Erden ÖZKANT

7 Ekim Cuma günü sabah, gazeteleri okurken Habertürk gazetesinin sürmanşeti dikkatimi çekti. Gazete, “Kadına şiddette son nokta” sürmanşetli haberinde Manisalı 2 çocuk annesi Şefika Etik’in kocası tarafından bıçaklanmış üstsüz fotoğrafını yayınlamıştı. Fotoğrafı görünce kısa bir şaşkınlık geçirdim.Bu fotoğraf, böyle mi yayınlanmalıydı? Yanımda bulunan foto muhabirimize fotoğrafı gösterdim. “Ben böyle bir fotoğrafı haber konusu yapmam” dedi ve bir tahminde bulundu: “Altaylı böyle fotoğrafları daha önce de yayınlamış olan bir genel yayın yönetmeni. Büyük ihtimalle kadına şiddet konusuna dikkat çekmek için bu fotoğrafı yayınlamıştır

Sponsor Bağlantılar

Ben ise hala bu fotoğrafın buzlanmadan bu şekilde yayınlanıp yayınlanamayacağını düşünüyordum. Haber ve medya sitelerine baktım. Gazeteye sert eleştiriler gelmişti anında. Ertesi gün birkaç gazete 1. sayfadan Habertürk’ü eleştirmişti. Birçok köşe yazarı, o fotoğrafı eleştiren yazılar yazmıştı. Hatta gazetenin kendi köşe yazarlarından bile bu fotoğrafa tepki vardı. Bazı köşe yazarları, Fatih Altaylı’yı istifaya çağırıyordu. Altaylı ise cumartesi günü kendisini savunuyordu “Rahatsız oldunuz değil mi” başlıklı yazısında: “Görün istedim. Görün ve anlayın. Görün ve bir şeyler yapın. Görün ve bu kadınları koruyun istedim. Görün. Kafanızı çevirmeyin. Kadınlarımıza yapılanlar bunlar. Keşke morarmış bir gözle kurtulsalar bu şiddetten. Ama kurtulamıyorlar. Farkına varın. Kızın. Öfkelenin. Sövün, küfredin. Bana da küfredin. Ama birisi buna dur desin. Sahtekâr olmayın. Bana ettiğiniz küfürler vicdanlarınızı temizlemeye yetecekse ne güzel. Ama o fotoğraf kafanızda yer etsin. O fotoğrafı basan, bastıran benim. Ama nedeni ben değilim. Nedeni sizlersiniz. Bana kızmakla bu işin çözüleceğini zannedenler.

Yani fotomuhabirimiz doğru tahminde bulunmuştu. Altaylı, konuya dikkat çekmek için bu fotoğrafı yayınlamıştı. Hatta Yazıişleri’nde “Bu sefer demokrasi yok. Bu fotoğrafı basacağız” dediğini söylüyordu Altaylı.

Bu fotoğraf ile ilgili tartışmalar devam ederken Vatan yazarı Mutlu Tönbekici’nin, 9 Ekim Pazar günü yayınlanan “Sırtımızdaki bıçağın acısı devam etsin” başlıklı yazısı dikkatimi çekti. Tönbekici, yazısında “Ben bu fotoğrafın yayınlanmasına kızamayanlardanım” diyor ve birkaç soru soruyordu. İşte o sorulardan bazıları: “Hanginiz apartmanındaki bir aile kavgasına müdahale etti şimdiye kadar? Hanginiz sokakta şiddet gören bir kadına yardım etti şimdiye kadar? Hanginiz şiddet gören bir akrabasına arka çıktı, evine aldı şimdiye kadar? Hanginiz boşanmak isteyen ama beceremeyen bir kanda destek verdi? Hanginiz karısına şiddet gösteren bir erkeği karşısına alıp ‘ne yapıyorsun yahu?’ dedi şimdiye kadar?

O fotoğrafın bu şekilde yayınlanıp yayınlanmaması sorusu hala aklımı kurcalarken, Altaylı ve Tönbekici’nin yazılarında çok haklı noktaların olduğunu görüyordum. Evet biz nasıl bir toplumuz böyle? Nasıl bir toplum haline geldik? Kadınlar öldürülüyor, toplum sessiz… Gazeteciler ve öğrenciler boşuna aylarca içerde yatıyor, toplum sessiz… PKK, bebekleri öldürüyor, öğretmenleri kaçırıyor Kürtler sessiz… Darbe planları ortaya çıkartılıyor, toplum sessiz… Bu toplum, hiçbir şeye karışmaz mı? Bu toplum her şeye niye bu kadar sessiz ve duyarsız? Her şey çok mu güzel?

Yazın Ankara’da kadın cinayetlerini protesto gösterisi vardı. Bir muhabir olarak gösteriyi izlemeye gittim. Sadece 5 kadın protesto ediyordu! Başta yoldan gelen geçen kadınlar olmak üzere insanlar hiç oralı bile olmuyorlardı.

O kadar çok örnek var ki…

Sokakta bir kadın dövülüyorken kimse karışmıyor, bazı ayılar kadın veya erkek hiç fark etmeksizin birisini dövüyorken insanlar trene bakar gibi bakıyor, caddede kadınlar taciz ediliyor, başta o kadınlar olmak üzere herkes sessiz kalıyor. Bu nasıl bir toplum böyle? Nasıl bu kadar duyarsız insan yığını haline geldik böyle? “Karı – koca arasına girilmez” diye diye karısını dövenlere mal gibi bakan insan yığını haline geldik. Kaza olur insanlar film izler gibi çekirdek çıtlatarak kazayı izler, yardım etmez; caddede birisi kapkaça uğrar insanlar oralı bile olmaz.

Sonra da en kolay olan şeyi yapar bu insanlar ve gazetecilere o fotoğrafı nasıl yayınlarsın, o haberi nasıl yaparsın, o yazıyı nasıl yazarsın diye söver, hakaret eder, tehdit ederler…

Dönüp kendilerine sormazlar hiç: “Biz niye bu kadar duyarsızız? Tek suçlu o fotoğrafları basan gazeteciler mi? Biz çok mu masumuz?