Mainz; 21.08.2010

Doğrusu bu slogan benim de çok hoşuma gitti. 12 Eylül tarihinde yapılacak olan referandum, ülkenin bütün sorunlarını bir çırpıda çözecek sihirli bir değnek özelliği taşımıyor. 12 Eylül darbe anayasasının bir satır özgürlük ifadesine karşılık 21 satır kısıtlayıcı ve bireyi kuşatıcı yapısını böylesine bir paket maharetiyle dönüştürmek elbetteki mümkün değildir.Bu ülkenin selamete çıkmasının  yegane yolu milletin bizzatihi kendisinin kendisi için yapacağı yepyeni bir toplumsal sözleşmeden geçtiği açıktır. Bu ülkenin en önemli ve ivedi ihtiyacı kuşkusuz insanı önceleyen ve evrensel hukuka uygun yeni bir anayasadır. Üzerinde fırtınalar kopartılmakta olan sözkonusu 26 maddelik paket içinde insanımızın ve ülkemizin önünü açan çok önemli maddeler olmakla birlikte bu paket nihai bir çözüm olarak kabul edilemez. Başkalarının gerekçeleri bir yana ben tam da bu yüzden yetmez ama evet diyenlerden yana bir tavır takınıyorum. Zira hepsini elde edemediğin bir şeyin hepsinden vazgeçmek akıl ile izahı kabil bir durum değildir. Bir çuval pirincin içerisinde üç beş tane taş var diye pirinci taşıyla birlikte yemek ne kadar aptalca ise çuvalı komple çöpe dökmek de bir o kadar aptalca bir tutumdur.

Sponsor Bağlantılar

Bugün için ülkenin köşe başlarını zaptetmiş olan mutlu azınlık mevcut kokuşmuş düzenin devamı için içeriden ve dışarıdan bütün güçlerini seferber etmiş durumdadırlar. Milletin verdiği vergilerle geçinen bazı memur zevat ise seçilmiş insanlara dolayısıyla can havliyle millete karşı koymak istidadından vazgeçmemektedirler. Yüksek yargıda „al takke-ver külah“ yöntemi ile oluşturulmuş olan „kast“ sistemi milletin iradesine ayak diremeye devam etmektedir. Bu ülkenin yüksek maaşlı, yüksek makamlı, yüksek cübbeli , yüksek rütbeli bu zevatı belli ki milletin kaydettiği aşamadan habersiz. Ankara da yüksek karargahlar ardında saraylarda meşk edenlerin milletten haberdar olmaları zaten beklenemezdi. Türkiye de yaşamakta olan insanlar 1930`lu yılların vasatındaki yorgun millet değil. Milletimiz artık herşeyin farkında. Bu yerli sömürgecilerin öncü keşif kolunun ipliği pazara çıkmıştır. Artık bu mermlekette ne pravda türü paçavra matbuat ve ne de içki servisini modernlik sayan kazurat kokusu yayan kanallar etkilidir. Esasen milletimiz son zamanlardaki çeşitliliği engin basiteri ile birleştirip iradesine sahip çıkma kararlılığını göstermiştir ve bundan böyle de göstermeye devam edecektir.

Anayasada yapılması istenilen değişikliklerin salim bir kafa ile incelenmesi durumunda mevcut durumdan daha ileri olduğu ve insanımız için önemli kazanımları barındırdığı görülecektir. Ancak ilgili maddeleri okumayan yahutta okuma ihtiyacında olmayan kesimler olduğu gibi, maddeleri okuduğu ve insanımız için faydalı olduğunu bile bile karşı çıkan kesimler de var. Mesela ülkenin en önemli meselesi hakkında daha önce defalarca raporlar hazırlatmış olan CHP ilgili değişikliğe şiddetle karşı çıkıyor. Öne sürdüğü en önemli argüman Ak Partinin kendi yargısını oluşturacağı tezi. Böylesi bir tez bile zımnen elan yargının CHP tekelinde olduğu ya da CHP`nin arka bahçesi olduğu tezini doğrulamaktadır. Yargının siyasallaştığı konusunda hemen herkes hemfikir. Ancak siyasallaşma denince nedense herkesin aklına bir siyasi parti geliyor. Halbuki kurucu kemalist felsefeden yana katı bir ideolojik tavır sergilemekte bir tür siyasallaşmadır. Daha özlü olarak ifade edecek olursak vatandaş ile devlet arasında bir problem olduğunda devletin yanında yer alan bir yargıdan bahsediyoruz. Muhalefet partilerinin sözkonusu değişikliğe karşı çıkışına bahane üretmek isteyen yahut kendisini buna mecbur sayan bazı entellektüel tayfası başta oy kaygısı olmak üzere bir çok bahaneler ileri sürüyorlar. Değişikliğe karşı çıkan „red“ yada „Hayır“ cı cephenin adeta bir renk cümbüşü halinde olması bazen kafaları karıştırmaya kadar gidebiliyor. Hatta bazı sağduyulu liberal düşünceli insanlar özellikle MHP`nin hayır cephesinde yer almasına şasırdıklarını ifade ediyorlar. Aslında burada şasılacak bir şey yoktur. Zira hem MHP ve hemde CHP devletin partileridir. Dolayısıyla kurucu felsefenin değirmenine su taşımaları gayet doğaldır. Hatta BDP bile bir devlet partisidir. Hadi şunu biraz daha çalım: CHP, devletin solunda yer alan Türk partisidir. MHP; devletin sağında yer alan Türk partisidir. BDP, devletin Kürt partisidir. Adlarına sivil toplum örgütü denilen ancak urbalarından başka hiç bir şeyleri sivil olmayan bazı yapılar da devletin toplum içine saldığı dönüştürücü ajanlardır.

Dolayısıyla önümüzde bulunan paketteki maddelerin yetersizliği içerik olarak ileri sürülebilir ancak zihniyet anlamında aslında bir devrim mahiyetindedir. Vatandaşın ensesinde boza pişirmekte olan ideolojik devlet elindeki yetkileri bu değişiklikle millete bırakmak zorunda kalacaktır. Bu değişiklik milletin önünü açacak ve muhtemelen 2011 seçimlerinin bütün altyapısı yeni bir anayasa üzerinden temellendirilecektir. Ülkesini seven birisi olarak bu değişikliğe mutlaka „EVET“ denilmesi gerektiğini savunanlardanım. Ortalıkta bir dünya anket çalışması dolanıyor. Muhtemelen son viraja girmekte olduğumuz şu günlerde daha fazla anketler de yayımlanacaktır. Ancak ben o anketlerin flu etkisinden azade olarak sadece ve sadece milletimin basiretini nazara alarak bir tahminde bulunmak istiyorum: Bence 12 Eylül tarihinde yapılacak olan referandum %57,7 „EVET“ oyu alarak yasalaşacaktır.

Baki Selam ve Saygılrımla.

Ömer Erdem
Mainz/Almanya