Ömer Seyfettin’in en iyi bilinen ve birçok hikâyesini içinde toparladığı hikâye kitabına da ismini veren Yalnız Efe[1], Türk Edebiyat’ı klasikleri arasına girmiştir. Ayrıca ‘Yalnız Efe’[2], Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilköğretim öğrencileri için tavsiye ettiği 100 Temel Eser arasında yer alır.

Sponsor Bağlantılar

Yalnız Efe, Ömer Seyfettin’in haksızlığa karşı direnişi kahramanca anlatan ve okuyuculara hikâyeden dersler çıkartmasını sağlayan bir hikâye olması yönüyle önemli bir eserdir.
A. Olay Örgüsü:

‘Yalnız Efe’, Osmanlı Devleti’nin son yıllarında Kumdere isimli bir köyde yaşamakta olan Kezban, Yörük Hoca ve Eseoğlu isimli kişiler arasında geçen alacak-verecek sonucu gerçekleşen cinayetin sonucunda bir genç kızın dağlara çıkışını hikâye eder.

Hikâye iki avcının yolda giderken avcılardan birisinin Kezban’ın hikâyesini anlatmasıyla başlar.

Hikâyeyi genel olarak iki bölüme ayırarak inceleyebiliriz. Bu bölümler sebep-sonuç ilişkisi dâhilinde birbirini tamamlar.

Birinci bölümde Yörük Hoca’nın, Eseoğlu’nun yakın çevredeki köylerde yaşayan insanları nasıl sömürdüğünü anlattır. Buna karşı yaşından dolayı bir şey yapamadığını sık sık dile getirir Yörük Hoca. İlk kısımda en önemli noktaların başında gelen yer ise köylülerle konuştuğu bölümde kendisinin bir zamanlar Eseoğlu’na borç verdiğini söylediği ve aradan üç yıl geçmesine rağmen Eseoğlu’nun borcunu hala ödemediğini dile getirdiği bölümdür. Hoca, yakında zalim, faizci, halka eziyet eden ve hükümetin desteğini de arkasına aldığı için herkesin korktuğu bu kişiden borcunu almaya gideceğini söyler. Bütün köylüler tedirgin olup Yörük Hoca’ya engel olmaya çalışsa da Yörük Hoca’yı caydıramazlar. Yörük Hoca sabah olunca Kasabaya ineceğini söyler ve dediğini gerçekleştirir. Kasabaya indiğini duyan köylüler ve kızı Kezban merakla ve korkuyla gelecek haberi beklerler. İşte hikâyenin merak unsurun yoğunlaştığı yerlerden birisi budur.

İkinci bölümde Eseoğlu ile Yörük Hoca’nın karşılaştığı kısım olduğu gibi anlatılmaz. O anda daha çok köydeki merakla bekleyen Kezban’ın ruh halinden ve köylülerden bahsedilir. Yörük Hoca’ya olanlar daha sonra bir başkası tarafından anlatılır.

Alacağı için zalim Eseoğlu’nun yanına giden Yörük Hoca, Eseoğlu’nun emri ile çiftlikte çalışan kâhyasının kardeşi tarafından öldürülür. Hocanın ölüm haberi Kezban’a ulaştırılır fakat kimin yaptığı ve nasıl yaptığı muallâktadır. Eseoğlu cinayeti örtbas etmek istemektedir. Hükümeti de arkasına almış olan Eseoğlu bu konuda fazla endişe duymaz. Cenazeyi almaya gelen Kezban’a çiftlikte çeşitli saygısızlıklar yapılır. Cenazeyi Kezban sabah hayvan pisliklerinin içinden alır. Kezban vuranı bulmaya karalıdır. Bunun için her yere başvurur;  fakat hiçbir sonuç alamaz. Eseoğlu’nun çobanlarına da hep babasının nasıl vurulduğunu sorar. Sonunda saf bir çobandan babasını kimin vurduğunu öğrenir.  Tüm bu olanlara içerleyen Kezban öfkesiyle ve babasından kalan intikam duygularıyla silah kuşanır ve dağlara çıkar. Kezban babasının öcünü alacağını herkese duyurur ve neler olacağını tüm köylüler merakla bekler. Hikâyede merak unsurunun yoğunlaştığı bir diğer nokta ise burasıdır. Kezban çiftliği basar, dediğini yapar ve babasının öcünü alır. Bundan sonraki tek hedefi ise köylüyü soyan, masum insanlara eziyet eden zalimlere karşı mücadele etmek olur.

Hikâyenin sonu ise doğaüstü bir olayla biter. Askerle çatışmaya girmek istemeyen Yalnız Efe nur olup kaybolur. Doğaüstü bu olayla Ömer Seyfettin, kahramansı özellikler taşıyan hikâyesine mistik bir hava da katmış olur.

B. Kişiler

Hikâye genel olarak Kezban yani Yalnız Efe üzerine kurgulanmıştır. Olay örgüsünün şekillenmesinde Kezban, Yörük Hoca ve Eseoğlu rol oynar. Hasım olan kişi Eseoğlu; yönlendirici ise Yörük Hoca’dır. Saydığımız üç şahıs dışındaki kişi kadrosu ayrıntılı olarak kişilik yapılarıyla karşımıza çıkmazlar. Hasım güç olarak nitelendirdiğimiz Eseoğlu hikâyenin başlangıcında özetlenen tipik özellikleri bir vaka içerisinde çok ayrıntılı olarak geçmemesi bu tipin yansıtılması hususunda kısmen de olsa zayıf kalır. Çünkü başta sadece zalim, faizci vs.. birisi olduğundan bahsedilir.

Kezban: Hikâyenin başkişisi olan Kezban daha sonraları dağa çıkarak ‘Yalnız Efe’ ismiyle halk içerisinde anılır. Başlangıçta çok güzel bir köylü kızı olarak tanıtılan Kezban, babasının tek mirasıdır. Kız olmasına rağmen çok kuvvetli, cesur ve merttir. Erkek gibi duruşu vardır ve evlenmemiştir. Köylülerin ısrarına rağmen evlenme taraftarı değildir ve evlenmez de. Babasının öldürülmesinin ardından sorumluları arar. Eseoğlu’nun aptal çobanlarından birinden asıl katili ve kimin yaptığımı öğrenir. Eseoğlu’ndan korkan köylüler ona karşı cephe almak istemezler. Kezban her türlü resmi yolu denese de sonuç çıkmaz. Bunun üzerine Kezban kararını verip dağlara çıkar.

İntikam duygularıyla dağlara çıkıp silah kuşanan yiğit kız öcünü alır. Bundan sonra kendisini zalimlere karşı halkı koruyan biri olmaya adar. Bunun üzerine halk ona Yalnız Efe ismini verir. Kız olduğu için hiçbir erkeğe kendini göstermemesi dikkat çeken bir başka noktadır.

Her ne kadar hükümet adamı olarak tanınan Eseoğlu’na karşı mücadele eden Kezban, Hükümete karşı değildir. Eseoğlu hükümeti de emniyeti elinde bulundurduğunu ve bölgenin asayişini sağladığını söylemesiyle yanına çeker ve göz boyar. Dolayısıyla Kezban hükümete hizmet eden askere karşı değildir. Onun sıkıntısı sadece Eseoğlu gibi zalimlerdir. Hikâyenin sonunda da askerlerin kendisine teslim olmasını söylediğinden onlarla çatışmaya girmek istemediğini söyler Kezban. Askerler isteklerinde ısrar edince Kezban orada nur olup kaybolur. Bu yönüyle Kezban’a diğer adıyla Yalnız Efe’ye mistik ve dini bir şahsiyet de yüklenmiştir.

Eseoğlu: Eseoğlu; imansız, dinsiz, merhametsiz bir faizcidir. İnsanları borç altına alarak onları dilediği gibi sömüren ve hükümeti de sözde bölgenin güvenliğini sağladığı için arkasına alan Eseoğlu hikâyenin ilerleyen bölümlerinde Yörük Efe’nin cinayetini işlettiren kişi olarak da karşımıza çıkar. Hikâyedeki kötü kişiyi temsil eden Eseoğlu, hikâye boyunca direk olarak konuşturulmaz. Her zaman bir başka ağızdan yaptıkları anlatılır. Hikâye sonunda Eseoğlu,  Kezban tarafından öldürülür.

Yörük Hoca: Hikâyenin şekillenmesinde ve olay örgüsünde neden-sonuç ilişkisinin kurulmasında etkili olan kişidir. Köydeki saygı duyulan bilgili birisidir. Birçok savaşa katılmış olması da ona ayrı bir misyon yükler. Kezban’ın babası olduğu için, o öldürüldükten sonra Kezban, Yörük Efe’nin intikamını almak için dağlara çıkar. Hep haksızlığa karşı koyan ve halkı da bu doğrultuda öğütleyen Yörük Efe, Eseoğlu’nun emriyle kâhyası tarafından öldürülür.

C. Zaman:

İlk olarak zaman iki avcının sohbetinden açılıp birinin diğerine Yalnız Efe’nin hikâyesini anlatmasıyla başlar. Bu
noktadan sonra hikâye başlar ve geçmişe yönelik bir hikâye ortaya çıkar. Hikâye içindeki zamanı şu şekilde inceleyebiliriz:

‘Yalnız Efe’de tarihi olarak zaman hikâye içerisinde verilen ipuçlarıyla tahmin edilebilir. Osmanlı Devleti’nin son zamanları diyebileceğimiz bir dönemde geçen zamandan bahsedilmektedir. Bunu hikâye içerisindeki ülkenin içerisindeki sosyal karmaşadan, emniyetsiz ortamdan anlayabiliriz.

Hikâyenin ferdî zamanı kısa bir süre içerisinde gerçekleşir. Her ne kadar Kezban’ın dağlara çıkmasından sonraki süre net bir şekilde verilmediyse de olayların geçtiği süre çok kısa tutulur. Bunu hikâyedeki olayların gerçekleştiği zamandan görebiliriz. Köylüleri evinde toplayan Yörük Hoca, yarına Eseoğlu’ndan alacağı için yanına gideceğini söyler. Diğer gün gider ve orada öldürülür. Kezban haberi alır almaz Eseoğlu’nun çiftliğine gider, cenazeyi alır, hakkını arar fakat sonuç alamaz ve dağlara çıkıp intikamını alır.’ İşte bu kısa sürede gerçekleşen olaylar zaman kavramının hikâyede kısa tutulmasına sebep olmuştur.

Hikâyenin sonunda avcılara dönülünce tekrar gerçek zamana dönülmüş olur. Temelde zaman, hikâyenin bir avcıya başka bir avcıya hikâye edilmesi kadardır.

D. Mekân:

Hikâyedeki geniş zaman avcıların birbirlerine hikâyeyi anlatması kadardır; ancak anlatılan hikâye içerisindeki geniş zaman ise Kezban’ın yaşadığı köy ile Eseoğlu’nun kaldığı kasabadır. Olaylar bu iki mekân arasında sık olarak yaşanmıştır. Daha sonraları Kezban’ın dağlara çıkmasıyla mekân kavramında genişleme olmuştur. Tasvirlerde fazla ayrıntıya girmeyen Ömer Seyfettin bu noktada kısmen de olsa mekânların tanıtılmasında yetersiz kalmıştır. Zaten Ömer Seyfettin, genel anlamda hikâyelerinde ayrıntılı tasvirlere yer vermez. Bunun yerine olaylara yoğunlaşır. Hikâyede en fazla tasvirde bulunulan yer ise Yörük Hoca’nın köylüleri misafir ettiği gece evin içerisindeki insanları ve eşyaları tasvir ettiği bölümdür.

E. Bakış Açısı ve Anlatıcı:

Hikâyenin anlatıcısını incelerken değinmemiz gereken en önemli nokta hikâye içinde hikâye olmasıdır. Ana hikâye iki avcının ava çıkmasıdır. İki avcının yoldaki sohbetleri direkt kahramanların ağzından ben diliyle verilmiştir. Çerçeve hikâye ise avcılardan birinin diğerine Yalnız Efe’nin hikâyesini anlatmasıdır. Avcı hikâyesini anlatmaya başlarken her şeyi daha önceden bildiği için geçmişe ve geleceğe hâkim bakış açısına sahip bir anlatıcıdır. Bu noktada tanrısal (ilâhi) bakış açısı olduğunu görüyoruz. Anlatıcı hikâyede olayları direkt olduğu gibi aktarmıştır. Nadirde olsa olaylara kişisel görüşünü belirtse de genel olarak olaylara müdahale etmemiştir. Kendi düşüncelerinden ziyade Kezban’ın ve diğer kişilerin duygularını iç çözümleme yöntemiyle dile getirmiştir. Örneğin Kezban’ın babasının öldürülmesinden sonra Eseoğlu’na duymuş olduğu nefret duygusunu veya hakkını arayıp adaletin yerini bulacağına inancı bu yöntemle dile getirilmiştir.

Hikâyede çoğul bakış açısı olduğunu da görmekteyiz. Ömer Seyfettin’in hikâyelerinin birçoğunda kullandığı bu bakış açısını Yalnız Efe’de de görüyoruz. Örneğin hikâyeyi önce ilahi bakış açısıyla anlatır, ardından hikâyenin başkişisinin ağzından anlatır. En sonda ise tekrar ilâhi bakış açısına döner.

Hikâyeyi anlatım tutumu açısından değerlendirdiğimizde yaşanılan bir haksızlığa karşı çıkışla karşılaşırız. Hikâyenin tezi, ‘Haksızlıklara ve zorbalıklara karşı çıkılırken yapılan fedakârlıkların sonucunun her zaman ödüllendirileceğidir’.Bu durum hikâyenin daha çok toplumsal meseleleri ele alan bir yapıda olduğunu göstermektedir.

Yapılan fedakârlıkları iki boyutta ele almak gerekir. Birincisi, babasının öldüren zalimlere karşı koyarak ezilen halkı bu zorbalıklardan ve zalimlerden kurtarmaktır. İkincisi ise dağlara çıkararak yaşadığı çevredeki insanlar için bu insanlardan daha zor şartlarda yaşamasıdır.

F. Sonuç

‘Yalnız Efe’, genelde bir cinayetten sonraki öç alma hikâyesi gibi görülmekle beraber, özelde haksızlıklara ve zulme karşı çıkışın hikâyesidir.

DİPNOTLAR

[1] İncelememizde hikâyenin Kevser Topkar Terzioğlu tarafından yayına hazırlanan Ömer Seyfettin – Yalnız Efe adlı kitapta yer alan metni kullanılmıştır.
[2] Yalnız Efe kitabı içindeki hikâyeler şunlardır: Yalnız Efe, Vire, Üç Nasihat, Eleğimsağma, Ferman, Kurbağa Duası, Diyet, Topuz, Rüşvet  [Kevser Topkar Terzioğlu, Yalnız Efe, Fide yayınları, İstanbul 2007, s. 96].

MUSA TILFARLIOĞLU tarafından “Makale Yarışması” için yazılmıştır…