İnsan, mükemmel bir canlı, boşluğa bırakılmış kusursuz yaratık. Nereden geldiği binyıllardır tartışılan, hangi hücre yapısı ve beyin hamuru ile yoğrulduğu bilinmeyen, sinir ve kanın et ile kemiğe büründüğü muhteşem birleşen.
Öyleki, iki ayak üzerinde yürüyebiliyor, iki gözü ile görebiliyor, iki kulağı ile doğadan gelen sesleri algılayabiliyor. İnanılır gibi görünmüyor değilmi. Boşluğa bırakılan diğer yaratıklardan ne kadarda farklı. Bu olağanüstü yaratığın bir ruhu var elbet.
Beyinin Ruhla bütünlük içindeki motor mekanizmanın, maddi manevi birleşenleri tartışılıyor yüzyıllardır. Ruh maddenin ötesine geçip, yarattığı çıkmazlarından kurtarıyor yaratığı. Oysa omuzlarının üzerinde taşıdığı kocaman sert bir çıkıntı içindeki Beyin hükmediyor olan bitene. Sesler sözcüklerle dağılıyor boşluğa kelimeler yardımı ile. Beyinin düşü hakimiyeti kurarak sağlıyor Ruhla bütünlüğünü. Ruh hangi düşüncenin ürünüdür diye akılalmaz bir döngüye girebilirsiniz. Beyin, neyi yanlış yaptı, hangi çıkmazları başaramadı der gibisiniz. Yaşamı devam ettirmede mükemmeli aramada ve karar mekanizmasında, hangi matematik hesabında yanlış yaptı. Yoksa kolay yollardan hareket ederekmi rahatlattı bedeni. Ruh ile bedeni bütünleştirip maddeye vurdu son darbeyi. Kendinden sonraki en büyük çıkmazı bıraktı boşluğa yaratık. Bu orantılı yaratık kimbilir daha ne çıkmazlara girdi ve ne hesaplar yaptı ve hangi değişikliklere imza attı bilinmez. Beyin boşlukta nerelere kadar tırmandı, nelere hükmetti evrende kimbilir. Kendisi öncesi ve sonrasındakilerin hesaplarını yapmadan kullandı boşluğu hoyratça. Nasıl oldu bütün bunlar, gelişme nasıl sağlandı. Canlı olarak kalmayı nasıl başardı binyıllar. Sonlanmadan devam etti yoluna. Neyin karışımı, ilerleyen zamanda dahada mükemmeli koydu boşluğa. Yoksa, o iki omuzun üstünde duran yuvarlak biçimli tuhaf şeyin içindeki Beyinmi yaptı bu mucizeyi. Hani şu ruhuda konuşturan, içinden sinirler damarlar, kanlar geçen zarlarla, yumuşakçalarla bezenmiş kemiklerle kapatılmış o tuhaf görüntülü biçim.
Binyıllar boyunca bu karmaşalı süreç devam etti. Hesaplar yapıldı. Deneyler analizler herşey herşey. Sonuçta çıkamadı çıkamadı işin içinden birtürlü. Çözülemedi büyük sır, çözümün Beyine olduğunu bile bile. Kolay yollamı, zor yöntemlemi bilinmez ama sonuçta, yarattı Tanrıyı. Ve rahatladı boşluk.
Artık beyin gibi ruh gibi, sonunda bir Tanrımız oldu. Beyin gelecekteki canlı devinimini dahamı kolay, yoksa dahamı zor başaracaktı bilinmez. Binyıllar hiç boş durmadı üretti yarattı, çıkarttı ve attı boşluğa. Ancak, hiçbir başarı Tanrı kadar kudretli ve adil olamadı. Yaratık yarattığı Tanrının bütün boşluğu etkileyebileceğini nereden bilebilirdi. Beyin, hangi hesapla onu bu kadar yüce kılmış ve bütün hakimiyeti onun emrine vermiş, hangi motor mekanizmasını harekete geçirip bu durumu sağlamıştı. Boşluktaki en büyük mucize gerçekleşmiş, yaratıklar mükemmel sonuçlara ulaşmıştı. Artık insandan bahsetmek ve onun önlenemez tırmanışını izlemekten başka çare kalamazdı. İnsana dönüşen yaratık, hiç boş durmadı. Yatırdı yine beyini masaya. Onunla daha çok işi vardı. Daha neler yapabilirdi. Kimbilir, belkide gelecekte diğer canlılar için güzel şeyler olacaktı. Dahası çok kötü oluşumlarlada karşıkarşıya kalabiliriz. Yetmezmiydi, Yetemezmiydi. Bunca oluşum. Yetmedi yetemedi. Hiçbir yenilik son olamadı bu yüzden.
Tanrı bütün olanları çözümleyemezmiydi. Elbet çözümlerdi ve öylede oldu. Artık boşluktaki her oluşum, Tanrıdan sorulacaktı. Hakimiyet onundu artık. Beyin ürettiğine teslim olacaktı. Büyük paye verilmişti bir kere. Geri dönüş olamadı. Ortaya çıkışından günümüze kadar, yüceliğini varlığını ve değerini hiç kaybetmedi.
Ahmet Keleşoğlu
Merhabalar.
Makalemizi nereye yazıyorduk? Link göremedim. Nereye tıklıyoruz
yenimakale@gmail.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
İnsan varoluşunda "beyin" üzerine keyifli bir deneme.