Yerel seçimler yaklaştıkça partilerin çalışmaları da giderek hız kazanıyor. Türkiye genelinde,  özellikle üç büyük kentteki AKP ile CHP arasındaki rekabet, Doğu ve Güneydoğu’da AKP ile DTP arasında yaşanıyor.

Sponsor Bağlantılar

AKP, etnik kimlik üzerinden siyaset yapan DTP’ye, bir önceki 22 Temmuz yerel seçiminde yaşattığı ikinciliği devam ettirmek ve aradaki büyük oy farkını daha da arttırmak için büyük gayret sarf ediyor.

Irak’ın kuzeyi ile olan ilişkilerin gelişmesi, bilahare Kürtçe TV açılımının bölgede yarattığı atmosfer ve son olarak sosyal yardımların (!) etkisi, DTP’yi oldukça ürkütmüş, büyük ölçüde rahatsız etmiş görünüyor.

Bu nedenledir ki DTP’liler, hemen her seçim gezi ve etkinliklerinde, TRT ŞEŞ’in, Kürtlere yönelik inkâr politikasının bir ürünü olduğunu ileri sürerek, seyredilmemesini, Irak ile geliştirilen ilişkilerin, PKK’nın, üçlü ittifak içerisinde imha edilmesi politikasının devamı olduğunu dillendirerek, karşı durulmasını, dağıtılan sosyal yardımların ise; seçime yönelik sadaka kültürünün bir sonucu olduğunu iddia ederek, aldanılmamasını sürekli vurguluyorlar.

Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği “AKP’ye oy vermeyin” talimatı da bu sebepledir. Daha doğrusu, Öcalan’ın bu yöndeki talimatları doğrultusunda DTP’liler söz konusu yönlendirilmiş söylemlerine başladılar.

Belediye seçimleri… Adı üstünde; “Belediye”, yani “Hizmet”.

Oysa DTP ve öncesi partilerin bugüne kadar ki tüm söylemleri, salt “Etnik Kimlik” üzerinden.

Hayrettir (!), DTP’li Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, ilk defa “Hizmet” ile ilgili bir laf etmiş, geçenlerdeki bir seçim etkinliğinde. Başbakan R.T.Erdoğan’ın “Diyarbakır’a hizmet getireceğiz” söylemine karşılık Baydemir; “80 yıldır bölgemize ne getirdiğinizi biliyoruz. Batı’ya fabrika, yol, bizlere jandarma, karakol” deyivermiş.

İnsanın inanası gelmiyor gerçekten. Özellikle geri bırakılarak rahatça hükmedilebilmesi amacıyla, PKK tarafından, Doğu ve Güneydoğu’daki yüzlerce-binlerce yakılan yıkılan yol ve fabrika şantiyeleriyle, iş ocaklarıyla, iş makineleriyle, kamu binalarıyla, okullarıyla, sağlık ocaklarıyla, katledilen öğretmenleriyle, tehdit edilerek haraca boğulan işadamlarıyla, yatırımcılarıyla, mühendisleriyle, doktorlarıyla, talan edilen tarım ve hayvancılık kredileriyle, yepyeni en azından üç-beş modern şehir, çok rahatlıkla kurulabilirdi geçmişte.

Kim buna izin vermedi; “PKK”.

Kim ve ne yüzünden Jandarma ve karakol kuruldu; yine “PKK” ve “Terör”.

Adamın biri; “Beni, şimdiye kadar sadece bir kişi anladı. Ama, o da yanlış anladı” demiş. Aynen Baydemir de ilk defa “Hizmet” dedi, ama o da yanlış, hatta yalan söyledi.

Bölgede, etnik milliyetçilik ve gerginlik siyaseti güden bir DTP ile, sosyal yardım ve “İslam” ortak kimliği üzerinden siyaset yapan bir AKP arasında kıyasıya yapılacak bir seçimin sonucunu şimdiden kestirmek gerçekten çok zor görünüyor.

AKP, bölgede 22 Temmuz’da aldığı % 52’lik oyu koruyarak veya artırarak rövanşı DTP’ye vermemenin peşinde iken, DTP’nin mücadelesi ise, neredeyse tam bir “var olma” ve “referandum” niteliğinde. Çünkü, aksi bir sonuçta, “Kürtleri ben temsil ediyorum” şeklindeki, bugüne kadar bir türlü ispatlanamayan, hatta etmediği sürekli ispatlanan tezinin, artık hiçbir şekilde telaffuzu bile asla edilemeyecek.

İki partili Güneydoğu sandığından çıkacak sonuç, eğer DTP’ye bu sefer de rövanşı vermezse, DTP’nin önünde sadece iki seçenek kalacaktır. Bu durumda, ya farklı bir politika izleyerek, daha katılımcı, uzlaşmacı, ılımlı ve barışçıl bir siyaset ile bölge insanının sosyal problemlerine yönelecek bir siyasi parti görünümüne girmek zorunda kalacak, ya da tam tersine, ki arzu edilmeyen durum budur, daha da radikalleşerek ve marjinalleşerek tamamen PKK’laşacaktır.

 
Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com