Mainz, 05.05.2014

Vahşi kapitalzmin hüküm sürdüğü günümüzde hemen her alanda beyazlatan ürünler habire piyasaya sürülmekte ve „beyazlama“ ihtiyacı olan tüketicilere sunulmaktadır. Dişlerden çamaşırlara kadar bir çok beyazlatıcının piyasada rağbet gördüğünden haberdarız.

Sponsor Bağlantılar

Ancak „ten“ beyazlatan bir ürün olup olmadığı konusunda benim ciddi kuşkularım var. Eğer bu konuda benim duymadığım bir yeni icat sözkonusuysa onu bilemem. Ancak daha çok kısa bir zaman önce ünlü sanatçı Michael Jaksonı`n beyazlama uğruna canından olduğunu biliyoruz. Tabi işin ironisi bir yana elbette ki böyle bir beyazlamadan bahsetmiyoruz. Zira bu tür bir heves sadece heves edenin zararı ile sonuçlanır. Ancak sınıfsal olarak kendisine egemenler tarafından “zencilik” düşmüş olan kimselerin bir zaman sonra “Ben de Beyaz Olacağım” diye tuturmasının sadece kendisine değil hem ülkesine ve hem de milletine zarar vereceği bir kere daha görülmüş oldu.

Aslında biz bu ülkenin zencileri kabul edilenler olarak Anadolunun bir köyünden yetişmiş tamamen saf duygulara sahip temiz yürekli milletini ve vatanını canından bile aziz bilen bir insan olarak tanıdığımız Haşim Bey’i, mahkemeye atandığında kendisine yapılan saldırılara karşı savunmuş ve göğsümüzü siper etmiştik.

Refah ve Fazilet Partilerinin kapatılma kararına karşı düştüğü muhalefet şerhini ayakta alkışlamış ve özgürlükten yana olan tutumuna hayranlık duymuştuk. Ak Partinin kapatılma davasında yine bir cesur yürek gibi davranmış ve alkışı haketmişti. Anayasa mahkemesine başkan olduğu zaman yaptığı konuşma ile yüreklerimize su serpmiş ve yüksek yargının bundan böyle “vesayet” tutumuna girişmeyeceğini düşünmüştük. Başörtüsü ve benzeri özgürlük konularında cesur kararlar alan anayasa mahkemesi tam da vesayet bitti derken son zamanlarda akla ziyan kararlara imza atmaya başladı. Dahası mahkemenin özgürlükler konusunda fenomen olma konumuna gelmiş olan başkanı teninden rahatsız olmuş olacak ki kendini beyazlatma ameliyesine girişti. Üstelik bu beyazlatma faaliyetini kamuya açık bir alanda ve kendisinin bizzat davet ettiği devlet erkânı karşısında yapmaya kalkıştı.

Yüksek Mahkemelerin Kuruluş Yıldönümleri

Eski Türkiye`de mahkeme kuruluş yıldönümlerinde yahutta adli yıl açılışlarında siyasete ayar vermek, üst perdeden pervasızca zırvalamak, yeşil cübbenin arkasına sığınılarak “millet iradesine ateş açmak” vakayi adiyedendi. Ancak Eylül 2010 referandumu ile yüksek yargının herkes gibi ben de kendi yasal sınırlarına çekildiğini zannetmiştik. Fakat yanılmışız. Üstelik de geçmişte pek çok konuda demokrasi vurgusu yapmış olan Anayasa Mahkemesi başkanı Haşim Kılıç adeta senelerdir biriktirdiği kin ve intikamı “ifrazat” tadında akıtırcasına kendi konukları önünde saygısızca ve edep ile bağdaşmayan hukuku arkadan dolanıp alenen siyaset yapan bir konuşma yapınca herkes şoke oldu. Kimse Haşim Ağa`dan böylesi bir hukusuzluk ve saygısızlık beklemiyordu. Üstelik Cumhurbaşkanının da bulunduğu bir toplantıda “ezilen ego sunun tatmine” mahkeme kürsüsünü alet etmekten utanmayan bir anlayışla konuşup hemen herkese vesayeti bitirdik de ne demek oluyor biz hâlâ buradayız diyor ve “küstah mahalle kabadayıları” edasıyla hakarete varacak sözler söylüyordu.

Belli ki Haşim Kılıç beyefendi zenci konumunda bulunmaktan yorgun düşmüş ve beyazlamaya karar vermişti. Ancak benim bildiğim kadarıyla ten beyazlatan bir ürün henüz icat edilmemişti. Mahkeme başkanına bir hatırlatmada bulunmak istiyorum:

– Düşmanların sempatisini kazanmak için düşmana şirin gözükenler onların sevgisini kazanamadıkları gibi dostalarından da olurlar.

Hatırlayın bir zamanlar şarabın tadı dışında herşeyini bildiğini söyleyerek muarızlara şahsi menfaati için göz kırpan bir Abdüllatif Şener diye biri vardı, hatırlayabileceğinizi sanmıyorum.

Yüksek yargıçların “sömürge valisi” gibi konuşma yapmasından millet olarak bıktık, usandık, yeter artık. Mahkeme iseniz mahkemeliğinizi bilin. Milletten yetki almadan millet adına ahkâm kesmeye kalkışmayın, hakkınızı ve haddinizi bilin. Ve şunu unutmayın ki siz kendinize ait bütün değerleri inkâr etseniz ve karşı görüşlülere yalakalık etseniz bile onlar sizi asla kendilerinden kabul etmeyeceklerdir. Zira bu basit bir sosyoloji kuralıdır. Bir zamanlar yahudiler için binlerce takla atan ve yahudilik için her tür hizmeti yapan ve hatta kendisini ve diğer insanları; “biz yahudilerin sofrasından dökülen ekmek kırıntılarını toplamakla yükümlü köpekleriz” diyebilecek kadar aşağılayan Marthin Lutheri Yahudiler bunca hizmetine rağmen peki sana da “Yarı Yahudi” payesi verelim bari diyerek yeniden aşağılamışlardır. Insan bir kez izzet ve şerefini yerlere serdi mi onu bir daha toparlaması zor olur. Insan “şeref ve onuru” için yaşar. Bunlar da inandığı değerleri adam gibi her şartta savunması ile mümkün olur. Dün böyle, yarın şöyle olmaz. Olur da böyle bir eylemde onur, namus, şeref ve haysiyet aranmaz. Emekli olurken meşru iktidara bir de ben “çakayım” havalarını millet asla bağışlamaz, herkes aklını başına alsın.

Siz, siz olun Eğer beyazlar tarafından zenci olarak yaftalandıysanız ve zenciler gibi iseniz bunun tabii bir şeref olduğunu beyaz olup zalimlerden yana olmaktansa zenci kalıp mazlumların yanında kalmayı tercih edin. Aksi takdirde ne yeterince beyaz olursunuz ve ne de zenci kalabilirsiniz. Sonuçta “alaca bir hilkat garibesi” haline dönüşüverirsiniz. İnsan rengi için değill onur ve şerefi için mücadele ederse insandır. Beyazlara özenmek aşağılık kompleksini beslemekten başka hiç bir işe yaramaz.

Siz, Haşim Kılıç gördüğümüz kadarıyla “beyaz” değilsiniz. Onun için bu özentiden derhal vazgeçin. Zira beyazlar sizi bu halinizle asla kabul etmezler. Zenci olmanın fildişi kulelerde karşılığı olmayabilir ama hem Allah nezdinde önemli bir karşılığı ve hem de millet nezdinde bir karşılığı vardır. Yoksa siz de Pensilvanya sakini gibi on yıllardır takiyye yaptınız da biz mi anlamadık. Saflığımıza verin. Kimbilir belki de hep beyazdınız da bizi zenciyim diye kandırdınız. Olabilir. Nasıl olsa bunu yapan ilk sen değlsin, korkarım ki son da olmayacaksın. Ama „takiyyecilerle“ aynı akıbeti paylaşacağından en ufak bir şüphem yok. Değilmi ki nasıl yaşarsak öyle ölür ve nasıl ölürsek öylece dirilir ve haşroluruz. Allaha hamdolsun ki ötelerin ötesine(ahiret) yakın bir imanımız var.

Baki Selam ve Saygılarımla.

Ömer Erdem
Mainz/Almanya