Örneğin; arkadaşınızla gezerken yolda küçük bir tinerci gördünüz. Arkadaşınızın kolundan çekip oradan uzaklaştırır mısınız? “Sen benim yaratılma amacımsın” deyip çocuğu bir çorbacıya mı götürürsünüz ya da ülkemin yüzde doksanının yaptığı gibi üç maymunu oynayıp yolunuza devam mı edersiniz? “Babamın oğlu mu kardeşim? Her koyun kendi bacağından asılır” dediğinizi duyar gibiyim. Öncelikle biz koyun değiliz. Daha doğrusu ben koyun olmadığımı düşünüyorum. Eğer koyun olsaydım, sorgusuz sualsiz çobanın peşinde koşardım. Ölüm fermanıma uygun davranır, çobanım nerede ölmemi emrederse orada ölürdüm. Koyunlardan bize sirayet eden bir nokta görebildiniz mi? Kesinlikle ben göremedim. Neyse ne diyorduk. Koyun olmadığımızı kanıtladığıma göre, atasözünü lügatimizden çıkarabilir. Kolonyalist yaşamlara özenip hayatımızı birilerinin üstüne kurmak belli bir süreden sonra sahte bizleri yaratabilir. Bu nedenle gördüğümüz yanlışların üstüne makyaj yapıp sokağa salmak yerine bütün samimiyetimizle onların elinden tutmalı ve yaşamlarını sürdürebilme imkânı tanımalıyız.
Eğer içten bir duruşla, varlığımızı varlığına katarak yanlışlara beden olursak yaşamımızın temel felsefesine uygun davranırız ve bu işten bizler karlı çıkarız. Nasıl mı? Binlerce insanın çok zengin fakat mutsuz olduğunu görüyorsunuz. Bu insanlar hiçbir canlıya gölge olmayan, kimsenin iyiliği için çalışmayan, babamın tabiriyle keser insanlar. Keser insanlar asla mutlu olamazlar. Ben size mutluluğun resminin yanlışların temizlenişinden geçtiğini söylüyorum. Kısacası sen topluma bir doğru katarsan, evrende sana mutluluk katar. İçten dünyaya sevgi duyan ve insanlık tarafından desteklenen canlılar yaratırsak toplumuzu ne terör ne de adi suçlarla mücadele etmek zorunda kalır. Eşitliğin yarattığı mutlu bir dünyada yaşar gideriz.