Mainz, 28.02.2009

Not: Bu makale „One Minut“ adıyla şöhret bulan malum vakadan sonra kaleme alınmıştır. Mavi marmara olayından sonra yerli İsrail muhibleri için görülen lüzum üzerine tekrar yayınlanması uygun görülmüştür.
29 Ocak 2009 tarihinde Davos kentinde „onurlu duruş“ sonrasında millet başbakanı bağrına basarken köşe başlarına kurulmuş bir avuç mutlu azınlık, „sahibinin sesi“ sözünü doğrularcasına içlerinde birikmiş olan ifrazatı kalemlerinden kin ve irin olarak dışarı akıttılar. Kerameti kendinden menkul bazı kalemşörler( başbakanı kastederek) çekirdekten yetişme siyasetçiden, (monşer eskilerini kastederek) devlet adamı olur mu? Soruyor ve hemen ardından küçücük beyinlerinde muhkem yer tutmuş en galiz küfürleri savurarak hançeresini yırtarak „olmaz!“ diye yanıtlıyorlar. Bu hazeratın tahayyül ettiği ve ellerini patlatırcasına alkışlamaya amade olduğu devlet adamı profiline bir göz atalım:

Sponsor Bağlantılar

Bu kafanın anlayışına göre iyi bir devlet adamı;

1- Amerikan, Fransız yahut Alman kolejlerinde okumuş olmalı, yetmez tahsiline O ülkelerde devam etmiş olmalı.

2- Şarabın kalitesinden anlamalı.

3- En az bir nesil olmak üzere ailesinde çağdaş! Kıyafeti olmayan kimse olmamalı.

4- Şerefe kadeh kaldırmalı  ve en azından „Brost“ diyebilecek kadar şarap kültürüne aşina olmalı.

5- Katıldığı uluslararası  toplantılarda ingilizcesi kötü bile olsa mutlaka ingilizce konuşmalı.

6- „Bu dansı bana lutfeder misiniz matmazel?“ Diyecek kadar dans kültürüne vakıf olmalı.

7- Uluslararası toplantılar yahut ikili görüşmelerde karşısındaki küstahca davransa bile nezaket hatırına „siz bilirsiniz efendim“ demeli.

8- Çatalı sol eliyle bıçağı sağ eliyle tutmalı.

9- Mozartın nerede doğduğunu bilmesine gerek yok. Klasik dinletilere „işte çağdaş Türkiye tablosu“ demeli.

10- Andımız ve 10. yıl marşını ezbere bilmeli.

Listeyi uzatmak mümkün. Ama buna gerek yok. İşte bu malum kafaların uygar, erdemli, ahlaklı  ve entellektüel deyip yere-göğe sığdıramadıkları „Devlet Adamı“ böyle bir tip`tir.

Peki bu kriterlere uymayan; daha ziyade içinden çıktığı toplumun değerlerini yaşayan, milleti gibi onur ve haysiyetine düşkün olan ve milletin teveccühü ile göreve gelen siyasetçiler ne olacak? Ne olacak? Onlar iyi bir devlet adamı olmadıkları için her türlü tahkir, tezyif, tahfif ve iftirayı hak ediyorlar. Seçilmiş olanlara hakaret ederken nezaket kurallarının kubur faresi kadar değeri yoktur.

Şimdi sıkı durun, bu kafayı herkes tanıdı ama ben yine de bu kafanın 1940`lı yıllara ait olduğunu söylemeden geçmek istemiyorum. 27 yıl ülkeyi demir yumrukla idare eden İsmet İnönü için „Esas düşman millettir“ dediği nakledilir. Ayrıca tek parti diktatoryasının kadro hareketi öncülerinden olan Ankara valisi Nevzat Tandoğan`ın; nümayiş yapan gençlere: „Bu memlekete kominizmi getirmek gerekiyorsa onu da biz getiririz“ dediği belgelerle sabittir. Yassıada savcısı Salim Başol; „Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor“ dememiş miydi?

Tekrar bu devlet adamı  ve siyasetçi ayrımına dönecek olursak, böyle bir ayrıştırmanın demokrasi ile taban tabana zıt bir anlayış olduğunu söylemeliyiz. Seçilmişleri hazmetme konusunda sindirimi bozuk olan bu kafaların zaten demokrasi diye bir dertlerinin olmadığı anlaşılmış olsa gerek. Demokrasi tuzu kuruların konfor ve menfaatlerine uygun bir iktidar çıkarırsa iyidir. Ancak tersi olur da millet kendisi iktidar olmak isterse silahlı silahsız bütün „cuntacı“ lar göreve çağrılır.Böyle bir kafanın faşizmi iliklerine kadar yaşamış uygar! Batı tarafından sümmet-tedarik icat edilmiş olduğu gün gibi aşikardır.

Herhangi bir yurttaşın başbakanı  beğenmeyip eleştirmesi en tabiii hakkıdır. Buna kimsenin bir itirazı  olamaz. Ancak bir başbakan için „ülkeyi satıyor“ gibi, ucuz, sakil, bayağı, adi ve alçak ifadeler kullanmak için ya „meczup“ yahutta „kiralanmış“ olmak gerekir. Kalemlerinden mürekkep yerine cerahat akıtan bu kafanın sahipleri bazı çukur sitelerin kabızlık sorunu çeken hazırlayıcılarına atfen milletimize „koyun“ deme cesaretini nereden almaktadırlar? Ülkemizde cari olan Milli Öğütüm sisteminin cevherini öğütüp curufunu sokağa saldığı bu hilkat garibesi tiplere gaflet ve dalalet içerisinde olduklarını hiç kimse hatırlatmayacak mı?

Emperyalist batı`nın Filistin topraklarına bir çıban gibi yerleştirdiği bu –sözümona- „çakma“ devletin sefil temsilcisinin bebek katilliğini küstahça savunması karşısında , tıpkı milletimiz gibi şeref ve onurunu her türlü hatırın üzerinde tutan bu ülkenin başbakanı „haysiyetli ve insani“ bir çıkış yaparak dost düşman herkese Türkiye`nin onurlu ve güçlü bir ülke olduğunu ispatladı. Yıllardır böylesi asil duruşa susamış olan aziz halkımızın başbakanı karşılamak üzere gece yarısı ayazda havalimanına akın etmesi bu kafaya ait olanları hasetlerinden adeta çatlattı. Yok efendim ne zaman toparlanıp onca hazırlığı yapmışlar bunu bir türlü anlayamıyorlarmış. Falan da filan…

Bunun üzerine söylenecek çok şey vara ama ben iyi niyetli olanlarına batının kan, kin, irin şırıngası yerine Anadolumuzun berrak pınarlarından kana kana içmelerini salık veririm.

Bu kafanın mensuplarından bazıları adeta günah çıkarma sadedinde Ak partili yurttaşları üzmek yada kırmak niyetinde olmadıkları lütfunda bulunmuşlar! Hadi, buyur burdan yak! Olacak iş değil! Siz kendinizi ne ne sanıyorsunuz be kuzum! Pravda tandanslı paçavra bir kaç gazete, lağım kokusu yayan bir kaç kanal ve yarı bunak bir kaç general ve diplomat eskisi ile 1940`lı yıllarda yaptığınız gibi milleti sindirebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Ülke`yi “çiftlik”, kendinizi “kahya”, milleti “ırgat” olarak görmeye davam mı ediyorsunuz?

Bebek katiliyle “can-ciğer, kuzu sarması” olan, ülkede büyük çaplı tedhiş hareketleri planlayan ve haklarında “terör” den dava açılmış cinayet zanlılarını “kahraman” ilan eden böylesi faşist bir kafa Hitler ve Mussoliniye bile rahmet okutur. Artık bunu bile söyliyebilen kalem ve sesinin sahibi olan kimseleri seviyeli olmaya çağırmak faydadan varestedir. Düştüğü çukuru zemzem kuyusu sanan böyle zihniyetleri düzeyli eleştirin tavsiyesi alenen çukurlara hakaret sayılır.

Beni asıl üzen ve endişelendiren muazzam bir medeniyyet ve muhteşem bir irfanın mirasçısı olan bu bu topraklardan hala kafaları kazurat çukuruna dönüşmüş yazar müsveddelerinin çıkabiliyor olması. Vah benim güzel memleketim vah!!!

“Irzına geçen zorba tecavüzcüye aşık olan aptal kız” misali, çağdaşlık adına millete rağmen hayran olduğunuz batılıların büyük bir titzlikle araştırdıkları (Muhtemelen bu kafaların ilgi sahasına hiç girmiyor) büyük irfan ve fikir adamı Mevlana Celaleddin-i Rumi`nin veciz bir beyiti ile bitirelim:
/>„Ne elbiseler gördüm içinde adam yok.
Ne adamlar gördüm üstünde elbise yok.“

Baki Selamlarımla.

Ömer Erdem
Mainz/Almanya
o.erdem@web.de