Modernite zihniyeti, sadece toplumsal düzenlerin rasyonalize olacağı bir beklentiyi meşrulaştırıma yöneltmemişti; aynı zamanda evrenselliği, türdeşliği,monotonluğu yaymayıda hedeflemişti. Oysa 1980’lerde “geç kapitalizm”in yarattığı mali patlama sadece ortaya bu sınıfa özgü ve modernite zihniyetinin hedeflerini şaşırtan postmodern bir “kültür” de yaratmıştır.Bu “kültür” herşeyden önce, geç kapitalizme vücut veren modernite zihniyetini yeniden yorumlamanın ve adlandırmanın ifadesi olmuştur.Buna paralel olarakta aynı kültür, moderniteyi bir yanlış bilinçlilik olarak ilan etmiş,onun karakteristiklerinin açık kurumsallaşmalarını yadsıyan yeni tip “toplumsal durum”olarak ön plana çıkmıştır.Bu kültürü burada postmodernite olarak adlandıracağız.
“Postmodern kültürü anlamak için belirtileri okumaktan çok,buı belirtilerin günlük hayat pratiklerinde toplum kesimlerince nasıl kullanıldığına bakmanın daha doğru olacağı vurgulanmaktadır.”(Haller ve Feher ,1993 :200).
Kültürel bir hareket olarak postmodernizmin basit bir mesajı vardır ; Ne Olsa Gider. Bu bir başkaldırı sloganı değildir.Gündelik yaşam sözkonusu olduğu sürec modern insanların başkaldırabileceği ya da başkaldırması gereken pek çok ve çeşitli şeyler ve yaşam maddeleri vardır.Postmodernizm aslında her türlü başkaldırıya olanak tanır.
“Ne olsa gider” sözü şöyle yorumlanabilir. “Siz başkaldırmak istediğiniz herşeye başkaldırabilirsiniz, ama bırakın bende başkaldırmak istediğim özgül şeylere başkaldırayım.Alternatif bir söyleyişle,bırakın kendimi tamamen rahat hissettiğim için hiçbir şeye başkaldırayım.”(Heller ve Feher,1993:200).
Postmodern kültürün unsurları vardır.Bu unsurlara kısaca değinelim.
A) AKIL
“Postmodernistler,mantığın bir birleşik sistem,oluşturduğudüşüncesini reddederler.O nedenle akıl yürütmenin,öncüllerden sonuçlar çıkarmaktan çok daha fazla bir şeyden ibaret olduğunu öne sürerler.”(Murphy,1995:180).
Postmodernistler,aklın saf olmadığına,toplumsal sonuçlara sahip bulunduğuna inanırlar.Başka bir deyişle,aklın esaslarının öğrenildiğini ve dolayısıyla evrensel olmadıklarını ileri sürerler.Mesela,bir kişinin yargılarının herhangi bir durumla alakası bulunabilirde bulunmayabilirde.Her iki durumda da akıl,saf durumda değildir.Akıl yürütme bahis tutmaya benzer ;çünkü belirli bir hamlenin sonucunu önceden kimse bilemez.Postmodernistlere göre akıl kavramlaştırmayla başlar ve kavralaştırmayla biter.
B) UZAY
“Derrida,biraz anlaşılması zor bir önermeyle uzayın ne uzaysal ne de zamansal olduğunu ileri sürer.Bu önermenin ima ettiği şey,uzayın bir uzaysal temelde sahip bulunmadığıdır.Postmodernistler uzayın bir zarf olmaktan çok etkileyici bir aracı olduğunu öne sürerler.Postmodernistlere göre,uzayın boyutları ,sonsuzluk yerine lokalize hareketle sınırlıdır.” (Murphy,1995:184).
“Postmodern uzay Riemanniyendir.Yani,uzay arzuya göre değişir.Veya Lyotard’ın açıkladığı gibi,postmodern uzay plastik değildir.Bunun yerine uzay politiktir ;bir plastik yapıdır.”(Murphy,1995 :185). Uzay sonsuz değildir; çünkü dilde varlık kazanır,der Derrida.Bu nedenle konuşmanın karakteri nesneler arasındaki ilişkiyi belirler.Kısaca postmodernizme göre uzay,takriben bir yorumlayıcı kategoriden başka bir şey değildir.
C) ZAMAN
“Zamanın geçişini anlamak için Deleuze,Bergson’dan ödünç fikirler alır.Bergson’la birlikte Deleuze’de zamanın süre olduğunu öne sürer.Bir uzay ölçüsü olmak yerine,zamanın hareketi,bilinçli ilgideki değişmeleri temsil eder.Başka bir söyleyişle geçmiş,bir zaman ufku arasında kaybolan bir şey değil,daha çok,önemini bir ölçüde yitirmiş bulunan şimdidir.” (Murphy,1995:189).Kısaca ,zamanın nihai yorumlayıcı,nihai yorumlama eylemi olduğunu söylerler.
Lacan’a göre de, zaman çizgisel değildir.Lacan’a göre zamansallaşma,şimdinin sürekli tekerrüründen ibarettir.Ona göre kavrama zamanı,sonuca varma anı farklıdır.Postmodernistler zaman parametrelerinin ,bilinçteki değişimlere göre değiştiğini savunurlar.Zaman uzayabilirde kısalabilirde.Üst sınıflara mensup insanlar zamanı uzatma eğilimindedir,çünkü onlar uzak bir gelecekte yaşarlar.Bu bireyler uzun dönemde faydalar elde etmek umuduyla,zevklerini ertelerler.
D) TARİH
“Postmodernistlere göre,tarihin hiçbir temeli yoktur.Varolanların hepsi olaylardır;her nasılsa,bir model halinde organize edilmiş bulunmaları gereken olaylardır.Ancak bu anlam,tarihin içinde ikamet eder.Postmodernistlere göre tarihin ruhla veya maddenin hareketiyle hiçbir ilgisi yoktur.”(Murphy,1995:193).
Postmodernistler,tarihin bir evrensel metafizik kategori olmadığı konusunda ısrar ederler.Başka bir söyleyişle tarihin realistik versiyonunu redderler.Postmodernistlere göre bireyler tarihin taşıyıcıları değil,araştırıcıları olduklarını öne sürerler.
E) KİŞİSEL KİMLİK
“Postmodernistlere göre Ben,bir varoluş temelinin arandığı bir dönemin kalıntısıdır.Bir çekirdek olarak ben, kişiye kesinlik duygusu verir.Buna binaen,herkesin toplumda tamamlaması gereken gerçek bir beni vardır.Postmodernistlere göre ben,yaratıcı eylemlerle doldurulması gereken bir boşluktur.”(Murphy,1995:198).
D) KİŞİLERARASILIK ALANI
“Postmodernistler,dünya “Ben” ve “Sen”e ayrılmadan önce bir tek “Biz”in varolduğunu öne sürerler.Derrida’ya göre biz,ampirik egonun küçülmesi eidos egonun doğuşunu mümkün kılar.Benzerlik ve farklılık birarada ortaya çıkan şeylerdir.Postmodernistlere göre özel olanın alanı toplumsal biçimde belirlenir.Bütün davranışlar kollektif kontrole tabi olmadıkları halde ve ne de tabi olmaları gerektiği halde,hiçbir eylem bütünüyle özel değildir.”(Murphy,1995:206).
Postmodern kültürde toplumun bir totalite veya mükemmel bir sistem olduğu fikri terkedilir.Mutlak bilginin yokluğu nedeniyle,hem kişinin varlığı hem toplumsal düzen kesinlikten yoksun hale gelir.Dahası toplum bu rakip tezler karışımı dışında ortaya çıkıyor olmalıdır.Postmodern teologların öne sürdüğü gibi,kültürün bir yanlış yorumlar serisine dönüşünün önlenmesi,dini öneme sahiptir.
Postmodernistlere göre toplumun her boyutu hayal gücünün ürünüdür.Veya içinden çıkılmaz surette bir insani eylem planına bağlıdır.Dahası bu plan toplumdur.Ve bu planların içiçe geçmesi postmodern kültürün korunmasının temelidir.
MİMARİDE VE GÖRSEL SANATLARDA POSTMODERNİZM
1) MİMARİ
Postmodernizmin en çok tartışıldığı alanların başında hiç kuşkusuz mimarlık gelmektedir.1960’lı yıllarda Modern mimarinin tekdüzeliğine karşı bir tepki olarak doğan ve Modernizm öncesi ,tarihten ilham alarak yeniden önplana çıkaran postmodern mimari ,1970’lerde biçimlenmeye başlayan bir akımdır.Postmodern mimarinin en önemli savunucusu Venturi’dir.Modernizmi beton blokları yaratıcısı olarak görmüştür.Modern kent planlamalarının bireye değil topluma özgü yaklaşımına karşın bireysel kent planlarının gerekliliğini ve nasıl olması gerektiğini anlatmışlardır.Postmodernist kentte bireye belirsiz alanlarda farklı deneyimler yaşatmayı amaçlayan örgütlenme biçimleri önerilir.
Postmodernizm üzerine yapılan görüşler özellikle mimari üzerine yapılan tartışmalarla şekillenmiştir.Modern mimarlığın halen en çok araştırılan yanı kuşkusuz”kent anlayışı”dır.Modern mimarlar kendi toplum modellerine göre belirlenmiş bölgeler inşa etmişlerdir.Kent müdahale edilebilir bir nesne haline gelmiştir.15 Temmuz 1972’de trajik bir sığlaşma,tahribat,kimlik kaybına yol açtığı öne sürülen modern mimarlığın bir örneği Pruitt-Igoe konutlarının dinamitlenerek yıkılması,postmodernlere göre modernizmin öldüğü gün olmuştur.
Jencks’e göre postmodernizm ile “çoğulculuğun kapısı açıldı;tarih içeri alındı,gelenek içeri alındı;retorik,ikinografi,renk,konvansiyon,heykel hatta o pek korkulan süsleme içeri alındı.”(Zeka,1994:15).
Postmodern mimari yeni-eklektik mimari olarakta tanımlanmıştır;binaların cepheleri göndermeler ve süslemeler ile doludur.
Venturi ilk postmodern mimar olarak bilinmektedir.”Mimarlıkta Karmaşıklık ve Çelişki” adlı kitabında “Az sıkıcıdır” sözü ile modernizme bir anlamda eleştiri yapmıştır. Modernist mimarlar sınırlar esaslı çalışırlar ve bunun içinde kalan bölünmeleri karmaşık şekilde tasarlamışlarlar. Postmodernist mimarlar ise sınırların yanında birbirinden kopuk öğelerin bir arada kullanımıyla ortaya çıkan kompozit yapıyı desteklemişlerdir.
Postmodern binalar,farklı görsel stillerin,dillerin veya kodların kolajıdır.Jencks’e göre,çoklu kodlanan mimari daha geniş bir kitleye hitap eder.Bu stil farklı fonksiyonları ile farklı sosyal grupların ihtiyaçları,zevkleri,bilgileri,deneyimleri ve ruh hallerine göre yorumladığı binalar yaratır.
1972′de Amerikalı mimar Robert Venturi Disneyland ‘ın mimarların insanlara verdiğinden çok, insanların kendi istediklerine yakın olduğunu, Disneyland ‘ın Amerikan ütopyasını canlandırdığını; Las Vegas ‘tan, organik ve plansız büyüyen yerel sokak mimarisinden öğrenmemiz gereken şeyler olduğunu söyledi. İnsanların bu gelişimlerden hoşlandığını belirtti. Venturi, postmodern mimarinin, “cam kutular” ın yerine yerel olanı geçirdiğini ifade etti. Venturi, postmodern binaların bu yüzden turistlerin hevesle ziyaret ettikleri popüler binalar olduklarını söylemiştir.
“Postmodern binalar gözü aldatma sanatını kullanarak Rönesansta yapıldığı gibi aslında var olmayan bir derinlik etkisi yaratmışlardır.Lyotard’a göre postmodern mimaride görülen ekletizmin,çağın değil piyasanın ruhunu yansıtır”.(Zeka,1994;17).
Mustafa Armağan ise postmodern mimari hakkında şu görüşleri öne sürmektedir. “Postmodern mimara,aynalı gökdelenleri ile kendisine bakanın tüm mekan algılarını imha etmekte,adeta ayağını yerden kesmektedir.Çünkü binaya baktığımızda binayı değil,binaya yansıyan çevre manzarasını (güneşin batışı,bulutları,v.b)görmekteyiz.”(Armağan,1995:56).
Mustafa Armağan ‘ın eleştirisi ise şöyledir:”Postmodern mimari değerlere taban tabana zıt bir yapıda.Hatta modernliğin içinde tortu halinde kalmış bazı geleneksel değerleri istismar etmesi,sömürmesi yüzünden belki de tehlikeli.Fakat,modern dönemden aklın hayatın her cephesinde kurduğu hegomonyayı yıkmaya çalışması,bireye karşı cemaat,seçkinci kültüre karşı kitle kültürü üzerindeki vurgusu,geleneğe ve tarihe dönüşün kapılarını aralaması gibi bazı yanları dolayısıyla da geleneksel değerlere sahip çıkan insanlara sıcak gelecek yanları da yok değil.”(Armağan,1995:55-56).
Diğer bir eleştiriyi Jameson yapmıştır.Jameson postmodern mimariyi bir pastiş sanatı olarak görür.Pastiş,nostaljik olarak geçmiş tarzlara gönderme yapar,ama herhangi bir tarih anlayışı ve ileriye bakma arzusu göstermez.Halihazırda olanla yetinir ama başka seçenek önermez.Geç kapitalist toplumun göstergesidir.Ayrıca Jameson postmodern mimarinin kapitalizmin ve özellikle de onun ABD versiyonunun icatlardından olduğunu söylemiştir.
2) SANAT
Mimaride olduğu gibi resimde de modernizmin gözle görülür bir şey olduğuna kuşku yoktur.Bu iki alan hem yapıtlar hem de bunları yapanlar(modernist ressam ve mimarlar sık sık birlikte çalışmış ve kimi sanatçılar her iki alan birden etkinlik göstermişlerdir) bakımından ve konularının kurumsal konumu açısından sıkı bir ilişki içinde olduğuna göre böyle olması zaten beklenebilecek birşeydir.
Lyotard’a göre modern sanat”sunulmayanın var olması olgusu”nu sunar.(Lyotard,1997:158).Bu açıdan bakıldığında Lyotard ;modern sanatın gerçekte olmayanın,üretilmemiş ve yansıtma yoluyla tüketilmeyen sanat nesnesinden bahseder.
Postmodernizmin çağdaş sanata ilişkin bir terim olarak 1970’li yıllarda tipik örnekleri görülmeye başlanan ve yine o yıllarda yaygınlaşan seçmeci eğilimleri tanımlamak için daha çok mimariliği içeren bir anlamda kullanılır.
Kellner(Akt:Atiker,1998:65-66),kitle kültürü ile postmodernizm arasında dolaysız ilişki kurar.Modernizm “yüksek” sanat ile popüler sanat arasında seçmeci bir ayrım yapmıştır.Postmodernizm tartışmaları da böyle bir ayrımın temsilcisi olmayan yeni kültür ürünlerinin ortaya çıkışıyla başlar.
Sanat için sanat fikri postmodernizm için geçersizdi.Modernist sanat durmaksızın yapılan yeniliklerle dünyasının değişmesini istiyordu,oysa postmodernizm dünyanın gerçekleriyle,hem eski ile hem de yeni ile uyum içindeydi ve onları birleştiriyordu.
John Russel Taylor,The Times’da şu yazıyı yazmıştır ;
“On beş yirmi yıl önce “modern” teriminin ne anlamda kullanıldığını biliyor,öncü akımlara bağlılığını belirten sergilere gittiğimizde ne ile karşılaşacağımızı,kabaca da olsa tahmin edebiliyorduk.Tabi bugün çoğulcu dünyada yaşıyoruz.Böyle bir ortamda en gelişmiş sayılan şey,yani büyük olasılıkla postmodern çoğu zaman en gelenekçi en geleneksel oluyor”
“Sanattaki postmodernizmin başlıca özniteliklerinden birisi biçemsel norm ve yöntemlerin çeşitliliğidir.Biçimsel çeşitlilik üzerine yapılan bu vurgu modernist estetiğe duyulan geniş bir güvensizliğin parçasıdır.Sanattaki postmodern kuramlar çoğunlukla kapsamlarına aldıkları ile dışarda bıraktıkları arasındaki derin bir bağ üzerine yoğunlaşırlar.”(Madan,1997:244).
Madan Sarup,postmodernistlerin sanatta,sanat ile gündelik arasındaki sınırların kalkmasını savunduklarını belirtir.Devamla elit ve popüler kültür arasındaki ayrımın çökmesini istediklerini,biçimsel eklektizm ve kodların karışımını savunduklarını ifade eder. Postmodernistler sanatta izlenimcilerden ziyade anti-izlenimcilere yakındırlar.Anti-izlenimci sanat doğayı korumaz,doğayı tahrip eder.Sanat için temel olan,taklit yerine ifade etmedir.
“Postmodern sanat kendine hedef olarak yaşama onaylamayı seçer,gerçekleşmesi beklenen bir kaderi tasnif etmez.”(Murphy,1995:52).
“Deleuze postmodern anlayışa göre bir sanat eserini meydana çıkardığı doğrularla beslendiğini söylemektedir.Sanatsal ilhamın gerçekliğe bağlı olmadığını söyler.İşte bu yüzden izlenimcilik ve diğer realizm türleri postmodernizme yabancıdır.Postmodern sanat gerçekliğe bağlı değildir.”(Murphy,1995:53).
“Postmodernistler bir sanat eseri ne şekilde yorumlanıyorsa o sanat eserinin gerçekliğinin de o olduğunu iddia etmektedirler.Postmodernistler, sanatı sadece elit sosyal sınıfa ait olan oyuncak olarak değil,yaşamla bağ kurmayı sağlayan bireyler arasındaki iletişimi güçlü kılan bir “yaşam aracı”olarak görmeyi yeğlemektedirler.Bir diğer ifadeyle postmodern sanatta sanat,soyut bir imgeleme yöntemi olmaktan çıkarak gerçeğin kendisi haline dönüşmüştür.Baudrillard bu durumu,sanat ile gerçekliğin arasındaki sınırların ortadan kalktığı yeni bir süreç olarak tanımlamaktadır.”(Kılıç,2007:8).
3) FOTOĞRAF
Fotoğraf,özünde modern sanat olarak,yirminci yüzyılda resmin bütünlüğünün en tehdit edici düşmanlarından birisi olmuştur.Modern ve postmodern süreçte birçok sanatçı fotoğraftan etkilenerek farklı sanatsalgörüşlerle sanatı şekillendirmişlerdir.Modernizm içinde sanatçılar,özellikle görüntüyü betimlemede fotoğrafı farklı sanat hareketleri içinde kullanırken,sanatla gündelik yaşam arasındaki sınırları ortadan kaldırmaya çalışan postmodernizm içinde ise fotoğraf birçok kimliğe bürünebilmekte ve sanatçılar tarafından sıklıkla tercih edilmektedir.Daha önce yardımcı bir malzeme görevini üstlenen fotoğraf,postmodern süreçte nesnenin kendisi olarak varlık göstermektedir.
Günümüzde fotoğraf imaj kültürünün vazgeçilmez bir parçasıdır.İmajın gerçekmiş gibi sunulduğu pop kültür ortamında fotoğraf imaj üretmenin en önemli aracı.Postmodern fotoğrafta ironi,parodi,pastiş ve şizofreni gibi olgular ön plana çıkmaktadır.Fotoğrafçı yabancılaştığı dünyayı herhangi bir şekilde yansıtmak derdinde değildir.Dış dünyada yer alan bir göstergenin belirttiği nesne ya da varlık ortadan kalkıyor,yerine atıfta bulunduğu şey kalıyor.Asıl hedef gerçeklik ve kurmaca düzlemlerini iç içe dokuyup,gerçekliğin kurmaca yönünü açığa çıkarmak.Modernizmde olanla olması gereken arasındaki aykırılığı vurgulamak şeklinde kullanılan ironi,postmodernizmde kurmaca gerçekliğin ve gerçek yaşamdan alıntılanan parçaların bir arada sunulmasıyla bir şey söyleyip hiçbir şey kastetmeme ya da hiçbirşey söylemeyi istememe anlamında bir kullanıma dönüşüyor.
1970 ve 1980’lerin medya,sinema ve resim gibi kültürel formlarda klişeleşmiş kadın tanımlarını kavramsal ve feminist bakış açısıyla yorumlayan Cindy Sherman örnek gösterilebilir postmodern fotoğrafa.Fotoğraflarında model olduğu gibi fotoğrafçı olarak da görüntü üreten Sherman “İsimsiz Film Kareleri” çalışmasında görüntülerdeki kadın tiplerini kendi bedeni üzerinde yeniden canlandırarak kendine mal etmiştir.Amacı, toplum içinde dayatılan kadın biçimlerini sorgulamak ve eleştirmektir.
Bir başaka fotoğrafçı Yasamusa Morimura “Aktris” adlı çalışmasında popüler ya da siyasi imgeleri kendi bedeni üzerinde canlandırmıştır.Postmodernizmin doğasında var olan imge gerçeklik ilişkisinin kaybolduğu bu tip çalışmalarda,fotoğraf sanatçıları düşünsel boyutta anlamlar içeren gerçekten daha gerçek yeni gerçekler oluşturmuşlardır.
Fotoğraf icadından bu yana sanata dahil olmayı başarmış,farklı dönemlerde farklı yöntemlerle kullanılmıştır.Modernist düşüncede asıl kimliğinden pek uzaklaşmaya fotoğraf,büyük atağını postmodern süreçte gerçekleştirmiştir.Bu denemde fotoğraf var olan görüntüleri kopyalayarak kendine mal etmektedir.Bu sayede herşeyi kopyalayarak çoğaltmakta buna sanat eserinide dahil etmektedir.Postmodernistlere göre bir şey anlatmak için gerekli görüntüler zaten vardır;tek yapılması gereken bunları tekrar düzenlemektir.Bu bağlamda bu eylemler ,modernizmin sanat yapıtının biricikliğini ve sanat-sanatçı yüceliğini de yıkmaya yöneliktir.
POSTMODERNİZM VE EDEBİYAT
1) ROMAN
Postmodernizmin en büyük etki alanlarından biri olan ve günümüze kadar etkisini devam ettiren bir başka alan postmodern edebiyattır.Postmodernizmin edebi boyutu elbette en az felsefi,sosyolojik ve kültürel endüstri boyutu kadar kendi geleneğini dönüştürdüğü bir nitelik değişimine uğramıştır.Bu değişimden etkilenen edebi tür kuşkusuz romandır.Bu şiir,öykü,,hatıra,günlük gibi edebi türlerin yoğunlukla hayatın sadece tek ve belli kısımlarını,türe özgü doğalarının verdiği üslup imkanıyla konu edinmelerine karşın romanın hayatı bütünlüğüyle kuşatma ve kavuşmayı amaç edinir.
Postmodern romanın kökleri,öncelikle postmodern durumun ve postmodern düşüncenin ortaya çıkmasından çok daha eskilere gider.Daha klasik roman olarak adlandırılan roman geleneği içinde bile postmodern romana ait ögelerin görülmesi söz konusudur.
Jale Parla;”Don Kişottan Günümüze Kadar Roman”,adlı eserinde Don Kişot’un bir anlatı türü olarak romanın öncüsü olduğu kadar,üst kurmaca,temsilin sorunlaştırılması,parodi,ironi, ögelerinide barındırdığını,bu bakımdan Cervantes’in ve kitabının modernitenin öncü yazarlarından ve yapıtlarından olduğu kadar postmodernizmin habercisi olduğunu belirtir.
“Postmodernist romana bir örnek olarak verecek olursak Kafka’nın Dava adlı eserini örnek olarak gösterebiliriz.Dava’da Bay K. Yorgun argın uyuduğu bir gecenin sonunda gürültüyle uyandırılır.Kapıda işlediği suçtan dolayı kendisini götürecek olan iki kolluk gücü onu bekler.Suçunun ne olduğu söylenmez.Bay K. Suçunun ne olduğunu bilmeden alıp götürülür.Romanın sonuna kadar bitmez tükenmez davalarla boğuşulup durulur.Ancak otada sonuç yoktur.Sürekli başa dönen bir kısır döngü vardır.Başlangıç ve sınırlarının belirlendiği olaylar anlatılır.”(Emre,2006:216).
“Postmodernizmin, romana getirdiği değişiklikler ise ; üst kurmaca,metinlerarasılık,çoğulcu bakış açısı olarak belirlenirTarihe yönelme,kurguda entrika ve gizemi öne çıkarma gibi eğilimlere de daima vurgu yapılır.”(Sazyek,2002:494).
“Postmodern romanın önemli özelliklerinden biri de entrika ve gizemi ön plana çıkarmasıdır.Polisiye roman denilen modern popüler romanlar ile fantastik ögeleri,postmodern popüler kültür ortamında yeniden üretmek gibi görünen bu yeniliğin karma bir zevke hitap ettiğini söylemek mümkündür.”(Sazyek,2002:506).
Postmodernizmin romana getirdiği bir diğer özellik ise dil oyunlarıdır.Dilin,gerçekliği temsil eden değil kuran bir yapı olduğu önermesinden,hareket ederler.Dil,postmodern anlayışa göre gerçekliği temsil etmez,belirli bir anlamda aksine gerçekliği kurar.
Postmodern romancılardan çoğu,hem anlatıcının hem de anlatının sürekli devrede olması,metin içinde birçok anlatıcı sese imkan verilmesi anlatı içinden anlatıların iç içe girmesi ya da anlatı içinde başka anlatının izinin sürülmesi türünde ögeler görülür.
Postmodern roman modern romandaki gibi olay örgüsü üzerine kurulu bir anlatı değildir.Olay örgüsünden daha çok olayın ya da olayların ön plana çıkması söz konusudur.Postmodern roman modern romanda olduğu gibi zor da olsa ulaşılabilir olan anlam bütünlüğüne sahip değildir.
Son olarak postmodernizmin Türk romanına etkisine örnek verecek olursak Orhan Pamuk’un Kara Kitap romanı örnek verilebilir.Romanda son derece yoğun ve karmaşık bir bilgisel ve anlatısal arka plan vardır.Bu arka plan üzerine sanki yörüngesinden fırlamış bir zihin tarihsel zamanı kırarak dairesel kurgu kurmaktadır.Romanda en farkedilir imge “arayış” imgesidir.Okur ve yazar romanın içindedir.Romanda her bilgi ya da görüntü,hem kendi içinde gerçekliği işaret edebilmekte hem de bu gerçeklikle birbirini sürekli parçalayarak kesinsizlikle eşitlemektedir.Bu da açık bir şekilde modern gerçeklik algısının yitimidir.
2) ŞİİR
Genellikle postmodern şiir açıklanırken onun modernist şiirden farklılaşan yönleri öne çıkarılır ve bu farklılaşmanın başladığı dönem postmodern şiirin orijini olarak değerlendirilir.Perry Anderson’un aktardığına göre “şiir ile postmodern tabiri,ilk defa 1930’larda Federico de Onis tarafından modernizm içindeki muhafazakar gerileyişi ifade etmek için kullanılmıştır.İkinci Dünya savaşından sonra kimi şairler,bugün ilk postmoderni,stlerolarak kabul edilirler.Bu şairlerdem birisi Charles Olson’dur.Olson,Anderson’a göre olumlu postmodernkavramının ilk ögelerini bir araya getiren kişidir.Şiirlerinde ussallığa dayanan hümanizmi eleştirmesi otomobili,siberetiği ve geçmiş medeniyetleriaynı izlerde birleştirmesi,modernist çizgi içinde farklı bir yöne doğru eğildiğini gösterir.”(Anderson,2009:21).
“Modernist şiirin deneyeselliğinin öne çıkarıldığı yerde,postmodern şiirin doğduğunu düşünenler oldukça fazladır.Postmodern şiir, yüceltmenin azaltıldığı,benmerkezciliğin aşınmaya uğradığı,biçimsizliğin ve tamamlanmamışklığın olduğu yerde başlar.Mektuplar,gazeteler,yazışmalar,haberler gibi rastgele şiirsel olmayan dil biçimlerinin kullanıldığı şiirler postmodern türün ilk örnekleridir.”(Connor,2001:172).
Postmodern şiirin doğuşunu gösteren iki gösterge vardır.İlki uzun şiirin yeniden önem kazanması,ikincisi metinlerarasılığa dayanarak yeni anlatılar oluşturmaya çalışmasıdır.Jerome Mazzaro,postmodern şiirin,uzun şiirin önem kazanması ile ortaya çıktığını ifade eder.
Nuran Özyer,postmodern şiirin ilk defa Amerika’da ortaya çıktığını belirttikten sonra bu türde şiir yazanlardan birinin Frank O’Hara olduğunu ileri sürmüştür.Özyer’e göre günlük yaşamın,korkuların doğrudan ve somut biçimde yansıtılması postmodern şiirim ilk akla gelen özelliklerindendir.
Postmodernist şiir de modernist şiir gibi kent hayatı etrafında döner.Fakat bugünün kent hayatı dünün kent hayatına göre fazla karmaşıklaşmış,daha fazla renklenmiş bir vaziyettedir.Bir çok kültürün bir araya geldiği,günlük hayatın daha fazla kurallara bağlandığı ve buna bağlı olarak bireyin daha fazla mekanikleştiği bir ortamın şairleri kendinden öncekilerin ötesine geçerler.Modernistler,teknik gelişmelerin hızlı bir şekilde hayata etki etiiği bir dönemin sanatçılarıdır;postmodernistler ise teknik gelişmelerin hayatı daha hızlı değiştirdiği ve günlük yaşama stillerinin ertesi gün eskidiği bir zamanın sanatçılarıdır.
Sonuç olarak postmodernizmin şiire etkisine bakacak olursak ; postmodernizm şiire her türden dil kullanımını hoş karşılayan bir etki katmıştır.Özellikle sanayi sonra insanının ruh hallerini yansıtan şiir ortaya çıkarmıştır.Her türden farklılığı olumlu karşılayarak şiire çok sesliliği ve çok kültürlülüğü getirmiştir.Büyük anlatıları yıkarak küçük anlatılara yaslanmıştır ve hızla değişen metropol hayatında insanın büyük ayrıntılara zaman ayıramayacağından küçük olayların küçük ayrıntılarına yoğunlaştırmıştır.Şiirde metinlerarasılık özelliği fazlasıyla hissedilmeye başlanmıştır.
POSTMODERNİZM VE GÖSTERİ
1) TİYATRO
Postmodernizmin tiyatroya etkisi pastiş ve parodi teknikleriyle olmuştur.İki teknik de önceki eserleri taklit etmiştir,fakat amaçları farklıdır.
Parodi yaparken,amaç olan bir eseri taklit yoluyla tiye almak,böylece yapılan şakalarla seyircinin yapılan şakalarla gülmesidir.Genellikle, parodileri anlamak için taklit edilen eseri bilmeye gerek yoktur.
Pastiş ise taklit edilen eserin yüceltilmesidir.Pastiş komik olabilir fakat taklit edilen eser komedi olmadıkça güldürmeyi hedeflemezler.
Kısaca postmodernizmin tiyatro alanına getirdiği özelliklerin en başında taklit vardır.Postmodern tiyatroda en çok göze batan postmodern etki tiye almak ve taklit olmuştur.
2) MÜZİK
Modernist müzik,resim ,edebiyat alanında ortaya çıkan çözülme ve yeniden kurulma ritminin aynısıyla tanımlanıyordu.Modernizmin ortaya çıkmasına bağlanan yeninin neden olduğu şok,müzikte özellikle keskin ve yaralayııcı olmuştur.”Müzikte modernizmin başlangıcının, 19. Yüzyılın sonunda Wagner,Bruckner ve Mahler’in yapıtlarındaki yeni ,karmaşık,armonik yapıtlarda bulunduğu söylenebilir.Bu bestecilerin yapıtlarında,armonilerin yoğun katmanlaşması ve ögelerin daha girift işbirliği,daha önce belirleyici bir önem taşıyan melodik ön plan ile armonik arka plan arasındaki karşıtlığı ve art arda gelen anlatı ögelerinin açık-seçik eklemlenişini karmaşıklaştırıyordu.”(Connor,2001:220).
Modernizm,müziğin maddesinin kutsallıktan uzaklaştırılması;biçimsel olmayanın,kurumsallaşmış olmayanın,temsili olmayanın ortaya çıkışı ile başlamıştır.
Postmodern müzikte,dinleyiciye yönelmek,müzik yapıtının dinleyiciye kolaylıkla ulaşabilmesi ve hemen anlaşılma isteği önem kazanmıştır.Postmodern müzikte alıntı önemli bir yer tutmaktadır.Bu da geçmişte kullanılan malzemenin,yani geçmişe doğru yol almadığının göstermiştir.
“Geriye Bakış” postmodernlikte önemli bir nokta olmakla birlikte,kolaya kaçış ve beğenilme kaygısıda taşımaktadır.
Postmodernizmin müziğe etkisine bakacak olursak ; modernizmin basit bir yadsıması ya da devamı değildir fakat ikisininde özelliklerini taşır.”Popülist” ve “elitist” değerler arasındaki ayrımı reddeder.Birçok kültür ve geleneklerden referanslar içerir.Postmodernizm nasıl ki mimariye eski ve yeni stillerin kullanılmasını sağladıysa,müzikte de eski ve yeni stilleri birleştirmiştir.
Son olarak Adorno’nun modern müzik hakkında yaptığı değerlendirme şöyledir : “Düzenlenmiş halde bulunan müziksel ses,çağdaş kültürün özümseyemeyeceği bir gürültü ya da fazlalıktır.” (Connor,2001:222)
POSTMODERN TV, VİDEO VE FİLM
- TV-VİDEO
“Televizyon ve video,postmodern teorisyenlerin oldukça dikkatini çekmiştir.Film gibi televizyon ve videoda,teknolojik yeniden üretim yöntemlerini uygulayan kitle kültürü ortamlarıdır.Dolayısıyla bunlar,belli bir fiziksel ortamı dönüştürmeye çaba gösteren bireysel sanatçının modernist anlatısının aşılmasına yapısal olarak vücutt vermiş gibi gözükmektedir.”(Connor,2001:240).
“Eşsizlik,kalıcılık ve aşkınlık ve yeniden üretilebilen film ve video sanatlarında geri dönüşü mümkün olmayan bir şekilde çokluğa,geçiciliğe ve anomiye yol açmıştır.”(Connor,2001:240).
“Postmodernist videoya karakterini veren şey,imgeleri karşısında açık bir konum almayı reddetmesi,sınırlarını açık bir gösterilen iletmeme hattı boyunca çizme alışkanlığıdır.Postmodern videolarda,diğer özgül türlerde olduğunun aksine,metnin her ögesi diğer ögeler tarafından yarıda kesilir:anlatıyı pastiş keser;anlamlamayı tutarlı bir zincir halinde hizaya getirmeyen imgeler keser;metin ise bir iki boyutlulkuk etkisi yaratılarak ve filmin dünyasında izleyici için açık bir konum sağlamayı reddederek düzleştirilir.”(Connor,2001:242).
Baudrillard’a göre,postmodern toplumda “yapısal değer yasası” hüküm sürer.Buna göre imge ve gerçekliğin farklı varlıkbilimsel statülerini kaybettiği aralarındaki tüm farklılıkların silindiği, taklit modellerin oluşturduğu bir döneme girilmiştir.
Bir gerçeklik yaratma iddiasında olan televizyon,gerçeklikten farklı olmadığını ve gerçekliğin temsilini öncelediğini vurgulayarak postmodern özellik gösterir.Örneğin, bir cinayet olayı ile ilgili haberler,gerçektende ne olduğuna ilişkin farklı imgeler içerebilir.
“Stüdyodaki sunucu,olay yerindeki muhabir,olayın gerçekleştiği mekandan görüntüler,editörün uygun gördüğü arşiv görüntüsü,ölen kişin aile veya mezuniyet fotoğrafı,bir uzman tarafından yapılan yorumlar,ölen kişiyi veya katili tanıyan insanların yorumları ilişkiyi karmaşık hale sokar.”
Söz konusu olan gerçek bir cinayettir,ancak televizyon yeni bir olayı temsil etmekten çok bildik görüntüleri tekrardan üretiyor.
2) SİNEMA
Postmodern söylemler 1960’larda mimari ve sanatta kendini belli ederken,1970’lerden itibaren sinemada postmodernizmin etkileri hissedilmeye başlamıştır.Sinema icadından bu yana kendini sürekli geliştirmektedir.Bu gelişim dönemlerinde sosyal veya siyasal olaylardan etkilenmemesi imkansızdır.Bu bağlamda modernizm ve postmodernizm sinema ile derin ilişkiler halinde olan kavramlardır.
Sinemanın ilk yıllarındaki döneme baktığımızda modernizmin etkisi görülmektedir.Yurttaş Kane gibi klasik modernist filmlerde bu durum gözükmektedir.Yurttaş Kane’de,bir muhabir Kane’nin hayatının ve kişiliğinin muammasını çözmek amacıyla onu tanımış olanlardan farklı anıları ve perspektifleri bir araya getirir.
Postmodern sanat özellikle televizyonun ve video teknolojisinin gelişimiyle hız kazansa da sinemada da etkisi çok fazla olmuştur.Walter Benjamin’in “Mekanik Röprodüksiyon Çağında Sanat Yapıtı” adlı makalesinde bahsedilen gerçeklik kavramı bu tür filmler için çok önemlidir.
Walter Benjamin’in sözünü ettiği durum,belli bir sanat yapıtının ,birçok röprodüksiyonunu yapma olanağı,yapıtın “aura”sının,yani onun maddi dünyadanaşkın uzaklığı ve mutlak kalıcışığı mitleriyle zaman ve mekan içindeki eşsizliği duygumuzun,tehdit altında olduğunu düşündürmektedir.
Modern sinema “yaratıcı sinema1ya karşılık gelir.Modernist sinema,çağını sinema aracılığıyla sorgulayan ve bu sorgulamaya izleyenleri de dahil eden sinemadır.Postmodern sinema ile modern sinema arasındaki ortaklık dönemi sorgulayan bir tutuma sahip olmalarından kaynaklanır.Ancak postmodern sinema modernist sinemadan yaratıcı yazar kavramından kopmuş olmasıyla ayrılır.
“Postmodern sinemaya karakterini veren,farklı biçimde pastiş ya da tarz çokluğudur.”(Connor,2001:261). Film ve postmodernizm ile ilgili çözümlemesini Jameson “nostalji film” bağlamında ele alır.Ona göre “geçmiş hakkında olan ve geçmişte geçen filmler” nostalji filmlerdir.Bu filmlerin çabası,yeni bir söylem oluşturarak ,günümüzü yakın geçmişimizi ya da henüz hafızamıza dahil olmayan daha uzak geçmişi kuşatma çabalarıdır.Postmodern sinema geçmişten ödünç aldığı motif ve imgelerle yüzeysel ve parçalanmış hikayeler anlatır.
Yapıbozumculuk,1960’lı yıllarda Derrida’nın Heidegger’i yorumlaması ile başlar ve postmodern düşünce tarzında da kendini belli eder.Yapıbozumculuk ,metinler hakkında düşünme ve onları okumaya yöneliktir ve yazarlar metinleri yaratma sürecinde daha önceden olan metinleri temel alıp onlardan yararlanırlar.
“Postmodern sinemanın birincil biçimi olarak Derrida kolajı görür.”(Harvey,1999:65).Bu bağlamda metnin tek bir okumasından söz etmek mümkün değildir.İlerleme fikrini reddeden postmodernizm,dolayısıyla tarihsel süreklilik ve bellek duygusunuda reddetmiş olur.Örneğin Quentin Tarantino’nun filmlerinde kolaj/montaj üslubu belirgin olarak kullanılmıştır.Tarantino yalnızca Amerikan kültürüne değil,tüm dünya tarihine ait motifleri,imgeleri çekinmeden anlatısında kullanmakta ve bu formları yeni bir metnin içerisinde eriterek bambaşka bir metin yaratır.
Postmodern sinema modern sinemanın tersine zaman ve mekan kavramlarına doğrudan bağlı olmayan birbirine bağımlı ya da bağımsız parçaları genelde sırasız fakat fantastik ve ilgi çekici şekide kolajlanır.Filmin karakterleri tıpkı bir puzzle gibidir.
Türk sinemasından postmodern eğilimlere örnekler verecek olursak ; “Gişe Memuru “ adlı filmin 18 mm’nin grenli dokusunu gerçeküstü ögelerle sarıp Coenesk bir hava yakalaması, “Vavien” filminin,bir karakterin suç dolu evrenini adeta bozucu ve çok yönlü katmanlarla yoğurması gibi özellikleriyle örnek gösterilebilir.
POSTMODERNİZM VE TÜKETİM KÜLTÜRÜ
Günümüzde yeni bir toplumsal yaşam tarzının başında bulunduğumuz söylenmektedir.Bu yeni yaşam tarzı ile ilgili olarak,sosyal bilimciler tarafından “tüketim toplumu”,”bilgi toplumu”,”sanayi toplumu” olarak bahsedilir.
Postmodern toplummda bireysel kimlikler ön plana çıkarken kimlik ;toplumdan ayrı bir kavram olarak ele alınmaktadır.Sanayi öncesi toplumlarda temel ekonomi toprak,sanayi toplumlarında makine,sanayi sonrası toplumlarında ise bilgiye bırakmıştır.Bilginin getirdiği değişiklikler çeşitli alanlarda düşünce biçimlerini etkilemiştir.Postmodern toplum bilgisayar,bilimsel bilgiye ve ilerlemeye dayanan toplumdur.
Postmodern toplumda kişiye sunulan olanaklar birbirine benzetilmeye çalışılır.Mesela oteller ,tatil köyleri,eğlence mekanları neredeyese birbirinin aynısıdır.Yaşadığımız ortamın koşulları gerçeklerimizi sürekli yeniden yapılandırmakta ve tükettirmektedir.
Bauman”Başarılı yaşamın,mutluluğun hatta insan edebinin ölçütü tüketimse,o zaman insani arzuların foyası meydana çıkan,hiçbir kazanç miktarının ve heyecan verici duyumun bir zamanlar vaat edilen “standartlara ulaştırma” yolunda tatmin getirmesi muhtemel değildir:Ulaşılacak standart yoktur.Bitiş çizgisi koşucuyla ilerler,amaç onlara ulaşmaya çabalayandan her zaman iki adım öndedir.Rekorlar devamlı kırılma durumundadır ve bir insanın arzulayabileceğinin sınırı yok gözükmektedir.”(Bauman,1999:110).Yani elde edilen bir isteğin hemen arkasında diğer bir istek yerini almaktadır.
“Sürekli bir değişim içerisinde yer alan insanoğlu,yeni isteklere karşı son derece duyarlıdır.İstekler hiç bitmemektedir ve bu isteklerin sonu yoktur.Her sonuçta yeni başlangıca doğru atılan ilk adım vardır.”(Bauman,1999:110).Bu durumda bireyler kendilerini daha mutlu ve iyi hissedebilmek adına çoğunlukla postmodernin dünyasına sığınmaktadır.Sözgelimi postmodern dönemde,alışveriş merkezleri insanları gündelik sorunlardan uzaklaştırarak,rahatlık sağlarlar.
Günümüzde insanlar temeşl ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik geniş bir tüketim döngüsü içerisindedir.Tüketim,bir çok disiplinde yer alan kavramdır.19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren geniş halk kitlelerinin endüstri merkezlerinde toplanması,tüketim toplumunun ortaya çıkmasına olanak sağlamıştır.Tüketim kültürü,postmodern bir kültürdür.
“Göstergelerin aşırı üretilmesi ve imajlarla yeniden üretimi,istikrarlı anlamın yitirilmesine ve kitlelerin bundan büyülenirhale gelmesine yol açmaktadır.”(Featherstone,1996:40).
Tüketim kültürü insanların yaşam tarzına nüfuz eden,benliğini,kimliğini yeniden şekillendiren bir süreç olarak değerlendirilir.Tüketildikçe yeniden inşa edilen kültürün en önemli etkileyicileri ;moda,boş zaman algısı,popüler kültür,küreselleşme,medya olarak sınıflandırılabilir.
“Postmodernizmin merkezine oturtulan tüketim endüstrisi,toplumun her düzeyi için ayrı önerilerde bulunmaktadır.İnsanların boş zamanını nasıl geçireceklerine dair yeni alternatifler sunarlar.Dinlenebilmeninn çeşitli alternatifleri içerisinde tüketime dayalı aktiviteler bulunmakta,işten arta kalan zamanlar için artı değer oluşturulması için tüketime yölendirilmekteydi.”(Aytaç,2004:234).
“Postmodern tüketim kültüründe “alışverişe gitme” pratiği de kuşkusuz büyük önem taşır.Alışverişe gitme belirsiz,savurgan,sözel olarak gezinmeye yönelik eylemdir.Sonu açıktır,kesin bir yer ya da plandan yoksundur.Sadece bakınmayı hiçbir şey satın almamayı içerebilir.Alışverişe gitmek haz vericidi ve ölümsüzdür,çok fazla zaman ya da para harcamayı gerektirebilir. “Alışveriş yapmak” hem planlı ve hemde sınırlı bir eylemi çağrıştırmaktadır,sapma ya da fazladan bir şey satın alma yoktur.”Alışverişe gitme” modaya,kıyafetlere,boş zamana işaret ederken, alışveriş yapmak ise yiyecek alışverişine veya temel ihtiyaçların giderilmesidir.” (Özcan,2007:50).
Tüketim kültürü ve popüler kültür birbirine paraleldir.Beden konusunda da tüketim kültüründen söz etmek mümkündür.Artık giyinme değil “doğru saatte doğru şeyin giyilmesi”,”giyilenin bedene tam uyması”,”birilerini hoşnut etmek için giyinme”gibi unsurlar Paris’te üst sınıf bir kadının giyinmesini akla getirirken, Filistinli bir kadının giyinmesi “dar görüşlü kısıtlamalardan özgürleşme”,”rahatlık duygusu vereni giyme” ,”sokak hayatını sevme” gibi alt tüketim unsurlarını vurgulamaktadır.
Popüler kültür ve tüketim kültürü kavramları,postmodern çağda tartışılmaya başlanmış ve bu tartışma toplumsal tabakalaşmayı derinden etkilemiştir.Bu derin etkinin tesirleri günümüzde yoğun olarak hissedilmeye başlamıştır.Öncelikle toplumsal tabakalaşmayı,dünya yüzeyindeki jeolojik katmanlara benzetebilir ve günümüzde yeni bir katmanın olgunlaştığını söyleyebiliriz.Featherstone’un dediği üzere,bu yeni toplumsal katmana göre tüketim kalıpları oluşturulmuştur.Bu yeni sınıf,elde tutulabilir değer üretmeyen ve olağan değerleri tüketen bir kesimdir.Burada da postmodern kültür kavramı ortaya çıkmaktadır.
Jameson;postmodern kültürün,üslupsal yeniliğin artık olanaklı olmadığı bir dünya,geriye kalan her şeyin ölü üslupları taklit etmek,maskelerle ve hayali müzedeki üslupların sesiyle konuşmak olduğu bir dünya olduğunu söylemiştir.Postmodern kültür,bozulmamış bir yaratıcılık kültüründen çok,bir alıntılar kültürüdür. Bu kültür”yavanlık,derinsizlik” kültürüdür.Jameson’un postmodern kültür olarak tanımladığı,popüler kültürün bir özelliğidir.
KAYNAKÇA
ARMAĞAN,Mustafa,Gelenek ve Modernlik Arasında,İz Yayıncılık,İstanbul,1997
ANDERSON,Perry,Postmodernitenin Kökenleri,İletişim Yayınları,İstanbul,2002
BAUDRILLARD,Jean,Tüketim Toplumu,Ayrıntı Yayınları,İstanbul,1997
CONNOR,Steven,Postmodernist Kültür,Yapı Kredi Yayınları,İstanbul,2001
EMRE,İsmet,Postmodern ve Edebiyat,Anı Yayıncılık,Ankara,2006
FEATHERSTONE,Mike,Postmodernizm ve Tüketim Kültürü,Ayrıntı Yayınları,İstanbul,1996
HARVEY,David,Postmodernizm Durumu,Metis Yayınları,İstanbul,1997
HELLER,Agnes,F.FEHER,Postmodern Politik Tutum,Öteki Yayınları,Ankara,1993
KÜÇÜK,Mehmet,Modernite Versus Modenite,Vadi Yayınları,Ankara,1994
LYOTARD,J.François,Postmodern Durum,Vadi Yayınları,İstanbul,1997
MCROBBIE,Angela,Postmodernizm ve Popüler Kültür,Parşömen Yayıncılık,İstanbul,2013
MURPHY,John W,Postmodern Toplumsal Analiz ve Postmodern Eleştiri,Eti Yayınları,1995
SARUP,Madan,Postyapısalcılık ve Postmodernizm,Bilim ve Sanat Yayınları,Ankara,1997
ZEKA,Necmi,Postmodernizm,Metis Yayınları,İstanbul,1994