Osmanlı padişahları içerisinde Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman arasından niçin Fatih Sultan Mehmet’in ön plana çıktığını anlatmaya çalıştık. Bu durumu Türkiye Cumhuriyeti için düşündüğümüz de Menderes mi, Özal mı, Erdoğan mı hangisi ön plana çıkan lider olur diye sorumuza devam ettik.
Menderes’in, o dönem içerisinde mevcut tek parti yönetim anlayışının dışına çıkarak yaptıkları, bir milattı. Yaptığı işlerin demokratik ve halka yönelik olması çok önemliydi. Böylece halkın desteğini arkasına alan Menderes Başbakanlığa kadar yükselmişti.

Sponsor Bağlantılar

Devletin yeni yapılanmasında kendisine yer bulamayanlar bu durumu hazmedemediler.   Değişime karşı olanlar, halkın varlığını benimsemeyenler Menderes’in icraatlarına engel olmak için ellerinden geleni yaptılar.

Adnan Menderes’in, karşısındaki değişime ayak direyen bu gruba karşı söyledikleri, durumu çok sarih bir şekilde ifade ediyor diye düşünüyorum. Menderes’in ifadeleri aynen şöyle: ”Milletin olan her güzel şeyden birisini dahi benimsemek faziletini gösterdiler mi? Hayır. Aksine olarak her muvaffakiyeti bir felaket, her güzel ve muhteşem eseri bir zarar diye göstermek için nasıl çırpındıklarını milletçe bilmiyor muyuz?” Menderes içinde bulunduğu durumu bu şekilde ifade etmekteydi ve tarih bunları not etmişti.

Menderes tek parti anlayışına karşı durmuş, senelerce zorla aslından uzak olarak okutulan ezana son vermiş ve halkın egemen olduğu bir devlet anlayışı için gayret sarf etmiştir. Menderes bu yaptığı icraatlara karşılık idama mahkum edilmiştir. Evet, Türkiye Cumhuriyet’i Başbakanı maalesef idam edilmiştir. Sene 1960. Çok uzak bir zaman değil. İletişimin çok geri olduğu bir zaman hiç değil. Herkesin gözü önünde bir ülkenin başbakanı yaptığı halk yanlısı icraatlar karşısında idam ediliyor. Menderes bu milletin tarihinde güzel icraatları ile mazlum bir lider olarak yer alacak. Ama karşısında bulunan, nasıl bir zihniyet olduğu anlaşılamayan, güruh ise tarihte kara lekeler olarak yer bulacak.

Özal ise yaptığı çalışmalar ile hem yurt içi hem de yurt dışında ses getirmiştir. En önemlisi Özal bu ülkenin ilerlemesini istemeyenlere karşı sessiz kalmayarak en büyük icraatı yapmıştır. Halka ve siyasetçilere nasıl dik durulur bunu göstermiştir. Buna en güzel örnek kendisine karşı düzenlenen suikastın hemen akabinde sarf ettiği sözlerdir. “Bilhassa belirtmek istiyorum; Allah’ın verdiği ömrü, O’nun isteğinden başka alacak yoktur, biz de O’na teslim olmuşuzdur.” Bu sözlerle Özal Allah’tan başka kimseden korkmuyorum mesajı vererek timsal olacak bir davranış sergilemiştir.  Ayrıca Özal ‘ın Kürt sorunu ile ilgili yaptığı çalışmalar gerçekten önemlidir. Özal da tarihe yukarıda sarf ettiği sözler ve Kürt sorununa ilişkin yaptığı güzel çalışmalar ile geçmiştir.

Evet, Menderes açık bir şekilde idam edilmiştir ancak Özal’ın ölümü ise hala tartışılmakla birlikte zehirlenmiş olması muhtemel bir vaka olarak tarihte yerini almıştır.

Tayyip Erdoğan ise aslında tarihteki örneklerden ders çıkarmış bir tavırla icraatlarını ortaya koydu. Temkinli adımlarla ilerlemeyi seçti. Sabırsızlık göstermedi ve bu ülkenin ilerlemesini istemeyen odaklara karşı ne yapılması gerekiyorsa yaptı.

Özellikle son dönemde ekonomi ve dış politika açısından ortaya konan ilerleme hemen hemen herkesin mutabık olduğu noktalar. One minute çıkışı dış politikada sıçrama taşı oldu Türkiye için. Ayrıca Tayyip Erdoğan süreci henüz devam ediyor dolayısıyla acaba Türkiye Cumhuriyet’i sıçramayı nerede yaptı veya yapacak diye sormamız sürecin devam etmesindendir. Şimdi anlaşılamayan bazı şeyler bundan 50 sene sonra çok farklı bir şekilde anlaşılabilir.

Burada bahsi geçen üç liderin de ayrı ayrı güzel hasletleri olmakla birlikte bunların kıyaslamasını tarih yapacaktır. Acaba Türkiye Cumhuriyeti’nin Fatih’i kim sorusuna en iyi cevap verecek olan esasen tarihin ta kendisidir. Bu millet nasıl Fatih’i, Yavuz’u vs. anıyorsa aynen öyle de bu millete hizmet eden herkese hizmetleri ölçüsünde karşılığını verecektir.

İnsanların nazarında her zaman göz önünde olan siyasiler sanki ülkedeki tüm icraatları kendi başlarına yapmış gibi görünüyorlar(Genel itibariyle, istisnalar hariç). Ama bu icraatların arkasındaki halkın içerisinde siyasetten uzak duran liderler var ki aslında temeli onlar atmışlar. Siyasiler de bu temelin üzerine binayı inşa etmişler. Dolayısıyla çoğu insan binayı görüyor ama o binanın ayakta mütemadiyen durmasını sağlayan temeli göremeyebiliyor.

Buradan gelmek istediğim şu ki: Temeli oluşturan manevi şahsiyetler aslında devletin ilerleyişinde çok önemli bir konumdalar. Görünmüyorlar çünkü onların göz önünde bulunmak gibi bir dertleri yok. Yaptıkları işleri kendi şahsiyetleri üzerinden götürmüyor, ortak değerler üzerinden yürütüyorlar. Millet olarak acaba bu değerleri ne kadar görebiliyoruz?

Evet, bu değerler görülmeye başlandığında temelin sağlamlığı test edilmiş olacak ve binaya herkes bir tuğla daha koyacak. Bina kocaman olacak ve ortak değerler üzerine atılan temel ortak değerleri barındıran, şu an ayrı ama aslen beraber olan toplumları tekrar bir araya getirecek. Gemi battığı yerden çıkarılacak ve sahili selamete doğru ilerleyecek inşallah.

Hamza Furkan OĞUZHAN
hamzafurkan88@hotmail.com