Yazar: erden

AKP – Erdoğan'ın "Ben Bilirim, Ben Yaparım" Anlayışı ve Gezi Eylemleri

TÜRKİYE’NİN VE MEDYANIN HALLERİERDEN ÖZKANT 10 yılı aşkın süredir iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), ilk döneminde, yani Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tabiriyle ‘‘çıraklık döneminde’’, özellikle vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik önemli adımlar attı. AKP, ikinci döneminde, yani Başbakan Erdoğan’ın tabiriyle ‘‘kalfalık döneminde’’, ülkenin askeri vesayetten kurtulması ve demokratikleşmesi adına cesur bir duruş sergiledi, Ergenekon operasyonlarının arkasında durdu, 2010 yılındaki Anayasa değişikliği referandumu da dahil olmak üzere önemli değişikliklere imza attı. Ancak referandum sonrasında başlayan ve 2011 genel seçimlerinin ardından üçüncü kez iktidara geldikten sonra, yani Başbakan Erdoğan’ın tabiriyle ‘‘ustalık döneminde’’, kendini iyice hissettiren bir şekilde, AKP artık başka bir AKP, Erdoğan da artık başka bir Erdoğan oldu. Değişimin özeti şuydu: İktidar sarhoşluğu. *** Örneğin AKP; iktidarlığı süresince ve özellikle de, 2010 referandumu sırasında büyük destek gördüğü Gülen Cemaati ve liberaller ile yollarını ayırdı. Zira Gülen Cemaati ve liberaller; AKP’yi, Avrupa Birliği (AB) sürecindeki yavaşlığından; yeni anayasa konusunu, Kürt sorununu, Alevi sorununu, başörtüsü sorununu çözme konusundaki isteksizliğinden ve gittikçe artan bir şekilde baş gösteren ‘‘Ben bilirim, ben yaparım’’ anlayışından dolayı eleştirmeye başladılar. AKP ise, ısrarla bu eleştirilere kulak tıkadı ve hatta, kendisine yöneltilen dostane eleştirilerde bile hep bir kötü niyet aradı. *** AKP artık eleştiriler karşısında paranoya yaşayan ve eleştirileri ihanet gibi algılayan; muktedir olmak için çeşitli yollara başvuran ve bu yolları ‘‘mübah’’ gören; adı ciddi yolsuzluk iddialarıyla anılan; ilk yıllarındaki söylemlerini unutarak, yeniden Milli Görüş gömleğini giyen; medyaya...

Devamını Oku

Emek Sineması ve Üç Dizi

TÜRKİYE’NİN VE MEDYANIN HALLERİERDEN ÖZKANT   Emek Sineması’nın yıkımına karşı, İstanbul’da, aralarında çok sayıda sanatçının da bulunduğu grubun yapmak istediği yürüyüşe, polis, tazyikli su ve biber gazıyla sert bir şekilde müdahale etti, gözaltılar yaşandı.*** Yüzlerce sanatçı ve sinemasever, bu olayların bir hafta sonrasında, Emek Sineması için bir kez daha yürüdü. Bu kez daha kalabalık bir şekilde yapılan eyleme, çok sayıda sinema sanatçısı da destek verdi. Grup “Emek yerinde güzel”, “Emek bizim, İstanbul bizim” yazan pankartlar taşıdılar. *** Her iki eylem de, medyada gerektiği kadar yer bulamadı. Hatta ilk eylemin ardından, medyanın bir kısmı, sanatçılara destek verip, polisin sert müdahalesini eleştirirken; medyanın diğer kısmı, sanatçıları eleştirip, polisin sert müdahalesini görmezden geldi. *** Peki ama, polisin, demokratik bir şekilde eylem yapan ve aralarında Türkiye’nin önemli sanatçılarının da bulunduğu yüzlerce vatandaşa sert bir şekilde müdahale etmesi doğru mu? Peki ama, “Ben ne istersem onu yaparım, kimseye sormam” anlayışı doğru mu? Peki ama, Türkiye’de büyük sevgi gören ünlü komedyen Cem Yılmaz, “Benim sinema yaparken çok emek harcamadığımı düşünenler var, doğrudur; çünkü ‘Emek’ harcanmaz. Bir haberim var. Emek Sineması’nı satın aldım. Keşke böyle olsaydı tabii. Teklif ettim, ama baktım ki Emek Sineması zaten bizimmiş” diyorsa; aralarında Nuri Bilge Ceylan’dan Cem Yılmaz’a kadar birçok önemli ismin bulunduğu 350 sanatçı Emek Sineması’nın yıkımını durdurmak için ortak metin imzalayıp Kültür Bakanı’nı göreve çağırıyorsa; yani yüzlerce sanatçı, ısrarla, “Emek Sineması’nın yıkılmasına karşıyız” diyorsa bu sese kulak vermek gerekmiyor...

Devamını Oku

Türkiye ve Adalet

TÜRKİYE’NİN VE MEDYANIN HALLERİ ERDEN ÖZKANT   Türkiye’de, Cumhuriyet’in kurulduğu yıllardan bu yana çeşitli katliamlar, darbeler ve muhtıralar yaşandı. Devlet, kendi insanına çok acılar çektirdi ve çektirmeye de devam ediyor.Hala “Önce insan” değil, “Önce devlet ve devletliler” kuralı işliyor. Hala seçilmişlerin üstünlüğü sürüyor. Hala suçlulara hesap sormadan önce suçlunun kim olduğuna bakılıyor ve daha sonra ceza verilip verilmeyeceğine karar kılınıyor. Hala hukukun üstünlüğü işlemiyor. Hala katliamların hesabı sorulamıyor. *** Örneğin… Şırnak’ın Uludere İlçesi’nde, 34 vatandaş, 28 Aralık 2011’de, TSK’ya ait F-16 Jetleri tarafından bombalanarak hayatlarını kaybediyorlar. Ancak devlet 15,5 aydır resmi bir özür açıklamasında bulunmuyor, sorumluları ortaya çıkarılamayan katliam aydınlatılamıyor. Katliama ilişkin TBMM’de kurulan komisyon raporu ise, “Araştırma ve incelemelerde olayın kasten yapıldığına yönelik olarak herhangi bir delil elde edilemediği görüş ve kanaatine ulaşılmıştır” diyor. *** Örneğin… Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nin Şenlik köyü kırsalında, 28 Eylül 2009’da, koyunlarını otlatırken havan mermisiyle bedeni parçalanarak yaşamını yitiren 12 yaşındaki Ceylan Önkol’un ölümüyle ilgili olarak, Lice Cumhuriyet Başsavcılığı, “Görevini kötüye kullanmak” suçlamasıyla açılan soruşturmada şüpheliler hakkında takipsizlik kararı veriyor. Ceylan’ın babası, “Olayda ihmali olanlar hakkında takipsizlik verilmesi hukuksuzluktur” diyor. Ama devlet de medya da oralı olmuyor. Bu arada, 13 Nisan tarihli Zaman gazetesinin “HSYK, Ceylan dosyasının kapanmasına izin vermedi” başlığı ile manşetten verdiği şu haber dikkat çekiyor: “Lice Başsavcılığı’nın, savcıyı olay yerine götürmeyen jandarma görevlileri hakkında takipsizlik kararının aksine HSYK, İlçe Jandarma Komutanı Binbaşı Eyüp Subaşı hakkında kovuşturma izni verdi. Batman Başsavcılığı, görevi...

Devamını Oku

Basın Özgürlüğü Olmayan Ülkede Barışa Doğru

TÜRKİYE’NİN VE MEDYANIN HALLERİERDEN ÖZKANT   İlk duruşması 2008 yılının sonlarında yapılan Ergenekon davasında, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, esasa ilişkin mütalaasını 18 Mart’ta mahkemeye sundu.Savcı, 64 sanık için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi, tutuksuz yargılanan sanıklar hakkında ise yakalama kararı talebinde bulundu. Ağırlaştırılmış müebbet istenen paşaların arasında İlker Başbuğ ve Hasan Iğsız da yer aldı. Türkiye’de bir dönemin daha sona gelindiğini gösteren ve bundan sonra darbe yapmaya kalkacak olanlara da uyarı niteliği taşıyan bu gelişmenin ardından, Ergenekon’u yıllardır sulandırmaya çalışanlar, savcının istediği cezaları yüksek bulduklarını dile getirerek adeta “Alt tarafı darbe yapacaklardı” şeklindeki düşüncelerini yansıttılar. Darbe severlerin, darbe sever medyaları da “Ama bu kişiler bu kadar uzun süre içerde yatarlarsa, kızları bir daha onları göremeyecek” türünden “göz yaşartıcı” haberler yaptılar, eğer bu ülkede bir darbe yapılsaydı ülke nüfusunun büyük çoğunluğunun babasını göremeyeceği gerçeğini utanmazca görmezden gelerek. Bu arada, “Yahu darbe olmamış bu kadar ceza verilir mi” diye düşünenler de zekalarıyla göz dolduruyorlar! Yahu darbe olmuş olsaydı bırakın bu istenen cezaları böyle bir dava ve ortamı mı olurdu? Tabii ki de, tam tersi, darbeciler, milyonlarca insanı kendi anti demokratik yöntemlerince askeri mahkemelerde yargılarlar, daha doğrusu, yargılıyormuş gibi yapıp milyonlarca insana işkence edip, yüzlercesinin ölümüne sebep olurlardı. O halde, “Ama ortada darbe bile yok ki” diyenlere “Ee bi de olsaydı” deyip, “Zaten darbe olursa, hepimize geçmiş olsun” diye ekleyelim.   ***   Ergenekon davasındaki bu gelişmeye bakıp “Türkiye, demokrasiye doğru...

Devamını Oku

Yatcaz Kalkcaz, Peki Ya Sonra?

TÜRKİYE’NİN VE MEDYANIN HALLERİERDEN ÖZKANT   Uzun zamandır yazı yazamadım ancak bundan böyle, fırsat buldukça, eski yazılarıma nazaran aşağıdaki gibi bir formatta yazmaya çalışacağım. Bugünkü yazımda, Ankara’da gündem çok yoğun ancak birkaç konuya değineceğim.Gündem başlıklarının en önemlisi hiç şüphesiz, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile devlet arasında süren görüşmeler ve bu kapsamda yaşanan gelişmeler. Çözüm süreci, kavgalı-gürültülü bir şekilde ilerliyor. Sonucu, toplum merakla bekliyor. Umudumuz, 30 yıldır süren çatışmaların sonuçlanıp, artık insanların ölmemesi, anaların gözyaşı dökmemesi yönünde. Kısa sürede işin kökünden çözülmesi zor gibi görünüyor, bakalım zaman ne gösterecek? *** 14 ay önce Uludere katliamı yaşanmış ve 34 vatandaşımız yaşamını yitirmişti. Şu ana kadar sorumlular ortaya çıkarılamadı, cevabı aranan sorular bir türlü yanıtlanamadı. TBMM Uludere Alt Komisyonu’nun raporunun sonuçlanmasına az kaldı. Soruşturmalardan ise, ses yok… Ne oldu? Hani katliamın üzerine sonuna kadar gidilecekti? Bu katliamı aydınlatmayan ve bunun için bir çaba göstermeyen hükümet ve onun yargısı-medyası ile karşı karşıyayız maalesef. *** Geçtiğimiz salı günü temel atma töreni gerçekleştirilen Artvin’in Yusufeli ilçesindeki Yusufeli Barajı ve Hidroelektrik Santrali (HES) ile, ilçe ve çevresindeki bazı yerleşim yerlerinin sular altında kalacak olmasına birçok vatandaş tepki gösteriyor. 2018 yılında tamamlanması planlanan ve tamamlandığında Türkiye’nin en yüksek, dünyanın ise üçüncü yüksek barajı olacak olan Yusufeli Barajı için, kamuoyunda da ciddi tepki var ancak medyada, yerleşim yerlerinin sular altında kalması, tarihi ve turistik yerlerin yok olması, iklimin ve bitki örtüsünün zarar görmesine yönelik herhangi bir rahatsızlık görünmüyor....

Devamını Oku

Asıl Sen Kimsin Tayyip Erdoğan!

Erden ÖZKANT Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kendisini ve genel başkanlığını yaptığı AKP’yi eleştiren herkese “Sen kimsin ya” diyor, kızıp, bağırıyor. Başbakan için bu eleştirilerin haklı veya haksız, dostça veya düşmanca yapılmış olması da hiç fark etmiyor ve bu eleştirilerinde, herhangi bir ölçü çizmiyor kendisine. Zira bazı eleştirileri, eleştirdiği kişiyi birilerinin gözünde hedef haline getiriyor. Dolayısıyla, Erdoğan, Başbakanlığını unutarak, vatandaşları, gazeteci-yazarları ve hatta, yurtdışındaki dünyaca tanınmış gazeteci- yazarları, muhalefet partilerinden isimleri bu çerçevede azarlamaya kalkıyor, bu hakkı kendisinde bulabiliyor. Yani Başbakan bir nevi, daha birkaç yıl öncesine kadar generallerin yaptıkları gibi yapıyor, parmağını kaldırıp gazetecilere ayar vermeye kalkışıyor. … Eğer...

Devamını Oku

İnsanlar Ölüyor, Susun Artık!

Erden ÖZKANT Yaklaşık 20 gün Hakkari’nin Şemdinli İlçesi’nde PKK ile ordu arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Hükümetten de, TSK’dan da çatışmalara ilişkin resmi bir açıklama yapılmadı.PKK’ya yakın internet sitelerinden ise, her gün “Bu kadar asker öldürüldü, şu kadar helikopter düşürüldü” şeklinde, propaganda niteliğinde abartılı haberler yapıldı bu süre içerisinde. Türkiye medyası her zamanki gibi gazetecilik görevini yerine getirmedi, “Bölgede ne oluyor” diye sormadı ve hala daha, sormuyor, susuyor. … Yani anlayacağınız, Suriye’de ne olup bittiğini biliyoruz ancak ülke topraklarımızda ne olup bittiğini, kaç kişinin öldüğünü bilmiyoruz. Ama Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu biliyor fakat o da, “Söylemem” diyerek dalga geçiyor aynı dış politikada yaptığı gibi. Doğrusu ya, Ramazan ayında bölgeden resmi açıklama gelmese de, kötü haberler geliyor gazetecilerin kulağına. Gelen haberler iç açıcı değil. Zira onlarca ölüm var. Yani anlayacağınız, Ramazan ayında yine annelerin gözleri yaşlı. … Ve bu arada Şemdinli’ye odaklanmışken 5 ağustos pazar günü bölgeden, 4 ağustos gecesi Hakkari’nin Geçimli Köyü’ndeki Jandarma Karakolu ile Çukurca’da üç ayrı karakola PKK’lıların gerçekleştirdiği eş zamanlı saldırılarda 6 asker ve 2 köy korucusunun şehit olduğu, 14 PKK’lının öldürüldüğü, 15 civarında asker ve sivilin yaralandığı yönünde resmi bir açıklama geldi. Haber bültenleri yine uzmanlarla doldu, taştı. Gazeteler yine malum manşetlerle çıktı ertesi gün, vatandaşlar ve şehit askerlerin aileleri yine malum söylemleri dile getirdi, yine hamasi boş laflar edildi, yine siyasiler çıkıp “Üzgünüz, terörle mücadelede sonuna kadar gideceğiz” dedi. Ve yine o bildik, istihbarat ve...

Devamını Oku

Aziz Yıldırım Ol, Şike Yap, Tahliye Edil; Öğrenci Ol, Pankart Aç, ‘Terörist’ İlan Edil, İçerde Yat!

Erden ÖZKANT Özel yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “Futbolda şike” davası kapsamında yargılanan Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, “örgüt kurmak”, “şike yapmak ve teşvik primi vermek” suçlarından 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı ama “tutuklulukta geçen süre gözetilerek” 2 Temmuz’da tahliye edildi!Yani mahkeme Aziz Yıldırım için, hem “şike yaptı, örgüt kurdu” deyip ceza verdi hem de tahliye etti! Nasıl ama? Tamam, burası Türkiye ve yargısının hali içler acısı ama ya insanlara ne demeli? Yahu mahkemenin “şike yaptı” dediği adam cezaevinden yüzlerce taraftarın omuzlarında çıkıyor! (Aklıma nedense Ergenekon davası ve ‘paşa’lar geldi) Fenerli dostlarım kızacak ama bunun adı taraftarlık değil tam bir rezalet. Zaten böylelerin yüzünden bu ülkedeki çeteler, mafyalar, Ergenekonlar temizlenemiyor ya. … Soru: Bu ülkede şike yapanlar tahliye oluyor, katiller tahliye oluyor ama pankart açan, slogan atan üniversite öğrencileri hala cezaevinde tutuluyor ve bu öğrencilerin sayısı her geçen gün artıyor, farkında mısınız? Parasız eğitim isteyen öğrenciler neden içerde? “Parasız eğitim istiyoruz” pankartı açan öğrencilerin halen içerde olduğu bu ülkenin Başbakanı geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklama ile üniversitelerdeki harçların kaldırılacağını duyurdu. İyi, güzel, hoş ve olması gereken bir şey… Peki, ama yıllardır bunun böyle olmasını savunan öğrenciler niye cezaevindeler hala? Bu arada, rahat rahat hayatını yaşayan bazı yazarlar, üniversite harçlarının kaldırılacak olmasını eleştiriyorlar. İktisat’taki “Hiçbir şey bedava değildir” kuralını hatırlatan bu yazarlar, harçların kalkmasıyla üniversitelerin değerlerinin azalacağını savunuyorlar, sanki şu an üniversiteler çok değerliymiş gibi. (Bu...

Devamını Oku

Sıcak Yazın, Sıcak Gündemleri: Dağlıca, Özel Yetkili Mahkemeler, KCK, Suriye ve CHP

Erden ÖZKANT Türkiye gündemi her zaman olduğu gibi yine yoğun… Bir yandan normal seviyenin üzerindeki yaz sıcaklıkları, diğer yandan gündemin sıcaklığı…Tek tek bakalım… … Dağlıca saldırısı: 18 Haziran gecesi PKK, Hakkari’nin Dağlıca bölgesinde 4 aylık Geçici İç Güvenlik Taburu’na saldırdı ve 8 askerimiz şehit oldu. Saldırının zamanlaması dikkat çekti. Zira tam da AKP, muhalefet ile konunun çözümü için konuşuyor ve olumlu bazı adımlar atılıyordu. Gerçi her olumlu adım ve açıklamanın ardından bu saldırılar yaşanıyor. Ve her saldırının ardından aynı hata ve ihmal iddiaları ortaya atılıyor. Daha doğrusu, her saldırıda aynı hata ve ihmallerin yapıldığı ortaya çıkıyor. Saldırı istihbaratı haftalar öncesinde Genelkurmay’a veriliyor ama önlem alınmıyor ve askerler maalesef şehit oluyor. Ayrıca, geçtiğimiz hafta sonu Dağlıca’da teknik bir arıza sonucu düştüğü belirtilen askeri helikopterde 5 asker şehit oldu. Bu arada, geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’da uyuşturucu baskını yapılan PKK’ya yönelik Hakkari’de büyük bir operasyon yürütülüyor. … Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM): Son zamanlarda iyice saçmalamaya başlayan AKP ve onun Genel Başkanı Başbakan Erdoğan, Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması konusundaki kararlılığını gösterdi. Hükümet yandaşı medya, Başbakan ve hükümeti her daim desteklediği için; muhalefet ve onun medyası ise, Ergenekoncular’ın dışarıya çıkma ihtimalini sevdikleri için ÖYM’lerin kaldırılmasını desteklediler. Geriye ise, cemaat medyası kaldı. Ve cemaat, ÖYM’lerin kalkmaması gerektiğini savunarak tek başına AKP’ye muhalefet etti. Ama AKP kararlıydı ve ÖYM’leri kaldırdı. Bunu da, Meclis’in tatile girmesine saatler kala, yani temmuz ayının ilk saatlerinde, yüzlerce kişiye tahliye yolunu açan...

Devamını Oku

‘O’…

Erden Özkant Küçükken çok korkardı ‘O’ndan. Bilmem belki de ‘O’ korkuturdu, ama sonuç değişmezdi.Aradan yıllar geçti, bir gün artık ‘O’ndan korkmamaya başladı ve hatta, ‘O’nunla arkadaş oldu, dost oldu. … Ancak aradan bir süre geçtikten sonra ‘O’ndan ayrılmak zorunda kaldı. Geç bulduğu ve bulduktan sonra da bir daha ayrılmak istemediği ‘O’nu kaybetmekten çok korktu, ‘O’nu bir daha ne zaman göreceğini bilememenin vermiş olduğu duygudan dolayı çok endişelendi, ağladı, çok ağladı. Arkasından sadece, “Gözün arkada kalmasın” diyebildi. … Ama bu süreçte bazı kazanımları olduğunu da gördü. Mesela, dost olduğunu iddia edenlerin aslında ikiyüzlü olduklarını anladı, hiçbir şeyden korkmamayı öğrendi. … Bir gün rüyasında gördü ‘O’nu, yanı başındaydı. Uyandı uykusundan ama ‘O’ yoktu. Derken bu rüyası bir gün gerçek oldu. ‘O’ giderken arkasından nasıl ağladıysa ‘O’ gelince de yine aynı şekilde ağlamıştı ama bu kez mutluluktandı ağlamasının sebebi. Dünyalar onun olmuştu. Artık daha güçlüydü, çünkü ‘O’ yanındaydı. Ve ‘O’nun sadece kısa bir süreliğine yanında olduğunu bilmeden gülüyordu, herkese havasını atıyordu “Bakın O yine yanımda ve ben şimdi çok daha fazla güçlüyüm” diyordu. Derken ‘O’ tekrar gitti ve bu kez, sevdiklerini de beraberinde götürdü. … Aradan ise yıllar geçti. Tekrar ‘O’na ve diğer sevdiklerine kavuşmayı bekliyordu; eskiden olduğu gibi yeniden herkese, “Bakın yine yanımdalar ve ben şimdi çok daha fazla güçlüyüm” demek için, zaten pek de severek ve eğlenerek yaşamadığı bu hayatta en azından haksızlıklarla, adaletsizliklerle, ikiyüzlülüklerle, korkaklıklarla, zalimlerle dövüşürken ‘O’nun gücünü...

Devamını Oku

Galatasaray’ın Şampiyonluğu, Fener ve Fenerasyon’un Rezilliği

Erden ÖZKANT Bu sezon ligi, Galatasaray, Fenerbahçe’nin açık ara önünde bitirdi ama şampiyonluğunu ilan edemedi. Fenerbahçe bazı futbolcularını kaybetti, şike iddialarıyla uğraştı ve ligden düşürülmesi gündeme geldi ancak düşürülmedi ama olur da puanı silinir de şampiyonluk yarışından koparsa diye play of sistemi getirildi.Ve büyük bir adaletle (!) play of başladı, puanlar ikiye bölünmüş ve böylece, Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki 9 puanlık fark 5’e düşmüş bir şekilde. (Boşuna mı dedim büyük bir adaletle diye!) Ama Fenerasyon’un hesabı play of sonuçlarına uymadı, son maçta Fenerbahçe ile Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda 0-0 berabere kalan Galatasaray, 18. kez şampiyonluğunu ilan etti. Bir nevi aslında Galatasaray bu yıl iki kere şampiyon oldu ve olanlar da oldu. Fenerbahçe maçının son düdüğü çaldı ve hala daha aslında 3. dünya ülkesi olduğumuzun göstergesi olan görüntüler ortaya çıktı. (Doğrusu, ben 5. dünya ülkesiyiz diyorum ama ayıp olmasın diye 3. dünya ülkesi yazdım) Galatasaraylı futbolcular, yoğun güvenlik önlemleri altında stadın ortasında şampiyonluğu kutlamaya başladı, holiganlar ise sahaya girdi. Stad dışında büyük olaylar yaşandı, holiganlar (İsteyen terörist de diyebilir) stadın etrafında terör estirdi, polis otolarını ters çevirdi, polisle çatıştı. Polis biber gazı sıktı, anne ve babalar çocuklarını korumak için çalıştı, televizyon yorumcusu olmuş ama daha objektif olmayı öğrenememiş fanatik Fenerbahçeliler bol ‘ama’lı cümleler kurarak olanlardan adeta Galatasaray’ı suçlayıcı konuşmalar yaptı. Onlarca kişi yaralandı, onlarca kişi gözaltına alındı, trilyonlarca liralık maddi zarar ortaya çıktı, söz konusu üniversite öğrencileri olduğunda veya sokaktaki küçük...

Devamını Oku

23 Nisan Tiyatrosu

Erden ÖZKANT Her yıl 23 Nisan’da tiyatro oynanır bu ülkede. Sonuncusu yaklaşık 1,5 ay önce oynandı. Çocuklar, 1 günlüğüne Başbakan’ın, Bakanların koltuklarına oturdu, törenler yapıldı. (Halk bayramını, çocuk bayramını bizden ve Kuzey Kore gibi birkaç ülke dışında böyle resmi törenlerle filan kutlayan ülke var mıdır acep?)Ayrıca akşam da, Meclis’te resepsiyon verildi. Kim katıldı? Çocuklar mı? Hayır. Milletvekilleri, gazeteciler ve komutanlar… Alaka? Alaka yok. Bayram bahane, resepsiyon şahane anlayacağın. Zaten bayramlarda hep böyle olmuyor mu, bu ülkede? Örneğin 29 Ekim oluyor, resepsiyon! Örneğin 30 Ağustos oluyor, resepsiyon! Kim katılıyor? Milletvekilleri, askerler, bürokratlar… … Tabii bir de törenlerde uçaklar, helikopterler gösteri yapıyor, göğsümüz kabarıyor! (Bir soru daha: Bizden ve Kuzey Kore gibi birkaç ülke dışında, bu tür kutlamaları yapıp da göğsü kabaran ülke var mıdır acep?) Bu arada kimse de sormuyor “Uçakların, helikopterlerin yakıt paraları nereden” diye. Sanki suyla uçuyorlar! … Madem çocuklara bu kadar önem veren bir ülkeyiz. O halde, şu bilgiler nedir? Var mıdır açıklayabilecek olan? … * OECD ülkeleri arasında bebek ölümlerinde birinciyiz. * OECD ülkeleri arasında çocuk yoksulluğunda birinciyiz. * Çocuk yaşta evlilik oranında birinciyiz. * Çocuk yaşta çocuk sahibi olma oranında birincisiyiz. * Kayıt dışı çocuk işçi çalıştırma oranında dünyada ilk 10’dayız. … Saymama gerek var mı başka? Mesela Doğu ve Güneydoğu’da mayına basarak ölen çocukları anlatmama gerek var mı? Mesela Uludere’de bombalanarak öldürülen çocuklardan bahsetmeme gerek var mı? Madem çocuklara, gençlere bu kadar önem veriliyor,...

Devamını Oku

Bin Yıl Sürmedi, “Bir”den Başladı!

Erden ÖZKANT 28 Şubat 1997 post-modern darbe soruşturması kapsamında şu ana kadar 5 operasyon yapıldı, bu operasyonlarda 28 Şubat’ın komuta kademesi Çevik Bir ve Erol Özkasnak’ın da aralarında bulunduğu onlarca komutan, asker gözaltına alındı, “Bir”çoğu tutuklandı.Operasyonların devam edeceği ve hatta sıranın medyaya da geleceği söyleniyor. Zaten sıra medyaya, işadamlarına, siyasetçilere gelmezse çok ama çok eksik kalır soruşturma. Ancak doğrusu ya, dalgaların pek de sürmeyebileceğine dair endişeler var, ben dahil birçok kişide. Bu endişelere ise, son zamanlarda söylemleriyle ve yaptıklarıyla eski günlerini aratan Başbakan Erdoğan’ın, “dalgaların ülkeyi boğacağını” belirtmesi, yani hukuka müdahale ederek dalgaların fazla sürmemesi gerektiğini ifade etme hakkını kendinde bulması, neden oluyor. Ancak Başbakan ne söylerse söylesin, bu dalgaların devam etmesi gerektiği ve sürecin, medyaya da uzanması gerektiği gün gibi aşikar. 28 Şubat ve medya Zira medyanın tamamına yakını, her darbe döneminde olduğu gibi 28 Şubat sürecinde de ordunun yanında, demokrasi ve halkın karşısında yer aldı. Maalesef medyanın genlerine işleyen ve bugün de geçerli olan bir durum bu. Bunun örneğini ise, en son, 34 vatandaşın bombalanarak öldürüldüğü Uludere katliamında gördük. Bu katliam karşısında sessiz kalabilen medya sayesinde, bu ülkede insanları bir kenara bırakıp ordunun ve/veya siyasal iktidarın yanında yer alabilen bir medyanın olduğu gerçeği iyice pekişti. İşte bunun örneklerini 28 Şubat’ta da yaşadık, 27 Nisan e- muhtırasında da… Ve bugün, o dönemde darbe ve darbecilerle el ele olan gazetecilerden bazılarının pişman olduklarını görüyoruz. Örneğin bunlardan birisi de duayen...

Devamını Oku

12 Eylül Ölmedi, İçimizde Yaşıyor Netekim!

Erden ÖZKANT 12 Eylül 1980 askeri darbesinin mimarlarından dönemin Genelkurmay Başkanı 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya’nın yargılanmasına 4 Nisan Çarşamba günü Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Evren ve Şahinkaya, duruşmalara katılmadılar. Ama darbe mağduru farklı ideolojilerden yüzlerce kişi, davaya destek vermek için ilk duruşmada adliye önündeydiler.Bu yargılamanın önünü açan 12 Eylül 2010 anayasa değişikliği referandumuna “Hayır” diyenler de oradaydılar. Hatta “Hayır”cılardan bazıları ve “Hayır”ın en büyük destekçisi CHP, MHP ve BDP davaya müdahil bile oldular. Tamam, “Hayır”cıların bir kısmı gerçekten referandumdaki yargı ile ilgili maddelerden duydukları çekincelerden dolayı “Hayır” dedi, peki ya diğerleri? Onlar, işin içinde AKP’nin olduğu her şeye “Hayır” diyor zaten. Peki, utanma duygularını kaybettikleri için bugün demokrat(mış) gibi yapanları biz de anlamış gibi yapalım. Ama ya utanmadan duruşmanın görüldüğü mahkemeyi “tiyatro”ya benzetenlere ne demeli? Evet, bu davada sadece 2 kişinin sanık olması tartışılabilir ama 32 yıl önce işlenen bir darbeden bugün hesap soruluyor olması ve böylece, bu davanın bundan sonra darbe yapmaya teşebbüs edeceklere ders olacak olması az şey midir? Davanın verdiği “Bu ülkede bir daha darbeye teşebbüs edecek olan olursa yargı önüne çıkar” mesajı yeteri kadar şey anlatmıyor mudur? 2 kişi nezdinde darbe zihniyetinin yargılanıyor olması az şey midir? … Şimdi asıl söyleyeceklerime gelebilirim… Yazının başlığını bilerek attım. Bir yandan, 12 Eylül yargılanıyor ancak diğer yandan, hala daha 12 Eylül Anayasası ile yönetiliyoruz. En önemlisi ise, nüfusun büyük...

Devamını Oku

İyi ki Varsın Diyebilmek

Erden ÖZKANT Artık bahar geldi… Havalar ısındı… Yaz, kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı…Daha kısa bir süre önce soğuk ve yağmurdan dolayı penceremi açamazken, bugün dikkat ettim akşamın ilerleyen saati olmasına rağmen odamın penceresi hala açık… Hatta geçenlerde penceremi biraz aralık bırakıp yattım… Gece, hafiften bir serinliğin beni sardığını hissettim… Ve sabahın erken saatlerinde, güneş, pencerenin o aralığından odama girdi, bu sefer de hafiften bir sıcaklığın beni sardığını hissettim… Hayata erkenden başlayanların sesleri ve kuşların ötüşleri eşliğinde… Berrak bir hava, parlak bir güneş, mis gibi kokan çiçekler… Kuşların ötüşlerine, araba kornalarının karışması… Derken kaça kadar süreceği, gün içinde bizi nelerin karşılayacağını bilmeden yoğun ve koşturmaca bir günün başlaması… O yoğunluğun içinde kaybolup gidişimiz… Kendimizi bir daha yattığımızda buluşumuz… Günlerin böylece hızlı bir şekilde akıp gitmesi… Ve tabii özlem, hasret, mutluluk, mutsuzluk, umut, umutsuzluk gibi duyguların kimi zaman bizi esir alması… Bazen oturup sadece düşünmek, bazen oturup sadece ağlamak, bazen ise hiçbir şey yapmayı istememek… Bazen sadece mutlu olmayı istemek, bazen sadece umutla hayata bakmayı istemek… Bazen sevdiklerinle beraber olmayı istemek, sevdiklerinle oturup dertleşmeyi, konuşmayı istemek, sevdiklerin yanında iken onlarla uyumayı istemek, sabah onlarla uyanıp, pencerenin aralığından içeri giren mis gibi çiçek kokularını beraberce koklamayı istemek, tavşan kanı çaydan bir yudum almak istemek… Ama bu isteğini gerçekleştirememek ve bir süre daha gerçekleşmeyeceğini de bilmek… Etrafındakilerin sevdikleriyle birlikte olduklarını görmek, sevdiklerinin yanlarına gittiklerini bilmek ve senin böyle bir şansının bir süre daha...

Devamını Oku

Her Şey Fener İçin

Erden ÖZKANT Başlıktaki ‘Fener’i görünce aklınıza Deniz Feneri de gelmiş olabilir. Zaten o dava da, aynı başını Fenerbahçe’nin çektiği Şike Davası çerçevesinde gelişen olaylara benzer bir şekilde yürüyor.Baksanıza, Deniz Feneri Davası nereden neredeye geldi, 180 derece birden döndü, savcılar davanın sanıkları oldu! Sahi, suç işlediği iddia edilen kişiler hangi ara aklandılar da, savcıların yaptıkları iddia edilen hukuksuzluklar sorgulanmaya başlandı, bilen var mı? ‘Fener’ adı, belki tesadüf ama işin içinde başka takım ve bu takımlardan kişilerin isimleri geçiyor olsa da, şike davasının da odak noktası Fener. Ama her nedense her iki Fener’i korumak için de çok ciddi çırpınışlar var. En büyük pay ise, üçüncü dönem zafer sarhoşluğuyla iyice saçmalamaya başlayan AKP ve onun ben merkezci Genel Başkanı Başbakan Tayyip Erdoğan’ın. Başka? Tabii ki Başbakan’ın medyasının. Bu medya, her iki Fener için de bir acayip yayın yapıyor. Zira Deniz Feneri Davası sanıkları aklanmış da, sanki yolsuzluğu savcılar yapmışlar gibi haberler yapan bu medya, Fenerbahçe’ye yönelik ciddi şike iddialarının da üzerine gitmiyor, Aziz Başkanı koruyor, şikenin üzerini örtmeye çalışıyor. Başka? CHP ve MHP. Bu iki muhalefet partisi, ilk kez AKP ile şikeye verilen cezayı azaltan yasada birlikte hareket ettiler. Başka? Tabii ki Futbol Fenerasyonu (Yoksa federasyon muydu?) Zira Yıldırım Demirören geldi federasyonun başına ve şike aklandı, iyi mi? (Bu arada, aynı zamanda bir medya patronu olan Demirören’e, AKP’nin büyük desteği var.) … Tamam, yıllardır şikeye ilişkin söylentiler vardı bu ülkede ancak savcıların...

Devamını Oku

‘O Site’nin Ahlaksızlığı

Erden ÖZKANT Habervaktim adlı site, 9 Nisan’da hayatını kaybeden senarist oyuncu Meral Okay’ın (53) ölümü üzerine “O KADIN ÖLDÜ/ KOCASI İLE AYNI KADERİ PAŞLAŞTI” başlığını attı, atabildi.Birçok yazar, bu başlığı eleştirdi doğal olarak. Önce o eleştirilerin bazılarını verelim; Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar:“İnsanları dinden soğutma” diye bir suç varsa, bunun cezası ahrette boyunlarına asılacak ve belki de Tanrı onları bu yaftayla karşılayacak… Meral gibi yazamayan, tarihe meydan okuyamayan, kabaramayan kel Fatmalar! Siz, ‘Ölülerinizi hayırla yad ediniz’ buyruğunu dahi çiğneyecek kadar kindar, bir o kadar çirkinsiniz; yuh olsun! Sevgiyle uğurladığımız ‘O kadın’, ‘yine güzel, yine çiçek…’ Hamdolsun! Zaman gazetesi yazarı...

Devamını Oku

Özgür Gündem Kapatıldı Hanııım!

Erden ÖZKANT “Bohçacı geldi hanııım!” sesleri duyardık önceden sokaklarda ve böylece, bohçacının geldiğinden haberimiz olurdu. Şimdi de sokaklarda, “Şu gazeteciye dava açıldı, şu gazeteler kapatıldı hanııım” diyenler mi olsa ne?Baksanıza… Yayın çizgisi beğenilse de beğenilmese de 2012 Türkiye’sinde Özgür Gündem adlı gazeteye bir ay süreyle yayın durdurma cezası verildi “terör propagandası” yapmak suçu nedeniyle. Ertesi gün sadece dört gazete (Birgün, Evrensel, Taraf ve Cumhuriyet) bu olayı manşetlerinden duyurdu. (Ertesi gün ise, Radikal ve Zaman gazeteleri olayı yazdılar) Peki ya diğerleri? Böyle bir olayı görmemeleri imkânsız ama yine de gazetelerin tamamına yakını üç maymun oynadılar. Bu ülkede binlerce okuru olan...

Devamını Oku

Hepimiz Gözde Umay’ız, Hepimiz Atatürkçüyüz!

Erden ÖZKANT Star Ana Haber’i Uğur Dündar’ın sunduğu zamanlarda, bir Star Muhabiri İstanbul’da sokaktaki vatandaşa “Şu Bakan’ın adı ne” filan gibi kolay sorular sorardı.Benim gibi birçok insan izleyip gülerdi, “Yuh be bunu da mı bilemez insan” diyerek. Çünkü 10 kişiden en az 9’u o kolay soruları bilemezdi. … Bu aralar bu trajikomik sahnelere, Kenan Işık’ın sunduğu “Kim Milyoner Olmak İster?” yarışmasında rastlıyoruz. Geçenlerde, İstanbul Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümü öğrencisi Gözde Umay Dalkalı, “TBMM başka hangi adla anılır” sorusuna “Parlamento” yerine “Yüce Divan” cevabını verdi ve birçok twitte, köşe yazısına konu oldu. Ben inanıyorum ki, o öğrenci yerine orada...

Devamını Oku

Birilerinin İsteği Ülkenin Temizlenmesi Değil miydi?

Erden ÖZANT Doğrusu ya at izi, it izine karışmış durumda. İşte görüyoruz Taraf gazetesinin yayınladığı ‘Wikileaks Derin Posta’ belgelerinden.‘Gölge CIA’ denilen Stratfor adlı kuruluş, birçok kişiyle el ele kol kola Türkiye’den bilgi toplamış. Sabah gazetesinin, bu kuruluşla ortak olduğu bile yazıyor Wikileaks belgelerinde. Başbakan’ın başdanışmanlarından İbrahim Kalın ile ilgili de çok ciddi iddialar var o belgelerde. Kalın’ın, Stratfor ile bilgi paylaştığı yazıyor. … İlginçtir ki bu kuruluş, Türkiye’deki birçok konudan anında haberdar edilip, bilgilendirilmiş. Yine bu kuruluş, TÜSİAD’dan bir konferans karşılığında binlerce dolar para almış, Başbakan Erdoğan’ın sağlığıyla ilgili bilgiler toplamış. Ama şimdi bu kadar ciddi iddialar görmezden geliniyor. Bu iddialar için “Dedikodu” denilip geçiliyor. Başbakan çıkıp Taraf’ı ahlak sınırlarını zorlayıcı bir şekilde itham ediyor, Taraf’a hakaret ediyor. Yandaş medya çıkıp Taraf’ı “fitneci” olmakla suçluyor şimdiye kadar Taraf’ın yayınladığı belgelerin hepsini Taraf’a övgüler dizerek günlerce manşetlerinden verenler kendileri değillermiş gibi. Doğrusu ya onları da hoş görmek lazım. Çünkü iş hükümete ve kendilerine yaklaşmaya başladı. Candaş medyaya gelince… Onlar şu an memnunlar gidişattan. Çünkü birilerinin abarttığı kadar olmasa da, bir kavga durumu var ortalıkta. Bu durum candaşların hoşuna gidiyor, ellerini ovuşturuyorlar. Neyse… Ergenekon Davası duraksadı epeydir, davayı savunan medya arasında ciddi bir kırılma yaşandı özellikle son MİT olayıyla birlikte. Sahi Ergenekon ne oldu? Ergenekon’un kökü kazındı da biz mi bilmiyoruz? Yoksa birilerinin asıl amacı Ergenekon Davası ile ülkenin temizlenmesi değil miydi? Yok, eğer bu birilerinin amacı, Ergenekon Davası ile gerçekten...

Devamını Oku

Bugün 28 Şubat, Gözünü Kapat ve Zihniyete Bak!

Erden ÖZKANT Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dersim katliamı için özür dilediğinde “Daha özür dilenmesi gereken çok kişi var” demiştim. Bazılarının hoşuna gitmemişti tabii bu söylemim.İşte bugün 28 Şubat post- modern darbesinin yıldönümü. Nasıl ki bu ülkede 1914 ve 1915 olaylarında Ermeniler, 1930’lu yıllarda Dersimliler, darbelerde sağcılar da solcular da Kürtler de çok büyük acılar çektiler işte 28 Şubat post- modern darbesinde de dindarlar çok büyük acılar çektiler. İşini gücünü bırakıp üstüne vazife olmadığı halde tek tek dindarları fişleyen ordu, “irtica irtica” diyerek psikolojik harbin alasını gösterdi dosta ve düşmana kurgular ve provokasyonlarla “Ahan da irtica geldi İran oluyoruz” diyen medyanın da çok kocaman desteğiyle. Aradan yıllar geçti… Dindarların önü açıldı AKP iktidarıyla birlikte. Anadolu’dan işadamları yurtdışına açıldılar, para kazandılar. Üniversitelerde adını ‘saçma bir yasak’ olarak sonsuza kadar koruyacak olan başörtüsü serbest bırakıldı. Dindarların üzerindeki baskılar da büyük bir oranda kalktı. Ama dindarlarla uğraşmaya birileri hep devam ededurdu. Bu kapsamda, AKP ve Güleni Bitirme Planı bile hazırlandı. Erzincan gibi birçok ilde dindarlar, cemaat mensubu kişiler fişlendiler. Yani daha birkaç yıl öncesine kadar 28 Şubat’ın izlerini görmeye devam ettik bizler bu ülkede. Hatta görmeye hala daha devam ediyoruz. Nerede? Mesela ordu kurumlarında. Nerede? Mesela Taraf gazetesi yazarı Emre Uslu’nun son günlerde yazdığı üzere bürokraside. “Acaba ikinci bir 28 Şubat mı yaşanıyor” soruları gündeme geliyor ‘AKP’nin cemaat kadrolarını tasfiye ettiği’ iddiaları üzerine. “Acaba bu, şubat ayından mı kaynaklanıyor” diyen Bugün gazetesi yazarı...

Devamını Oku

Utanmak ve Medya

Erden ÖZKANT İnsanlar bazen yaptıkları hareketlerden, söyledikleri sözlerden dolayı utanabilmeliler. Aynı şekilde medya da yaptığı ve/ veya yap(a)madığı haberlerden dolayı utanabilmeli.Ama medyamızın utanma duygusu yok bazı insanlarda olduğu gibi… Doğrusu ya, medyamızın utanması hiçbir zaman söz konusu olmadı zaten. Ne 28 Şubat sürecinde ne de 27 Nisan e- muhtırasında… Medyanın aynı utanmazlığı hala devam ediyor maalesef. Örnekler çok… Ama biz Uludere Katliamı ile başlayalım. 28 Aralık 2011 gecesinde Şırnak’ın Uludere İlçesi’nde TSK’ya ait F- 16 Jetleri tarafından 34 vatandaşımız bombalanarak öldürüldüler. Ama hem televizyonlar (haber televizyonları da dâhil) hem ajanslar hem de gazetelerin internet sitelerinde bu katliam saatlerce duyurulmadı, haber değeri görmedi. Sınırda 34 kişi öldürülüyor ama haber değeri olmuyor bu ülkede! Doğrusu ya olay İstanbul’da olsaydı veya 34 insan TSK’ya ait bombalar yüzünden değil de mesela bir trafik kazasında ölselerdi acaba yine aynı duyarsızlık olur muydu medyada? Katliamın ardından haftalar geçti… Bir kısım medya orduyu, bir kısım medya ise hükümeti korumak için olayın üzerini örtmek istiyor. Bu yüzden katliamın üzerine gitmiyor, Heron kayıtlarını izleyen TBMM İnsan Haklarını İnceleme üyelerinin anlatımlarını görmezden geliyor, görüntüleri izleyen komisyon üyelerinden “Bombalananlar, kaçakçı mı terörist mi belli değil” diyen milletvekillerinin sözlerini birinci sayfaya koyup, diğer üyelerle konuşmuyor bile medya. Hâlbuki komisyonun bazı üyeleri, olayı net bir şekilde anlattıktan sonra “Bombalananların köylü olduklardı belli” diyor ama medyanın büyük bir kısmı, bu milletvekillerinin söylediklerini görmezden geliyor. Hatta devletin gazetesi tanımına ‘cuk’ diye oturan gazete, komisyon...

Devamını Oku

MİT ve İkiyüzlü Demokratlar

Erden ÖZKANTMİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’in PKK’nın şehir yapılanması olduğu iddia edilen KCK soruşturması kapsamında savcılığa ifade vermeye çağrılmaları ortalığı alt üst etti. Daha Sonra Fidan’ın ifadesinin alınması için Ankara savcılığına talimat yazılması ve 4 MİT’çi için de yakalama kararı çıkarılması ise, adeta savaş tamtamları çalınmasına neden oldu. Ama kimin ne olduğu da ortaya çıktı böylece. Çünkü kimin demokrasiden yana olduğunu, kimin ikiyüzlü olduğunu görmüş olduk. Normal demokrasilere sahip ülkelerde, MİT’çilerin ifadeye çağrılmaları sonrasında “Ne var bunda? Herkes ifade verebilir” denilecek bir olay, Türkiye gibi gelişmekte olan ve henüz demokrasiye sahip olmayan, olamayan ülkelerde tsunami etkisi oluşturabiliyor. Günlerce MİT’çilerin ifade vermeye gidip gitmeyecekleri ve savcıların, MİT’çileri ifadeye çağırma yetkilerinin olup olmadığı tartışılıyor. Türkiye nasıl yasalara sahipse, birisi çıkıyor “CMK 250. madde çerçevesinde MİT’çilerin savcılığa gitmeleri zorunlu” diyor, birileri de çıkıp “Olur mu ya! MİT Kanununun 26. maddesine göre ifadelerinin alınabilmesi için Başbakanın izninin olması lazım” diyor. Hukukçular ikiye bölünüyorlar. Ergenekon Davası kapsamında generallerin tutuklanmaları karşısında “Türkiye demokratik bir ülke, generaller de sorgulanabilir” diyen, HSYK davalara müdahale ettiğinde “HSYK’nın buna hakkı yok” diyen hukukçular, büyük bir ikiyüzlülükle bu kez “HSYK sürece müdahale etmelidir” diyorlar. Ve istedikleri gibi de oldu. HSYK sürece müdahale etmese de, KCK soruşturmasını yürüten İstanbul Özel Yetkili Savcısı Sadrettin Sarıkaya, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturmadan alındı. Böylece, şimdiye kadar yargının bağımsız olduğunu öne süren ve yargıya müdahale etmediğini...

Devamını Oku

Devlet, Kemalistler ve Dindar Nesil

Erden ÖZKANT Türkiye’de yaşayanların bir kısmı, devlete asla laf söyletmez. Tabii bunun için onları kınamamak lazım. Zira yıllarca o düşünce yapısıyla yetiştirilmiş bu insanlar (yetişmişler değil) bizzat devlet ve onun kurumları tarafından ( özellikle de ordu tarafından). Aslında devletin kutsallığı, daha çok belli bir yaşın üstündekilerde görülüyor dikkat ederseniz. Bu ihtiyarlar, devleti insandan öncelikli konumda görüyorlar. İnançlıları bile, Kuran’da yer alan insanın ve insan hayatının kutsallığını görmezden geliyorlar. Kuran’ın yasakladığı ırkçılığı yapmakta da beis görmüyorlar kutsadıkları devlet için. … Bu konuda o kadar çok örnek verilebilir ki… 1915 olayları soykırım mıdır, değil midir o ayrı konu? Ama şunlar da gerçek: Binlerce Ermeni sürgün edilmedi mi bu ülkeden? Ermenilerin çoğu ölmedi mi, öldürülmedi mi? Nüfusları büyük bir hızla azalış göstermedi mi? Durmak yok örnek vermeye devam… Cumhuriyet döneminde aralarında imamların da olduğu birçok insan idam edilmedi mi bu ülkede? Said- i Nursi ile uğraşılmadı mı ve kaç defa zehirlenmeye çalışılmadı mı? İskilipli Atıf Hoca idam edilmedi mi? Ezan, Türkçe okutulmadı mı? Arapça, Kuran’ı Kerim ve namaz sakıncalı olarak görülmedi mi bu ülkede yıllarca? Gizli gizli Kuran okunmadı mı bu ülkede? Okuyanlar görüldüğünde neler oldu? Hadi bakalım bunu söyleyebilecek cesaretiniz var mı devlete tek laf söyletmeyenler? Durmak yok, yapılanları birilerinin yüzüne vurmaya devam… 1960’da ve 1980’de ordu, bu ülkede darbe yapmadı mı? Sağcı, solcu fark etmeksizin on binlerce insan bu darbelerde zarar görmedi mi? Birçok insan hayatını kaybetmedi mi? Gencecik insanlar...

Devamını Oku

Fransa’ya “Fikir Özgürlüğü Yok” Diye Kızanlara Bakın Hele!

Erden ÖZKANT Star gazetesi yazarı Mustafa Akyol, 30 Ocak Pazartesi günü “Gençliğe Hitabe de kaldırılmalı” başlıklı bir yazı yazdı. Liselerden Milli Güvenlik Dersinin kaldırılıyor olmasını hatırlatan Akyol, yazısında şunları söylüyordu:Milli Eğitim” alanında iyi şeyler oluyor. Hem Kuzey Kore’yi andıran 19 Mayıs törenleri hem de 12 Eylül yadigarı “Milli Güvenlik” dersleri tarihe karıştı. Bakan Ömer Dinçer, “ideolojik eğitimin sonu geliyor” diyerek kapsamlı bir reformun da sinyalini verdi. Söz konusu “ideolojik eğitim”i sonlandırmak için gereken işlerden birinin “Andımız’ı kaldırmak” olduğu da epeydir söyleniyor. Bence de öyle. Ancak kanımca sadece “Andımız” değil, onun kadar buyurgan bir metin olan “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi” de okullardan çıkarılmalı. Çünkü gençlere anlayış, empati, hoşgörü, farklılıklara saygı, özeleştiri gibi evrensel demokratik değerleri tavsiye eden bir metin değil bu. Peki nasıl bir metin? Bakalım. Meşhur hitabe şöyle başlıyor: “Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.” Bu sorunlu bir ifade, çünkü milyonlarca bireye “senin birinci görevin budur” diye kollektif bir misyon biçiyor. Oysa bir ülkenin bağımsızlığı gerçekten kritik bir değer olsa da, kimsenin bunu her daim “birinci vazife” edinme zorunluluğu yoktur. İsteyen bunu edinir kendine “birinci vazife” olarak, isteyen de aynı ülkeyi demokratikleştirmeyi, veya dini inancını yaymayı, yahut sokak kedilerine bakmayı. Herkes kutsallarını belirleme ve onlar için çalışma hakkına sahiptir. (Ülkeye iyi gelecek olan da bu renkliliktir.) Hitabe’nin devamı daha da sorunlu: “İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî...

Devamını Oku

Boru Değil Tutuklama!

Erden ÖZKANT Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ tutuklandı… Başbuğ, hükümet aleyhinde kara propaganda yapmak amacıyla kurulan internet siteleriyle ilgili olarak Savcı Cihan Kansız tarafından şüpheli sıfatıyla sorgulandı 5 Ocak 2012 Perşembe günü…7 saatlik sorgunun ardından Savcı, Başbuğ’u “Silahlı terör örgütü yöneticisi olmak” ve “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmaya kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek” suçlarından tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk etti. Mahkeme de Başbuğ’u tutuklayarak, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk yaşattı bu ülkeye… (Daha önce 10. Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun darbeye teşebbüsten değil, darbeye karşı çıktığı için tutuklanmıştı. İki tutuklama arasında “benzerlik var” diyerek “Başbuğ’un tutuklanması ilk değil” diyenlere duyurulur) Yani internetle başlayan, parmak sallayıp gazetecileri tehdit ederek, ‘boru’ ve ‘kâğıt parçası’ diyerek devam eden süreç mahkemede bitti! Peki… Bir ordunun, bir Genelkurmay Başkanı’nın psikolojik harekât ile ne işi olur? Bir ordu, bir Genelkurmay Başkanı niçin AKP ve dini cemaatler aleyhine yayın yapan internet siteleri hazırlar? Ordunun ve Genelkurmay Başkanı’nın işi mi bu? Zaten yıllarca bunu kendilerine görev bilen bu ordu, kendi asıl işini yapamadı… Çünkü onun çok daha fazla işi vardı; insanlarını fişleyecek, andıçlar hazırlayacak, gazetecilerle uğraşacaktı! Bunun için bu ülkede terör sorunu da, Kürt sorunu da çözülemedi… Bir sürü insanımız hayatlarını kaybettiler… Şimdi ise bir kısım gazeteciler çıkıp ağlıyorlar Başbuğ tutuklandı diye! Niye? Bu ülkede Genelkurmay Başkanları tutuklanamaz mı? Onların ayrıcalıkları mı var? Bakın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Bu üzüntü verici...

Devamını Oku

Hrant Dink, Medya ve Kar

Erden ÖZKANT Evden sabahın erken saatlerinde çıktım… Her gün beni şarkılar eşliğinde evimin bahçe kapısından uğurlayan kuşlar yoktu…Herhalde soğuk olduğu için görünmüyorlardı… Bilmem belki de artık çok uzaktalardı… O kuşlar yoktu… Ama çok soğuk vardı… Kar vardı… Her yer bembeyazdı… Evlerin üstü… Arabaların üstü… Ağaçların üstü… Yerler ise kayak pisti gibiydi… Kar yağıyordu… Acaba kar, kirlerimizden arındırabilir miydi bizleri? Zaten 5 yıla yakın bir süredir devam eden Hrant Dink Cinayeti Davasında da karar verildi. Cinayetin perde arkası aralanamadı. Cinayetin, birkaç gencin işi olduğuna hükmedildi. Savcı ve hâkimden birbiriyle çelişen açıklamalar geldi. Hakim Rüstem Eryılmaz, karar için “Örgüt yok diyemem, delil yok” dedi. Savcı Hikmet Usta ise karşı çıktı: “Fazlasıyla delil var, örgüt var, hakim suç işledi” Sanıklardan Yasin Hayal, “tasarlayarak adam öldürmeye azmettirmekten” ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Mahkeme, Erhan Tuncel ve tüm sanıkların “Silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan beraatlarine karar verdi. Gazeteci Hrant Dink, Ocak 2006’da öldürülmüştü… Çünkü… Ergenekon yapılanması devredeydi. Çünkü… Ordunun içerisinde AKP’yi devirmek için darbe planları yapılıyordu. Çünkü… Bu darbe planlarının hayata geçirilebilmesi için aynı 1990’lı yıllarda olduğu gibi faili meçhuller olmalıydı… Ermeni bir gazeteci öldürülerek ülke karıştırılmalıydı… Ordu ‘netekim’ ülkeye el koymalı, AKP ve cemaatin canına okumalıydı. Zaten o günün medyası da buna alet olmaya çekinmemişti. Şimdi o gazetelerin bazıları sırf AKP’ye çakmak için Dink kararını kullanıyorlar ve sanki cinayetin ardından birilerini o düşmanlığa ve cinayete körükleyen yayınları kendileri yapmamışlar gibi “Bu karar...

Devamını Oku

19 Mayıs Tartışmaları, Fenerbahçe ve Kenan Evren

Erden ÖZKANT Uzun bir zamandır yazı yazamadığım için yazılacak konular çoğaldı… Önce şu 19 Mayıs tartışmalarından başlayalım… 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlamaları Ankara dışındaki illerde artık stadlarda yapılmayacak.Bunu anlayamayanlara tekrar edersek: 19 Mayıs kutlamaları kaldırılmadı sadece bu kutlamalar Ankara dışındaki illerde stadlarda kutlanmayacak. (İngilizce de mi söylesek acep: Do you understand me?) Yani okullarda kutlanmaya devam edilecek. Veya evde, sokakta kutlanmaya devam edilecek. … Yok efendim “AKP, gözünü Cumhuriyet’e dikmişmiş” Yok efendim “AKP, tüm kutlamaları iptal edecekmişmiş” Yok efendim “AKP, Cumhuriyet’i de kaldıracakmışmış” Yok efendim “Zaten bu kutlamalara gönüllü olanlar katılıyormuşmuş” Bu argümanlara verilebilecek tek kelimelik cevap: N.h böyle! Yahu yalancılığın, iftiracılığın, hokkabazlığın bu kadarına pes doğrusu! Bu törenlere katılmak gönüllülük esasına göre filan değil. O sizin dediğiniz gönüllülük, sosyal yardımlaşma kurumlarında olur, cemaatlerde olur. Bu törenlerde zorunluluk var ve hatta kaytarma girişimlerine disiplin cezası ile kırık not var. Hepimiz lise sıralarından geçtik, kandırmayalım birbirimizi. Hocaların, özellikle de beden eğitimi hocalarının, nasıl sert bir şekilde “Sağa dön, sola dön, gelmeyeni yakarım!” dediklerini biliyoruz hepimiz. Artık böyle saçma sapan kutlamalar olmuyor dünyada. Ne yani kutlamak için illa asker gibi “marş marş” yürünmek mi zorunda? İlla ki haftalarca çalışma mı yapmak lazım, devlet erkânının önünden saygıyla geçmek mi lazım? Ee tabii bu birçok öğrencinin hoşuna gider! Çünkü işin ucunda derslerden yırtmak vardır! Ama birçok öğrencinin hoşuna gitmez… İğrenç giysilerle haftalarca sağa yürü, sola yürü, kıt’a dur, ellerini şöyle salla...

Devamını Oku

Hasret…

Erden ÖZKANT İnsan, her zaman sevdikleriyle birlikte olamayabiliyor… Hayatın kanunu bu… Ya sevdiklerin senden önce bu dünyadan göçüp gidiyor ya da bu hayatta hasretlik yaşıyorsun…Dedim ya… Hayatın kanunu bu… Ama biliyoruz ya hayatta sevdiklerimiz… Biliyoruz ya sağlıkları iyi… Duyuyoruz ya seslerini… Soruyoruz ya “Bugün nasılsın” diye… “İyiyiz cevabını” veriyorlar ya… Bu bile yetiyor insana… Diyorsun, “Çok şükür hayattalar, yaşıyorlar ve sesleri de gayet iyi veya en azından iyi geliyor”… Görüşmeyeli aylar geçtiğini ve görüşmek için bu geçen zamandan daha fazlasının geçmesi gerektiği gerçeğini anımsıyorsun… O zamana kadar sadece fotoğraflarla yetinmen gerektiği gerçeğini de… İş, güç derken, insanın aklına geliyor sevdikleri… Hele bir de bu yazıyı yazdığım anda açık olan “Olmasa mektubun” adlı şarkı varsa kulağında… İnsanın gözyaşlarına hakim olması bile imkansız hale geliyor… Özlüyor insan uzaktaki sevdiklerini… Hele bir de uzakta olan insan, hayatta en çok sevdiğin ve değer verdiğin kişilerden birisi ise… Mesele ailesiyse… Mesela sevgilisiyse… İnsan özlüyor… İnsan ağlıyor… İnsan, “Keşke yanında olabilsem” diyor… İnsan, doğumgünü hediyesini alıp vermek istiyor sevdiğine… Yanaklarından öpmek istiyor… Ama bir yandan da biliyor, o yanakları öpebilmek ve hediyesini verebilmek için aylar geçmesi gerektiğini… İşte o aylardan ilkindeyiz… Ve yılın bu ilk ayında yeni yaşına girecek olan bir sevdiğimin doğum gününü şimdiden kutluyorum… Senin varlığın bile bana yetiyor… Sesini duymak bile bana yetiyor… Bana güç veriyor… İyi ki varsın… İyi ki...

Devamını Oku

Hayat ve Yeni Yıl

Erden ÖZKANT Kimine göre hayat, Beyaz Melek filmindeki bir sahnede dendiği gibi “Her şeye rağmen yaşamaya değer”, kimine göre ise “Beş dakika bile yaşamaya değmez”…Kimine göre sevgili, kimine göre aile, kimine göre para… Kimine göre siyaset, kimine göre menfaat ve sadece kendisi… Kimine göre davası ve ideolojisi… Kimine göre insanlara bir şeyler verebilmek, yararlı olabilmek… Kimine göre yardımlaşmak, kimine göre “nasıl ve nereden para tırtıklayabilirimi düşünmek”… Kimine göre sevgi, kimine göre mutluluk, kimine göre aşk… Kimine göre işini çok sevmek, kimine göre eşini çok sevmek… Ancak… Her ne demek olursa olsun hayat, uzun ince bir yol demek… Çok çabuk geçen, sonunda ölüm olan, eninde sonunda sevdiklerinden ayrılacağın gerçeğini bilmek demek… Özlem demek, umut demek, ümit demek… “En son umut ölür” deyişinde olduğu gibi umudunu kaybetmeden yaşayabilmek demek… Her şeye ve herkese rağmen… “Hiç yoktan iyidir” deyişini yanımıza alıp, bazen “Yetmez ama evet” diyebilmek, bazen de “Evet ama yetmez” diyebilmek… Hayat, üç gün demek… Dün geçti, yarın meçhul, o halde hayat dediğin bir gündür, o da bugün… Hayat, ölümle yaşamak arasındaki ince çizgi demek… … İlginçtir hayat… Hızlı geçer… Ve şaşırır kalır insan hayata… Bir bakarız yeni yıl gelmiş, bir yıl daha geride kalmış… Aynı 2012 yılının gelmesi gibi… Kimine göre şarkıdaki gibi “Eksildiler tebessümler birer birer”… Veya kimine göre, “Her geçen yıl, birer birer masadan eksiliyor dostlar”… Veya kimine göre,“Bilirim gidenlerle ölünmez ama kalanlarla da yaşanmıyor” diyerek “Artık son...

Devamını Oku

Melih Gökçek, Öğrencilerden Ne istiyor? Beyaz TV, Bu Kadar Parayı Nerden Buluyor?

Erden ÖZKANT Melih Gökçek, bir milletvekili veya Bakan mı? Hayır… Melih Gökçek bir sanatçı mı? Hayır… Melih Gökçek bir sporcu mu? Hayır…Melih Gökçek kim? Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı… Peki ama Melih Gökçek, niçin birçok siyasetçiden ve sanatçıdan bile daha çok tanınıyor? Niçin daha fazla konuşuyor? Kendisini ilgilendirmeyen konularda bile niye konuşma ihtiyacı hissediyor? Melih Gökçek, Ankara’yı dünya standartlarında bir şehir mi yapmış? Hayır… Bitirmesi gereken metro çalışmalarını mı bitirmiş? Hayır… Melih Gökçek, ne yapmış? Oğluna bir Beyaz Tv armağan etmiş, bir de spor kulübü… Spor kulübünü biraz ağızlarına burunlarına bulaştırdılar gerçi… Peki ya Beyaz Tv? Bu kanal, bu kadar parayı nerden buluyor? Nasıl bu kadar Türkiye’nin tanınmış yüzlerine program yaptırabiliyor? Birçok ünlü ismi nasıl bir arada barındırabiliyor? Nasıl bu ünlü isimlere evler, arabalar verebiliyor? Her bir halttan anlayan Rasim Ozan Kütahyalı, Ahmet Çakar ve Ömer Çavuşoğlu’nun sözde spor programında çocuğu olan bir kadın gazeteci hakkında nasıl bu kadar pervasız laflar edilmesine izin verebiliyor? Ayrıca… Bu Melih Gökçek öğrencilerden ne istiyor? Ankara’da otobüslerin büyük çoğunluğuna ve metrolara kartla biniliyor. Ama öyle İstanbul’daki, Konya’daki veya Kayseri’deki gibi değil bu kartlar. Çünkü o illerde kartlar doldurulur. Ama Ankara’da 5’lik, 10’luk şeklinde olarak satılır. 10’luk kart 10 kez kullanıldıktan sonra atılır. Ama en önemli sorun şu: İndirimli kartı olabilmek için her kart alındığında ve her kart basıldığında mesela öğrenci isen metrodaki görevliye ve güvenlikçiye paso gösterilmek zorunda. Gökçek, her yıl belli zamanlarda bu...

Devamını Oku

Siz Fransa’ya Bakadurun! Biz Daha Kendimize Kıyak Zam Yapcaz!

Erden ÖZKANT Tam cambaza bak cambaza durumu… Fransa Ulusal Meclisi’nde 1915 olaylarının reddinin cezalandırılmasını öneren yasa teklifi kabul edildi.Türkiye ayağa kalktı. Medya, misyonunu unuttu ve Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın pazartesi günkü yazısında da dile getirdiği gibi üslubunu çok bozdu. “Manyaklar”, “azgınlar” manşetleri atıldı. Milliyetçi damar kabartıldı. Bir taşla iki kuş vurma hesabı devreye girdi. Tabii medyanın içinde daha üsluplu ve soğukkanlı yaklaşanlar da yok değildi olaya. İşte onların yazılarından da anlaşıldığı gibi, bu yasa aslında Türkiye’deki insanları pek ilgilendirmiyor. Bir insan Türkiye’de “1915 olayları soykırımdır” da diyebilir, “1915 olayları soykırım değildir” de diyebilir. Yani Fransa’daki yasanın çıkması, Türkiye’dekileri pek de ilgilendirmiyor. Ancak Fransa’daki bir insan, “1915 olayları soykırım değildir” derse hapı yutuyor. Yani Türkiye’deki 70 milyonun ayağa kalkmasını gerektirecek bir durum yok ortada. Sorun bakalım etrafınızdakilere “Fransa’daki yasa neyi öngörüyor ve cezası ne?” diye. Cevap bulamazsınız kolay kolay. Çünkü cevabı medya bile yazmadı! Hangi gazetede gördünüz “Yasa şunları getiriyor ve cezası şu” diye? Yok… Böyle bir medyanın olduğu ülkede tabii ki “cambaza bak” durumları da kaçınılmaz oluyor. Sanki milletvekillerinin çok da umrundaydı bu yasa! Sanki milletvekilleri “Soykırım yoktur” demek için taa Fransa’ya mı gidecek? Onları da ilgilendiren bir durum olmadığı için insanlar milliyetçi duygularla kandırıldıktan sonra kıyak bir zam geçti TBMM’den. Ama bu zam vatandaş için değildi. Vekillerin kendileriyle ilgiliydi. Zira milletvekilleri insanların Fransa’ya odaklandığı saatlerde, Fransa’yı bahane edip TBMM’den gece yarısı “yangından mal kaçırır” gibi...

Devamını Oku

Aydın Menderes’ten Kim Özür Dileyecek?

Erden ÖZKANT 1960 darbesinde idam edilen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes, Ankara’da tedavi gördüğü hastanede önceki gün 65 yaşında hayatını kaybetti.Gerek Adnan Menderes’in hayatı ile ilgili gerek Aydın Menderes’in hayatı ile ilgili okunabilecek çok sayıda yazı ve haber çıktı gazetelerde. Ancak benim yazmak istediğim farklı. Daha doğrusu sormak istediğim sorular farklı: Aydın Menderes’ten de özür dilenecek mi? Peki ama bu özrü kim dileyecek? Zira… Aydın Menderes, henüz 14 yaşında iken babası, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, bakanlarıyla birlikte idam edildi. Aydın Menderes babasız büyüdü… Sevinçlerini, üzüntülerini babasıyla yaşayamadı… Gençliğini babasıyla yaşayamadı… Sevgilisini babasıyla tanıştıramadı… Başarılarını babasına gösteremedi… Babasına, “Bak senin yolunda yürüyorum” diyemedi… Çünkü o henüz 14 yaşındayken, babasını darbeciler idam ettiler… Aslında darbeciler, bir tek Aydın’ın babasını değil, bu ülkenin başbakanını idam ettiler, edebildiler… Demokrasiyi idam ettiler, halkın iradesini idam ettiler… Ama halk, sesini bile çıkaramadı Adnan Menderes’i çok sevdiği halde… Sadece çocuklarına Adnan ismini koyabildiler yıllarca o kadar… Bir de bazı cadde ve sokak isimlerine… Ve şimdi, yıllar sonra Aydın Menderes’in cenazesine sahip çıktılar. Çünkü Aydın Menderes, Adnan Menderes’in emanetiydi bu ülkeye ve insanlarına. Aydın Menderes, babasının yanına gitti. Peki ama ondan da özür dilenecek mi? Peki ama bu özür, kimden gelecek? Birileri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Dersim katliamı için özür dilediğinde yerlerinden fırlamıştı. Olsun… Onlar, yerlerinden fırlamaya devam etsinler. Çünkü gördükleri gibi, özür dilenecek daha çok olay var… Çünkü gördükleri gibi, özür dilenmesi gereken daha...

Devamını Oku

Taraf Gazetesi de Abonelik Sistemine Geçiyor

Erden ÖZKANT Yıllardır Zaman gazetesinin uyguladığı abonelik sistemine artık Taraf gazetesi de geçiyor.İnternet aboneliği de bulunan Taraf, aşağıdaki ilan ile abonelik sistemine geçtiğinin ilanını veriyor. Gazetenin etkisi biliniyor. Farklı düşünce ve inanışa sahip olanların ve hatta hangi gazete ve televizyonda çalışırsa çalışsın demokrasiden yana olan gazetecilerin bile Taraf’a duydukları sevgi ve saygıları da… Gazetenin, Türkiye demokrasi tarihine yaptığı katkı da… Ergenekon, Balyoz, Kafe, AKP ve Gülen’i Bitirme Planı gibi belgeleri yayınlayarak nasıl bir orduya sahip olduğumuzu, haberimiz olmadan ne türlü badireler atlattığımızı ortaya çıkardı Taraf. Hala daha gerçekleri ortaya çıkarmaya devam ediyor. Örneğin… Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın, PKK’lıların bulunduğu yer...

Devamını Oku

Mülkiyeliler, Saçlarını Kestirdikleri İçin Suçlu Olan Öğrenciler! ve Kendi Gençliğinden Korkan Bir Devlet

Erden ÖZKANT Benim de öğrencisi olma onurunu, gururunu yaşadığım ve 4 Aralık’ta kuruluşunun 152. yılını kutlayan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) öğrencisi Ozan Gündoğdu, emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun Hopa’da ölümünün ardından, Ankara’da yapılan eylemde 4 arkadaşıyla birlikte gözaltına alındı 31 Mayıs 2011 günü. Ve 3 Haziran’da da tutuklandılar arkadaşı Çağdaş Ersoy ile birlikte.Çok sevdikleri uzun saçları kesildi ikisinin de. Bunun üzerine, dışarıdan arkadaşları da onlara moral vermek için saçlarını kestirip bir fotoğraf çektirdiler ve bu fotoğrafı da, onlara gönderdiler. Aylar sonra hazırlanan iddianamede, Ozan ve Çağdaş’a moral vermek için saçlarını kestiren ve 31 Mayıs’taki eyleme katılan bu öğrencilerin,...

Devamını Oku

Başbakan Erdoğan’ın Dersim Özrü

Erden ÖZKANT 1930’lu yılların sonunda Dersim’de 13 bini aşkın kişinin öldürüldüğünü söyleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 23 Kasım 2011 günü bu olaylar için özür diledi. Erdoğan, özetle şunları dile getirdi: “Dersim’e yapılan operasyonlar bir isyanın bastırılması olarak zihinlerde ve vicdanlarda meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Bunu iddia edenlere karşı söyleyecek çok söz var. Ama, ilk Meclis’te Dersim Mebusu olarak bizzat Atatürk tarafından davet edilen Diyap Ağa’dan hiç kimse bahsetmiyor. Dersim operasyonları sonucunda tutuklanan ve asılan Seyid Rıza’nın 1915 olayları sırasında işgalci ordulara karşı savaştığından dönemin Valisi tarafından da “din ve namusuyla bize hizmet etti” denerek şereflendirildiğinden kimse bahsetmiyor. Dersim’de adım adım çerçevesi çizilmiş, bahaneleri hazırlanmış bir operasyon var. Çeşitli tarihlerde Dersim raporları hazırlanıyor. Bakın, şu rapor değerli kardeşlerim, sadece 100 adet bastırılarak gizli ve zata mahsus olarak bu notla belli yerlere gönderilmiş bir rapordur. Şimdi ne var bu raporda? Sadece birkaç cümleyi size aktarıyorum, sayfa 199, 1926 yılında Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey’in raporuna atıf yapılıyor ve deniyor ki: ‘Dersim, Hükümeti Cumhuriyet için bir çıbandır. Bu çıban üzerinde kati bir ameliye yapmak ve ihtimalatı elimeyi önlemek, selameti memleket namına farzı ayndır. Hükmü görüyor musunuz, farzı ayn. Ve değerli kardeşlerim, 201. sayfasında şu ifade var: “Dersim, Türkiye için cehalet, maişet darlığı, dahili ve harici tesvilat ve Kürtlük temalüatı ile bulaşmış tehlikeli bir çıbandır. Kati bir ameliyeye -kesin bir ameliyeye, işleme- tabi tutulması lazımdır. Bunun için evvela silah toplamak, badehu, ardından ıslahat yapmak icap eder.”...

Devamını Oku

Muhafazakar Medya ve Cenk Açık

Erden ÖZKANT Gazeteciler.com sitesini ve yazarları Cenk Açık ile Adnan Berk Okan’ı beğenerek takip ediyorum. Açık da, Okan da müstear isimlerle yazan ve muhafazakâr medyanın içerisinden gelen iki yazar. Özellikle Açık, yaptığı analiz ve eleştirileriyle muhafazakâr medyanın yaptığı yayıncılığı gözler önüne seriyor ve haliyle de bu medyadan ve yazarlarından tepki alıyor.Ben de medya dünyasının içerisinde birisi olarak, medyayı yakından takip ediyorum, bazı isimlerle tanışıyorum. Dolayısı ile medya ile ilgili yazılar da yazıyorum ve dolayısı ile bu dünyaya ilişkin yazılar dikkatimi çekiyor. Muhafazakar medya üzerine, o medyanın içerisinden gelen bir isim olan Cenk Açık’ın yazılarından ikisi aşağıda… Cenk Açık’ın 24 Kasım günü yazdığı yazısından: Türkiye’de medya denince akla gelebilecek kurum sayısı belli. Öyle değil mi? Eh konu medya olduğuna göre ‘yeni’ olsun ‘eski’ olsun fark etmiyor, bütün medyayı zaman zaman yorumluyor, tahlil ediyor, icabında eleştiriyorum. Kabul, muhafazakar medyadaki arkadaşları eleştirirken daha bir sert yazdığımın da farkındayım. Çünkü düzelmesini, dikkatli olmasını, klas işler çıkarmasını istediklerim, Türkiye’nin vicdanı olabileceğini düşündüklerim burada. Fakat nedir eleştiriye bu denli tahammülsüzlük? Ne zaman bu kadar hoşgörüsüz bir hal aldı bu arkadaşlar, gerçekten şaşırıyorum? Ben eli kalem tutanları eleştiriyorum öyle değil mi? İftira mı atıyorum? Hakaret mi ediyorum? Yalan mı yazıyorum? Kişisel sorunlardan, mahrem konulardan mı bahsediyorum? Esasen, eleştirilerimle gazetecileri, bu ülkeye ‘kaliteli yayın’ yapmakla sorumlu olanları daha nitelikli bir çabaya davet ediyorum. Bunun nesinden rahatsız oluyorlar? Hâlâ bu mahalledeyim. Bu mahallenin sakinlerinin göğsünü kabartacak bir medya...

Devamını Oku

1. Yıl, 110. Yazı

Erden ÖZKANT Yenimakale.com’daki ilk yazım, geçen yıl bugün yayınlanmış: “Söylenen yalanların sonu geldi”… Aradan 1 yıl geçmiş…Bu 110. Yazım… Şimdiye kadar 109 yazı yazmışım yani… Siyaset, gündem ve medya ağırlıklı yazmışım… Ancak zaman zaman farklı konuları da ele almışım… Örneğin magazinel yazı yazmışım… Örneğin futboldaki şikeden bahsetmişim… Örneğin gezi yazısı yazmışım ve Kırgızistan’dan, Bişkek’ten bahsetmişim… Kimi zaman yandaş medyayı, kimi zaman candaş medyayı eleştirmişim… Yılmaz Özdil’i de Emin Çölaşanı da eleştirmişim… Mustafa Kiras’ı da Mehmet Metiner’i de eleştirmişim… Ama aynı zamanda geçtiğimiz günlerde Özdil ile ilgili yazdığım bir yazıda Özdil’i eleştirmemişim, hatta “Bu konuda Özdil net yazmış, benim başka bir şey yazmama gerek yok” demişim… Zaman zaman AKP’yi ve Başbakan Erdoğan’ı eleştirmişim… Bu kapsamda Deniz Feneri Davasındaki yaşanan gelişmeleri eleştirmişim… Yakında bir eleştirel yazı daha yazacağım… Şike yasasının Meclis’ten geçmesi ile ilgili… Kısacası 1 yılda 110 yazı… Zaman ne kadar da çabuk...

Devamını Oku

Adnan Oktar… Maşallah, Maşallah!

Erden ÖZKANT Adı Adnan Oktar… Adnan Hoca diyenler de var ama ben bilmiyorum hoca mı? Hoca ise ne hocası onu da bilmiyorum. Kendisini Mehdi zannettiğini biliyorum. Aslında mehdi olmadığını büyük ihtimalle kendisi de biliyordur. Bildiğim bir şey de bu adamın, programlarına güzel kadınları çıkarması…Onlara program boyunca “Maşallah” deyip durması… Neye göre “Maşallah” diyor onu da bilmiyorum. Adnan Oktar, kişisel televizyon kanalında yayınlanan programını her zamanki gibi bu hafta da “Maşallah”lar ile doldurmuş. Bu sefer “Maşallah”ların sahibi, Türkiye’nin demokratikleşmesi yolunda büyük bir emek sahibi olan Taraf gazetesinin muhabiri ve yazarı Mehmet Baransu imiş. Oktar’ın konuğu kimdi bilmiyorum ancak Oktar programında, Ekşi Sözlük tartışmalarını ve bu tartışmalar çerçevesinde Baransu’yu ele almış. Baransu, Ekşi Sözlük’te, geçtiğimiz günlerde Allah ve Peygamber’e yönelik hakaretlerin yer aldığını gerekçe göstererek “Bu sözler oradan kaldırılmazsa Ekşi Sözlük Kapansın” kampanyası başlatmış ve Taraf gazetesi Yazı İşleri Müdürü Kerem Altan ile bazı yazarların sert köşe yazılarıyla karşılaşmıştı. Baransu, 28 Kasım Pazartesi günü köşesinden kendisine yönelik eleştirilere cevap vermiş, kendi gazetesinin bir yazarı da dahil bazı yazarlara şu cümleleri yazmış: “Dün neyi savunuyorsam, bugün de onu savunuyorum. Hiç ikiyüzlü olmadım. Özgürlük ve demokrasi adına ‘sizin için de ölmeye hazırım.’ ”   İnşallah, Maşallah!“İnşallah” ve “Maşallah”ların havada uçuştuğu programında  söylemlerini sık sık kullanması ile adından söz ettiren Oktar, Baransu için ”Aferin o aslana yahu. Maşallah… Kim bu delikanlı? Dindar bu delikanlı değil mi?” diye sormuş. Programdaki sunuculardan birinin “Her halde evet...

Devamını Oku

Yılmaz Özdil ve İki yazısı: N’i Ç’in ile Basın’ız Sağolsun

Erden ÖZKANT Daha önce bu sitede birkaç kez, Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil’i ve yazılarını eleştirmiştim. Bu sefer, daha önce bir yazımın başlığında da olduğu üzere “Mezubahis Özdil ise… gerisi teferruattır” demeyeceğim. Bu konular üzerine benim başka bir yazı yazmama gerek kalmadı şimdilik. Özdil, her iki konu hakkında da net ifadelerle yazmış zaten…Özdil’in ilk yazısı: Basın’ız sağolsun Gazeteci çocuklar öldü. Basın’ız sağ olsun. 30’unda da 50’sinde de 70’inde de olsa, gazeteci çocuktur onlar… Nüfus kâğıtlarında ne yazarsa yazsın, egoları büyümez, heyecanları yaşlanmaz. Profesyonel serseri’dirler. İlk günkü ruhla koşturur, ömrünü tükettiğinin farkına varmaz, varsa da zaten umurunda olmaz. Çünkü, haber yapamadığında ölür asıl… Bu virüs dolaşır damarlarında, kemirir için için, yer bitirir… O nedenle hayatını tehlikeye atar. Sen tapu biriktirirsin, onlar manşet biriktirir. Torunlarına banka cüzdanı gibi miras bırakacağı kupürleriyle yaşar. Bunlarla evli olmak, çekilecek kahır değildir. “Gazetenin yanında metres’im” duygusuyla nikâhlıdır gazeteci eşleri… Karı-koca olamayacaklarını anlarlar zamanla… Veya, taaa en başından bilmek zorundadırlar. Arkadaş olur. Sevgili olur. Koca olmaz. Kadın gazetecileri tenzih ediyorum; hakikaten “en zor meslek”tir gazeteci eşi olmak… Okulu yoktur. Maceranın bizatihi kendisidir. Çocuğunun doğumuna bile yetişemez çoğu… Kendi düğününe geç kalanı biliyorum. Kayalara çarpa çarpa, fırtınalarda boğuşa boğuşa öğrenilir. (Burak Ersemiz mesela… Hani şu, kameramanı Deniz Pirinççiler’le birlikte 5.6’lık depremden sonra çatır çatır çatlamış doğum hastanesine dalıp, etrafta doktor-hemşire olmadığı için, kuvözdeki bebeleri tek tek çıkaran Show Haber’deki gazeteci çocuk… Bir kızı var, bir de oğlu...

Devamını Oku

3 Ay Deniz Feneri Sanıkları İçin Uzun da Diğer Dava Sanıkları İçin Değil mi?

Erden ÖZKANT Deniz Feneri e. V davası çok garip bir şekilde yürütülüyor. Ergenekon davasından farklı bir kulvarda devam ediyor dava her ne hikmetse. Soruşturmayı yürüten savcılar görevden alındılar, davayı haber yapan gazetelere uyarılar gönderildi ve gazetelerden davayla ilgili haber yapmamaları istendi, haber yapanlara da davalar açıldı.Dava kapsamında yapılan gözaltıların biçimleri bile bambaşkaydı; gizlice gözaltına alıp mahkemeye getirmeler, görüntü alınmasına izin vermemeler, 6 kişinin tahliye edilmesi… Niye? Çünkü 3 ayda tutukluluk süreleri cezaya dönüşüyormuş! Allah Allah! Yargıçların akıllarına yeni mi gelmiş uzun tutukluluk sürelerinin cezaya dönüşmesi? Birincisi, 3 ay uzun bir süre mi? İkincisi madem bu insanlar tahliye edildiler, peki Ergenekon tutukluları ne olacaklar? Zira Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay 3 yıldır içerdeler, Nedim Şener, Ahmet Şık ve Soner Yalçın 8 aydır içerdeler. Birçok davada yüzlerce sanık aylardır içerde. Onların uzun tutuklulukları cezaya dönüşmedi mi? Yargımızın bağımsız ve tarafsız olmadığı ortaya çıkmış oldu böylece. Yargı, herkes için… Masumiyet karinesi, herkes için… Tutukluluk süreleri de herkes için yanlış ve uzun süreler herkes için yanlış. Ama bizde pek de böyle değil. Ergenekon’dan içerde olanlara böyle bir uygulama yapılsaydı şayet hükümete yakın medya hiç böyle sus pus olur muydu? Ertesi gün yaygarayı koparırlardı manşetlerden. Daha ceza kesinleşmeden insanlar aylarca içerde yatıyorlar ve tedbiren uygulanması gereken tutuklamaların süresi uzayınca da cezaya dönüşüyor daha ortada iddianame yokken, suç kesinleşmeden. Halbuki ortada suç varsa ceza olur ve bunun için de deliller olur. Uzun tutukluluk sürelerinin hızlandırılması...

Devamını Oku

Bayram

Erden ÖZKANT Bugün Bayram… Sabah zar zor kalktım, perdemi açtım… Güneş gülümsüyordu tüm sıcaklığıyla insanlara…Ben ise gözlerimi henüz tam olarak açamıyordum… Güneşe ufaktan bir göz kırpabildim, o kadar… Elimi yüzümü yıkadım ve birçok kişinin kurbanlıklarla uğraştığı veya evinde uyuduğu saatlerde işime gitmek üzere evden çıktım… Bayram günü çalışmak, hele bir de birçoklarının ‘devlet’ diyerek soğuk bir memleket olduğunu söyledikleri Ankara’da… Gülerek, sevinçle, “bugün bayram erken kalkın çocuklar” şarkısını mırıldanarak evden çıktım… Gazeteme vardım ve mesaiye başladık… Ankara’nın pek de alışık olmadığı biçimde yollar, caddeler, kafeler boştu… Bazı kafelerdeki sabahın erken saatlerinde oturmuş eğlenen gençler ile kendisini genç hisseden ve okey oynayan ihtiyarlar ise dikkatimi çekmişti… Bir yandan bu sabah bile işyerlerine gitmeye çalışan az sayıdaki insanlar, diğer yandan işyerlerini açmaya çalışanlar… Bugün bayram… Ankara’da bir bayram sabahı… Güneşin tüm sıcaklığıyla içimizi bu kış gününde ısıtmaya çalıştığı bir bayram sabahı… Elimde gazeteler, ekranda haberler… Sıcak bir çay ve simit ile küçük bir kahvaltı… Arkamdaki penceremden sırtıma vurarak içimi ısıtan güneş… Ben ve mesai arkadaşlarım… Tabii bir de telefonda sevdiklerimin...

Devamını Oku

Uyusun da Büyüsün Neeenni, Büyüsün de Ölsün Neeenni!

Erden ÖZKANT Hakkâri Çukurca’da 24 askerimizin şehit olduğu saldırının ardından Türkiye’nin birçok yerinde protesto gösterileri yapıldı ve bu gösterilerde yine aynı sloganlar atıldı: “Şehitler ölmez, vatan bölünmez”, “Kahrolsun PKK”, “Hükümet istifa”…Artık bu sloganlar eskimedi mi? Çünkü bakın askerler ölüyorlar… “Ölmez” demeniz hiçbir şey fark etmiyor yani. Siz ne derseniz deyin yine de ölüyor gencecik insanlar. Ağlıyor anneler, babalar, sevgililer… PKK da kahrolmuyor, askerlerimizi öldürmeye devam ediyor. Suçlu kim? Başta liberaller olmak üzere açılım politikalarını savunanlar mı suçlu? Hükümet mi suçlu? Ordu mu suçlu yoksa? Sahi kim suçlu? “AKP istifa”ymış! Açılım politikası yüzünden askerlerimiz şehit olmuşlarmış! Generaller içerde yattıkları için bu saldırılar oluyormuş! Hayır efendim… Açılım politikasını sabote etmek isteyenler, bu saldırıları gerçekleştiriyorlar. Yeni anayasa sürecini baltalamak isteyenler, bu saldırıları yapıyorlar. Generaller içerde değillerdi yıllardır. Ne oldu, bitirebildiler mi bu terörü? Hayır. Çünkü onlar, terörle mücadele için çözümler yazmıyorlardı, onlar andıçlar yazıyorlardı, masum insanları bitirme planları yazıyorlardı. Onlar, gazetecileri ve aydınları fişlemekle meşgul oluyorlardı. Onlar, “AKP’yi nasıl bitirebiliriz”in peşindeydiler. Evet aynı Mehmet Altan’ın söylediği gibi bizim gerçekten bir ordumuzun olmadığını bu saldırıyla daha iyi anladık. Bizim ordumuz, dibinden daha katırlarla günlerce silah ve mühimmat taşıyan PKK’lıları farkedemeyen, istihbaratı olmayan, askerlerini koruyamayan, askerlerin yardımına zamanında gidemeyen bir ordu. Maalesef ama bu bir gerçek… İnsanlarımızın ısrarla görmek istemedikleri bir gerçek hem de… AKP istifa etmemeli, açılım politikaları sürmeli, yeni anayasa da yapılmalı. Peki, APO idam edilmeli mi? Çünkü son günlerde bir de...

Devamını Oku

Yunus, Azra, 24 Asker ve Diğerleri İçin Artık Hesap Sorma Zamanı

Erden ÖZKANT Van’da pazar günü meydana gelen 7, 2’lik depremde yüzlerce vatandaşımız hayatını kaybetti, 1000’in üzerinde vatandaşımız yaralandı, binlerce ev yıkıldı, hasar gördü.Depremin simgesi olan Azra bebek, enkaz altından sağ salim çıkarıldı ama depremin bir diğer simgesi, futbolculuk hayalleri kuran 13 yaşındaki Yunus hayatını kaybetti. Taraf gazetesinin, 26 Ekim Çarşamba günkü 1. sayfasında yer alan fotoğraflar, aslında çok şey anlatıyordu. Tabii bu fotoğrafların yanında, “Hesap verin”  manşeti de… Evet… 1999 Gölcük depreminin ardından 12 yıl geçmiş olmasına rağmen yine okullar yıkıldı, yine çadır dağıtma sıkıntıları yaşandı. Niye? Bu devlet, insanlarına bu kadar mı değer veriyor? Yıllardır bu ülkede depreme...

Devamını Oku

Azra Bebek ve Annesi…

Erden ÖZKANT Van’da meydana gelen deprem, vicdanı olan herkesi üzdü, “Tüm Türkiye” diyemeyeceğim ama büyük bir çoğunluğumuzu derinden yaraladı. Milyonlar, günlerdir oradaki vatandaşlarımız için gözyaşı döküyor, dualar ediyor, maddi yardımlarını esirgemiyorlar ve enkazlardan vatandaşlarımız sağ salim çıkarıldıkça mutluluk gözyaşlarına boğuluyorlar… İşte insanı gözyaşlarına boğan bir güzel haber: Azra bebek, 46 saat sonra enkazdan sağ kurtarıldı.Van Erciş’te, depremden 46 saat sonra bir mucize yaşandı ve henüz iki haftalık Azra bebek, enkaz altından sağ olarak kurtarıldı. Sevindiren bu kurtuluştan kısa bir süre sonra güzel bir haber daha geldi: Azra bebeğin annesi Semiha Karaduman da enkazdan sağ çıkarıldı… Azra bebek ve annesi, enkaz altından kurtuldular… Bir mucize yaşandı… Birçok anne ve bebekleri, enkaz altında hayatlarını kaybettiler maalesef. Ama mucize işte… Azra bebek ve annesi kurtuldular… Çocuğunu bin bir güçlükle dünyaya getiren anne, iki hafta sonra meydana gelen bir depremle enkazın altında kalıyor bebeğiyle birlikte. Kim bilir enkaz altında neler düşündü, aklına neler geldi o annenin? Kim bilir bebeğiyle ilgili neler düşündü enkaz altında? Hâlbuki iki hafta önce bebeği için neler hayal ediyor, neler arzuluyordu o anne? Ama hayat, iki hafta sonra anneyi bambaşka hayallere itmişti, hem de enkaz altında… Kim bilir o anne, belki de enkaz altında “bebeğim hayatta değilse beni de kurtarmasınlar” demiştir… Kim bilir o anne, belki de “bebeğim yoksa hayat neyime lazım” demiştir… Kim bilir o anne, nasıl bir ümit taşımıştır yüreğinde saatlerce “bebeğim lütfen ölmemiş olsun, buradan çıkarsam...

Devamını Oku

Müge Anlı’nın Faşistliği ile Acun Ilıcalı’nın Vurdumduymazlığı ve Riyakârlığı

Erden ÖZKANT Atv programcısı Müge Anlı, ekranlarda “Herkes haddini bilecek” ifadelerini kullandı Van’da meydana gelen depremin ardından. Anlı şunları söyledi: “Her fırsatta küçücük çocuklar tarafından taş attırılan polisler, olay yerine gelip ilk müdahale edenlerdi. Mehmetçik… Bizim Selcan’ın erkek kardeşi de Van’da askerlik yapıyor. Ona ve tüm askerlerimize hayırlı teskereler diliyoruz. Allah da askerimize polisimize zeval vermesin. Onlara taş atanların da elleri kırılsın.Canımız istediğinde kuş avlar gibi taş atıyoruz. Dağlarda vuruyoruz. Sonra bir şey olunca da asker gelsin, polis gelsin diyoruz. Dengeleri kuralım. Zor günlerde canım cicim. Kuş avlar gibi avlamayalım bunları. O kadar kolay değil. Herkes haddini bilecek…” Bu sözler, doğal olarak tepki çekti. Gerçi bu sözler, ülkemizde çokça bulunan faşistlerin görüşlerinin dışa vurumuydu aynı “Türkiye bugün başka bir haberle sarsıldı. Tüm Türkiye, her ne kadar Van’dan da gelse haber, üzüldü…” diyen, diyebilen Haber Türk spikeri Duygu Canbaş gibi… Ve bir de, şehitleri de depremi de görmezden gelen, halkın acısını paylaşmayan, sanki uzayda yaşayan televizyon ve radyocular… Bu televizyonculardan birisi de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın annesi Tenzile Hanım’ın ölümü üzerine ertelediği “O Ses Türkiye” yarışmasını, Van depremine rağmen yayınlayabilen Acun Ilıcalı. Umrunda mı Acun Ilıcalı’nın, Hülya Avşar’ın, Mustafa Sandal’ın, Murat Boz’un ve Hadise’nin Van’da yaşanan o acılar?Bir televizyonda Van’dan gelen acı sesler, diğer yanda ise şen şakrak bir şekilde en iyi sesi kapma yarışı…Ölü sayısı 500’e yaklaşmış…  1000’den fazla yaralı varmış… Kar yağacakmış…Havalar soğukmuş…İnsanlar bu soğukta dışarıda kalmışlar… Babalar,...

Devamını Oku

Acı, Vurdumduymazlık ve Depreme Bile Sevinebilen Vicdansızlar

Erden ÖZKANT Acı üstüne acı yaşıyoruz son bir haftadır. Önce Hakkâri Çukurca’da yaşanan PKK saldırısında 24 askerimiz şehit oldu. Saldırı haberini ‘son dakika’ olarak öğrendiğimde uzun bir süre dondum kaldım. Kahvaltımı yapamadım, çayımı içemedim, gün boyu konuşamadım ve kendimi çok kötü hissettim. Sadece “Böyle bir orduya yazıklar olsun” diyebildim. O kadar…  Daha sonra çeşitli yerlerden gelen şehit sayıları da eklendi bu 24 sayısına.Ve pazar günü öğle saatlerinde vicdanı ölmemiş her insanı derinden sarsacak olan o haber: “Van’da 7, 2 büyüklüğünde deprem meydana geldi.” Ardından depremin, 9 şiddetinde hissedildiği, Erciş’i yerle bir ettiği, evlerin çok büyük bir kısmını ve bir öğrenci yurdunu yıktığı; depremde yüzlerce insanımızın hayatlarını kaybettikleri ve yüzlercesinin de yaralandıkları haberleri… Ve insanı kahreden tahmin: “1000 civarında ölünün olduğu tahmin ediliyor.” Ve ben de kendimi kaybediyorum. Durmadan gözyaşı döküyorum. Gözyaşlarım, kendiliğinden inci gibi süzülüyor yanaklarımdan aşağı doğru. Konuşamıyorum, yiyemiyorum, içemiyorum. Sadece ağlıyorum. Canlı yayınlardan takip ediyorum olan biteni, diğer taraftan bilgisayarımdan gelişmeleri an be an takip ediyorum. Görüntüler, arama kurtarma çalışmaları, kurtarılanlar, yıkılmış binalar, ambulanslar… Ve cesetler… Ölü sayısı durmadan artıyor. Ve artık dayanamıyorum, boğuluyorum kendi gözyaşlarımda… Akşam oluyor. İşyerimden çıkıyorum. Kızılay Karanfil Sokak’taki kafeler, barlar, oyun salonları tıklım tıklım… Son ses müzik… Gençler nasıl da gülüyorlar, eğleniyorlar… Niye “ateş düştüğü yeri yakıyor” dediklerini sanki daha iyi anlıyorum. Ama zaten hep böyle dediğimiz için bu kadar acı üst üste gelmiyor mu? Şehitler oluyor “ateş düştüğü yeri yakar”; deprem...

Devamını Oku

Çukurca Saldırısı, İhmaller ve Vatandaşlarımız

Erden ÖZKANT Hakkâri Çukurca’da PKK, dün 8 ayrı noktaya eş zamanlı saldırılar yaptı. Bu saldırılarda 24 askerimiz şehit oldu, 18’i ise yaralandı. Gazeteler, saldırıyı ayrıntısıyla verdi zaten. Ben daha çok birkaç noktaya değineceğim.Birincisi, bu saldırı nasıl gerçekleşti? Sınırdaki güvenlik birimleri ağır silahlarla nasıl bu kadar rahat bir şekilde saldırıya uğradı ve bu kadar kayıp verdi? Yahu bu ülkenin istihbaratı yok mu? Bu ülkenin savunma sistemi bu kadar mı kötü? Ellerini kollarını sallayarak PKK’lılar nasıl böyle bir saldırı yapar da 24 askerimizi öldürür? Geçmişte de böyle saldırılar oldu. O saldırılardaki kimi zaafiyetler ve ihmaller ortaya çıktı. Hatta maalesef bazılarının PKK’lılarla işbirliği içerisinde olduğu da ortaya çıktı. (Bakınız Dağlıca baskınında Tabur Komutanı olan dönemin Kurmay Yarbay’ı Onur Dirik’in Zaman gazetesine yaptığı açıklamalar) İnsanlar, “Paşalar, generaller bu nasıl iştir?” diye sormak yerine, hep hükümete sordular: “Başbakan ve bakanlar, bu nasıl iştir?”. İnsanlar, hep hükümeti istifaya çağırdılar. Vatandaşlar, şehit cenazelerinde bakanları ‘yuhaladılar’ ama komutanları alkışladılar. Genelkurmay’ın ihmalleri, vatandaş tarafından hiç sorgulanmadı. İnsanlarımız, ortaya çıkarılan bunca darbe planlarını, ordunun ihmal ve zaafiyetlerini görmezden geldiler. Medya tarafından da bunlar sorgulanmadı… Bakın bugünkü gazetelere. Birkaçı hariç ne zafiyet sorgulaması var ne de ihmal? Tamam daha acımız yeni, belki biraz erken hesap sormak için ama yine de ortada bir tezatlık yok mu? Baksanıza Aydınlık gazetesinin 1. sayfasına… Aydınlık’a göre savaşçılarımız Hasdal’da yattıkları için bu kadar şehit veriyormuşuz güya? Yok canım? O paşalar dedikleriniz şimdiye kadar savaştılar da...

Devamını Oku

Saçların ‘AK’lamış Tarık Akan!

Erden ÖZKANT Altın Portakal Film Festivalinin açılışında Rutkay Aziz’in yaptığı konuşmanın ardından, bu sefer de Tarık Akan’ın hükümete gönderdiği mesaj, ödül gecesine damgasını vurdu. 1980’de 12 Eylül askeri darbesi nedeniyle yapılamayan Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En iyi erkek oyuncu” seçilen Akan’ın ödül sonrası yaptığı konuşma, Aziz’imin yaptığı konuşma mantığındaydı.Yani o da büyük bir çelişkiyle konuştu ve asıl teşekkür etmesi gereken AKP’yi ve Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ı göz ardı ederek, Antalya Belediye Başkanı CHP’li Mustafa Akaydın’a teşekkür etti! Sanki Kültür Bakanı Akaydın’mış, sanki bu organizasyona Akaydın imza atmış gibi Başkan da etrafına gülücükler saçıyordu! Yahu insanda biraz ar duygusu olmaz mı? (Gerçi Müjde Ar ordaydı. Hatta Akan’ı hala yakışıklı bulduğunu söyleyip, onunla filmlerde gerçekten öpüştüğünü söyledi!) CHP eski Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal’ın da katıldığı ödül gecesinde kendisine bu ödülü layık görenlere teşekkür eden Akan, hükümete de mesaj yollamayı ihmal etmedi “12 Eylül 1980 ülkemde karanlığın başladığı an. Ama 2011 Silivri, Ergenekon, Balyoz, Gök, Adalet, gençlik… Lütfen 2011 AK mı kara mı siz verin” diyerek. Akan, AKP hükümeti zamanında yapılan darbe operasyonlarına gönderme yaptı yani. Ve Aziz’im gibi yine uzun süre alkışlandı. Peki… O darbe planları Taraf’ta yayınlanmasaydı, sözde yandaşlar tarafından bu planların üzerine gidilmeseydi, operasyonlar yapılmasaydı, AKP operasyonların arkasında durmasaydı bu ödül töreni nah yapılırdı, Akan ve şürekası da o ödülleri nah alırlardı! Tüm bunları hala görmeyen bu zihniyet, maalesef Türkiye’nin üzerinde kara bulut gibi dolaşıyor....

Devamını Oku

Sibel Eraslan’ın Başörtüsü İçin Gözyaşları ve Sorular…

Erden ÖZKANT Habertürk ekranlarında gazeteci Balçiçek İlter’in sorularını yanıtlayan Star yazarı Sibel Eraslan, canlı yayında kendini tutamayarak ağlamış. İlter, Eraslan’a “muhafazakârların, kadınların en büyük sorunu olarak türbanı göstermesine kızıyorum açıkçası. En büyük sorunu bu mudur kadının gerçekten?” diyerek yönelttiği soruya hiç beklemediği bir tepki almış.İlter’in sorusuna karşılık başörtülü kadınların yaşadığı açmazı anlatan Eraslan gözyaşlarına hâkim olamamış ve şunları söylemiş “Biz bu sorun çözülmeden dışarı çıkamıyoruz. Sadece dışarıyı görmek değil, kapıyı açıp dışarı çıkmak istiyoruz. Düşünsene 1968’den beri bu insanların kurduğu hiç bir hayal yok…” Öncelikle Eraslan’ın gözyaşları bu sorunu çözmez, çözemez… Çünkü şimdiye kadar zaten binlerce insan ağladı ama bu sorun hala daha çözülemedi. BDP’den AKP’ye başörtüsü golü Kadın milletvekillerinin Meclis Genel Kurulu’nda pantolon giymesine imkan sağlayan içtüzük değişikliği teklifi AKP tarafından Anayasa Komisyonu’na geri çekildi. CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in bacak protezinden dolayı gündeme gelen ve tüm partilerin üzerinde uzlaştığı kadın milletvekillerinin Meclis Genel Kurulu’nda pantolon giymesine imkan sağlayan içtüzük değişikliği teklifi AKP tarafından geri çekildi. BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in verdiği “Genel Kurul çalışmalarında türbanı da serbest bırakıp kravat zorunluluğunu kaldıran” değişiklik önergesini, AKP’nin “Hayır” dememek için geri çektiği ileri sürüldü. Süreyya Önder’in imzasıyla teklif görüşülmeden önce Meclis Başkanlığına verilen önergede ”Genel Kurul salonunda yer alan milletvekilleri, bakanlar, TBMM teşkilat memurları ve diğer kamu personelinden erkekler ceket ile pantolon giyer, kadınlar ise tayyör, ceket ve pantolon giyer, dini inancının gerekli kıldığı başörtüsünü takabilir” ifadeleri yer almıştı....

Devamını Oku