum olan bir plan çerçevesin de (B.O.P – Açılım), Türk milletinin dimağına ve hafızasına malum isimlendirmelerle uzun zamandır yapıldığı gibi, bir alıştırma ve orta vadede kabullendirme gibi iğrenç bir kurgu sergilenmektedir.
Tüm bu gelişmelerden dolayı bin yıldan fazla bir zamandır bu coğrafyaya, hem kendi öz kültürünü hem de dini İslam’ı getiren Türk milletinin bir ferdi olarak, bu yazımızı bu konuya ayırdık. Ülkenin, bazı çevreler ve kadrolar tarafından, en azından şimdilik dillerde beslenmeye çalışılan, ayrılma ve farklılık oluşturup mozaikleştirme gayretine de bir tepki olarak kalemlendik. Ülkemizin 7 bölgesinden 2’si olan Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgelerimizin kültürel, tarihi ve filolojik değerler çerçevesinde, siyasetten uzak olan tüm ilmi çevrenin kabul ettiği, ‘’Türk kimliği’’ hakkında konuşmak ve yazmak zaruri olmuştur.
Anadolu hepimizce malum olduğu gibi, doğusundan başlayarak Türkleşmiştir ve bu süreç aralıklarla – en yoğunu Selçuklu ve Osmanlı olmak üzere – 1000 yılı aşkın devam etmiştir. Anadolu’nun özellikle doğu ve güneydoğusunda ki Türk izleri, insanoğlunun ilk eserlerinde yaptığı gibi taşlar ve kayalar üzerine bırakılmıştır.
Hakkari’nin Yüksekova ilçesindeki Gevaruk yaylasındaki resimlerin, Kırgızistan da ki Tanrı Dağlarının kollarından Aladağların zirvesindeki, Saymalı Taşa benzemesi büyük bir yapbozun parçalarının oturması anlamına gelmektedir. Orta Asya da ki farklı bölgelere ait bu benzerlik, genel tarihi bilgiyle bizi şaşırtmasa da, bu bölgelerdeki kaya resimlerinin benzerlerinin Anadolu da görülmesi, Anadolu Türk tarihinin ve kültürünün en açık ve eski kanıtlarıdır.
Kütahya Çavdarhisar da ki Aizonai antik kenti kalıntıları, Hakkari Gevaruk yaylasındaki taş resimleri ve Kars Kağızman’a bağlı Camuşlu Köyünde ki kaya resimleri, bu açıdan en zengin bölgelerdir. Yine Saymalı Taş (Kırgızistan) da ki figürler ile İzmir Ödemiş de ki Konaklı Beldesinde ki resimler oldukça benzerlik göstermektedir. Kütahya Çavdarhisar Aizonai Tapınağının doğu yüzüne bakan duvarında yer alan resimde at üzerindeki süvarinin elinde taşıdığı sancağın üstündeki kurt başı, ok, yay çizimlerinin Anadolu ya gelen Türkler tarafından yapıldığı aşikardır. Zira bu simgeler Göktürk Devletinde hükümdar ailesinin simgeleridir.
Hakkari de 1998 de bulunan heykel (şuan Van müzesindedir) Orta Asya da ki mezar taşlarına (balballara) olağan üstü derecede benzemektedir. Bu benzerlikte, iki eserin aynı topluma ait olduğunu düşündürmektedir. (Atlas dergisi, 2007 Aralık)
Tevrat’ta Yahve’nin (Allah’ın), itaat etmeyen İbranileri cezalandırmak için, iç Asya’dan gelen, ateşten okları olan bir toplumdan ve onların göçlerinden bahsedilmektedir. Bahsi geçen topluluk İskit (Saka) Türkleridir. İskitler M.Ö. 7-8 .yy da Hazar üzerinden geçerek Doğu Anadolu’ya gelmiş ve ayrılıkçıların ataları olarak gördükleri MED’leri hakimiyet altına almışlardır. Suriye-Irak sınırında bulunan DURA-EUROPOS yazıtında, Hun Türklerinin, Kapgan, Topçak, Tarkan Bey, Kurtak ve Kubrat gibi isimlere sahip komutanlarla Doğu Anadolu’ya girdikleri belirtilir. Hunlar bu bölgeye M.S. 395 de tekrar gelmiştir. (Köy adları buna kanıttır; Erzincan-Lardusu’daki Hunlar, Bingöl-Solhan’da ki Hun, Muş merkezde ki Hunan, Elazığı-Palu’da ki Huin köyleri…)
M.S. 466 da Hun kolu olan Ağaçeri Türkleri Doğu Anadolu’ya gelmiştir. Hazar Türkleri (Sabir, Suvar kolu) 6. yy’da Doğu Anadolu’ya girmişler, hatta o dönem Bizans hükümdarı 2. Jüstinyen Hazar’a iltica etmiş ve akrabalık bağları oluşmuştur. Doğu Anadolu’ya gelerek bölgenin Türk kimliğinin oluşmasında, daha başlangıç rolü oluşturan diğer Türkler; Kuman, Kıpçak, İlan (Yılan), Başkurt Türkleridir. (Bitlis – Suvar köyü , Van – Erciş’te Zuvar, Erzurum – Oltu’da Zuvar, Adıyaman – Besni’de Zuvar, Doğu Beyazıt’ta Kazar, Tunceli – Çemişkezek’te Hazarı, Elazığ – Maden’de Hazarı, Hazar, Diyarbakır – Silvan’da Goman, Erzincan – Kığı’da Kuman köyleri…)
Yine Anadolu’nun Orta Çağda Türkleşmesi, 1071 de değil çok daha önce (7.yy) bizzat Bizans eliyle olmuştur. İslam ordularının ilerlemesi üzerine doğu nüfusunu batıya kaydıran Bizans, bu bölgeye Balkanlardan getirdiği Kuman, Uz ve Peçenek Türklerini yerleştirmiştir. Paris’te ki Coğrafya Enstitüsünün Milli arşivlerden aldığı ve Jüstinyen dönemini gösteren haritalarında, Kürt adına rastlanmamakta, hatta aynı kurumun ‘’640 yılında Asya’’ haritasında Türk İmparatorluğu, Hazarlar ve Lazkiye adı dahi görünürken yine Kürt adına ve coğrafyasına rastlanmamaktadır. Günümüz de ki tüm bu isimlendirmelerin, Osmanlının son dönemi ve yeni devletimizin daha hazmedilemediği 20. yy da, batının ‘’Şark Sorunu’’ dediği Sevr isteği ve iştahında görülmektedir. Bu iddiaların yazının başında da belirttiğim gibi ilmi ve vicdani hiçbir boyutu yoktur.
Bölgenin Abbasi hakimiyetine girmesi ile Türk etkisi ve damgası kesilmemiştir. Halife Memun döneminde, Horasan’dan kitleler halinde Türkler getirilmiş ve Bizans sınırına yani Güneydoğu Anadolu’ya Sugur (uç beyliği) olarak yerleştirilmiştir. O dönem İslam kaynaklarında, ne bir Kürt düşmana, nede siyasi oluşuma rastlandığı belirtilmez. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya İslam’ın gelmesinden sonra bir çok Türk Atabeyliği kurulmuş, yüzlerce eser bırakmış ancak bunların arasında Kürt eseri ve beyliği diyebileceğimiz bir yapıya rastlanmamıştır. Büyük zorlamayla Kürt Tarihi diye aktarılan, Tarih-i Şeref Han (Şerefname) genel bir tarih kitabıdır ve daha çok Türklerden bahseder. Bölgenin kesintisiz Türkleşmesi ve yoğun şekilde Türk nüfusuyla dolması 13. yy Moğol istilasından kaçan Türkmenlerin, bölgeye gelmesi ile devam etmiştir.
Kürdistan kelimesi ilk olarak Selçuklu Sultanı Sancar zamanında kullanılmış ancak siyasi bir anlamdan ziyade ‘’Zağros Dağlarının Basra körfezine uzanan kısmı’’ için geçen ifadedir. Bölücülerin ve PKK sempatizanlarının zorlama ve dış kaynaklı meşhur haritalarında olduğu gibi, bölgenin tamamı ve İskenderun’a kadar bu haritayı taşımak, akılla ve tarihle izah edilemez.
Bölgenin, 623 yıllık Osmanlı döneminde ki Türk tarihi, izi ve kanıtlarının bu yazının kapsamına sığmayıp, yazılmış ve yazılacak kitaplarla aktarılması daha doğrudur. O bakımdan sadece Osmanlı dönemi eserlerini, bölgede gezip görerek dahi bölgenin Türkistan olduğu anlaşılacaktır. Lübnan Kürdoloji temsilcisi Papaz Thomas Bois’in ‘’Alo Kechere du Kurde’’ eserinde de ifade ettiği gibi ‘’kolaylık olsun diye bölgeye Kürdistan diyoruz’’ dediğinde kastettiği kolaylığın, hangi amaca ve siyasi düşmanlığa hizmet ettiği malumdur. I. Dünya Savaşı ve sonrasında ki Mondros Ateşkesiyle başlayan işgaller, Batılı emperyalistlerin ‘’Şark Meselesi’’ne bakış açısıdır. Sevr Antlaşması ile Türk yurdunu parçalama ve bölme ideallerini kağıda dökmüşler, ancak Türk Milletini ve İslam’ı bu coğrafyadan atamayacaklarını yüce milletimizin son kurtuluş savaşında görmüşlerdir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle bir kez daha haykırarak belirtiyoruz ki, Güneydoğu Anadolu ‘’Türkeli’’ dir ve sonsuza kadarda öyle kalacaktır. Milli kültürümüzün ve kutsal dinimizin emrettiği gibi kardeşçe ve barış içinde yaşayacak, tüm avuç oğuşturanları bir kez daha tarihle yüzleştireceğiz.