Yazar: mehmetsarr

Sağlık Bakanlığı Ne Yapıyor?

Aslında gündemde çok konu var. Türkiye öyle bir ülke ki her dakika bir olay oluyor. Gündeme bomba gibi düşüyor. Hangisini yazacağımı şaşırıyorum  bazen. Bir sağlıkçı olarak bu sefer kendi alanımla ilgili bir yazı kaleme almak istedim. Mayıs 2010’da hepimizin bildiği gibi atamalar yapılacak. Birçok alanda yapılacak olan atamaların hepsi açıklandı. Fakat bir eksik var. Sağlık Bakanlığı Mayıs ayında yapacağı atamaları  daha duyurmadı. Bir türlü düzenli bir atama takvimi belirlemeyen Sağlık Bakanlığı, atama bekleyen tüm sağlık personelini mağdur etmektedir. Eğer düzenli bir atama takvimi varsa kamuoyu ile paylaşması yerinde olacaktır. Düzensiz, ne zaman olacağı merakla beklenen atamalar biz sağlıkçıları fena halde germiş durumda. Atamalar nedeniyle hiçbir özel hastane ile anlaşma yapmayan sağlık personeli düzenli bir takvimle, atamalara kadar ne yapacağını belirler. Bu şekilde yapılan atamalar sağlıkçıları  ne yapacağını kestiremeyen insan konumuna düşürmektedir. Kendi bir boşluktaymış duygusu vermektedir. Mayıs ayında Sağlık Bakanlığı atama yapacaksa bir an önce açıklama yapması yerinde bir karar olacaktır. Sağlık meslek mezunlarının bir çoğu dershanelere gitmekte KPSS sınavlarına hazırlanmakta,  bir kısmı da Mayıs ayında atama olur umuduyla hiçbir şey yapmadan beklemektedir. Eğer atma takvimi belli olsaydı, Herkes ne yapacağını bilir, ona göre tedbir alırdı. Sayın Bakanımız Recep Akdağ’a buradan seslenmek istiyorum. Sayın bakanım şu atama takvimlerini artık açıklasanız size minnettar kalırız....

Devamını Oku

Hala Obama'dan Medet Umanlar

ABD Başkanı Barack Obama ‘Dostlar kimi zaman anlaşmazlık yaşayabilir.’ diyerek İsrail ile aralarında bir sorun olmadığını belirtti (zaman, mart 2010). Hatırlanacağı üzere İsrail Doğu Kudüs’te 1.600 konutluk yeni yerleşim birimine onay vermişti. Bunun üzerine gerginleştiği sanılan ABD-İsrail ilişkilerinde Obama’nın açıklamasından sonra hiçbir sorun olmadığı ortaya çıktı. Böyle olduğu belliydi. Biz buna danışıklı dövüş diyoruz. Yani önceden anlaşma sağlanmıştır. Sadece formalite icabı dövüş olur; ama kimin kazanacağı önceden bellidir. ABD Başkanı Obama seçimlerden önce birçok vaadi vardı. Bu vaatlerin şimdiye kadar hangisini gerçekleştirdi. ABD Başkanlık seçimlerinin olduğu dönemde bütün dünya Obama’ya destek veriyordu. Türkiye’den de azımsanmayacak derecede destekçisi vardı. Obama kazandıktan sonra ilk yurtdışı gezisini Türkiye’ye yapmış ve İslam dünyasına iyimser mesajlar vermişti. Herkes Obama’yı bir kurtarıcı olarak görüyordu. O dönemde bazı kişilerle ABD Başkanlık seçimlerini değerlendiriyorduk. Birçoğu Obama’nın kazanmasının dünya için daha iyi olacağını savunmuştu. Hatta bazıları ‘Obama’nın seçilmesinin hiç birşeyi değiştirmeyeceğini’ söylediğim için bana kızmışlardı. Birer Obama fedaisi kesilmişlerdi. O dönemde Obama’nın kazansa dahi bir şey yapmayacağını ifade etmiştim. Hala da fikrim değişmedi. Obama ne kadar konuşsa da, konuştukları agız kalabalığını geçmeyecektir. Çünkü ABD’nin, kuruluşundan bu yana bir yönetim sistemi vardır. Bu sistem göre kimin ABD’nin başına geçtiği önemli değildir. Sistem aynen devam eder. Yani başkanlar birer görüntüden ibarettir. ABD sistemine karşı çıkan sadece bir ABD Başakanı vardı: Keneddy. Kenedy döneminde İsrail nükleer silah yapımına yeni başlamıştı. Başkan Kenedy İsrail’in silah yapımına karşı çıkmıştı. Sonra ne oldu. Mossad...

Devamını Oku

Darbe Kime Yarar

Devlet-i Aliye olan Osmanlı’dan günümüze kadar gelen darbe geleneği Osmanlı’nın yıkılmasına sebep olmuştu. Başka nedenler olsa da yıkılmasında darbelerin etkisi de inkar edilemez. Özellikle önce yeniçerilerin, daha sonra İttahat ve Terakki cuntasının faliyetleri sonucu Osmanlı’nın sonunu getirmişlerdi. Yeniçeriler ile İttahat ve Terakkiciler farklı nedenlerden darbe yapmışlardı. Yeniçeriler ulufe almak için ayaklanırken İttihatçılar devleti kurtarmak(!) için hükümeti değiştirmişlerdi. Demokrasiyi yani meşrutiyeti getireceklermiş. Ne zamandan beri yasadışı başa geçenler demokrasi getirir oldu. Kendilerini kurtarıcı olarak halka tanıtanların, en büyük demokrasi düşmanları oldukları meydandadır. Sağ-sol, Alevi-Sunni,irticacı, Kürt-Türk dediler. Ülkeyi bölecekler diyerek çığırganlık yaptılar. Acaba ülkeyi onlar mı bölüyor yoksa darbeciler mi? Kürt’ü Türk’e düşman edenler kimdi. Osmanlı döneminde beraberce yaşamış. Türkiye’de seksen yıldan fazladır yaşayan Kürtler ülkeyi o zaman bölmedi de şimdi mi bölecekler. Aslında güzel bir komedi oyunu olurdu. Ayrılık tohumlarını at at, sonra ülkeyi bölecekler diye yönetime el koy. Gerçekten güzel iş, adamlar yıllarca Türkiye’nin itibarını yükseltsin. Siz bir darbeyle herşeyi sıfırlayın. Ülkeyi en az on yıl geriye götürün. Bu adamlar Başbakan asacak kadar gözü dönmüştür. Yanlış anlaşılmasın TSK bundan müstesna. Ben TSK’nın içine bir kanser gibi yayılmış cuntadan bahsediyorum. Darbeden kim veya kimler yarar görür. Bu sorunun cevabı yine sorunun içinde saklı darbeyi kim yaptırdıysa, o ve yandaşları. Eğer örnek istiyorsanız darbelerden sonra çıkmış gazetelere bakın (Kimler filo almış, kimler zengizliğine zenginlik katmış v.b). Artık gözümüzü açmak zamanıdır. Kimlerin ne olduğu alenen belli artık. Kim darbeyi koruyor. Kim karşı...

Devamını Oku

Laik İnsan

Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı olmasıdır. Yani devletin bütün kurumlara, bütün inançlara eşit mesafede olmasını ifade etmektedir. Türkiye’de bazı dönemler laiklik tartışmaları alevlenmektedir. Herkes kendine göre laikliğe bir yorum yapmaktadır. Kimi, devlet laik olmalı demektedir (ki bende öyle düşünüyorum). Kimileri de, kişilerin de laik olması gerektiğini savunmaktadır. Tamam devlet laik olmalı ama kişiler laik olabilir mi? Bütün dini inançlara eşit mesafede durabilir mi? Tabiki bu mümkün değil. İnsanın laik olabilmesi için hiçbir inanca sahip olmaması, hepsine eşit mesafede durması, hiçbirini hor görmemesi, küçümsememesi gerekmektedir. Peki bu olabilir mi? Hiç birşeye inanmayan insan ateist olur ki, bu da bir inançtır. Ateizim bir akımdır. İnançsızlık akımı. Yani inançsızlıkta sonuçta bir inançtır. İnancı olmayan bir inanç. Yine de bir şeye inanmak ister insan, yanlış veya doğru. İnançsızlık laiklik değildir. Hiçbir dini kabul etmemektir; ama laiklikte inançlara saygı vardır. inanmayan bir insandan saygı beklenir mi? Bu sorunun cevabını sizlere bırakıyorum. Tarih boyunca insanlar birşeylere inanma ihtiyacı hissetmiştir. Güneşe, aya, yıldızlara tapanlar, putlara tapanlar v.s. Bunun yanında tek olan Yaradan’a inanan insanlar da olmuştur. Hristiyanlık, Musevilik ve son din olan İslamiyet gibi. Aynı inanışlar günümüzde de geçerlidir. Şuan dünyada birçok inanışa sahip insan var. Bütün insanlık doğru veya yanlış bir inanca sahip. Fakat hiçbiri laik olamıyor, olamazda. Hiçbiri laik değil yani. Mutlaka bir şeylere inanma ihtiyacı hissediyor insan. İnsan olmanın gereğidir bu. Kendilerini laik olarak tabir  edenler, tarih boyunca dindar insanları gerici,...

Devamını Oku

Sezonun Süpriz Filmi

Sezonun süpriz filmi diyorlar ona. Çünkü hiç alışık olmadığımız bir sloganla çıktılar karşımıza. Şiddetsiz aksiyon, küfürsüz komedi, seviyeli romantizim. Filmi ilk duyunca çok şaşırdım. Türkiye’de bu şekilde hiç film yapılmamıştı. Aksiyon filmlerinde genel olarak şiddet eksik olmaz. Küfürsüz komedi ise bir hayli şaşırtıcı, son zamanlarda çıkan komedi filmlerine bakınca küfürsüz olabilir mi, diye düşünmeden edemiyorum. Kendilerini bu kadar aştılar mı? Ben hala orta çağ kafasıyla filmlerin devam edeceğini sanıyordum. Büyükleri ile saygısızca konuşan, belden aşağı konuşmanın komedi sayıldığı bir ülkede, küfürsüz komedi yapmanın büyük cesaret olduğunu düşünüyorum. Ya seviyeli romantizme ne demeli. Pornografik dizi ve filmlerin en üst seviyeye çıktığı, aşk filmlerinde öpüşme sahnelerinin olmazsa olmaz olduğu bir yerde seviyeli, sadece elele tutuşan aşıkları tasvir ediyorsunuz. Ciddi çok büyük cesaret. Her neyse bir arkadaşın tavsiyesi üzerine gittim filme. Filmin son anına kadar acaba dediklerinden sapmışlar mı diye izledim. Ne diyeyim, gerçekten çok büyük iş çıkarmışlar. Gerçekten de söyledikleri gibi sezonun süpriz filmi Eşrefpaşalılar. Ne bir küfür var, ne de bir seviyesiz sahne. Bütün sahneleri özenle seçilmiş bir film. Özellikle imamların kötülenmesine alışık olduğumuz için bu filmde gerçek bir imam karakteri görmek ayrıca önemli. İmam gerçekten işini yapıyor. Dindar olarak tasvir edilmiş. Yeşilçam filmlerdeki sahte imamlara benzemiyor. Saydığımız, sevdiğimiz imam tiplerine benziyor. Bu da sinemada büyük bir yol katettiğimizi gösteriyor. Umarız bundan böyle bu tür filmler yaygınlaşır. Gelenek görneklerimize ters olan, aşkı öpüşmekle (ağzım almıyor) başka türlü şeylerde olduğunu sananlara...

Devamını Oku

Kemikleşmiş Oylar

Günümüzde iki türlü oy veren grup vardır. Birinci grup, saplantılı ideolojileri olanlanların verdiği oylardır. İkinci grup ise halka hizmet edenlere verilen oylardır. Birinci gruptakiler yani ideoloji uğruna verilen oylara kemikleşmiş oylar da diyebiliriz. Partinin başında kim olursa olsun önemi yoktur onlar için. Önemli olan verdikleri oylardır. Kendilerine hiçbir yarar sağlamayan bu oylarda boşuna gidiyor havası  mevcut. Babadan oğula geçen bu sistemde baba hangi ideolojik düşünceyi destekliyorsa oğlunu da o ideolojiye göre yetiştiriyor. Çocuğu da genellikle babasının izinden gidiyor. Böylece oylar nesilden nesile aktarılarak kemikleşmesi sağlanmış olunuyor. Birinci grup dediğimiz, hizmet edenlere verilen oylar ise gerçek yerini bularak, oyların heba olmasını engelliyor. Şimdi bazı okuyucularım diyebilir, sen menfi düşünüyorsun. Bir partiyi destekliyorsun. Hayır, hiç bir zaman parti desteklemedim desteklemem de. Hizmet yapana oyumu veririrm. Görünen köy klavuz istemez. Kimin hizmet ettiği, Kimin halkı galeyana getirip hizmetleri aksatmaya çalıştığı meydandadır. Zaten hizmet edenlere oy veren kişi asla belli görüşe sahip partiye oy vermez, kim hizmet yaparsa ona oy verir. Doğru olan mantıkta bu olmalıdır. Kemikleşmiş oylarla ilgili gerçekten yaşanmış, başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum. Dört yıllık üniversite hayatımda (2005-2009) ilk kez Mersin Büyükşehir Belediyesi 4. sınıfın başında iken öğrencilere burs veriyordu (ki iktidar partisine bağlı belediyeler burs veriyor diye oylarım kaçmasın diye verdi.). Daha sadece bir ay burs almıştık ki belediye başkanının bağlı olduğu anamuhalefet parti liderinin, klasik olarak hükümetin bütün icraatlarını kendi mahkemesi olan anayasa mahkemesine başvurarak iptal etmesi...

Devamını Oku

Mehmet Şar

1987 yılında Şanlıurfa’da doğdum. Çocukluk ve gençlik yıllarım Mersin’de geçti. Ortaöğretimi ve lise eğitimimi Mersin’de tamamladım. Üniversiteyi Denizli de okudum. Liseden beri yazarlığa edebiyata ilgim vardı. Fakat bir türlü yazmaya başlamadım. İlk olarak üniversite 2. sınıfta “En İyi Dostum” adlı hikayeyi yazdım. Daha sonra ara verdim. Derslerin yoğunluğundan dolayı yazamadım. Üniversiteyi bitirince yeni bir hikaye yazdım şuan onun basımıyla uğraşıyorum. Yazılarım, mehmetsarr.blogcu.comwww.yenimakale.comwww.makaleci.com sitelerinde yayınlanıyor. Daha çok şiir, edebiyat, güncel konular, dini konular, hikaye türünde yazılar yazıyorum. Yazılarım kaynak gösterilmek şartıyla alıntı...

Devamını Oku

Yargıda Neler Oluyor?

Anayasa Mahkemesi’nin CHP’nin başvurularıyla Meclis’in aldığı kararların büyük bölümünü iptal etmişti (ki Anasaya Mahkemesi kanunları içerik yönünden değil şekil yönünden inceleyebilir. Bunu yapmadı. Yetkilerini aşarak içerik yönünden inceledi ve iptal etti.). Danıştay da aynı hatayı yaparak önce, Yükseköğretim Kurumu’nun (YÖK) yetkilerini kullanarak katsayı farkını kaldıran yönetmeliği iptal etmişti. Yükseköğretim Kurumu (YÖK) bunun üzerine katsayı farkını 10 puan’a indirdi. Danıştay bu kararı da iptal etmişti. Yargıda neler oluyor derken, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) Erzincan’daki Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların yetkilerini aldı. Bu karar akıllara bazı sorular getirdi. Gerçekten yargıda neler oluyor? Yargı makamları kimi savunuyor? Demokrasiyi mi? Yoksa Demokrasiyi tanımayanları mı? Ayrıca yargı bağımsızlığı nerde kaldı? Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) aldığı bu karardan sonra yargının bağımsızlığı tartışılır duruma geldi. Yüksek yargı makamları yasama yetkisini elinde bulunduran Meclis’in yetkilerini yok sayıp yaptığı bunun kanunları iptal etmesi, Yükseköğretim Kurumu (YÖK) gibi kurumların yetkisini kullanarak aldığı kararları iptal etmesi yargının yeniden yapılandırılması gerektiğini bir kez daha ortaya koymuş oldu. İktidarın ve Meclis’in aldığı bütün kararlara karşı çıkan CHP, bizi şaşırtmadı. Yine demokrasinin değil demokrasi karşıtlarının yanında yer alarak yargı reformuna karşı çıktı. Türkiye’de demokrasiyi savunan bir muhalefetin olmaması malesef çok üzücüdür. Neyse muhalefet konusu başlı başına bir makale konusudur. Yargıya dönecek olursak, yargıda köklü bir değişim şart. Aksi halde yargı bağımsızlığı denen bir şey kalmayacaktır. Ayrıca yargı gibi önemli bir kurumun yıpranması ve halkın gözünden düşmesi gibi olaylarla karşı karşıya...

Devamını Oku

En Büyük Tehlike: Karamsarlık

Büyük bir alimin dediği gibi; ”Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.” Aynen öyle siz nasıl düşünürseniz hayat öyle gelişir. Bir kişiye sürekli kansersin denildiğinde o kişi bir süre sonra gerçekten de kanser olacaktır. Tabi bu olay psikolojiktir. Çünkü hastalıkların büyük çoğunluğunun ana nedeni psikolojik olmasıdır. Yani babam da çıktı bende de çıkar gibi. Diğer nedenler de karamsarlık ve strestir. Karamsar olan insanda stres kaçılmazdır. Karamsarlık insanı bitirir. Hiçbir şey yapamaz duruma getirir kişiyi. Üniversite sınavına hazırlanan bir gencin ”Ben hiç bir şey yapamam, kazanamam” gibi sözleri karamsarlığın bariz örneklerindendir. Öğrenci ne kadar çalışırsa çalışsın en baştan kaybetmeyi kabullendiği için kaybatmeye mahkumdur. Birini düşünelim, ”böyle şeyler hep benim başıma gelir zaten” gibi cümleleri sarf edenlerin karçırdıkları bir nokta vardır. O da bütün olanlar kendisi yüzündendir. ”Kulum beni nasıl biliyorsa ben öyleyim” diyen bir Yaradan’a isyan etmek, ne kadar akılsızca olduğunu, düşünen herkes anlayacaktır. Güzel düşünülmeli, herşeyin iyi olacağına inanılmalı ki iyi olsun. Görülecektir ki bir süre sonra her şey yoluna girecektir. Aksi söylemler kişiyi daha da batağa sürükleyecektir. Durumu eskisinden kötü olacatır. Hastalıklar da peşini bırakmayacaktır. Unutmayın en büyük tehlike karamsarlık çukuruna düşmektir. Mehmet...

Devamını Oku

Yılan Sana da Dokunur

Yaygın bir mantalite var. Bunu tek bir cümle ile ifade etmeye çalışırsak sanırım şu cümle yeterli olacaktır: ”Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”. Bu söz çok yanlış bir sözdür. Bana karışmasın da ne olursa olsun, isterse kıyamet kopsun gibi sözleri sarf edenler ufak bir ayrıntıyı kaçırıyorlar. Mesela bir orman düşünelim; Ormanda yangın çıktı ve orman yanmaya başladı. Ormandaki hiçbir ağaç diyebilir mi, beni yakmasın da ne olursa olsun. Elbette diyemeyecektir. Çünkü ateş o ağaçları da tehdit ediyor. Onları da yakacaktır. Aynen bunun gibi bana dokunmayan yılan bin yaşasın demekte, ormandaki ağaçların sözleri gibi mantıksız olacaktır. Yılan enin de sonunda seni de sokacaktır. Zehirini bedenine boşaltacaktır. Bu gün yılana ses çıkarmayanlar, yarın yılanın hışmına uğramaktan kurtulamazlar. Yılana ve yılanlara karşı birlik ve beraberlik içinde olmamız gerkmektedir. Birlikte karşı durmalıyız ki sonunda bizi de sokmasın. Mehmet...

Devamını Oku

Önce Saygı

Saygı, sevgiden aşktan daha önce gelir. Saygı olmayan yerde sevgiden bahsedilemez. Birbirlerini seven insanlar, birbirlerini kırabilir hatta zarar verebilirler. Fakat aralarında saygı bağı olan kişiler birbirine zarar vermezler. Bilirler ki benim haklarım varsa, karşımdaki insanın da hakları vardır. İnsan olamanın şartlarından biri de biribirlerimize olan saygımızdır. Saygı olmayan yerde kaos çıkar. Örneğin; Evli çiftler birbirlerine saygılı oldukları takdir de evlilikleri daha iyiye gidecektir. Biribirlerinin haklarına düşüncelerine saygılı olacaklardır. Böylece birbirlerini daha iyi anladıklarının farkına varacaklardır. Sadece evlilikte değil, bütün insan ilişkilerin de bu kural geçerlidir. Evde, okulda işte vb. nerde olursak olalım, birbirimize karşı saygıyı elden bırakmadığımız takdirde sorunlar daha da azalacaktır. Birbirimizi daha iyi anlayacağız. Bu yüzden önce saygı. Mehmet...

Devamını Oku

Menfî Milliyetçilik

Etnik milliyetçilik anlamına gelen menfî milliyetçilik , ırkçılıkla bir tutulmaktadır. Menfî milliyetçilik belli bir gruba ve ırka mensup kişilerin diğer bütün insanlardan üstün tutulmasıdır. Bunun örneğini Türkiye’de ve dünyada görmekteyiz. Özellikle bazı siyasi partilerin etnik milliyetçilik yaparak, halkı galeyana getirmeye çalışması ve bazı açılımları (demokratik açılım gibi) sekteye uğratmaya çalışması gözden kaçırılmayacak bir olaydır. Kendinden başka kimseye yaşama hakkı tanımayan bu milliyetçilik türü tarih boyunca insanların acı çekmelerine, kin ve nefret tohumlarının ekilmesine neden olmuştur (İsrail örneği). İslam dinin de yeri olmayan bu tür milliyeçilikler insan haklarına aykırıdır. Hiç kimse etnik kimliği nedeniyle hor görülemez, itilip kakılamaz. Menfî milliyetçilik yapanlar en büyük kötülüğü kendilerine ve savundukları(!) ırka(veya gruba) yapmaktadırlar. Bütün insanlar eşittir. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Yaradan üstünlüğün ırkta değil takva da olduğunu bilidirmektedir. Eğer ırk üstün olsaydı. Efendimiz (S.A.V) Arap milletinden olduğu için, Araplar bütün insanlardan üstün tutulurdu. Bu yüzden kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. İnsanlar birbirlerinin etnik kimliğine göre değil hal ve hareketlerine göre değerlendirmelidir. Birlikte yaşamanın tek yolu...

Devamını Oku

Olsun Şakaydı Biliyorum(!)

Dün akşam yine daldım gökyüzüneSeninle yaşadığımız anlar geldi aklımaBirden bir ürperti sardı beniSenin hayalin belirdi gökyüzünde. Seninle birgün havuza gitmiştik hani,Sen şaka yaptın attın beni havuza,Yüzme bilmediğimi biliyordunCan kurtaran olamasaydı boylayacaktım dibiOlsun şakaydı biliyorum(!) Birlikte sahilde gezerkenAbin çıktı karşımızaSana benim kim olduğumu sordu,Sende tanımadığını, zorla peşine takıldığımı söyledin.Abin düşman sandı beni vurdu vurdu vurdu,Olsun şakaydı biliyorum(!) Bizim evde mutfaktaydık,Yemek yapmaya çalışıyordukÇakmağı aldın eline, ocağı yakacağına beni yaktınAz daha Akdeniz yanacaktıNeyse son anda itfaiye yetişti de kurtulduk.Olsun buda şakaydı biliyorum(!) İşte eski aşkım bu yüzdenSen gelince aklımaİçimi bir ürperti sararTedirgin olur etrafıma bakarım. Mehmet...

Devamını Oku

Varmısın? (şiir)

Sevmek en güzel duyguSevmek sevilene gönül vermek,Sevmek, işte budur sevdiğim.Sevmeğe varmısın? Soruyorum sana varmısın?Gerçek sevgiye varmısın?Sahtelerden kurtulupAslına dönmeye varmısın? Dünyayı kıskandıralım sevgimizleBütün aşıklar imren bizeLeyla ile Mecnun, Ferhat ile ŞirinHayran olsunlar bize varmısın? Ateşin dünyayı yakmış Ne çıkar?Beni yakmadıktan sonraBeni yakmaya varmısın? Benimle dağları delmeyeÇölleri aşmayaKendini yakmayaVarmısın? Ölümden korkma güzelimGerçek aşıklar ölmez,Aşık olmayaVarmısın? Acı çekmek özgürlükseÖzgürüz ikimizdeÖzgür olmayaVarmısın? Bana evet demeye Bütün bunlara katlanmayaYüreğinden vurulmayaVarmısın? Mehmet...

Devamını Oku

Başarının Sırrı: İnanç

İnanmak başarmanın yarısıdır sözüne kulak asmak lazım. Eğer bir işi başarmak istiyorsak önce kendimiz başaracağımıza inanmalıyız. Aksi halde başarı olmaz. İnanmayan insan en baştan kaybetmiştir. Örneğin; Üniversite sınavlarına hazırlanan kişi ben yapamam, kazanamam derse en baştan kaybetmiştir zaten. O zaman ne yapsa da başarılı olamaz çünkü kendini başarısızlığa koşullamıştır. İnsan çalar saat gibidir. Bir çoğumuza olmuştur. Sabah önemli bir işimiz vardır. Saati kurarız bir de bakarız ki saatten önce uyanmışız bazen de saat ile aynı anda uyandığımız olur. İşte bu yüzden insan çalar saat gibidir. kendinizi nasıl kurarsanız öyle olur. Bir kişiye sürekli yapamazsın denilirse psikolojik olarak o işi yapamayacaktır. Bu yüzden önce kendimizi koşullamak yani yapabileceğimize inanmak gelir. ‘Nasıl inanırsan öyle olur’ felsefesiyle hareket etmek gerekiyor. Sözün özü değerli okurlar güç içinizde. Sadece o güçe inanmalsınız. Böylece yapamayacağınız hiç bir şey yoktur. Mehmet...

Devamını Oku

Ayrılık (Şiir)

Bugün hava bulutlu,Gözyaşlarım sel oldu,Sonbahar rüzgarı esiyor ufuktan,Bir ses duyuluyor uzaktan Bu sesi yalnız ikimiz duyuyoruzHerkes neşeli, ikimizde ağlamaklı,Bu bir çan sesiKulağıma geldikçe ses, gözlerime yaş doluyor.Anladım, anladım bu ses beni neden üzüyor,Gözlerimden yaş akıtıyor,Bu ayrılık çanı sevdiğim,Aramıza girmek istiyor.Yavaş esen rüzgar hızlandı birdenKan akmaya başladı gözyaşı akan yerden.Hem ağlıyorsun, hem gidiyorsun.Sonbahar rüzgarına kapılıyorsunMutlu giden bir sevdamız vardı,Söyle neden ayrılmak istiyorsun.Sen gidince yaşarmıyım sanıyorsun,Al hançeri sapla kalbimeKalbimi öldürdün nasılsa,Sensizlik bir ölüm zaten anlıyormusun.Sonbahar hüzün doluymuş meğer,Artık anladım sonbahar rüzgarı neden eser,Ayrılık olunca esmeyi keser.Öleceğim, bir gün öleceğimSon nefesimi verip gideceğim,Ama sakın unutma,Son nefesimde bile adını söyleyeceğim. Mehmet...

Devamını Oku

Danıştay'ın Kararı

Anayasa Mahkemesi’nin çok tartışmalı kararlarından sonra, Danıştay da tartışmalı kararlarına ikincisini ekledi. Danıştay 8. Dairesi, İstanbul Barosu’nun yaptığı gizli başvuru ile üniversiteye giriş sınavındaki 10 puanlık katsayı farkının yürütmesini durdurdu. Hatırlayalım, Yükseköğretim Kurumu üniversiteye giriş sınavında uyguladığı ‘katsayı farkı’nı kaldırmıştı. İstanbul Barosu, eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun telkinleriyle Yükseköğretim Kurumu’nun bu kararına dava açmıştı. Danıştay da Yükseköğretim Kurumu’nun uyguladığı ‘eşit katsayı’ kararını iptal etmişti. Danıştay’ın bu kararı ve ikinci iptal kararı çok tartışıldı, tartışılmaya da devam edecektir. Bu karar birçok meslek liseli öğrenciyi üzmekle beraber bir belirsizlik ortaya çıkardı. Binlerce öğrencinin mağdur edilmesi de ayrıca üzüntü vericidir. Yükseköğretim Kurumu’nun kanuni yetkisini kullanarak, meslek liseleri ile normal liseler arasındaki ‘katsayı farkı’ uygulanmasını başlatmıştı. Yine kanuni yetkisini kullanarak ‘katsayı farkı’nı ortadan kaldırmıştı. O dönemde ‘katsayı farkı’ kararına karşı çıkmayanlar, bu gün neden YÖK’ün verdiği bu karara karşı çıkıyorlar? Bu üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir sorudur. Ayrıca YÖK’ün kararına karşı çıkanlar kendileriyle çelişmektedirler. O dönemler de YÖK yetkisini kullanabiliyordu. Ne oldu da şimdi kullanamaz kanaatine varılabiliyor. YÖK kanuni yetkisini kullanmaktadır. Danıştay’ın verdiği kararda bir korku sezilmektedir. Eğer meslek liselerin önünü açarsak İmam Hatipler her tarafa girer ülke de iltica çıkar, Malezya oluruz(!) vs. Korkmayın ne Türkiye Malezya olur, ne de iltica hortlar. Sırf İmam Hatiplerin önünü kesmek için binlerce meslek liselinin mağdur edilmesi ne hukuka sığar ne de insanlığa sığar. İnsan hakları ihlali de yapılmaktadır. Kaliteli iş gücünün meslek liselerden geldiği herkes...

Devamını Oku

Tekel(e) Gelmeyin

Tekel eyleminde 2 ay geride kaldı. Başbakan Erdoğan ile görüşen Türk-İş heyeti bir uzlaşma sağlayamadı. Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu hükümetin yeni bir öneri getirmediğini söyledi. Devlet Bakanı Hayati Yazıcı da doğruladı. Başbakan Tekel işçilerinin 4-C yi kabul etmelerini istiyor. Peki nedir 4-C? İşçilerin geçici olarak istihtamıdır. Başbakan Şubat Ayı’nın sonuna kadar eylemlerin sona erdirilmesini aksi taktirde gereğini yapacaklarını söyledi. Ayrıca eyleme son vermemeleri durumunda 4-C hakkını da kaybedeceklerini söyledi. Aynı açıklamayı Ali Kırca’nın sunduğu Siyaset Meydanı adlı programda da tekrarladı. Peki Tekel İşçileri ne istiyor; 1.Tekelin özelleşmesini ve hahaklarının geri verilmesini istiyorlar.2.Tekel işçilerine göre maaşları 1000 TL den 772 TL ye iniyor.3. Kadrolu dan sözleşmeli duruma düşüyorlar. Hükümetin önerileri neler; 1. Tekel işçilerinin 4-C ye geçmelerini istiyor.2. 4-C ye geçenlere 100 TL zam yapılmış ve geçeceklere de yapılacak.3. Yıllık izinli 12 ay maaş alacaklar. Sol grupların ve bazı sendikaların da destek verdiği bu eylemler farklı mecraya kaymaktadır. Nerden bakılırsa bakılsın bütün kamu çalışanları özelleştirmeler olduğunda da eski hakları korunmalıdır. Fakat konunun hak aramaktan çok farklı mecralara kaydığı görülmektedir. 2011 yılında genel seçimlerin yapılacak olması, dolayısıyla hükümet karşıtlarının tekel işçileri üzerinde rant elde etmeye çalışmaları kaçınılmazdır. Tekel işçilerinin hakları yenilmeden bu eyleme bir an önce son verilmesi gerekmektedir. Aksi halde ay sonunda istenmeyen olaylar meydana gelebilir. Eylem bir haktır. Fakat şuanki tekel eylemi Türkiye’ye zarar veriyor. Umarız kötü sonuçlar doğurmadan eylemler sona...

Devamını Oku