Hz. Nuh’un söz dinlemez kavmine gönderilen ceza ve ebedi bir kahroluşun başlangıcı olarak nitelendirilen Hz. Nuh’un adı ile anıla gelen tufan neredeyse tüm kültürlerde farklı anlatım tarzları ile mevcuttur. Bu olay sadece Kuran-ı Kerim ve Tevrat’ın Tekvin bölümünde değil başka kadim yazımlarda da karşımıza çıkar. Mısır hiyeroglif yazılarında, Sümer çivi yazılarında ve daha birçok kayıtlarda rastlarsınız. Bunlardan kutsal kitaplar dışında olanlar ise ekseri arkeoloji biliminin bize birer hediyesidir.Tabi bu olayın küresel mi yoksa yöresel mi? olduğunu araştıran çalışmalar da yapılmaktadır. Tahmini bir zaman biçildikten sonra, o kadar zamanın ardından toprağın ne kadar derinliklerin de kalması gerektiği hesaplanarak yapılan çalışmalarda sel izleri aranmaktadır. Böyle bir çalışmada ise Mezopotamya bölgesinde ki devasa bir alanda sel izine rastlandığı kimi araştırmacı çevrelerce açıklanmıştır. Yani ne kadar devasa olsa da küresel olmadığı yönünde yaklaşımlar. Sanki bu haliyle de Kuran-ı Kerime daha uygun gibi gözükmektedir. Malum Rabbimiz, ikaz edilmeyen toplumlara ceza vermeyeceğini söylüyor. Ayrıca İslam inancına göre gemiye alınan hayvanların var olmasına karşın, Tevrat’ın Tekvin bölümünde geçtiği gibi yeryüzünde ki trilyon türden birer çiftin nesillerinin tükenmemesi adına gemiye alınmasına ihtiyaç da kalmaz. Gemide ve daha sonra işinize yarayabilecek türlerden ve bazı özel türleri de muhafaza altına almak adına yanınıza almanız yeterli olacaktır. Ayrıca eski metinlerde de geçmesi, Kuran-ı Kerimin Habercisi olan güzel peygamberimizin de doğrulayıcısı olmaktadır. Bu günün imkânları ile bin bir türlü zorluklarla dolu ve yüksek maliyetli çalışmalarla ele geçen arkeolojik hazinelerin çözülmesi içinse ekseri onlarca yıl geçmektedir. Oysa peygamberimiz bu ve bunun gibi konular kendisine sorulduğunda “ Birde sana falancadan soruyorlar, onlara şöylece aslını haber ver “ diye başlayan ayeti kerimelerle bu konuda hiçbir eğitim almadan ve hiçbir masraf yapmadan öylece açıklayıveriyordu.

Sponsor Bağlantılar

Benim burada ki amacım hangi kayıtların doğru olduğunu araştırmak değildir. Ben bu kitapta İslam penceresinden bakmaya çalıştığım için, Kuran-ı Kerimin sunduğu kadar bilgiyi öz ve asıl olarak kabul ediyorum. Tabi yüzeysel manası ile anlayabildiğimiz kadar. Diğer kayıtların ise en azından bu olayı sabitlediğini ve bazı başka değerleri de hala muhafaza ediyor olabileceğini düşünüyorum.

Ama belki burada inceleyebileceğimiz konular, ekseri halkın inancında mevcut bilgiler yönünde olabilir. Nitekim az önce geçen evrensel mi? Yöresel mi? Sorusu genel de evrensel zannedilmekle beraber, yöresel gibi durmaktadır. Ben biraz daha az kesimin bildiği, bir başka hikâye mi? Yoksa gerçek mi? Olduğunu bilemediğimiz, en azından ben cahilin elinde, lehinde veya aleyhinde kanıtları olmayan bir söylentiden bahsedeceğim:

Sevgili ve değerli, tasdike layık peygamber efendilerimizden Hz. Nuh kendisine verilen emir üzerine gemisinin inşasını tamamlamıştır. Ama zaman akıp geçmekte ve Allahın bahsettiği tufan gecikmektedir. Hatta kuran-ı kerimde çok uzun yaşadığı haber verilen Nuh aleyhisselamın dokuz yüz yıldan daha fazla bir süre beklediği söylenmektedir. Bu arada Nuh’un kavminde ise kayda değer hiçbir değişiklik olmamıştır. Bildikleri yaşamı sürdürmeye devam ettikleri gibi gazabın gecikmesi onları daha da azgınlaştırmıştır.

Anlatılanlarda zaman zaman Hz. Nuh’un Yaratana tufanın ne zaman geleceğini sorduğu geçmektedir. Daha tufan söylencesinden önce Hz. Nuh kavminden şikâyetçi olarak onlara gazap dilemiştir. Allah, Nuh aleyhisselamın ağaç dikmesini ve ağaçların büyümesi için beklemesini emretmektedir. Söz dinlemezler ise bir gün bir felaketi musallat edeceğini de bildirmektedir. Senelerin ardından ağaçlar büyüdükten sonra yine bir şikâyetin de “ Ya rabbi söz dinlemiyorlar ve çok eza ediyorlar “ diye yakarınca; “ Ya Nuh, diktiğin ağaçları kes” demiştir. Hz. Nuh ağaçları kesmeye giderken bir yandan da onlara çok üzülmekte yıllarca emek verdiği ağaçları şimdi neden keseceğini anlayamasa da emri yerine getirecektir. Bu düşüncelere sahipken, Allah ona “ Ya Nuh sen ağaçlarına kıyamıyorsun, ben kullarıma nasıl kıyayım demiştir “ Bu ağaçların büyümesi için tam dokuz yüz yıl beklemiştir. Nihayet onları keser ve Allahın emretmesi üzerine bir gemi inşasına başlar. Gemi tamamlanır. Hala Yaratan bir gazap vermemektedir. Artık gemi neredeyse çürümeye başlayacaktır. Bu durumu düşünüp duran Hz. Nuh’a Allah vahyeder. “ Ya Nuh, geminin çürümemesi için, geminin üzerine çar-ı yar’ın isimlerini yaz. “

Müthiş, binlerce sene sonra doğacak olan Allahın Habibi Ahmet’in dört sevgilisi, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali geminin çürümesini engelleyecekler midir?

Evet, bu anlatılanların doğruluğunu ispat veya ret edecek bir delil benim kör gözlerime dokunmamaktadır. Almasını bilene olayda yukarıdan aşağı ders verilmektedir. Mesela içinde geçen, Allahın asi kullarına bile ceza için acele etmemesi, çok merhametli olması gibi.

Her şeyden önce Allahın her şeye kadir olduğunu bilerek bu olayı ret etmeyiz. Ayrıca namazın üç vakit mi, beş vakit mi olduğuna karar veren hükümler gibi fıkıh konularını veya sosyal yaşantıyı ters yönde etkileyen bir olay olmadığından derunumda saklayarak zaman zaman ders almayı uygun buluyorum. Bu anlatılanların doğruluğunu ispat veya ret edecek bir delil en azından bende bulunmasa da, Yüce Allah’ı ve peygamberlerini hatırlatması, sıkça tefekkür edin emrinin doğrultusunda, içinde düşünceye sevk edecek birçok malzeme bulunması açısından çok değerli bulmaktayım.

Biraz zorlamayla düşünmeye çalışmam sanırım beni günaha sokmayacağı gibi, Yaratıcının hikmetlerini anlamaya sevk edeceğinden sevap bile olabilir diye umuyorum. Sadece kutsal kitaplarda değil, birçok eski kayıtlarda, daha sonra gelecek toplumların anlayış, kavrayış ve düşünce tarzlarının değişebileceği düşüncesi ile semboller, rumuzlar, çifte manalar ve benzeri şeyler kullanılmıştır. Benim bu gerçek mi? Hikâye mi? Olduğunu bilemediğim olayda da ikiz mana mevcut olabilir mi?

Son peygamber olan peygamber efendimiz, ahir zaman peygamberi olarak da anılmaktadır. Başka bir deyişle biz ahir zamanı yaşayan bir ümmetiz. Ahir zamanda ki küfür deryası diye bir kelam etsek, toplumsal hafızalarda çoğalarak edebiyatın içinde zaten yerini almış olduğunu görebiliriz. İkiz manalı olabileceğini var saydığımız mevcut materyalimizden hareketle, bizde ikiz anlamlar arayalım. Bu ahir zaman küfür deryasından bizi kurtaracak bir büyük gemi, Nuh’un gemisi gibi bir gemi bulabilir miyiz? Ahir zaman da bizi küfür deryasından kurtaracak Nuh’un gemisini hemen görebiliyoruz. Peygamber efendimizin kurtuluş için bize bıraktığı Kitap ve sünnet! Malum Yüce Allah Kitabımızı muhafaza edeceğini bize müjdelemiştir. Güzel işlerde güzel, kötü işlerde kötü kulların rol aldığını da hayatı izlerken öğreniyoruz. Peygamber efendimiz Kuran-ı Kerimin nüzul süresi olan yirmi üç sene bittikten sonra irtihal etmişlerdir. Peygamberimizin hadisi şeriflerinin toplanmaya başlanması ve kitabımızın bir daha değiştirilemeyecek şekilde derlenmesinin, kendinden hemen sonra temsil makamında görev yapmış olan dört halifeye nasip edildiğini ve kitabımızın en azından bizim anladığımız manada garanti altına
alındığını biliyoruz. Bu dört halife, çar-ı yar, sizce de peygamberimizin bize hediye ettiği Nuh’un gemisinin çürümemesi, yani Kuran-ı Kerim ve sünneti seniyenin bozulmaması için isimlerini yazdırmamışlar mıdır?