Küçük çırpınışlarla, başkalarına saçma gelebilecek tüm çabalarla ayakta kalmaya çabalayan tüm insanlar da, bir gün mutlu olabilmenin umudu var aslında.
İnsan, hayatının her anında bu mutluluk dediğimiz minik kelebekleri, midesinde hissedebilir miydi?
Sanmıyorum. Kimi kandırıyoruz ki?
Çocuklar gibi saf kalmadı kimse. Hep akıllarının bir köşesinde istese de istemese de yaptığı bazı hatalar vardı. İnsan başkalarını affetmede büyük çabalar sarfediyor. Ama kendini bir türlü affedemiyor.Çabalamıyor bile, çabaladığı milyon şeyin aksine. Nasıl bir psikoloji bilmiyorum ama bu hep böyle. Kendine acı çektirmeyi sever gibi. Çoğu şeyler sineye çekmesinin sebebi de bu insanoğlunun. Haketti çünkü kendince. Oysa, mutluluk böyle gelmezdi.
Mutluluk bir şeyleri değiştirme devrimi. Kendini değiştirme… Evet anlık bir duygu. Ama ne kadar sık gerçekleşirse, o kadar iyi belki de. Huzur dostudur mutluluğun. Kendini mutlu hissettiğin anlarda, huzurun yoksa, çok kısa sürer bu duygu. Nedendir bilmem, hayaller de bile bazen ağlatırız kendimizi. Sanki olacak şeylere kendimizi alıştırmak için…
Oysa kötü düşünmesek belki de her şey pamuk şekeri gibi olurdu. Mutluluk anlarımızı arttırıp en azından zamanı gelince, eskiyi hatırlarken, kendimize acımak yerine, mutlu olduğumuz anlar ağır basardı. Ve kendimizden asla vazgeçmezdik böylelikle.
Daha az beklentimiz olurdu hayattan. Daha az hayal kırıklığı.
Bazen çok can sıkıcı konuştuğumu biliyorum. Hatta yazılarımın çoğu can sıkıcı. Çünkü mutluyken yazasım gelmiyor. Sanki hatırlamak istemez gibi. Ama aslında öyle değil. Hatırımda bir çok anı var mutlu olduğum hatta belki haketmediğim kadar güzel. Ama yazıpta, azaltmayacağım bana hissettirdiklerini.
Acıları, hüzünleri, kısaca sevimsiz olan herşeyi yazasım geliyor. Kelimeler çıktıkça yüreğimden, karıncalar göç ediyor sanki. İçimden, Alice harikalar diyarına. Oysa insanlar hep mutlu şeyler okumak istiyor sanki. Bense, sadece yaşamak istiyorum…