Her açıdan büyük bir kargaşanın, karışıklığın yaşandığı II. Meşrutiyet (1908-1923) dönemi edebî açıdan da o güne kadar görülmemiş bir hareketliliğin yaşandığı dönem olarak edebiyat tarihlerinde yerini alır.
Bu karışıklık ve hareketliliğin en yoğun olarak tezahür ettiği edebî tür ise “şiir”dir. Fecr-i Âti ve Milli Edebiyat cereyanlarının etkinliği yanında Nâyilik ve Nev-Yunânîlik gibi farklı şiir hareketleri de bu dönemde “milli” bir şiir oluşturma çabalarının örnekleridir.
Fecr-i Âti’nin dağılmasının hemen ardından ve önce “dil”de millileşme çabasıyla başlayan Milli Edebiyat cereyanı 1914’ten sonra şiir alanında da aynı amaçla çalışmalara başlar. Fakat bu, aynı zamanda büyük tartışmaların da başlangıcı olur. Ziyâ Gökâlp “hece” ile şiir yazılması için ciddi şekilde çalışır. Bir taraftan kendisi bu tür şiirler yazan edip diğer taraftan da genç şairleri bu yönde etkilemeye başlar.
Bir yanda böyle bir cephe oluşurken diğer yanda “şiir şekilden ibaret değil” diyen ve şiirlerini “aruz”la yazmakta ısrar eden şairlerden oluşan başka bir cephe de dikkat çekmeye başlar. Mehmet Âkif, Yahyâ Kemâl, Ahmet Hâşim, Cenap Şehâbeddin gibi büyük şahsiyetler bu isimlerdendir.
Tartışmalar şekille sınırlı kalmıyor “millilik” anlayışında da sorunlar yaşanıyordu. Milli olmayı dille sınırlayanlar, “esas millilik Osmanlıya dönüştür” diyenler, daha ileri gidip bunu Yunus Emre, Mevlana gibi isimlerin eserlerindeki mistik duygularda arayanlar karmaşanın oluşmasına etki eden gruplardan bazılarını oluşturuyorlardı.
İşte böylesine karışık ve hareketli bir dönemde şiir, çeşitli merhalelerden geçecek ve Türk şiiri, belki de en verimli dönemini yaşamış olacaktı.
* II. MEŞRUTİYET’E KADARKİ DÖNEMDE TÜRK ŞİİRİ
* ŞİİRDE YENİ DÖDEM: “FECR-İ ÂTİ”
* ŞİİRDE YENİ BİR ANLAYIŞ: “MİLLİ EDEBİYAT”
SONUÇ
Uzun bir sessizliğin ardından II. Meşrutiyet’in ilanından sonra tekrar ve eskisinden daha hareketli olarak yeni bir döneme başlangıç yapan Türk şiiri, verilen eser ve ortaya çıkan edip çeşitliliğinin yanında tartışmalarıyla da Türk Edebiyat Tarihi’nde önemli bir yer edinmiştir. Fecr-i Âti ile başlayıp Milli Edebiyat ile devam eden edebi anlayışlar içinde en dikkat çeken ve uzun soluklu olan tartışma “hece-aruz” tartışmasıdır. Milli bir şiir vücuda getirmek isteyen ediplerden bir kısmı, milli vezin hecedir, her şey şekilde başlar, düşüncesi ile milli şiirin ancak hece ile yazılabileceğini savundular. Bir kısım şair ise milliliğin şekille olamayacağını, bunu muhtevada göstermek gerektiğini öne sürdüler.
Uzun tartışmaların sonunda, denilebilir ki, hece aruza galip geldi ve bu dönem ve hatta ondan sonraki belli bir dönem daha çok hece ile şiirler yazıldı. Fakat hiçbir hece vezinli şiir, Yahya Kemâl’in şiirlerinin seviyesine gelemedi. Hiçbir hececi şair, Mehmet Âkif gibi şöhret elde edemedi. Bu dönemin edebiyatımıza kattığı en önemli değerler, Ahmet Hâşim, Mehmet Âkif, Yahya Kemal (“Ok” şiiri hariç) hiçbir zaman hece ile şiir yazmadılar. Oysaki bu isimler, yıllar sonra bile dönemin içinde ve büyük bir gururla anılacaklardı. Aruza varlık olarak galip gelen hece ise yerini bir süre sonra serbest nazma bırakacaktı: “Son yüzyılın başlarından itibaren milli edebiyat cereyanının hece veznini aruzun yerine geçirme gayreti bu husustaki mücadelesini kazandı. Aruz Yahya Kemâl gibi müstesna bir sanatkârında bulunduğu birkaç mümessili ile devrini kapatmış görünmektedir. Hece veznini benimseyen yeni şiir de uzun ömürlü olmadı; hemen her yerde olduğu gibi o da bugün yerini, âhengi güç bir mimaride arayan serbest nazma bırakmış bulunuyor.” (İslam Ansiklopedisi, 1991: 437)
Aslında bu uzun ve akla pek yatkın olmayan tartışmalara 12 Mart 1921’de TBMM’de Milli Marş güftesi olarak ittifakla ve büyük bir coşkuyla kabul edilen, büyük üstad Mehmet Âkif Ersoy’un İstiklâl Marşı isimli eseri son noktayı koymuştur. Zira, bugün hâlâ büyük bir coşkuyla seslendirdiğimiz ve bu ülke payidar kaldıkça aynı coşkuyla seslendirmeye devam edeceğimiz, her mısrası “milli” mücadelemizi, “milli” şuurumuzu en ince ince ayrıntısına kadar anlatan “İstiklâl Marşı” aruzun fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbı ile yazılmıştır…
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül… Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.”
KAYNAKÇA
Akyüz, Kenan (1986), Batı tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, İnkılâp Kitabevi, İstanbul.
Akyüz, Kenan (1995), Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri (1860-1923), İnkılâp Kitapevi, İstanbul.
Argunşah, Hülya (2005), “Milli Edebiyat”, Yeni Türk Edebiyatı El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara, 197.
Banarlı, Nihad Sami (1971), Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, MEB, İstanbul.
Çetin, Nurullah (1995), “Tahsin Nahid’in Ruh-ı Bî-kayd Adlı Kitabımda Yer Almayan Şiirleri”, Ankara, AÜ, DTCF Der., S: 1-2, c: XXXVII, s: 541-581.
Çetişli, İsmail (2007), “İkinci Meşrutiyet Döneminde Ortaya Çıkan Fikrî, Siyasî Hareketler ve Türk Edebiyatına Yansımaları”, İkinci Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, (Haz. Prof. Dr. İsmail Çetişli, Prof. Dr. Nurullah Çetin, Prof. Dr. Abide Doğan, Doç. Dr. Alim Gür, Şenol Demir, Cengiz Karataş), Akçağ Yay., Ankara, 125-364.
Doğan, Abide (2007), “Fecr-i Âti Topluluğu”, İkinci Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, (Haz. Prof. Dr. İsmail Çetişli, Prof. Dr. Nurullah Çetin, Prof. Dr. Abide Doğan, Doç. Dr. Alim Gür, Şenol Demir, Cengiz Karataş), Akçağ Yay., Ankara, 487-513.
İslam Ansiklopedisi (1991), “Aruz Maddesi”, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 437.
Kolcu, Hasan (1993), Türk Edebiyatında Hece-Aruz Tartışmaları, KB Yayınları, Ankara.
Okay, Orhan (1992a), “Fazıl Ahmet Aykaç”, Büyük Türk Klasikleri, Ötüken-Söğüt, İstanbul, 187-194.
Okay, Orhan (1992b), “Emin Bülend Serdaroğlu”, Büyük Türk Klasikleri, Ötüken- Söğüt, İstanbul, 380-390.
Ortaç, Yusuf Ziya (1966), Bizim Yokuş, İstanbul, s: 23.
Özgül, M. Kayahan (1986), Halit Fahri Ozansoy, KTB Yayınları,
Ankara, s:75.
Türk Dili (1992), (Çağdaş Türk Şiiri Özel Sayısı), S: 481-482, Ocak-Şubat, s: 557.__
Teşekür ederim Mehmet Bey, beğendiğinize sevindim.
Zevkle okudum, tebrikler.