Kalk! dedi kırbaççı gür bir sesle, elinde kırbaç. Tüm salon ayağa kalktı. Kapıdan içeriye yüce amir girdi. Hızlı adımlarla oturacağı koltuğun önüne geldi. En öndeki birkaç çatık kaşlı kişi, -onlar da ileri gelen kimseler olmalıydı, ile tokalaştı ve yerine oturdu.
– Otur dedi kırbaççı, kırbacını yere vurarak. Tüm salon aynı anda oturdu.
Sunucu gündemi okudu.
Sahneye ilk olarak yaşlı, emekli bir öğretmen çıktı. Öğrenci velilerinden yediği dayakları ne kadar özlediğini anlattı. Konuşması bitti, tüm dişleri gözükecek şekilde güldü ve baş selamı verdi yüce amire.
Kırbaççının gür sesi duyuldu o anda:
– Alkışla… Tüm salon alkışladı.
– Gül, diye bağırdı. Tüm salon aynı anda gülmeye başladı.
– Dur dedi kırbaççı ve gülmeler kesildi. Aferin işareti yaptı kırbaççı.
Sahneye bu sefer çalışan bir öğretmen çıktı. Ak saçlı, ucuz takım elbiseli ve beli bükülmüş biriydi.
– Emekli olsam açlıktan, olmasam sınıfta kalp krizinden öleceğim dedi.
Sahnenin ortasına geldi. Güldü, baş selamı verdi ve yerine geçti. Salon komutla aynı anda alkışladı ve güldü.
– Şimdi de konuşmalarını yapmaları ve bizi onurlandırmaları için çok sayın yüce amirimizi sahneye davet ediyoruz dedi sunucu.
Yüce amir yerinden kalktı, ağır adımlarla kürsüye geldi. Salonu şöyle bir süzdü. Tüm salon aynı anda alkışladı ve ardından da güldü.
– Eğitim öğretmene bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli bir iştir. Mutlu olun, gülün, bugün sizin gününüz dedi.
Salon bu sefer daha çok alkışladı ve daha çok güldü. Kırbaççı gururluydu.
Tören bitmişti.
Tüm salon pür dikkat kırbaççının komutunu bekliyordu…