Yazar: altuğ

Müslümanlar İçin Birlik Zamanı

Son yıllarda Müslüman ülkelerde yaşanan çatışmalar, kargaşa ve zulümler bizlere, Müslümanların birlik olması gerektiği konusunda daha aceleci olmamız gerektiğini göstermektedir. ‘’Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın…’’ (Al-i İmran Suresi, 103) ayeti tüm Müslümanlar için yol gösterici bir ayettir. Bugün Suriye’de, Doğu Türkistan’da, Mısır’da, Keşmir’de, Filistin’de, Patani’de ve dünyanın pek çok bölgesinde Müslümanlar baskı ve zulüm altında yaşamakta, çocuklar da dahil olmak üzere her gün pek çok masum Müslüman kardeşimiz acımazsızca şehit olmaktadır. İnsanların bir kısmı sıcak evlerinde rehavete kapılıp, çektiği teşbihi, kıldığı namazı yeterli görüp, Allah’ın birlik olun ve mazlumlar için mücadele edin emirlerini görmezden gelmektedir. Oysa Yüce Rabbimiz bizlerin birlik olması gerektiğini Kuran’da açıkça bildirmiştir. Müslümanlar arasındaki ayrılık ve çatışmaları bir kenara koymanın ve birlik olmanın zamanı çoktan gelmiştir. Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak cehd edenleri (mücadele edenleri) sever. (Saff Suresi, 4) ayetinin gereği olarak yapmamız gereken, birbirimize kenetlenmek ve İslam dinini dünyaya hakim kılmak için çabalamaktır. Yeryüzüne İslam’ın hakim olmasıyla, yaşanan tüm kavgalar, çatışmalar ve zulümler son bulacak, Kuran’ı rehber alarak yaşayan insanların yaygınlaşmasıyla yeryüzünde barış, sevgi, güven ve huzur ortamı hakim olacaktır. Unutmamamız gereken en önemli konu; dünyaya geliş amacımız sadece evlenmek, çocuk sahibi olmak, kariyer yapıp zengin olmak değildir. Dünyaya geliş amacımız belli ideolojilerin peşinden koşup kendimizden olmayanın yaşam hakkını engellemek ya da elinden almak ta değildir. Dünyaya geliş amacımız sadece Allah’a kul olmaktır. Kul olmanın gerekleri...

Devamını Oku

Müslüman'a Düşen Yalnızca Tebliğdir

İslam’da tebliğ önemli bir ibadettir. Her Müslüman tebliğ yapmakla sorumludur. Tebliğin nasıl yapılması gerektiğini Kuran’dan öğreniriz. Peygamberlerin tebliğ yöntemleri bizim için en güzel örnektir.Allah, Peygamberlere insanları dine çağırırken güzel sözle öğüt vermelerini bildirmiştir. Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. (Nahl Suresi (16/125) Hiçbir peygamber dini tebliğ ederken zor ve baskı uygulamamış, en akılcı yöntemlerle insanları Allah’ın yoluna davet etmişlerdir. *** Hz. İbrahim Hz. İbrahim kavmine putlara tapmanın ne kadar büyük bir sapkınlık ve akılsızlık olduğunu en etkili yöntem ve örneklerle anlatmış ve insanları Allah’a iman etmeye davet etmiştir. Kavmine Allah’ı anlatırken onların vicdanlarını harekete geçirecek, onları düşündürecek yöntemler izleyen Hz. İbrahim, onlara sorular sorarak düşünmelerini sağlamış, böylece içinde bulundukları sapkınlığı kendilerine göstermiştir. Taptıkları sahte ilahların şuursuz birer tahta ve taş parçasından ibaret olduğunu anlamalarını sağlamıştır. Böylece o (Hz. İbrahim), yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye. Dediler ki: “Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?” “Hayır” dedi. “Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin.” Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; “Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)” dediler. Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: “Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin.”(Enbiya Suresi 62-65) Hz. Süleyman Hz. Süleyman “Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin.” (Sad Suresi, 35) duasıyla sahip olduğu...

Devamını Oku

Sona Yaklaşırken…

Zaman hızla ilerliyor ve bizler ölüme her an bir adım daha yaklaşıyoruz… Ne zaman öleceğimizi bilmediğimiz bu dünyada nasıl bir hayat yaşadığınızı hiç düşündünüz mü?Amacınız Allah’ın rızasını kazanıp sonsuz cennet mekânında mı yaşamak, yoksa kısa süreli mutluluklarla, güzelliklerle oyalanıp dünya hayatının tadını sonuna kadar çıkararak mı yaşamak? … İnsanın yaratılış amacını Yüce Allah, ‘Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.’ (Zariyat Suresi, 56) ayetiyle açıkça bildirmiştir. Ayetten de anlaşılacağı gibi insanın yaşama amacı Allah’a kul olmak ve O’na ibadet etmek olmalıdır. Ölümü uzak gören insanlar maalesef bu gerçeği göz ardı eder ve ölümü akıllarına getirmedikleri için dünya hayatındaki tüm nimetlerin tadını çıkararak yaşamak isterler. Lüks evler, arabalar, başarı, güç, iktidar, güzellik, sosyal çevre, eş, çocuklar … Oysa tüm bu dünyevi nimetler ölümle birlikte bu dünyada kalır ve sorgu için bekleyen ruha hiçbir fayda sağlamaz. İnsana sorgu günü fayda sağlayacak olan tek şey yaşarken yaptığı salih amellerdir. ‘İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir.’ (Kıyamet Suresi, 13) Zamanını ahiretini düşünmeden yaşayan ve boş ve yararsız işlerle geçiren insanların yaşayacakları pişmanlık bir ayette şu şekilde bildirilmiştir: Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: “Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimiz’in ayetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık.” (En’am Suresi, 27) … Ölümünden sonra eserleriyle anılmak, yaptıklarıyla övülmek gibi dünyevi istekler insanı hep bu dünya için çalışmaya yöneltir. Bu yanlış bakış açısının sonunda çabaların boşa...

Devamını Oku

Ne İçin Yaratıldığımızı Unutmayalım

Samimi bir Müslüman için hayatındaki en önemli şey Allah’ın rızasını kazanmak ve O’nun emir ve yasaklarına uyarak yaşamaya çalışmaktır. Çevremize baktığımızda ‘ belki kendimiz de dahil ’ pek çok insanın bu önemli gerçeği unutarak yaşadığını görürüz. Kimi daha fazla para kazanmak telaşında, kimi çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek gayretinde, kimi güzel bir araba, ev ve lüks eşyalara sahip olma çabasında, kimi de daha güzel olabilmenin peşinde… Milyonlarca insan ve milyonlarca amaç…Tüm bu saydıklarımız tabi ki normal isteklerdir. Her insan güzel bir evde yaşamak, lüks arabalara binmek, başarılı çocuklar yetiştirmek isteyebilir. Bunlara ulaşmak için çabalamak yanlış değildir. Ancak şu soruyu kendimize soralım; tüm bunların temelinde Allah’ın rızasını gözetiyor muyuz? Biz Boşuna Yaratılmadık ‘Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?’ (Mü’minun Suresi, 115) ayeti, insanın ‘neden yaratıldığını’ sorgulaması açısından son derece önemlidir. Etrafımızdaki pek çok insan son derece inançlı bir Müslüman olduğunu dile getirir. Ancak hayatlarındaki önceliklere baktığımızda aslında temelde Allah korkusunun olmadığını, Müslümanlığın gereklerini yerine getirme konusunda yeterince titiz olmadıklarını, kolaylıkla zina, yalan ya da dedikodu gibi Allah’ın yasakladığı pek çok konuya meyledebildiklerini görürüz. İman, samimiyet ve kararlılık gösterilmesi gereken bir konudur. Hayatımızın bazı dönemlerinde Allah’a yakınlaşıp bazı dönemlerinde O’nun rızasından uzak yaşamak samimi bir davranış olmaz. Bazı insanlar sadece ramazan ayında, kandillerde ya da bazı özel günlerde yaptıkları ibadetleri yeterli görüyor olabilir. Ancak Kuran’ı Kerim’i okuduğumuzda anlıyoruz ki, cennete girecek müminlerin arasında...

Devamını Oku

Hurafeden Uzak Kuran Dini

Kuran’dan uzak yaşayan insanların, hayatlarının her anında yanılgılara ve hatalara sürüklenme ihtimali çok yüksektir. Çünkü bu tür insanların olaylara bakışı, toplumun değer yargıları ile sınırlıdır. Din konusunda konuşurken bile, Kuran’dan ziyade kulaktan dolma bilgilerle ve geleneksel değer yargıları ile bilgi verirler. Kuran’da bildirilen hükümleri görmezden gelerek atalarının dinine uyarlar ve şirk içinde yaşarlar.Ne zaman onlara: “Allah’ın indirdiklerine uyun” denilse, onlar: “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız” derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? (Bakara Suresi, 170) Hurafeler dinini yaşayan bu insanlar ‘İslam şiddeti ve öldürmeyi emreder, kadını ezer, Müslüman olmayana düşman olur… ’ gibi telkinlerle insanları zehirlerler. İnkâr eden çoğu insan da, Kuran bilgisi olmayan, hurafeleri din diye yaşayan ve tebliğ eden kişilerin İslam’ı temsil ettiğini düşündükleri için onların yaptığı her şeyi İslam dininin gerekleri zannederler. …Hurafeleri kabul edenlerin oluşturduğu din, yaşanması ve uygulanması zor olduğundan pek çok insan dünya hayatının çekici süsüne dalmış, ayrıntılarla içinden çıkılmaz bir hal alan dinden uzaklaşmış ve böylece İslam’a büyük zarar verilmiştir. Kuran’la alakası olmayan uygulamaları mecbur kılan, Allah’ın haram kılmadığını haram sayan insanların dine verdiği zarar tartışmasız çok büyüktür. Allah kullarına zorluk dilemediği halde insanlar her ibadeti zorlaştırmış; bu yüzden namaz, oruç, abdest gibi çok önemli ibadetler dahi insanlar tarafından terk edilmiştir. …Ancak son yıllarda, cehaletin ve bilgisizliğin dine verdiği bu zararın, Allah’ın izniyle artık son bulmaya başladığını açıkça görmekteyiz. İnsanların hurafelerden sıyrılıp...

Devamını Oku

Çözüm İslam Birliği

Geçmiş… Açlık ve sefaletle mücadele eden Somali’nin İslamiyet’le tanışması Mekkeli müşriklerden kaçan Müslümanların Habeşistan’a göç etmesiyle başladı. İngiltere’nin sömürgesi haline geldikten sonra savaşlar, açlık, salgın hastalıklar ve çeşitli felaketlerle mücadele etmek zorunda kalan Somali halkı, 1984 te İngilizlerin kuzey Somali’yi, 1987 de İtalyanların güney Somali’yi işgal etmesiyledaha da zor bir hayat yaşamaya başladı. Baskı, zulüm, şiddet… 1960 da bağımsızlığını kazanan Somali’de, 1969 yılında darbe ile iktidarı ele geçiren Tümgeneral Muhammed SiadBarre parlamentoyu dağıttı. Kurmaya çalıştığı sosyalist düzenin önündeki en büyük engelin İslam Dini olduğunu düşündüğü için İslami tüm yayınları, kitap ve gazeteleri kapattı. Karşı çıkan Müslümanları idam ettirdi. Sonrasında iç çatışmalar, ölümler ve zulüm devam etti Somali’de… Bugün… Yaklaşık 9 milyon nüfusa sahip Somali’de açlık ve sefalet halen devam etmekte ve çocuklar ölüme terk edilmektedir. İnsanlık adına kabul edilemez olan bu duruma öncelikle Müslüman âleminin sessiz kalmaması ve kalıcı çözümler üretmesi şarttır. Son günlerde sürdürülen yardım organizasyonları, insanımızın bu konularda ne kadar duyarlıbir millet olduğunu açıkça göstermiştir. Hiçbir karşılık ve menfaat beklemeden ihtiyaç içinde olan insanlara sadece yardım edebilmek amacıyla ellerinden geleni yaptıklarına hepimiz şahit olduk, oluyoruz. Ancak şu gerçeği unutmayalım; yaptığımız yardımlar bu büyük yaranın iyileşmesi için yeterli değildir ve olmayacaktır. Ramazan ayının bitimiyle birlikte, belki birkaç ay içinde Somali gerçeğini tıpkı geçmişte unuttuğumuz gibi yine unutacağız. Ve orada yaşananlar biz habersizken aynen devam edecektir… Peki çözüm nedir? Allah Kuran’da,“Dini yalanlayanı gördün mü? İşte yetimi itip-kakan; Yoksulu doyurmayı...

Devamını Oku

Tebliğde Üslup Nasıl Olmalıdır

‘Konuşma’ insanın karakterini ortaya koyan en önemli özelliklerden biridir. İnsanlar fikir, düşünce ve inançlarını konuşarak ifade ederler. İnsan konuşmalarıyla kendisini deşifre eder. Kişinin iyi niyetli, samimi, candan olduğu ya da iki yüzlü, art niyetli olduğu konuşmalarından ve üslubundan rahatlıkla anlaşılır. Allah, Kuran’da konuşma üslubunun kişiyi tanıtıcı bir özellik olduğunu şu şekilde bildirmiştir: ‘Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir.’ (Muhammed Suresi, 30) Samimi bir imanla Allah’a bağlı olan insanın en önemli özelliği ‘Müslümanca’ konuşmaktır. Yüce Rabbimiz bir müminin nasıl bir karaktere ve üsluba sahip olması gerektiğini ayetlerle açıkça bildirmiştir. Allah kullarını, yaşadıkları hak dini ve güzel ahlakı insanlara anlatmakla sorumlu kılmıştır. İnsanlar bu önemli sorumluluğu yerine getirirken güzel söz ve yumuşak üslup kullanmalıdır.  Kuran’da geçen ‘Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi.’ (Ali İmran Suresi,159) ayeti tüm müminler için bir öğüttür. Bugün bazı insanların, Kuran ahlakına yakışmayan üsluplar kullanarak, küfürle ve saldırgan tavırlarla Allah’ın güzel dinine zarar verdiklerini, insanları dine yaklaştırmak yerine dinden uzaklaştıran bir yaklaşım içinde olduklarını görüyoruz. Hiçbir dönemde peygamberler ve etrafındaki müminler küfüre ve çirkin üsluplara yaklaşmamış, dini yalnızca en güzel olan tarzda tebliğ etmiş ve güzel ahlaktan asla taviz vermemişlerdir. Tarihin en azılı kafiri Firavun’a bile, Allah’ın emriyle yumuşak ve güzel sözle tebliğ yapan Hz. Musa ve Hz. Harun buna en...

Devamını Oku

Televizyonun Etkileri

Çağımızın en önemli iletişim araçlarından biri olan televizyon, bilinçli ve amaca uygun kullanıldığında hem yetişkinler hem de çocuklar için büyük fayda sağlayabilir. Ancak günümüzde televizyon programlarına baktığımızda farklı amaçlara hizmet eden yayınlar dikkati çekmektedir.Gerek çocuk gerekse yetişkinler için hazırlanan bu programlar gerilimi ve kavgayı makul gibi gösterirken genç ve taze beyinlere bilerek ya da bilmeyerek büyük zararlar vermektedir. 2000 yılında Amerikan Pediatri Akademisi tarafından yayınlanan rapora göre “Televizyondaki şiddet sahneleri ile çocuklardaki agresif davranışlar arasında, akciğer kanseri ve pasif sigara içicileri arasında olduğundan daha yakın bir ilişki bulunmakta”dır. (Media Resource Team of American Association of Pediatrics, “Media Violence,” Archives of Pediatric Adolescent Medicine 108:5 (2001), pp. 17–23) Televizyonun etkileri üzerinde yapılan araştırmalarda, özellikle çocuklar için hazırlanan programların diğer programlardan %10 daha fazla şiddet öğesi içerdiği saptanmıştır. Böylesine yoğun şiddet öğesine maruz kalan çocuklar bir süre sonra televizyondaki şiddetten etkilenerek saldırgan davranışlar sergilemeye başlamaktadır. Televizyondaki şiddet görüntüleri nedeniyle çocuklar; diğer kişilerin acı çekmesine ve yaralanmasına daha az duyarlı olabilmekte, içinde yaşadıkları dünyadan korku duyabilmekte ve diğer kişilere agresif davranmaya ve zarar vermeye daha yatkın olabilmektedir. (The American Academy of Pediatrics- What Children See and Learn- Television’s Impact on Children) Televizyonun olumsuz etkileri sadece şiddet içerikli yayınlarla sınırlı kalmamakta, çağdaşlık ve özgürlük adı altında her türlü ahlaki değer yok edilmeye çalışılmaktadır. Bu durum aile kurumunu yıkmakla birlikte toplumun da güçsüz ve karmaşık bir yapıya dönüşmesine neden olmaktadır. Bundan 20 yıl önce...

Devamını Oku

Anneler Gününüz Kutlu Olsun

‘Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır…’ (Lokman Suresi, 14) Zorlukla geçen dokuz ayın sonunda dünyaya gelen bebek, vicdan ve merhamet sahibi her insan için çok değerli ve dikkatle korunması gereken bir güzelliktir. Allah’ın bahşettiği bu güzel ve değerli emaneti pek çok anne dikkatle korur. Beslenmesinden eğitimine kadar her konuda elinden geleni yapar. Karşılık beklemeksizin yapılan fedakârlıklar bir annenin en önemli özelliğidir. Anneyi anne yapan, Allah’ın ilham ettiği merhamet duygusudur. Merhamet duygusundan yoksun bir insan ne çevresindeki insanlara ne de evladına sevgiyle yaklaşamaz. Öyle anneler vardır ki bu değerli emaneti gerektiği gibi koruyamaz, hatta çeşitli eziyetlere maruz bırakarak ‘kendi çocuklarını’ psikolojik açıdan tahrip ederler. Bu tür anneler sadece evlatlarının hayatını altüst etmekle kalmayıp, aynı zamanda toplumun yapısında da derin yaralar açarak suçların artmasına neden olurlar. Sağlıklı bir ortamda, sağlıklı ilişkiler içinde büyümeyen bir çocuğun, normal ve sağlıklı davranması zordur. Yüce Rabbimiz kullarına, güzel ve huzurlu yaşama ulaştıracak anahtarı Kuran’da açıkça bildirmiştir. …”Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin” … (Bakara Suresi, 83) Bazı anne babalar çocukları dine ve Allah’a yöneldiği için rahatsız olup onları Allah yolunda yaşamaktan alıkoymak ister. Bu durumda Yüce Rabbimiz bu tür anne ve babalara itaat edilmemesi gerektiğini bildirmiştir: Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik. Eğer onlar,...

Devamını Oku

Güzel Ahlaktan Vazgeçmemek

Kuran’ı Kerim, insanlar için bir yaşam rehberidir. Yüce Rabbimizin en güzel ahlakı bildirdiği Kuran’ı okumak ve emir ve yasaklarını titizlikle uygulamak her Müslüman’ın görevidir. ‘Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap’tır.’ (Bakara Suresi, 2)Kuran’ı okuyan insanlar bilir ki, Allah kullarına sabırlı olmalarını ve bunda kararlı davranmalarını emreder. Bu tavır insanlar için faydalı sonuçlar doğuran güzel bir ahlak örneğidir aslında. Yaşanan olumsuz olaylarda gösterilen sabır ve tevekkül, olayların büyümesine engel olurken daha güzel sonuçlar elde edilmesini sağlayabilir. Yaşanan olumsuz olaylarda öfkeye kapılıp, sabırlı davranamamak kişiyi içinden çıkılmaz durumlara sokar çoğu zaman. Karşılaşılan her olayın Allah’ın kontrolünde ve bir sınav dahilinde gerçekleştiğini bilmek ve sabırlı davranmak hem bu dünya için hem ahiret için büyük yarar sağlar insana. Allah pek çok ayetinde ‘sabredin’ derken, sabır gösterenleri de cennetle müjdelemektedir: ‘İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar.’ (Furkan Suresi, 75) Aynı zamanda Yüce Rabbimiz, güzel ahlak özelliklerini bildirdiği Kuran’ı Kerim’de, bize yapılan kötülüklere karşı iyilikle cevap vermemizi de emretmiştir: ‘İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.’ (Fussilet Suresi, 34)  Ayetten de anlaşılacağı gibi kötülükleri uzaklaştırmanın en güzel yolu iyilikle davranmaktır. Bu güzel üslup kötülük düşünen insanı bile yumuşatıp düşmanlığı sona erdirebilecek kadar güçlü ve etkili bir davranıştır. Allah kulları...

Devamını Oku

Dürüstlükte Kararlı Olmak

Dürüstlükte Kararlı Olmak Koşullar ne olursa olsun, zarar göreceğimizi bilsek de doğru sözden, adaletli davranmaktan vazgeçer miyiz? Hepimiz bu soruyu kendimize soralım… Çok büyük bir hata yapmış olabilirsiniz. İşlediğiniz hatanın açığa çıkmasından ya da birilerinin zarar görmesinden çekinerek içinde bulunduğunuz zor durumdan ufak bir yalanla kurtulmayı mı düşünürsünüz yoksa dürüstlükten ve adaletten ayrılmamayı mı? Allah’a olan bağlılığımız ve O’ndan ne kadar sakındığımız, böyle bir durumda göstereceğimiz ahlakla ortaya çıkar. Ceza almaktan ya da zarar görmekten korkarak yalana başvurmak ancak imanı zayıf ve Allah korkusu noksan olan insanların yapacağı davranışlardır. Dünyevi çıkarı için ahiret hayatını ateşe atan bir insan kolaylıkla yalan söyler ve bu yalanını yeminle destekler. Korku ve endişe, insanı sağlıklı düşünmekten alıkoyar ve cennet ve cehennemin varlığını unutturarak sadece o anı kurtarmaya yöneltir. ‘Allah’ın ahdini ve yeminlerini az bir değere karşılık satanlar… İşte onlar; onlar için ahirette hiçbir pay yoktur, kıyamet gününde Allah onlarla konuşmaz, onları gözetmez ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azap vardır.’ (Ali İmran Suresi, 77) Bugün mahkemelerde görülen davalara şöyle bir bakarsak tarafların farklı iddialarda bulunduklarına şahit oluruz. İki ayrı iddia demek bir tarafın mutlak yalan söylediği anlamına gelir. Bu kadar kolay yalan söyleyebilen milyonlarca insanın var olması oldukça ürkütücü bir durumdur aslında. Bu karaktere sahip insanlarla aynı iş yerini, aynı evi ya da ortamı paylaştığımızı düşünelim. Böyle bir ortamda güven, bağlılık, sadakat gibi, ilişkilerde olması gereken güzelliklerin asla gerçekleşemeyeceği ortadadır. Allah korkusuna...

Devamını Oku

Hayata Bakış

Etrafınızda sürekli söylenen, birşeylerden şikayet eden insanlara mutlaka rastlamışsınızdır. Genelde toplumun her kesiminde bu tür insanların varlığına şahit oluruz. Hatta belki biz de o insanlardan biriyizdir. İşler planladığımız gibi gitmediği zaman verdiğimiz tepkiler, kullandığımız sözler ve aklımızdan geçenler, hayata bakışımızın bir resmidir aslında.Gün içinde yaşadığımız olaylara bakış açımızın ve yaklaşımımızın nasıl olduğunu düşünelim. Sabah kalktığı andan itibaren olumsuz bir ruh haline bürünüp ‘bütün gece hiç uyuyamadım’, ‘bugün canım çok sıkılıyor’, ‘yine aynı şeyler’…vb şikayetlerle sürekli söylenen insanların arasında bizlerde var mıyız acaba? Ya da beklenmedik bir olayla karşılaştığında ‘neden bu benim başıma geldi’ diyenlerden miyiz? Genç bir insanın ölüm haberini duyduğunda ‘çok erken öldü, ölüm ona yakışmadı’ diyenlerden mi? Ya da ‘keşke şöyle yapsaydım böyle olmazdı’ diyenlerden mi? Örnekler daha da fazlalaştırılabilir. Ancak tüm bu tepkilerin altında yatan bir gerçek vardır; ‘Tevekkülsüzlük’. İman,  tüm bu sıkıntı veren duygulardan koparır insanı. Beklenmedik bir olayla karşılaşan imanlı bir insan ‘mutlaka bir hayır vardır’ der ve Allah’a sığınır. Ölüm haberleri bir uyarıdır müminler için. Ölümün aslında çok yakında olduğunun haberi. Ertelenen ibadetlerin insanı kayba uğratacağının haberi. İman etmeyen insanların ahirette kullanacağı kelime ‘keşke’ dir. Onlar dünyada iken keşkelerle dolu bir hayatı zaten yaşayıp öğüt alamayanlardır. Dolayısıyla keşkelerle yaşamak bir mümin özelliği değildir. Çünkü müminler kadere teslimiyetin lüksünü her alanda yaşarlar ve Rablerine tam bir teslimiyetle teslim olurlar. Hayata bakışımız, hayattaki amacımız hepimize farklı duygular yaşatır. Kimi en zor anlarda bile güçlü ve...

Devamını Oku

Şeytanın Varlığının Farkında mısınız?

İblisin Cennetten Kovulması: Allah, ilk insanı topraktan yarattı ve meleklere, O’na secde etmelerini emretti. İblis hariç melekler, Adem’e secde etti. İblis ise büyüklendi. Allah Dedi ki: “Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?” (Hicr Suresi, 32) İblis Dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim.” (Hicr Suresi, 33)Allah’a karşı gelen iblis böylece cennetten kovuldu ve lanetlendi. Bunun üzerine iblis Dedi ki: “Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım.” “Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.” (Hicr Suresi, 39-40) Böylece şeytan yeryüzündeki görevine başladı ve insanları Allah’ın yolundan saptırmak için elinden geleni yaptı. Çabaları kıyamet gününe kadar devam edecek olan iblis, yani şeytan, bugüne kadar yanına pekçok yandaş topladı, halen de toplamaya devam ediyor. Peki bizler onun yandaşları arasında mıyız? Şeytanın sinsi yöntemlerinin farkına varabiliyor muyuz? Şeytanın Sinsi Yöntemleri: Şeytan, inananları Allah yolundan saptırmak için sinsi planlar ve tuzaklar kurarak nefislerinin hoşlarına giden şeyleri kullanır ve onları günaha sürüklemeye çalışır. Günah ve kötülükleri zararsız ve meşru göstererek onları aldatmayı amaçlar. İman edenlerin dosdoğru yoluna kurulup onlara sağ ve sol yanlarından, önlerinden ve arkalarından sokulur. Allah’ın adını kullanarak insanın temelde iyi bir şey yaptığını düşündüren bir sistem kurar. Kuran’da insanlar, şeytanın Allah’ın adını kullanarak aldatmasına karşı şöyle uyarılırlar: “Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın va’di haktır; öyleyse dünya...

Devamını Oku

Boşanmalarda Kadınlar Mağdur Edilmemeli

Siz bu satırları okurken dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan evleniyor, aynı anda ayrılık kararları alınıyor ve evlilikler tek bir imzayla sonlandırılıyor. Büyük emeklerle ve sevgiyle kurulan yuvalar anlamsız tartışmalarla, kıskançlıklarla, ihanetlerle ya da karşı taraf ile olan tüm çıkar ilişkilerinin sona ermesiyle yıkılıyor…Her ne sebeple olursa olsun gerçekleşen boşanmalarda öncelikle çocukların ve kadınların mağdur edilmemesi, her türlü haklarının korunması, üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Yıllarca aynı yastığa baş koyan çiftlerin evliliklerini sevgi ve saygı çerçevesinde sonlandırmaları ve karşı tarafa eziyet etmemeleri gerekir. Hem dini hem sosyal açıdan doğru olan budur. Ancak çevremizde, kadınların haklarını koruyan kanunlara rağmen, pek çok kadının mağdur olduğuna, senelerce emek verdikleri yuvalarının dağılmasıyla ortada kaldıklarına ve hoş olmayan olaylar yaşadıklarına şahit olmaktayız. Vicdana sığmayan davranışlara maruz kalan kadınların bu çaresizliğine tek çözüm, Kuran ahlakının yayılması ve insanların Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak yaşamalarıdır. İnsanlara öğüt ve hatırlatma olsun diye indirilen Kuran’ı Kerim’de, boşanmayla birlikte kadınların mağdur edilmemesi gerektiği pek çok ayette açıkça bildirilmiştir:”Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamlamışlarsa, onları ya güzellikle tutun ya da güzellikle bırakın…” (Bakara Suresi, 231) Allah’ın rızasını gözeterek, Kuran ahlakına göre yaşayan insanlar, boşanacakları eşlerine karşı hoşgörülü, merhametli, nezaketli ve saygılı davranırlar. Eşlerini zorluk ve sıkıntı içerisine sokacak, huzursuz edecek bir tavır göstermekten kaçınırlar. Nefislerinin kendilerini hırs, öfke ya da intikam gibi duygulara sürüklemesine izin vermezler. Kuran’ı Kerim’de geçen ve Allah’ın emri olan en güzel ahlakı gösterirler. Allah, Kuran’da, kadınların...

Devamını Oku

Şiddetin Kaynağı: Dinden Uzak Yaşam

Her gün televizyonlarda ve gazetelerde, içi kin ve nefretle dolu insanların gerçekleştirdiği şiddet dolu haberlere tanık oluyoruz. Huzur ve güven ortamından uzak, güçlünün güçsüzü ezdiği, hile ve yalanın kol gezdiği, sevginin kalmadığı, şiddetin her geçen gün daha da arttığı, hoşgörü ve iyi niyetin unutulduğu bir dönem yaşıyoruz. Şeytanın yoğun olarak çalıştığı bu dönemde insanlar, başka bir inanca ya da görüşe karşı saygı ve hoşgörü göstermek yerine, kin ve öfkeyle şiddete başvurmakta, kendinden olmayanlara yaşam hakkı tanımamayı amaç haline getirmektedirler. Uzlaşmadan uzak bu tavrın sonucunda ise sürekli çatışma halinde olan insanların oluşturduğu bir toplum yapısı oluşmaktadır. Kin, öfke ve şiddet Kuran’dan uzak yaşayan insanların oluşturduğu bir toplumun en belirgin özellikleridir. Olaylar karşısında öfkelenmek, sinirlenmek böyle bir toplumda normal karşılanır. Oysa öfkelenmek, sinirlenmek ve aşırı tepkiler vermek, kin ve nefret dolu duygular beslemek Allah’ın beğenmediği davranışlardır. Allah korkusu ve Kuran bilgisi olmayan insanlar için başka bir dine mensup insana nefret beslemek ya da farklı siyasi görüşe sahip insanlara karşı şiddet uygulamak, kendinden olmayanları ezmek, yok etmek doğal olarak kabul edilen davranışlardır. Oysa Yüce Rabbimiz insanlara sevgiyi ve affetmeyi öğütler. İslam’a uyan en güzel davranış budur. “Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam’a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir.” (Araf Suresi, 199) Özellikle ‘inançlı insanların’ Kuran ahlakına uygun olmayan üslup ve tavırlar içine girmeleri, şeytanın boş durmadığının açık bir göstergesidir. Allah’ın emrettiği güzel ahlakı göstermek yerine şeytanın telkinlerine kulak verenler;...

Devamını Oku

Mümin Karakteri

İçinde yaşadığımız toplumda birbirinden farklı karakterlere sahip yüzlerce insan yaşar. Kimi kıskanç, kimi hırslı, kimi hoşgörülü kimi sinirli, kimi kavgacı… saymakla bitmeyecek kadar çok karaktere ve huya sahip milyonlarca insan.İyilerin ve kötülerin bir arada yaşadığı dünyamızda, müminler, münafıklar, müşrikler ve küfür de bir arada yaşar ve gösterdikleri ahlakla birbirlerinden keskin bir bıçak gibi ayrılırlar. Günlük hayatta yaşanan olaylara bakış açıları ve gösterdikleri tepkilerle müminler, farklı bir güzelliğe ve asalete sahiptirler. Allah’ın kendileri için takdir ettiği kaderi büyük bir nezaketle izleyerek en güzel davranışı sergiler ve Allah’ın rızasını kazanmayı amaçlarlar. İş yerinde, okulda, trafikte ya da herhangi bir ortamda yaşanan olumsuzluklarda, Allah’ı unutan insanların verdiği tepkilerle, müminlerin sabırlı ve sakin tavırları arasında büyük bir fark vardır. Müminler nefislerini tatmin etmek yerine Allah’ın hoşnut olacağı tavrı göstermeyi hedefledikleri için hırs ve öfkeye kapılmazlar. Cahiliye insanları gibi ani tepkiler vererek geri dönüşü olmayan hatalara düşmezler. Müminler sahip oldukları herşeyin tek sahibinin Allah olduğunu çok iyi bilirler. Zenginlikleriyle övünen ve gücü kendilerinde gören insanlardan farklı olarak mallarını, Allah yolunda harcar ve israfa meyletmezler. Kazandıklarıyla sevinen ve onlarla dünyada oynayıp oylananların karşılaşacakları sonu bilirler ve bu hataya düşmekten sakınırlar. İnkar edenlerin ülke ülke dönüp-dolaşmaları seni aldatmasın. (Bu) Az bir yarar(lanma)dır. Sonra bunların barınma yerleri cehennemdir. Ne kötü bir yataktır o! (Ali İmran Suresi, 197) Müminler yeryüzünde yaşayan en güvenilir insanlardır. Çıkarları uğruna yalana dolana ve çirkin oyunlara asla başvurmazlar. Adaleti ve hakkı gözetirler. Her...

Devamını Oku

Merhamet ve Şefkat

Mutlu ve huzurlu bir toplumun oluşabilmesi için Kuran’da tarif edilen gerçek merhamet anlayışının, o toplumun insanları tarafından yaşanması gerekir. Merhamet ve şefkat anlayışı yaşanmadığı sürece kargaşa ve huzursuzluk o toplumdan eksik olmaz. Çünkü merhametin ve sevginin  olmadığı yerde sevgisizlik ve zulüm vardır.Merhamet edenlerin en merhametlisi, sonsuz şefkat sahibi Yüce Rabbimiz, Kuran ahlakına uyan kullarının üzerinde “Rauf” (pek esirgeyen, çok acıyan) ve “Rahman-Rahim” (Merhamet eden, verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedi nimetler vermek suretiyle mükafatlandıran, ezelde bütün yaratılmışlar hakkında hayır, rahmet ve irade buyuran, sevdiğini sevmediğini ayırt etmeyerek sayısız nimetlere kavuşturan) isimlerini tecelli ettirir. İnananlar, “Eğer Allah’ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten Rauf (şefkat eden ve) Rahim olmasaydı (ne yapardınız)?” (Nur Suresi, 20) ayetiyle bildirildiği gibi, Allah’ın kendilerine olan merhametine muhtaçtırlar. İnanan insanların sahip olduğu Kuran’i merhamet, beraberinde fedakarlığı, sevgiyi, saygıyı, affediciliği ve ince düşünceliliği getirir. Merhamet sahibi inananlar, insanlara karşı duydukları derin şefkat sebebiyle, maddi manevi her konuda  onlara yardımcı olmaya çalışırlar. Bu yardımların karşılığında da herhangi bir beklenti içine girmezler. Toplumda huzur ve güven ortamı sağlayan merhamet anlayışının insanlar arasında yayılması, güzel ahlakın yerleşmesi ve yaygınlaşması ile gerçekleşir. İyiliği emreden ve kötülüğe güzel bir tavırla karşılık veren insanların oluşturduğu bir toplumda şiddet, kavga ve kargaşa olmaz. Yüce Allah insanlara, kötülüğe karşı en güzel tavırla karşılık verdikleri takdirde hayırlı bir sonuç elde edeceklerini vaat etmiştir. “İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, güzel olan bir...

Devamını Oku

Yeni Yıla Girerken…

Zaman su gibi akıp geçerken yepyeni bir yıla merhaba demek üzereyiz. Herkesin yeni yıl dilekleri genelde aynıdır… Sağlık, mutluluk ve başarı dolu bir yıl…Dilekler çoğu zaman bununla kalmaz aslında; yeni bir ev, eş, çocuk, araba ve buna benzer pek çok istek… Hepsi bize mutluluk vereceğine inandığımız bu dünyaya ait güzellikler. Oysa gerçek mutluluk bir eve, eşe ya da çok istediğimiz herhangi birşeye sahip olmakla elde edilemez. Gerçek mutluluk ve huzur sadece Allah’a tam iman etmekle, O’na sığınmakla ve yaşanan her olayın bir hayırla yaratıldığına inanmakla gerçekleşir. Her yeni şey bir gün mutlaka eskir, değerini yitirir… Bu yıl da göz açıp kapayıncaya kadar geçecek ve geriye sadece yapıp ettiklerimiz kalacak. Bunun sonunda da ‘Şüphesiz Rabbin, onlardan tümüne yapıp ettiklerini(n karşılığını) onlara tastamam ödeyecektir.. (Hud Suresi, 111) Yılın bu son gününü ölüm gibi düşünelim. Yılın ilk günü neler için dua ettik, yıl boyu neler yaptık bir düşünelim. Bu son günde geriye dönüp baktığımızda, ‘..geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını yapsak..” (Araf Suresi,53) diyenlerden olma ihtimalimizi düşünelim… Bu yıl dualarımız arasında ev, araba, eş, çocuk ve benzeri istekler olsun ama bunları Allah rızası için isteyelim. Bunların yanında bu yıl gerçekten iman etmeyi, salih amellerde bulunmayı ve O’nun sınırlarını korumayı da isteyelim. Sadece dünya hayatına aldanıp, onun geçici süsleriyle oyalanıp gaflete kapılanlardan olmayalım inşallah… ‘İnsanlardan öylesi vardır ki: “Rabbimiz, bize dünyada ver” der; onun ahirette nasibi yoktur. Onlardan öylesi de vardır ki: “Rabbimiz, bize...

Devamını Oku

Dini Alaya Alan Fıkralara Gülmek

Allah’ı yeterince sevmeyen ve O’ndan gereği gibi korkmayan bir toplumda yaygın olarak görülen bazı davranışlar vardır. Zina, hırsızlık, dedikodu, yalan, riya, yolsuzluk… gibi.  Bu davranışların Allah tarafından kesin olarak yasaklandığı bilindiği halde, insanların çoğu gereken titizliği göstermezler. Bu durum kişilerin inancının gerçekliği ve gücü ile alakalıdır. Gerçek anlamda inançlı bir insan için Allah’ın tüm emir ve yasakları önemlidir.Ancak bazen zinadan, hırsızlıktan kumardan ve diğer günahlardan sakınan insanlar da farkında olmadan bazı hatalara düşebilmektedir. Bunlardan biri de Allah ve din ile alakalı uygunsuz bazı fıkralara gülmek ve bunları anlatarak yaygınlaşmasına vesile olmaktır. Son yıllarda internet aracılığıyla hızla yayılan ve hemen herkesin diline düşen bu ‘sözde espirili’ fıkralar, gerçekte Allah inancı olmayan insanların dinle alay etmek amacıyla ortaya attığı saçmalıklardır. Azrail, melek, cennet, cehennem, kıyamet gibi konuları anlamsız bir şekilde kullanarak, haşa Allah adına konuşmalar yaparak insanların farkında olmadan günaha girmelerine neden olmaktadırlar. Herşeyi yaratan Yüce Allah’ın ve güzel dininin fıkralarda uygunsuz şekilde dillendirilmesi, anlatılanlarla insanların eğlenmesi ve bu esprilerin yaygınlaştırılması büyük bir hatadır. Allah’ın kudretini ve Kahhar sıfatını unutarak böyle bir gaflete bilerek ya da bilmeyerek düşen milyonlarca insan artık uyanmalıdır. Bu tür uygunsuz fıkraları yaygınlaştırmak yerine şahit olunduğu anda tepki gösterilmeli ve yanlışlığı dile getirilmelidir. Ayrıca, ayetlerin alaya alındığı ortamların terk edilmesi gerektiği Nisa Suresi 140. Ayette şu şekilde bildirilmiştir: “Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa...

Devamını Oku

Gerçek İnanç

Allah’a inanmak O’na kul olmayı yani ibadet etmeyi gerektirir. Bir anne düşünün. Bebeğini kucağına aldığı ilk andan itibaren annelik görevi başlar. İyi bir anne her zaman ve her koşulda bebeğini korur, onun bütün ihtiyaçlarını titizlikle karşılar ve annelik görevini asla  ihmal etmez.Aynı şekilde bir doktor, mesleğinin gereği olarak hastasıyla ilgilenmek, sağlığına kavuşması için her türlü tedaviyi uygulamak zorundadır. Her ikisi de keyfi sebeplerle görevlerini yerine getirmedikleri taktirde ne iyi bir doktordan ne de iyi bir anneden bahsedebiliriz. Allah’a kul olmakta aynı şekilde bazı görevleri yerine getirmeyi gerektirir. Sadece ‘anneyim’ demekle anne olunmadığı gibi ‘Allah’a inanıyorum’ demekle de iyi bir kul olunmayacağı çok açık bir gerçektir. Allah’ın, Kuran’ı Kerim’de bizlere bildirdiği emir ve yasakları bilmek ve bunları titizlikle uygulamak inancın gerekleridir. Bu gerekleri yerine getirmek yerine, kendi istek ve arzuları doğrultusunda hayat süren bir insan, Allah’a kul olmak yerine nefsine köle olmuş demektir. İnsan, içini rahatlatmak için ibadetlerini bir robot gibi ruhsuz ve mekanik bir şekilde değil, samimiyetle ve aşkla yapması gerekir. Samimiyetin olmadığı ibadetler fayda sağlamayabilir. (En doğrusunu Allah bilir.) Allah’ı gerçekten sevmek, O’na iman etmek ve O’nun için yaşamak sadece nefsinin esiri olmayan, yaşamını, ölümünü Allah’a adayan mümin kulların yapabileceği şeylerdir. Anne olmaktan, başarılı bir doktor olmaktan çok daha önemli bir vasıftır Allah’a kul  olabilmek… De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” (En’am Suresi, 162) Sınav için yaratıldığını unutmadan,dünyanın süsüne, rengine kapılmadan...

Devamını Oku

Medyanın Gücü

Medyanın toplum üzerindeki etkisinin ne kadar büyük olduğunu hepimiz biliyoruz. Hergün gazete, televizyon ve internet aracılığıyla, istenilen bilgi, haber, yorumlar insanlara ‘istenildiği’ gibi verilmekte ve beyinler çok ince ayarlarla kontrol altına alınmaktadır.Medyanın bu kadar güçlü olmadığı dönemleri hatırlayalım…  Toplumda sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma çok daha fazlaydı. Komşuluk ilişkileri, yıllarca süren okul arkadaşlıkları ve herşeyden önemlisi güçlü yapıya sahip aile bağları… Huzurun ve güven duygusunun henüz yitirilmediği o dönemlerde insanlar çok daha mutluydu. Çıkar ilişkileri hayatımızı bu kadar ele geçirmediği için insanlar küçük şeylerle mutlu olur, anlamsız hırslara kapılmazlardı. Ahlak anlayışı henüz yitirilmemiş olduğundan herşey çok masum ve güzeldi. Bugüne dönersek geçmişte yaşanan huzur ve güven ortamından eser kalmadığını hepimiz çok net görüyoruz. Aile bağlarının koptuğuna, para ve iktidar hırsının insanları nasıl esir aldığına hepimiz hergün şahit oluyoruz. Nerede o eski arkadaşlıklar dediğimiz günümüzde arkadaşlık ve dostluklar maalesef çıkarlar doğrultusunda şekillenmekte ve ufak bir darbede yıkılabilmektedir. Tıpkı yapılan evlilikler gibi… Toplumun bu hale gelmesinde pek çok neden olabilir. Ancak en önemli etkenlerden biri hiç kuşkusuz medyadır. Bugün televizyonlarda özellikle gençlere ve çocuklara yönelik hazırlanan programlara, dizilere ve filmlere bakınca toplumun neden bu duruma geldiğini anlamak çok ta zor olmuyor. Her geçen gün bir öncekinin tahribatından daha büyüklerini yapmaya çalışan dizileri izledikçe ahlakın ve iyiliğin neden kaybolduğunu, neden insanların bencil ve hırslı olduğunu daha iyi anlıyoruz. Gençlerin sınır tanımaz özgürlük anlayışı ve aile kurumunu hiçe sayan tavırları, evlilik dışı beraberliklerin artması...

Devamını Oku

Allah'ın Yaratma Sanatı Kelebekler

Görünümüyle ve birbirinden farklı desenleriyle insanda hayranlık uyandıran kelebekler, Allah’ın benzersiz yaratma sanatının birer tecellisidirler. 150.000 kadar türü olan kelebeklerin vücutları, kiremit dizilişi şeklinde renkli pullarla örtülüdür. Kanatlar bu pulların üst üste dizilmesiyle meydana gelir. Pulların dizilişinde öylesine bir simetri vardır ki, iki kanat üzerinde bulunan desenler birbirinin aynıdır. Bazıları 24 saat, bazıları ise 1-2 ay ömre sahip olan kelebekler yumurtadan kurtçuk olarak çıkarlar.  Zaman içinde bu kurtçuk büyüyerek tırtıla dönüşür. Tırtıllar büyüdükçe kendi derilerine sığamayacak kadar şişmanlarlar. Sonunda yavaş yavaş derilerini yırtarak ondan kurtulurlar. Yerine kendi şişmanlamış bedenlerine daha uygun olan yeni bir deri çıkarırlar. Üstün korunma sistemiyle gelişimine devam eden tırtıllar yeni bir evreye geçerler ve bu aşamada karnını tıka basa yaprakla doldurarak çatlayacak hale gelirler. Bu evrede tırtıllar kendilerini bir torbanın içine hapseder ve burada değişime başlarlar. Bu evrede tırtılların etrafında oluşan sert kabuğa “krizalit” denir. Bu kabuğun içinde iken hareketsizdirler ve hiç yemek yemezler. Yalnızca tırtıl iken yedikleri yaprakların enerjisini kullanırlar. 10 gün kadar bir süre geçtikten sonra kelebek olarak krizalitin kabuğunu yırtarak dışarı çıkarlar. Kelebeklerin Uzun Dilleri: Kelebeklerin bazılarının uzun bir dili (Proboscis) vardır. Çiçeklerin derinlerinde olan nektarı emmek ya da su içmek için kullanırlar. Kullanmadıkları zamanlarda ise dillerini içeriye doğru sararlar. Sarılmadığı takdirde kelebeğin boyunun 3 katı kadar uzayabilir. Kelebeklerin Gözleri: Kelebeklerin gözleri, nesneleri tek tek parçalardan oluşan bir mozaik şeklinde görebilmelerini sağlayan pek çok gözden meydana gelir. Bu gözlerin her biri, resmin...

Devamını Oku

Müslümanlara Uygulanan Zulme Karşı Birlik Olmak

Dünyanın dört bir köşesinde yıllardır Müslümanlara karşı baskı ve şiddet uygulanmakta, hiç bitmeyen çatışmalar ve zulüm sonucunda milyonlarca masum Müslüman hayatını kaybetmekte, binlercesi ise sakat kalmaktadır.  Bu zulümler halen Filistin, Afganistan ve Doğu Türkistan gibi İslam ülkelerinde tüm şiddetiyle devam etmektedir. İnsanların hayatını kaybettiği, çocukların yetim kaldığı, şiddetin doruğa tırmandığı bu bölgelerde Amerika ve Avrupa ülkeleri,  yaşanan bu zulme karşı sessiz kalmakta veya gereken tedbirlerin alınması konusunda ağır davranmaktadırlar. Bugün tüm dünyaya yön veren uluslararası güçlere baktığımızda, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Uzakdoğu Ülkeleri ve Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu Üyelerinden oluşan birlikler görürüz.  Bu tablo içinde dünya nüfusunun yaklaşık beşte birini oluşturan Müslümanları temsil eden, onların inançlarını ve menfaatlerini koruyan ve uluslararası platformda Müslümanları savunan bir merkezin varlığının olmaması ise oldukça düşündürücü bir durumdur. Geçtiğimiz günlerde Gazze’deki Müslüman kardeşlerimize yardım etmek amacıyla yola çıkan gemilere düzenlenen saldırılardan sonra gördük ki,  Müslümanların haklarını koruyacak, mağduriyetlerini ortadan kaldıracak bir birliğe acil olarak ihtiyaç duyulmaktadır. Tüm İslam âleminin bir arada toplanmasıyla sağlanacak bu güç, yıllardır ezilen ve zulüm gören tüm Müslümanlar için bir kurtuluş ve müjde olacaktır. Bugün Müslümanlar dünyanın şekillenmesinde, olayları yönlendiren bir konumda olmak yerine, diğer güçlerin aldıkları kararları uygulamaktadır. Bu tablo Müslümanlar için kabul edilebilir değildir. İsrail Devletinin Filistin halkına karşı uyguladığı yok etme politikasına karşı sessiz kalmak ve Batı dünyasının aldığı kararlara boyun eğmek de aynı şekilde kabul edilir bir durum değildir. Sadece Filistin’de değil, dünyanın dört...

Devamını Oku

Kuran Ahlakının Getirdiği Güzellikler

Allah’ın varlığına inanan bir insanın ilk yapması gereken, Yaratıcısı’nın emir ve yasaklarını öğrenmektir. Allah’ın razı olacağı ahlakı, davranışları, yaşam biçimini, emir ve yasaklarını öğrenebileceği en önemli kaynak ise Kuran’ı Kerim’dir. Vicdanına uyan insan, Allah’ın Kuran’da bildirdiği sınırları koruyarak yaşar. Ahirette hesabını vereceğini bildiği için Allah’ın razı olmayacağı davranışlardan uzak durur. Rüşvet, kumar, kıskançlık, hırsızlık, cinayet, zina gibi Kuran ahlakına uymayan eylemlere yaklaşmaz. Dini yaşamayan toplumlarda ise insanlar her türlü ahlaksızlığa açık hale gelir. Dinsiz bir toplumda öncelikle aile kavramı ortadan kalkar. Aileyi oluşturan bağlılık, sevgi, saygı ve sadakat gibi değerler tamamen yok olur. Aile kurumunun zarar görmesiyle de toplum çökmeye başlar. Dinsiz toplumlarda kimse kimseye saygı, sevgi ve merhamet duymaz. Kuran ahlakının yaşanmasının insan hayatı için çok önemli faydaları vardır. Yeryüzünde yaşanan tüm olumsuzluklar, savaşlar, zulümler ancak bu güzel ahlakın yaşanmasıyla çözüme kavuşur. Devlet Sistemine Faydaları: İtaat Kuran’da sıkça geçen bir konudur.  Kuran ahlakına sahip bir insan devletine karşı itaatli ve saygılı olur. Böylece devlet sistemi düzenli işler. Allah korkusu olan insanlardan oluşan bir toplumda adli olaylar neredeyse tamamen sona erer. Anarşi, terör, bozgunculuk, cinayet gibi olaylarla uğraşmak zorunda kalmayan devlet, bütün gücünü ülkenin içte ve dışta kalkınması ve güçlenmesi için harcar. Bunun sonucunda da güçlü bir devlet ortaya çıkar. Eğitime Sağladığı Faydalar: Kuran ahlakını yaşamak çocuklara ve gençlere olgunluk ve akıl getirir.  Bu tür gençlerin olaylara bakış açıları Kuran’a ve Allah’ın rızasına uygun olacağından, günümüz gençlerinde görülen dejenerasyon,...

Devamını Oku

Hayali Ararken Gerçeği Kaybetmek

Yeryüzünde yaşayan çoğu insan hayatı boyunca pek çok hayal kurar ve bunlara ulaşabilmek için çok çalışır. Kimi bu dünyaya yönelik hayaller kurarken, kimi de İslam uğruna yapabileceklerini ve tüm bunların kendisini ulaştıracağı güzel sonucu düşünür, hayal eder. Sadece bu dünyayı düşünen ve bütün planları ve istekleri bu dünya üzerine kurulu olan insanlardan bazıları, kurdukları hayallere öylesine kapılırlar ki, çoğu zaman gerçek hayattan uzaklaşırlar. Mesela üniversite sınavına hazırlanan bir öğrencinin ders çalışıp sınavlara hazırlanmak yerine, üniversiteyi kazandığını ve okul hayatı boyunca neler yapacağını hayal etmesi ya da tatil hayalleri kurması, tüm geleceğini olumsuz yönde etkileyebilir. Bunu bilerek çalışmayı bırakmak ve hayal kurmak, aslında gerçek olmayan bir dünyada oyalanmak, başıboş gezmek gibi bir şeydir. İnsan, gerçek olmadığını ve bir süre sonra uyanacağını bile bile hoşuna giden bir dünya yaşatır hayalinde. Nefsini sınır tanımadan doyurmayı hedeflerken, kaybettiği zamanın farkına varamaz çoğu zaman. Hayal kurmak güzeldir, ancak zaman hızla ilerliyorken ve kaybedilecek tek bir saniye bile yokken hayallere dalmak insanı büyük yıkımlara sürükler. Bu dünyaya geliş amacını nefsini doyurmak olarak düşünen insan için de yaşadığı hayat, hayal âleminden farklı değildir. Bu dünyanın geçici bir oyalanma yeri olduğunu ve asıl hayatın ahiret yurdu olduğunu bildiği halde insan, gerçek hayatı için hiç bir şey yapmıyorsa ve tüm hayatını nefsini doyurmak için yaşıyorsa, ömrünü hayal kurarak geçiren bir insandan hiçbir farkı kalmaz. Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret...

Devamını Oku

Çoğunluğa Uyanlar Allah'ın Yolundan Saparlar

İnsanların çoğunun sahip olduğu ortak yanılgılarından biri, çoğunluğun uyduğu şeylerin doğru olduğuna inanmaktır.  Bu tür insanlara yaptığı bir davranışın nedeni sorulduğunda, insanların çoğunun böyle yaptığını ve bunun normal olduğunu belirtirler. Oysa Allah Kuran’da çoğunluğa uymanın saptırıcı olduğunu bildirir: Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler. (En’am Suresi, 116) Allah’ın razı olmayacağı bir hayatı yaşadığını bilerek, sırf topluma ya da çevresindekilere uyum sağlamak adına, Allah’ın emir ve yasaklarını göz ardı ederek yaşayan bir insan, hesap günü geldiğinde peşinden gittiği insanların hiç birini yanında bulamayacaktır. Tek başına sorguya çekilecek ve tek başına hesap verecektir. Kendisini çoğunluğa uyması için yönlendiren şeytan dahi onu yalnız bırakacaktır: O zaman şeytan onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara: “Bugün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin yardımcınızım” demişti. Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu (karşılaştı) o, iki topuğu üstünde geri döndü ve: “Şüphesiz ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğinizi görüyorum, ben Allah’tan da korkuyorum” dedi. Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır. (Enfal Suresi, 48) Allah’ın Kuran’da bildirdiği bu sırra uyan müminler, çoğunluğa değil, yalnızca Allah’ın emirlerine uyarlar. Tek başlarına dahi kalsalar, inançlarından asla şüpheye düşmez ve taviz vermezler. Çoğunluğun ne yaptığı veya neye inandığı müminler için bir kaynak ve ölçü değildir. “Sürü psikolojisi” ile herkesin yaptığını yapma eğilimi yerine, Allah’ın emirlerine uyarak yaşamayı amaçlarlar. Allah’ın...

Devamını Oku

Dinsizliği Yayma Çabaları

İnsanların Kuran ahlakına uygun yaşamalarını engellemek için yoğun çaba sarfeden şeytan, türlü oyunlarla dinsizliği yaymaya çalışarak, kendi sistemini topluma yerleştirmeyi amaçlar. Allah’ın varlığının milyonlarca  delili olmasına rağmen, şeytanın telkini ile bunu farkedemeyen bazı insanlar, inkarda direnerek din ahlakını yaşamaktan kaçarlar. Bununla da kalmaz büyük bir mücadele yürüterek dinsiz bir toplum yaratmaya çalışırlar.“… Gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına gizli-çağrılarda bulunurlar…” (Enam Suresi, 121) Bu mücadeleyi yapan şeytan ve yandaşları, dünyanın hemen her yerinde aynı çarpık mantıkları öne sürer ve aynı hilelere başvururlar.  Çünkü hepsi, şeytanın ortak dilini konuşur. Amaç Allah’ı inkar etmektir. Bu tür insanlar, birbirlerini tanımasalar dahi Allah’ın dinine karşı bir faaliyet olduğunda anında örgütlenirler. Görünürde tek bir merkezden organize edilmedikleri halde şeytani bir etkiyle aynı mantığa sahip olurlar. Diğer bir ifadeyle şeytan tarafından yönetilen bu insanların konuşmaları, tepkileri, sloganları hep aynıdır. Bu mücadelede verilen telkinler çoğu zaman direkt mesajlar olarak değil, dolaylı yollardan topluma empoze edilir.  Böylece insanların tepkisini çekmeden kabul edilmesi sağlanır. Mesela bilimsel bir gerçekmiş gibi kabul ettirilmeye çalışılan evrim teorisi, dinsizliği yaygınlaştırmak için kullanılan araçlardan bir tanesidir. Herşeyin kendiğinden oluştuğunu iddia eden bu teori, okullarda genç beyinlere empoze edilerek Allah inancından uzaklaşmaları amaçlanır. Yine aynı şekilde çağımızın en önemli haberleşme araçlarından biri olan internet, her türlü ahlaksızlığı yaygınlaştırmak, insanların zihinlerinin boş ve faydasız konularla dolmasını sağlamak amacıyla, dinsizliği yaymaya çalışanlar tarafından etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Kumarı, cinsel sapkınlıkları, satanizm gibi sapkın inanışları...

Devamını Oku

Bakteriler

Biyokimyasal etkileri bakımından, canlılar âleminin dengesini sağlamada çok büyük önem taşıyan bakteriler, sayıları oldukça fazla olan ve hemen hemen her yerde yaşayabilen canlılardır. Hızla çoğalma özelliğine sahip olan bakteriler, tüm ekosistem ve insanların yaşamında önemli bir yere sahiptirler.Pek çok çeşidi olan bu canlılar yeni yeni şekiller alabilir ve dakikalar içinde sayıca milyarlara ulaşabilirler. Bazen oksijeni bol ortamlarda, bazen de oksijensiz alanlarda yaşayabilirler. Fotosentez yolu ile veya organik maddeleri ayrıştırarak enerji elde ederler. Birbirlerinin aynı olduğu düşünülen bakterilerin metabolizmaları incelendiğinde, aslında birbirlerinden farklı türler olduğu tespit edilmiştir. Bakterilerin Faaliyetlerinden Bazıları: Gözle görülemeyen bakteriler, fotosentez yaparak dünyadaki yaşama büyük oranda katkıda bulunmaktadırlar. Kayaları yiyerek parçalayan bakteriler, gerekli kimyasal maddeleri ayrıştırarak deniz suyuna oradan da besin zincirine katar, böylece okyanus dibindeki canlılığın korunmasını sağlarlar. Ayrıca yaz boyunca göllerin içindeki canlıların ihtiyacı olan mineral ve besinleri hazırlarlar. Göllerde kış boyunca neredeyse ölü olan bitki ve hayvanların yazın tekrar canlanırken ihtiyaç duyacakları besin ve mineraller, kışın bakterilerin yaptığı faaliyetler ile sağlanır. Yeryüzündeki demir yataklarının, hatta bedenimizdeki demirin kaynağı da bakterilerdir. Bazı bakteri türleri suyun içinde erimiş olan demiri sudan ayırma özelliğine sahiptir. Bu canlılar, okyanuslarda çözünen demir moleküllerini bu şekilde tüketirler ve bunları kendi vücutlarında yoğunlaştırırlar. Bakterilerin vücudunda yoğunlaşan demir daha sonra okyanus tabanında demir yatakları şekline gelir. Bunlar yüz milyonlarca yıl boyunca dağlara doğru itilir ve buralarda büyük demir yataklarını meydana getirirler. Bakterilerin, oluşumunda rol oynadıkları en önemli ve belki de en değerli...

Devamını Oku

Denizatı

Yeryüzünde yaşayan milyarlarca canlıdan sadece bir tanesidir denizatı. Diğer balık türlerinden çok farklı özelliklere sahip olan denizatının başı at kafasına benzer. Küçük ağzı, hortum biçimindeki burnu, kemiklerle kaplı vücudu, öne kıvrılan kavrayıcı kuyruğu ve yüzgeci en belirgin özelliklerindendir.Denizde yaşamasına rağmen iyi bir yüzücü olmayan denizatı, genelde kıyı bölgelerde yaşar. Kendisini dışarıdan gelen tehlikelerden korumak için bukalemun gibi renk değiştirebilen bu canlının gözleri birbirinden bağımsız hareket etme özelliğine sahiptir. Yaklaşık 35 türü olan ve boyları 2 ile 35cm. arasında değişen denizatları, küçük karides ve diğer kabuklularla beslenirler. Hamile erkekler! Denizatlarının fiziki özelliklerinin yanında çok ilginç diğer bir özelliği de erkeklerinin hamile kalmasıdır. Denizatları gece çiftleşirler ve bu çiftleşmeler mevsim boyunca devam eder. Denizatlarının erkeği, dişisinden aldığı yumurtaları saklayabileceği bir kuluçka kesesine sahiptir. Dişi bir denizatı, erkeğinin kesesine bir defada 1500 yumurta bırakabilmektedir. Ancak önemli bir nokta; çiftleşmenin başarılı olması için ikisinin de aynı boyda olması gerekmektedir. Aksi halde yumurtaların dışarıya dağılma ihtimali vardır. Erkek denizatı, dişiden aldığı yumurtaları hem kendi vücudunda saklar, hem de onları döller. Embriyo, kuluçka kesesinde bulunan kılcal damarlarla beslenir. Türlerine göre denizatlarının hamilelik süresi 10–42 gün arasında değişir.  Döllenmeden sonra kuluçka kesesinin içi deniz suyuna benzeyerek yavruyu doğumdan sonra yaşayacağı ortama hazırlar. Erkek denizatının, gövdesini büküp yavruyu kuluçka kesesinden dışarı atmasıyla doğum gerçekleşir. Hiç şüphesiz tüm canlılarda olduğu gibi denizatındaki  bu üstün sistemler ve özellikler bizlere onların birer yaratılış harikası olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadırlar. “Allah,...

Devamını Oku

Her İşte Hayır Olduğuna İnanmak

Güçlü bir imana sahip, Allah’ın gücünü gereği gibi takdir edebilen ve O’na yakın olan müminler, Allah’ın kendileri için yarattığı her olayda tevekküllü davranır ve her şeyde mutlaka hayır olduğuna inanırlar. Tam olarak iman edemeyen, Allah’a gereği gibi teslim olamayan insanların yaşadıkları yıkım, üzüntü ve çaresizlik gibi duygular, müminlerde görülmez. Müminler Allah’ın kendileri için yarattığı kaderden razıdırlar. Ve Kuran’da bildirilen: “… belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama Allah onda çok hayır kılar.” (Nisa Suresi, 19) “… Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara Suresi, 216) ayetlerinin bilincinde olarak her zaman Allah’a sığınırlar. Allah’a tam teslim olan müminler bu çok önemli sırrı bildikleri için, karşılaştıkları olaylarda hayır ve güzellik ararlar. Zorluk veya aksilik gibi görünen hiçbir olaya üzülmezler. Örneğin yıllar boyunca zorlukla çalışıp sahip oldukları tüm mallarını kaybetseler bile, bunda bir hayır olduğunu düşünür ve Allah’a sığınırlar. Allah’ın kendilerini bir kötülükten veya harama girmekten korumuş olabileceğine inanır ve şükrederler. Aynı şekilde çok çalıştığı halde istediği okulu kazanamayan bir insan, Allah’a tam bir teslimiyetle sığınır ve bunda mutlaka bir hayır olduğuna inanır. Allah’ın kendisini o okuldaki bazı tehlikelerden, kişilerden veya çevrelerden koruduğunu düşünür. Hiçbir şey olmasa bile Allah’ın takdir ettiği sonucun kendisi için en hayırlı sonuç olduğuna inanır ve bunun için Allah’a şükreder. Olumsuz gibi görünen olayların hepsinde aslında büyük hayırlar vardır. Bu yüzden...

Devamını Oku

Gerçek Huzur

Huzur, hemen hemen bütün insanların ihtiyaç duyduğu bir ruh halidir. Huzurlu insan sağlıklı yaşar, sağlıklı düşünür ve stres gibi sıkıntı verici duygulardan uzak bir yaşam sürer. Bazı insanlar iyi bir aile ortamını, doğayı, hoş bir müziği ya da yoga gibi bedensel aktiviteleri huzurun anahtarı olarak görür. Yoğun yaşam mücadelesinde kendilerine ayırdıkları ufak zaman dilimleriyle huzuru yakalamaya çalışır. Oysa Allah’ın anılmadığı, hatırlanmadığı her ortamda şeytan, en sinsi planlarıyla insanları büyük sıkıntılara düşürmeyi hedefler. Amacı Allah’a güvenip dayanmayan, O’na şükretmeyen, hep daha fazlasını isteyen doyumsuz insanların çoğalmasını sağlamaktır. Nitekim şeytan, amacını şu şekilde dile getirmiştir: “Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.” (Araf Suresi, 17) Şeytanın esiri olan insanlar, her iki dünyaları içinde kendilerine ızdırap verecek sonuçlarla karşılaşırlar. Sadece ahiretlerini sonsuz cehennem azabına çevirmekle kalmaz, çok değer verdikleri dünya hayatlarını da sıkıntı ve stres içinde yaşarlar. Karşılaştıkları olaylarda gösterdikleri tevekkülsüz tavırları nedeniyle aradıkları huzuru asla bulamazlar. Zor anlarda Allah’a güvenip dayanmanın insana verdiği huzur ve güven duygusu, Kuran’da geçen Hz. Musa kıssasında şu şekilde bildirilmiştir: İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa’nın adamları: “Gerçekten yakalandık” dediler. (Musa:) “Hayır” dedi. “Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir.” (Şuara Suresi, 61- 62) diyerek Hz. Musa, yanındakiler gibi korkuya kapılmadan, huzur içinde Allah’a sığınmıştır. Allah’ın kendilerine verdikleriyle yetinmeyen, şükretmeyen ve hep daha fazlasını isteyen insanlar da aynı şekilde hiçbir zaman mutluluğu ve huzuru yaşayamazlar. Her şeyin en iyisine sahip olsalar...

Devamını Oku

Yaratılış Harikası Kuş Tüyleri

Bütün canlılar içinde bir tek kuşlar uçabilme özelliğine sahiptir. Uçma eylemini de hiçbir canlıda bulunmayan kanatları sayesinde gerçekleştirirler. Kuş tüyleri çok hafiftir. Bir kuş tüyünü mikroskop altında incelersek, muhteşem bir tasarımla karşılaşırız. Tüylerin tam ortasında uzun, sert bir boru vardır. Bu borunun iki tarafından yüzlerce tüy çıkar. Bu tüylerin her birinin boyları ve yumuşaklıkları farklıdır. Bu tüyler sayesinde kuşlar hızlı uçabilme özelliğine sahip olurlar. Ancak daha da ilginci, bu tüylerin üzerinde çok daha küçük tüycüklerin oluşudur. Bu tüycüklerin üzerinde de çengel adı verilen kancalar vardır. Tüycükler, bu çengeller sayesinde bir fermuar gibi birbirine bağlanırlar. Birbirine çengellerle kenetlenmiş tüylerin üzerine duman üflense dahi asla diğer tarafa geçirmezler. Herhangi bir sebepten dolayı çengeller ayrılıp tüylerin arası açılırsa, bunun düzelmesi için kuşun silkelenmesi veya gagasıyla tüylerini düzeltmesi yeterlidir. Kuşlar hayatlarını devam ettirmek için tüylerini her zaman temiz ve uçuşa hazır tutmak zorundadırlar. Kuyruklarının dibinde yağ kesesi bulunur ve gagalarıyla bu yağdan alıp tüylerini temizler ve parlatırlar. Yüzücü kuşların derilerine, bu yağ sayesinde su ulaşamaz. Hepsi bu kadar da değil. Kuşlar tüylerini kabartarak kışın soğuktan korunur, yaz aylarında da tüylerini yapıştırarak vücutlarının serin kalmasını sağlarlar. Bir kuşun vücudunun değişik bölümlerinde bulunan tüylerin her biri farklı özelliklere sahiptir. Mesela büyük tüylerden oluşan kuyruk bölümü, dümen ve fren görevi görür. Kanat tüyleri ise, kanat çırpma esnasında açılarak yüzeyi genişletecek ve kaldırma kuvvetini artıracak yapıya sahiptir. Şu ana kadar yaşamış olan bütün kuşlar bu muhteşem tüylere...

Devamını Oku

Allah'ın Emir ve Yasaklarına Dikkat etmek

Günümüzde insanların birçoğu, Kuran ayetlerinin bir kısmını yerine getirirken bir kısmını da gözardı ederler. Bazen de yerine getirdikleri ibadetleri Allah rızası için değil toplumun değer yargılarına uymak için yaparlar. Bu samimiyetsiz tavrı sergileyen insanlar; hırsızlık, zina gibi Kuran’da yasaklanan eylemlerden, sırf toplum baskısı nedeniyle uzak dururlar. Ancak fırsatını bulduklarında, kimsenin şahit olmayacağı zamanlarda bu eylemlere çekinmeden yaklaşırlar. Sözde Allah’a inandıklarını söyleyen bu insanlar, Allah’ın emir ve yasaklarını umursamadan çiğnerler. Oysa çekinmeleri ve sakınmaları gereken tek varlık Yüce Allah’tır. ”Sözü açığa vursan da, (gizlesen de birdir). Çünkü şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmektedir.” (Taha Suresi, 7) Allah’ın emir ve yasaklarını gözardı ederek yaşayan bu insanlar aynı zamanda yalan, dedikodu, iftira, fitne gibi Kuran ahlakına uymayan tavırları da sergilemekten kaçınmazlar. Oysa Allah ”Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.” (Hucurat Suresi, 12) buyurarak insanların bu kötü ahlak özelliklerinden uzak durmasını öğütler. Allah’ın haram kıldığı faiz ise, insanların daha fazla para kazanmak için başvurdukları bir yöntemdir. İnançlı olduğunu söyleyen insanların da yaklaştığına şahit olduğumuz faiz, Kuran’da kesin olarak haram kılınmıştır. ”Faiz (riba) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: “Alım-satım da ancak faiz gibidir” demelerinden dolayıdır....

Devamını Oku

Şükretmek

Çevremize şöyle bir bakarsak Allah’ı ve O’nun sonsuz gücünü tanıtan sayısız güzelliklerle dolu bir dünya görürüz. Masmavi denizler, yemyeşil ormanlar, rengarenk çiçekler, kelebeklerin kanatlarındaki muhteşem renkler ve desenler, kuşlar, birbirinden lezzetli ve faydalı meyveler, sebzeler ve bunlar gibi saymakla bitmeyecek kadar çok güzellik… İşte bunların hepsini yaratan, tüm evreni ve canlıları yoktan var eden, sonsuz güç sahibi Allahtır.  İnsan şuurlu olarak düşünürse, tüm bu güzelliklerin ve hoşuna giden her şeyin, aslında Allah’ın kendisine ikram ettiği birer nimet olduğunu fark edebilir.  ”Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nahl Suresi, 18) Nimetlerin verilmesindeki amaçlardan biri, kişiyi Allah’a yöneltmektir. İnsan sahip olduğu nimetlerin farkına varıp Allah’a şükretmelidir. Şükür, yalnızca Allah’a sözlü hamd ile değil, Rabbimizin bahşettiği nimetleri O’nun yolunda kullanmakla da olur. Bazı insanlar şükretmek için kendilerine çok büyük ya da çok özel bir nimetin verilmesi gerektiğini düşünür. Oysa insanın her anının nimet içinde geçtiği çok açık bir gerçektir. Hayatı, sağlığı, beş duyusu, nefes aldığı hava, aklı ve bunlara benzer sayısız nimet kendisine her an kesintisiz bir şekilde sunulmaktadır. Bazı insanlar gaflet içinde olduklarından dolayı, bu nimetlerin değerini onlara sahipken anlamaz ve şükretmezler; ancak bu nimetler ellerinden alındığı zaman değerlerini anlarlar. Şükür, hem önemli bir ibadet hem de insanın azgınlaşmasını engelleyen koruyucu bir zırhtır. Çünkü insanın nefsinde zenginlik ya da güç bulduğunda kibirlenmeye, zalimleşmeye ve vicdansızlaşmaya karşı bir eğilim vardır. Bu eğilim,...

Devamını Oku

Özgürlük

Özgürlük kelime anlamıyla ‘her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu’ dur. Her türlü dış etkiyi reddeden ve sadece kendi iradesine dayanarak karar veren insanlara göre Allah ‘a inanmak ve O’nun emir ve yasaklarını uygulamak tutsaklıktır. Nefsini tatmin edemediği her anın azap haline dönüşeceğini düşündüğü için kişi, Allah’ın dosdoğru, güvenli ve huzurlu yolunda yürümek yerine şeytanın eğri yolunda özgürlüğünün peşinde koşmayı tercih eder. Ancak bu özgürlük arayışı aslında tutsaklığın bir başlangıcıdır. Hem bu dünyada hem ahirette yaşanacak olan sonsuz tutsaklığın… İnsan hayatı boyunca nefsinin arzuladığı pek çok şeyin peşinden koşar. İyi bir iş, kariyer, aile… Ancak sadece kendi istekleri doğrultusunda kararlar veren bir insan için çok severek başladığı bir iş bir süre sonra çekilmez hale gelebilir. Ya da çok büyük bir aşkla başlayan evliliği kısa bir süre sonra nefrete dönüşerek sona erebilir. Çünkü insanın istekleri ve beklentileri sürekli olarak değişir. Özenle beslediği nefsi ona sadece emreder ve kişi onu doyurmaya devam ettiği sürece daha da fazlasını istemeye devam eder. Yeni evler,arabalar… Ancak sahip olduğu andaki mutluluk çok uzun sürmez, çünkü daha iyisini gördüğünde elindekiler tüm değerini yitiriverir. Maddeye olan esareti bu şekilde hayatının sonuna kadar devam eder. Uyuşturucuya, karşı cinse, modaya, paraya … ‘Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel...

Devamını Oku

Ölüm Gerçeği

İnsanın sımsıkı bağlandığı dünya hayatından bir ayrılıştır ölüm. Sanki derin bir uykudan uyanır gibi… İnsanların konuşmaktan ya da düşünmekten hoşlanmadıkları ölüm kesin olarak yaşanacak, asıl olan ahiret hayatına geçiş gerçekleşecek ve dünyaya dönüş asla mümkün olmayacaktır. ‘Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile.’ (Nisa Suresi, 78) Ölüm gerçeği belki de insanın üzerinde en çok düşünmesi gereken konulardan biridir. Ölümü düşünmeyen insanın içine düştüğü gaflet, ahirette cehennem azabıyla karşılaşmasına neden olabilir. Ölümü aklına bile getirmeyen insan için hayat yalnızca dünya meşgalelerinin peşinden koşarak, nefsini tatmin ederek, başkalarının rızasını gözetip, çalışarak ve eğlenerek geçer. Hayatın amaçları arasında Allah’ı anmak, Allah’ın rızasını gözetmek ve O’nun için yaşamak yoktur. Bu insanlar sadece belirli zamanlarda yaptıkları ibadetlerle kendi vicdanlarını rahatlatır ve bunun yeterli olduğunu düşünürler. Ölümü çok uzak gören bu insanlar için ibadetler yaşlılık döneminde yapılacak işler olarak görülür. Oysa bir saniye sonra ölümle karşılaşmayacağından kimse emin olamaz. Ölüm anı geldiğinde dünyada sahip olduğunu sandığı hiçbir şey kişiye fayda sağlamayacaktır. ‘Ne yakın akrabalarınız, ne çocuklarınız kıyamet günü size bir yarar sağlayamaz. (Allah) Sizin aranızı ayıracaktır. Allah, yaptıklarınızı görendir.’ (Mümtehine Suresi, 3) İnsanlar arasında ölümün bir son olarak görülmesi oldukça büyük bir yanılgıdır. Çoğu insan yaşadığı sorunlardan kurtulmak için bir an önce ölmek ister. Ölümle birlikte her şeyin biteceğine ve tüm sıkıntılardan sonsuza kadar kurtulacaklarına inanırlar. Ancak bu çok büyük bir yanılgıdır. Allah dünya hayatını insanları sınamak için özel...

Devamını Oku

Samimi İmana Sahip Olmak

Samimiyet ve içtenlik, kişinin güvenilir ve saygın olmasına vesile olan çok önemli bir özelliktir. Samimi olan insanlar hayatlarının her alanında bu güzel ahlakı sergileyerek topluma örnek olurlar. Samimiyetsiz insanlar ise çevreye güven telkin etmediği gibi, kendisine her zaman kuşku ile bakılan, ahlakından hiçbir zaman emin olunamayan kişilerdir. Bu karaktere sahip insanlar, İslam ahlakının gereği olan samimiyeti sosyal yaşamlarında hayata geçiremedikleri gibi, dini vecibelerini yerine getirirken de tam olarak yaşayamazlar. Etrafımızda Allah’a inandığını dile getiren çok sayıda insana rastlarız. Ancak bu kişilerin çoğu Allah’a iman etmenin gereklerini yerine getirmekte gereken titizliği göstermezler. Allah kullarını, Kuran’ı Kerim’de bildirdiği emir ve yasaklara uymaları konusunda uyarır. Faizden, zinadan, yalandan, fitneden uzak durmalarını öğütler. Namaz kılmak, oruç tutmak, sabır ve tevekkül sahibi olmak gibi pek çok ibadeti kararlılıkla uygulamamızı emreder. Buna rağmen samimi olarak iman etmeyen insanlar, bu emir ve yasakları uygulamak konusunda umursamaz davranırlar. Menfaatlerine uygun olmayan bu yaşam tarzı onlara zor ya da sıkıcı gelir. Çünkü daha fazla ve daha kolay para kazanmak için faiz yemek, nefislerini tatmin etmek için zinaya yaklaşmak, mecbur kaldıklarında yalan söylemek çıkarlarına daha uygun gelir. Namaz kılmak, oruç tutmak gibi farz olan ibadetleri ise vakit bulamadıklarından, ileriki yıllara ertelediklerinden ya da önemini yeterince kavrayamadıklarından yerine getiremezler. Etrafımızda yaşayan insanları düşünelim; çocukları için çok büyük fedakarlıklar yapan bir anne, kendisini ailesine adayan bir baba, sanat için herşeyi yapmayı uygun gören bir aktris, hayatını sistemi düzeltmeye adayan veya tek...

Devamını Oku

Affedici Olmak

Yüce Allah, sonsuz şefkat ve merhamet sahibidir. Allah’ın affedici -Afüvv- sıfatı insanlar için çok büyük bir nimettir. Çünkü insan, hayatı boyunca pek çok hata yapar. Ancak Allah, sonsuz merhameti ile insanlara her zaman hatalarından dolayı bağışlanma dileme ve tevbe edebilme imkanı tanır. Allah, bir ayetinde şöyle buyurur: ‘Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah’tan bağışlanma dilerse Allah’ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur.’ (Nisa Suresi, 110) İnsanları Allah’ın yolundan alıkoymak için elinden geleni yapan şeytan, hata yapmaya yatkın olan insan için oldukça büyük bir tehlikedir. Şeytanın arkası kesilmeyen telkinleriyle günaha giren insanların, Allah’ın affeden sıfatını akıllarından çıkarmamaları gerekir. Çünkü şeytanın bir telkini de ‘artık çok geç, sen günahkarsın’ dır. Bu telkine inanan insan asla bağışlanmayacağını ve her şeyin bittiğini düşünür. Böylece hayatına Allah’ın istediği gibi değil, şeytanın yönlendirdiği şekilde devam eder ki, bunun sonucunda sonsuz cehennem azabı vardır. Oysa Allah, samimi bir şekilde bağışlanma dileyen ve tevbe eden kullarını bağışlayacağını pek çok Kuran ayetinde bildirmektedir. ‘Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.’ (Maide Suresi, 39) Ancak bağışlanma dileyen insanların samimi olmaları ve aynı hatayı tekrarlamamaları çok önemlidir. Kuran’da geçen ‘Allah’ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. (Nisa Suresi, 17) Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan...

Devamını Oku

Şeytanın Oyunları

İnsanın yaratılışıyla Allah’a isyan eden şeytanın tek amacı, Kuran’ı Kerim’de bildirilen ayetlerden anlaşıldığı üzere insanları Allah’ın yolundan saptırmak ve kendisiyle birlikte cehenneme sürüklemektir. (Şeytan) Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.” (Araf Suresi, 16- 17) Pek çok insan farkında olmasa da şeytanın yolunda cehenneme doğru adım adım ilerlemektedir. Kuran’ı Kerim’de geçen ‘Gerçekten, Allah, Kendisi’ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.’ (Nisa Suresi, 48) ayetiyle Allah Kendisine şirk koşulmasını bağışlamayacağını bildirmektedir. Ancak insanlar Allah’tan başka bir varlığa inanmadıkları için bu büyük günahtan kendilerini uzak görürler ve farkında olmadan büyük bir yanılgıya düşerler. Oysa insanların çoğu hayatlarının büyük bir kısmını Allah yolunda yaşamak, O’nun rızasını gözetmek yerine eşinin, çocuklarının, sevdiklerinin ya da patronlarının rızasını gözeterek geçirirler. Bu aslında şeytanın sinsi bir oyunudur. Şeytan bu oyunla, insanları Allah’ın dosdoğru yolundan saptırıp Allah’a duymaları gereken sevgi, saygı ve korkuyu çevresindeki insanlara yöneltmelerini sağlayarak onların şirke düşmelerine neden olur. Herşeyi yaratan sonsuz güç sahibi Allah ise insanları “Ve yalnızca Rabbine rağbet et.” (İnşirah Suresi, 8) ayetiyle uyarmaktadır. Elbette insanın çocuğunu ya da çevresindekileri sevmesi suç değildir ancak onları Allah’tan bağımsız birer varlık olarak görmek ve tüm hayatını onlara adamak büyük bir hatadır. İnsanların dünyaya gelme amacı ne...

Devamını Oku

Allah Korkusu

İnsanlar arasında yaygın olan bir inanca göre Allah’ tan korkmak yerine Allah’ ı sevmek yeterli görülür. Bu çarpık anlayış insanı gaflete sürükleyen en önemli nedenlerden biridir. Allah’ tan korkmak yerine sevmenin doğru olacağını söyleyen bazı insanlar, Allah’ ın Kuran’ da bildirdiği ‘Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun.‘ (Nahl Suresi, 51) ayetine riayet etmemiş olurlar. Kuran’ da bildirilen tek bir ayete bile muhalif olmak belki de sonsuz cehennem azabını yaşamaya neden olabilecekken, insanın böyle bir gaflete düşmesi büyük hata olacaktır. Allah korkusu olmayan insan koruyucu zırhını kaybetmiş gibi çıplak kalır. Böylece tüm pislikler üzerine yapışır. Tamamıyla savunmasız kalan ruh şeytanın telkinleriyle her türlü hatayı yapmaya müsait hale gelir. Yapılan yanlışları diğerleri izler ve böylece kişi vicdanının sesini artık duymamaya başlar. Allah’tan Sakınmayanların Yapabilecekleri Bazı Davranışlar: – Allah korkusu olmayan insanların çoğu Allah’ın emir ve yasaklarından habersizdirler. Bu yüzden hayatları sadece kendi istekleri doğrultusunda devam eder. Sakınacakları herhangi bir durum yoktur. – Haram olarak bildirilen günahlara kolaylıkla sapabilirler. Çünkü öncelikle kendi menfaatleri söz konusudur. Örneğin Allah faizi haram kıldığı halde daha fazla kazanmak adına bu yasağı rahatlıkla çiğneyebilirler. – Daha fazla kazanabileceklerini düşündürdükleri bir konuda hiç düşünmeden yolsuzluk yapabilirler. – Allah korkusu olmayan insanlar zor durumda kaldığında kolaylıkla hırsızlık yapabilirler. Başkalarının zor durumda kalmasına aldırmazlar, sadece kendilerini düşünürler. Bu tür kişiler bencil ve güvenilmezdirler. – İnsanlara değer vermezler. Menfaatlerine uymadığı noktada kolayca gözden çıkarabilirler. – Allah zinaya yaklaşmayın dediği halde kendi nefsini...

Devamını Oku

Kaçınılmaz Son 'Ölüm'

Dünyada yaşayan milyarlarca insanın hayattaki tek amacı iyi bir işe, kariyere, ve mutlu bir aileye sahip olabilmektir. Bunun haricinde başka bir amaçları yoktur. Zaten tüm bunlara ulaşabilmek için çabalarken geriye çok fazla zamanları da kalmaz. Mesela yoğun olarak çalışan bir iş adamı günün büyük bir bölümünü çalışarak geçirir; iş yemekleri, toplantılar, iş gezileri… Tüm bu yoğunluğun dışında ailesine de zaman ayıran bu kişiler boş kalan zamanlarında ise sosyal bazı aktivitelerde bulunarak toplum içerisinde daha saygın ve sosyal bir pozisyon elde etmeye çalışırlar. Tek amaçları hayatlarını en iyi şekilde yaşayabilmektir. Ölüm ve sonrasını ise asla düşünmezler.  Oysa ölüm, insanı ne zaman yakalayacağı belli olmayan hayatın en önemli gerçeğidir. Ölüm, kısa bir hayalden oluşan dünya hayatından uyanma vaktinin geldiğini bildiren bir çalar saat gibidir. İnsan bu sesi duyduğunda uyanmak istemez. Hayatını sadece kendi arzuları ve istekleri doğrultusunda yaşayan, ahiretini hiç düşünmeden, Allah’ı anmadan, O’nun rızasını gözetmeden yaşayan insan, hayatın ölümle biteceğini zanneder. Oysa gerçek hayatın başladığını fark ettiği o anda yaşadığı uyku haline geri dönmek ister. ‘Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: “Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimiz’in ayetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık.” ‘ (En’am Suresi, 27) Bu geriye dönme isteği aslında büyük bir pişmanlığın göstergesidir. Yaşanacak sonsuz azabın şuuruna varan insanın çaresiz pişmanlığı… Oysa Allah tüm insanlara öğüt alacakları kadar zaman vermiş ve uyarıcılarını da göndermiştir. ‘Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür...

Devamını Oku

Cehennem

Allah, hayatı ve ölümü belirli bir amaçla yaratmış, insanlara doğruyu ve yanlışı öğreten hak kitaplar indirerek bu amacı onlara bildirmiştir. Öğüt almayan ve kendini dünya hayatının geçici ve sahte süslerine kaptıran insanları cehennemle müjdeleyen Allah ‘halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete’ giremeyeceklerini bildirmiştir. ‘… inkar edip ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlar ise; artık onlar da azap için hazır bulundurulurlar.’ (Rum Suresi, 16) Cehennem, insanın hayal gücünü aşan ve dünyada mümkün olan en büyük acılardan daha fazlasının yaşanacağı azap dolu bir mekândır. Bu azap dolu yer, Allah’ın sonsuz kudretinin bir tecellisidir ve sonsuza kadar sürecektir. Ayetlere göre cehennem ateşine küçültücü bir sürüklenme ile sürüklenen cehennem halkı, cehenneme girdiklerinde onun kapıları üzerlerine kapatılacak ve olabilecek en dehşet verici görüntülerle karşılaşacaklardır. Cehennemde azabın hiçbir zaman bitmeyeceğini fark eden insanın yıkımı ve çaresizliği Kuran’da şöyle bildirilir: ‘Fasık olanlar içinse, artık onların da barınma yeri ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, geri çevrilirler ve onlara: “Kendisini yalanladığınız ateş azabını tadın” denir.’ (Secde Suresi, 20) Bazı insanlar bir süre cehennemde kaldıktan sonra bağışlanacaklarına inanır ve bunun rahatlığıyla dünya hayatına meyledip gaflet içinde yaşarlar. Oysa Allah ayetlerinde bu kimseler için: ‘Bütün zamanlar boyunca içinde kalacaklardır.’ (Nebe’ Suresi, 23) buyurmuştur. ‘Bu, onların: “Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak” demelerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür.’ (Ali İmran Suresi, 24) Cehennemde Allah’ın ‘Kahhar’ (Kahredici), ‘Cebbar’ (istediğini zorla yaptıran) isimleri tecelli edecek ve bu...

Devamını Oku

Cennet

Allah, hayatı ve ölümü belirli bir amaçla yaratmış, insanlara doğruyu ve yanlışı öğreten hak kitaplar indirerek bu amacı onlara bildirmiştir. Dünya hayatının geçici ve sahte bir süsten ibaret olduğunu fark edip hayatını ona göre düzenleyen insan için Allah, sonsuz  cenneti vaat etmektedir. İman edip salih amellerde bulunanlar, Biz onları altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Bu, Allah’ın gerçek olan va’didir. Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır? (Nisa Suresi, 122) Cennet müminlerin ebedi konaklama yeri olarak yaratılmış kusursuz bir mekandır. Bu güzel mekanda Allah insanları da yine aynı şekilde kusursuz güzellikte yaratacaktır. Üstelik bu güzellik tek bir suretle sınırlı kalmayacak, Allah kullarına istedikleri zaman istedikleri sureti seçebilecekleri bir imkan verecektir. Bu durum Peygamber Efendimiz (sav) ‘in bir hadisinde şu şekilde bildirilmiştir: ‘Cennette bir çarşı vardır. Ancak orada ne alış, ne de satış vardır. Sadece erkek ve kadın suretleri vardır. Erkek bunlardan bir suret arzu ederse o surete girer.’ [(Tirmizi), Kütüb-i Sitte-14, s. 434/17]  Cennette bütün müminler aynı yaşta yaratılacaklardır. ‘Onları hep bakireler olarak kıldık, eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt,’ (Vakıa Suresi, 36-37) . .  Peygamber (sav)  Efendimizin konuyla ilgili bir hadisinde ise bu yaşın hiç değişmeyeceği bildirilmektedir:  ‘Bir kimse cennetlik olarak ölünce, büyük veya küçük, yaşı ne olursa olsun, otuz yaşında bir kimse olarak cennete girer ve artık bu yaş ebediyen değişmez. Cehennemlikler için de durum böyledir.’ [(Tirmizi), Kütüb-i Sitte-14, s. 450/5] Cennette insanlar Yüce Rabbimiz’in rahmetiyle,...

Devamını Oku