Sayın Doç. Dr. Nusret Kaya’nın önerdiği geleceğin bilimi diye adlandırdığı, Kuyruk bilimi yani, Evrensel eşit kuyruklu canlı…

GENÇ ASİSTAN; BU GÜNÜN İNSANLARINA, BU YAKLAŞIM TARZI ÇOK GÜZEL
Son zamanlarda kuyruk biliminden sıkça bahsediyorum. Genç bir asistanımız; Bu günün insanlarına, bu yaklaşım tarzının çok güzel olduğunu ifade ediyor. Henüz tam yararlanabildiklerini sanmıyorum. Bu yüzden hocamız ile bir sohbet etmek ve sizin eserlerinizi önermek isterdim.

Sponsor Bağlantılar

Fakat asistanın sarf ettiği cümlelerin tetiklemesi sayesinde alt beynimden üst beynime sezgiler akmaya başladı. Bilgi olmayan bu sezgilerin bir kısmını korteks bilgileri ile de kendimce desteklemeye çalışarak keyifli bir düşünceye daldım.

Çıkış noktam; Bugün İslam’a inanan insanların, yaklaşım tarzında dünden ne gibi farkı olabilir? Tabii benim amacım evrensel olduğunu düşündüğümüz kuyruk biliminin tek bir alana bağlanması değil. Ama sarf edilen cümle böyle hissettirdi. Bende henüz kuyruk biliminin daha açıklayamadığı noktaların noksanlıklarını kendi inançlarımla kapatmak istiyorum.

Geçmişte pozitif ilim ile bilgi aktarımına pek fazla rastlanmadığını düşünürüz. En azından böyle olduğu zamanlar ve mekânlar olmuştur. Oysa şimdilerde insanlar bilgiyi üst beyin referanslarından geçirmeden kabullenmemektedirler. Bu durumda da aktarmak istediğimiz bilgileri kortekste şekillendirdikten sonra pozitif ilim yaklaşımları ile anlatmak zorundayız. Şu anda tam arkamdan “ya nasıl olacaktı içinden geldiği gibi sallayacak mıydın? ” Diyen bir sürü ses duyuyor gibiyim. Eee tabi başka bir yol da öğrenmedik.

Ne güzel ki Fatih fetih yapmış, kilise baskısı yumuşamış, orta çağdan yeniçağa geçilmiş, Avrupa bilimde atağa kalkmış. Newton gibi bilim adamları ile beraber, sanayi çağı derken bilgi çağı ve sonuçta üst beyin bilgileri yaygınlaşarak çoğalmış. Tabi bu durum alt beynimize yabancılaşmamıza da neden olmuş.

Meşhur mesela dedikle devam edersek: Geçmişte üst beyni ince ve kültürel imkânlar eşliğinde takıntıları yumuşayıp alt beyninin hâkimiyetinin çoğunlukta olduğu dönemler hayal etmek istiyorum. Bu insanlara kendi fikrine davet tarzı, alt beyni etkileyen metotlarla yapılmış olmalı. Bu da çoğu kere bilim değildi.

Alt beyninde sezgi veya takıntılarını nerede nasıl çözeceğini veya besleyeceğini bildiğinden doğru veya arzu ettiği davete muhabbetle koşuyordu. ‘Kalp kalbe karşıdır’, ‘Turnalar hangi göle konacağını bilir’ tarzındaki deyimlerin anlattığı gibi.

Ama İslam her şeyde orta yolu önerdiğinden; Kitap, sünnet, kıyas-ı fukuha, icma-i ümmet gibi şer-i üst beyin bilgileriyle ölçüye tabi tutarak hareket edin demektedir. Hatta alt beyin takıntılarını aşıp Hak derinliğinde yol alan Geylani, Yunus, Mevlana, Şeyh-i Sana ve daha niceleri bize hareketleri ile örnek olabileceği halde korteks bilgisi ile tarttığımız şer-i bilgilere uyum gösteriyorlarsa onları örnek alabileceğimizi, değilse bir eksiklik olduğu bilgisini bize vermektedir.

Bu arada şeriata uyarak da Rahmanda yükselmenin mümkün olduğunu görüyoruz. Ancak bunların canlı örneklerini görüp incelemeden, hatta dualarını almadan oldukça zor olduğu çok yerde zikredilir.

Üst beynine önem vermiş fakat alt beyni ( kalbi ) olduğuna dahi inanmayan insanlara sıra gelince: Onlara bilginin önce kortekste ispatı gereği vardır. Böyle bir çalışma İslam da varsa bile bize ulaşamamaktadır. Her ne kadar ‘ Nasıl ki bir eczanenin düzeni…. ‘ diye başlayan benzetme gayretleri ile Yüce Allah’ın varlığını kanıtlama çabaları olsa da, asla tatmin edici olmamakta ve kısır kalmaktadır.

Allah’ın varlığına inanmadığını zaman zaman sohbetlerde bana ifade eden bir akrabam; Tarih ve arkeolojiyi çok sevip, yaptığı görevler nedeni ile de 7-8 Avrupa dilini akıcı olarak konuşabiliyor. Zekâsı’nın zekâtını verse bana ömür boyu yeteceğini düşünerek ve çekinerek sohbetler yapardık. “Seninle konuşmaktan zevk alıyorum. İnsanlar bana ‘kuran böyle diyor’ deyip geçiyorlar. Benim için referans değil. Sen kuranın neden referans olacağını anlatıyorsun.” Demişti.

İşte bu akrabam bir gün arkeoloji ve gök biliminden elde ettiği bilgilerle: Mutlaka her şeye hâkim ve teklik mecburiyeti olan bir gücün olması gerektiğini bana sarsılarak söylemişti. Bende ona rahmetli babaannemin ( Onun da anneannesidir. ) hiç debelenmeden üstelik namazın altısı içinde altısı dışında on iki farzını sıralayamayacağı halde: Nasıl da tam olarak, aşk ve muhabbetle yerine getirdiğini, sevgide onu ve beni birbirimizden ayırmadığını, herkese çok sevecen ve nurlu geldiğini, kısacası bu işi çok daha kolay ve rahat hallettiğini hatırlattım. Anlamlı bir tebessüm etti.

Şimdi anlıyoruz ki babaannem takıntılarını yumuşatmış alt beyni ile bu işi kolay halletmiş. Ama şimdi benim bu araştırmacı ve çok saygı duyduğum akrabam gibi birçok insanımız var. Rabbin terbiyesi belki de bu yönden olacak diyerek, kortekse ulaşacak alt beyin bilgilerini çözmeli bilim insanlarımız. Sayın Kaya’yı kulvar da yalnız bırakmamalılar.