İnsanlar arasında yaygın olan bir inanca göre Allah’ tan korkmak yerine Allah’ ı sevmek yeterli görülür. Bu çarpık anlayış insanı gaflete sürükleyen en önemli nedenlerden biridir.
Allah’ tan korkmak yerine sevmenin doğru olacağını söyleyen bazı insanlar, Allah’ ın Kuran’ da bildirdiği ‘Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun.‘ (Nahl Suresi, 51) ayetine riayet etmemiş olurlar. Kuran’ da bildirilen tek bir ayete bile muhalif olmak belki de sonsuz cehennem azabını yaşamaya neden olabilecekken, insanın böyle bir gaflete düşmesi büyük hata olacaktır.
Allah korkusu olmayan insan koruyucu zırhını kaybetmiş gibi çıplak kalır. Böylece tüm pislikler üzerine yapışır. Tamamıyla savunmasız kalan ruh şeytanın telkinleriyle her türlü hatayı yapmaya müsait hale gelir. Yapılan yanlışları diğerleri izler ve böylece kişi vicdanının sesini artık duymamaya başlar.
Allah’tan Sakınmayanların Yapabilecekleri Bazı Davranışlar:
– Allah korkusu olmayan insanların çoğu Allah’ın emir ve yasaklarından habersizdirler. Bu yüzden hayatları sadece kendi istekleri doğrultusunda devam eder. Sakınacakları herhangi bir durum yoktur.
– Haram olarak bildirilen günahlara kolaylıkla sapabilirler. Çünkü öncelikle kendi menfaatleri söz konusudur. Örneğin Allah faizi haram kıldığı halde daha fazla kazanmak adına bu yasağı rahatlıkla çiğneyebilirler.
– Daha fazla kazanabileceklerini düşündürdükleri bir konuda hiç düşünmeden yolsuzluk yapabilirler.
– Allah korkusu olmayan insanlar zor durumda kaldığında kolaylıkla hırsızlık yapabilirler. Başkalarının zor durumda kalmasına aldırmazlar, sadece kendilerini düşünürler. Bu tür kişiler bencil ve güvenilmezdirler.
– İnsanlara değer vermezler. Menfaatlerine uymadığı noktada kolayca gözden çıkarabilirler.
– Allah zinaya yaklaşmayın dediği halde kendi nefsini Allah’tan önde tutup kolaylıkla zinaya yönelirler. Eşlerini aldatır ve yalan söylemekte tereddüt etmezler.
– Allah’ tan sakınmayan insanlar anne ve babalarına karşı acımasız davranabilirler. Merhamet sahibi değillerdir.
– Cinayet ve tecavüz gibi suçları işlemekten kaçınmazlar.
– Hayatları sadece bu dünyayla sınırlıymış gibi yaşarlar, ahiretlerini düşünmezler.
– İbadetlerini ileriki yaşlarına ertelerler ya da sadece gösteriş için yaparlar.
– Mallarını ellerinde sımsıkı tutar, yoksula yardım etmekte cimrilik ederler.
Allah korkusundan uzak yaşayan insanların düştükleri gafletten kurtulabilmelerinin tek bir yolu vardır. O da Allah’a sığınmak ve O’ndan sakınmaktır. ‘Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.‘ (Enfal Suresi, 29) ayetiyle bu gerçek açıkça bildirilmiştir.
Allah korkusunu kalbinde barındıran insanlar ise Allah’ın sınırlarını aşmamak için oldukça titiz davranırlar. Çünkü Allah’ın sonsuz azabından ve O’nun rızasını kaybetmekten korkarlar. Yasaklarına ve emirlerine uymaya dikkat ederler. Hiçbir dünyevi istekleri ya da hırsları onları Allah’ın razı olmayacağı davranışlara yöneltmez. Çünkü onlar için hayatın amacı nefislerini tatmin etmek değil sadece Allah’ı razı etmektir. Daha fazla mal sahibi olmanın onlar için hiçbir bir anlamı yoktur. Bu yüzden ihtiyaçlarından arta kalanı infak ederler ve bunu asla gösteriş için yapmazlar. Anne ve babalarına karşı her zaman iyi ve merhametli davranırlar. Ayet gereği ‘öf ‘ bile demezler. Karşılarındaki her canlıya değer verirler çünkü onları Allah’ın yarattığını bilirler. Namaz, oruç gibi ibadetlerini gösteriş için yapmazlar. Tüm ibadetlerinde sadece Allah’ın rızasını düşünürler. Hırsızlık, dolandırıcılık, zina ve yalan gibi şeytan işi pisliklere asla yaklaşmazlar. İnsanların haklarına tecavüz etmezler. Bilirler ki : ‘Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve ‘(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır’. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur.‘ (Ankebut Suresi, 64)
Görüldüğü gibi Allah’a kavuşacağını bilen ve her davranışının ahiretini etkileyeceğinin bilincinde olan bir insanla, kimseye hesap vermek zorunda olmadığını düşünen bir insanın davranışları arasında büyük farklılıklar vardır. Kalplerinin temiz olduğunu düşünen ve bunun yeterli olduğuna kendileri karar veren insanlar, Kuran’ da bildirilen emirleri uygulamaya gerek duymazlar. Ya Allah’ın affedeceğine inanırlar ya da bir süre cehennemde yanıp çıkacaklarını düşünürler. Bu büyük yanılgı insanları cehenneme sürükleyen büyük bir hatadır. Bunun temelinde ise Allah korkusunun olmaması yatmaktadır.
‘Bu, onların: “Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak” demelerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür.‘ (Ali İmran Suresi, 24)
çok güzel olmuş..her gönle dolsun inşalah…
İnsan geçmişiyle dört türlü oyun oynar. Oyunu ya kaybeder ya kazanır:
1.Göle maya çalar. Mayalayacağı tek zaman “şimdi”yken geçmişi idealeştirir, şimdinin emeğini geçmişe harcar. “Ah neydi o günler?” diye sadece geçmişini güzel görüyorsa, “bugün”ü güzeleştirecek bir katkısı olmaz. Gelecekte “Ah neydi o günler!” diye iç geçiremeyeceği bir bugün yaşar.
2. Eşeğe ters biner. Ne zaman iyi bir karar alıp geleceğini düzeltmek istese, geçmişi ayağına dolanır. Yeni bir başlangıç yapmaktan vazgeçer. Geçmişe arkasını dönerse, gelecekle yüzleşirse, geçmişten etkilenmeyen, geçmişi gibi olmayan bir gelecek inşa eder.
3. Ahırda kaybetiği iğneyi avluda arar. Geçmişte yaşadıklarını şimdi farkına varmadan bilinçaltıyla yeniden yaşamaya kalkar. Çocukluğunun sahnelerini yeni sahnelerde yeni oyuncularla yeniden oynar. Ya geçmişte kurtaramadığı birini yeniden kurtarmak için kurtarılacak yeni bir kurban bulur. Ya da geçmişte kendisini kurtarmasını beklediği birinin yerine yeni bir kurtarıcı bulur. Aradığı aslında geçmişte kalmıştır, kendisi de pekâlâ bilir ki bulamaz aradığını. Ama arıyor, arıyor, arıyor, sadece arıyor.
4. Bindiği dalı keser. İnsan en çok da hatalarıyla öğrenir. Hatasını hata bilerek, o hatayı hiç yapmamış olanlardan daha rahat direnir o hataya. Yapılmış her hata, bir hata daha yapmamak için ders alma fırsatıdır. Hata bindiği daldır insan için; dalı neresinden kestiğine bağlı olarak düşer ya da düşmez. “Ben nasıl hata yapabilirim?” diye ümitsizliğe düşerse, “böyle gelmiş böyle gider” tavrıyla yeni hatalar yapar, düşer. “Bu da hata mı ki?” diye bencilik ederse, hatadan alacağı dersi kaçırır, yine hataya düşer. Geçmişte yaptığı hatalar yeniden hata yapmama fırsatıyken, “keşke”lere sarılıp yine hataya düşer.
çok
güzel bir düşünce
doğru bir içerik kulanılmış