BÜYÜK SORUN “ARAL GÖLÜ”

1. Bulunduğu coğrafya ve gölün genel özellikleri
2. Amu Derya ve Siri Derya nehirleri ve bu iki nehirde SSCB döneminde yürütülen politikalar ve Orta Asya devletlerinin tutumları
3. 1991 sonrası gölde meydana gelen ekolojik değişiklikler
4. Sonuç ve çözüm önerisi

Sponsor Bağlantılar

BULUNDUĞU COĞRAFYA VE GÖLÜN GENEL ÖZELLİKLERİ

1960 yılında 68 bin 900 kilometrekare yüzölçümü ve 1083 kilometreküp su hacmine sahip Aral Gölü’nün uzunluğu 426 kilometre, eni 284 kilometre, en derin noktası 68 metreydi. Ve de Marmara denizinin 6 katı büyüklüğü bir alanı kaplıyordu. 2010’da gölün yüzölçümü 12 bin 100 kilometrekareye, su hacmi 110 kilometreküpe, en derin noktası ise 24 metreye düştü. Batı Türkistan’da Özbekistan ile Kazakistan arasındaki gölün büyük kısmı Özbekistan’a dâhildir. Aral havzası, Özbekistan, Tacikistan ve Kazakistan’ın güney-batı kısmını, Kırgızistan’ın Oş ve Narin bölgelerini, Türkmenistan’ın Daşhovuz bölgesini içermektedir. Asya’nın ikinci, dünyanın dördüncü büyük gölüdür. Hazar, Superior (Kuzey Amerika), Viktorya (Afrika) göllerinden sonra gelir.Gölün bulunduğu bölgede yazları çok sıcak geçen kurak bir iklim hüküm sürer. Akarsuların göle su taşımalarına rağmen buharlaşma, gelen sudan daha fazladır. Bu bakımdan göl gittikçe küçülmektedir.Gölün batı kıyıları dik, doğu ve güney kıyıları düz ve yassı, kuzey kıyıları girintili çıkıntılıdır. Aral Gölüne Amuderya ve Siriderya nehirleri dökülür. Ayrıca etrafındaki yüksek dağların su kaynakları ile beslenir. Amuderya ve Siriderya nehirleri aşırı derecede alüvyon taşıdıklarından göl dolmakta ve küçülmektedir.

AMU DERYA ve SİRİ DERYA NEHİRLERİ ve BU İKİ NEHİRDE SSCB DÖNEMİNDE YÜRÜTÜLEN POLİTİKALAR

Aral gölü, Amu Derya (Ceyhun) ve Sri Derya (Seyhun) sularının birikmesiyle oluşmuştur. 1960’lı yıllardan beri pamuk ekimi ve hidroelektrik santralleri için su rezervuarı inşaatları nedeniyle; büyük içme suyu gölü ve önemli bir su kaynağı olan Aral Gölü kaynağı azalmıştır. İki nehir sulama, sanayi, enerji ve kentleşmede ihtiyaçların karşılanması amacıyla yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Bunun sonucunda Aral Gölü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmiştir. Esasen bu Sovyet yetkilileri tarafından dile getirilmekteydi. Günümüzde su kullanımının yıllık 120 km3 olacağı ve bunun Aral Denizi havzasının yıllık ortalama su kapasitesinin %94’e tekabül ettiği yetkililerce söylenmiştir. Bu anlamda, Orta Asya’ya kuzeyden su getirme projeleri çizilmiştir. Sovyet siyasetçileri, ve komünist parti yetkilileri hassas bir su dengesi kurmak amacıyla bir strateji oluşturmaya çalışmışlar ancak, ilgili mahalli halkların sağlık ve refahına getirdikleri olumsuzlukları önlemede başarılı olamamışlardır. Toprak verimliliğine imkan veren objektif tarım prensiplerinin oluşturulması için ve diğer tarım ürünlerinden vazgeçmek pahasına, 1930’lardan bugüne Özbekistan ve Türkmenistan’a bir pamuk mono kültürü yerleştirilmiştir. Gene ilk defa 30’lu yıllarda Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan’da bozkırı sulamak ve özellikle pamuk yetiştirmek üzere büyük sulama projelerine başlanmıştır. İlk büyük sulama projesine, “Fergana Vadisini Çevirme Kanalı İnşaatı”yla başlanmıştır. Narin Nehri suları, tarım alanlarına getirilmiştir. 1940’lı yılların sonuna doğru Seyhun Nehri’nin suları Kızılorda’da toplanarak çok miktarda su; yeni tarıma açılan alanlarda, pirinç tarımında kullanılmıştır. Daha sonraları, Taşkent’in su gereksinimi de, buradan karşılanmıştır. 1960’lı yıllara gelindiğinde; Kerki’den aşağıdaki kesimlerin sulanması ve 100 km çapındaki Karakum Kanalı’nın açılması ve Türkmenistan Bozkırı’nın büyük çapta sulanmasıyla, Ceyhun Nehri sularının çoğu tarımda kullanılmaya başlanmıştır. Böylece Aral Gölü’nün su ile beslenmesi engellenmiştir. Sovyet liderlerinin bu ekonomik kararlılığı, toprağın ve Aral Gölü’nün göl vasfını yitirmesine neden olmuştur. Günümüzde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasında, kıt su kaynakları üzerinde rekabet ortamı yaratılmıştır. Tacikistan ve Kırgızistan, Seyhun ve Ceyhun Irmak şebekelerinin % 80’ine sahip olarak su fazlasını; suyun yeterli olmadığı Özbekistan, Türkmenistan ve Kazakistan’a karşı kullanmaya dayalı bir stratejiyi benimsemişlerdir. Sovyetler Birliği yönetiminin, Aral Gölü’nün ve onu besleyen Seyhun ve Ceyhun ırmaklarının geleceği hakkında ne gibi politikalar yürüttüğü konusunda, kamuoyunda iki karşıt görüş bulunmaktaydı: Bunlardan birincisi, Sovyet planlamacılarının, Aral Gölü’nün hızla erozyona uğraması karşısında gereken önlemleri almadığı, su sorununun kulak ardı ettikleri şeklindedir. İkincisi ise, Sovyet idarecilerinin su kaynakları ve Aral Gölü suyunun azalması konusunda sorunları çözmeye çalıştıkları ve tedbir aldıkları şeklindedir. SSCB Bilimler Akademisi, Özbekistan Bilimler Akademisi ve “Islah ve Muhafaza Hakkında Devlet Komitesi” adlı üç kuruluşun Ekim 1987’de Taşkent’te bir konferans çerçevesinde aldıkları kararlar ile : – Aral Gölü’ne kıyısı olan topraklardaki nüfusa temiz su temin edilmesi, – Kimyasal maddelerin kullanımının yasaklanması, – Özbekistan’da pamuk ekim oranının azaltılması, – Gıda üretim oranını arttırmak amacıyla tarım sisteminin yeniden değerlendirilmesi, tavsiye edilmiştir. Ama bunlar, tavsiyeden öteye geçmemiştir.

Nisan 1987 ayında Aral Gölü’yle ilgili bir komite kurulmuştur. Ortak tavsiyeler oluşturulduktan sonra, Sovyetler Birliği Bakanlar Kurulu Komünist Parti Merkez Komitesi Ocak 1988 yılında, ülkede çevre ortamının korunması için “Temelden Yapılandırma Kararı” almışlardır. Sovyet planlamacıları, Orta Asya’daki su krizinin üstesinden gelme konusunda iki seçenek sunmuşlardır. Bunlar: 1- Aral Gölü’ndeki su seviyesinin düşmesini telafi edecek Sibirya nehir sularının Orta Asya’ya kadar getirilmesidir. Bu proje yüzyılın projesi olarak adlandırılmış, ama birçok Rus milliyetçisi tarafından eleştirilmiştir. 2- İki nehir arasında bulunan o zamanın Sovyet Cumhuriyetleri Şimdiki bağımsız Türk Cumhuriyetleri arasındaki su dengesinin sağlanmasıdır. Bu seçenek de siyasi amaçla Moskova ve ilgili Cumhuriyetlerdeki bürokrasi tarafından kullanılmıştır. Yukarıdaki ikinci seçeneği açmak gerekirse o dönemde Gorbaçov- Yeltsin anlaşmazlığı sırasında, Türk Cumhuriyetleri’nin yönetimleri, Birlik yanlısı olan Gorbaçov’u desteklemişlerdir. Çünkü bu yöneticiler, SSCB merkez kurumları üzerinde güç sahibi olmaya çabalamışlardır. Yeltsin’in Rusya’nın bağımsızlığını ilan etmesi, tüm Sovyet Cumhuriyetleri’nin birbirinden ayrılmasına ve bürokratik anlamda Sovyet merkezinde giderek artan güçlerinin bir anda yok olmasına neden olacaktı. Özellikle Türk Cumhuriyetleri’nin bu bürokratik güçlere dayanarak merkezden edindikleri avantajların yok olacağından; Rusya’da özgürlüğe açılma olarak algılanmış olan Perestroika, bu Cumhuriyetlerin üst kademelerinde –ki halkları arasında böyle olup, olmadığı tartışılır- komünizmin belli ölçülerde sürdürüldüğü geleneksel toplumsal ilişkilerin geleceği için bir tehlike olarak görülmüştür. Bu genel bürokratik ve siyasi görüntü, bürokratlar arasında özellikle Doğulu-Türkmen Cumhuriyetleri’nden
gelenler ile Batılı-Rus halklarından gelenler arasındaki iktidar mücadelelerine kurban gitmiştir.

Sovyet dönemindeki merkezi hükümet yapısı, hayati önemi bulunan konularda açık müzakere ve münazaralarda bulunulmasını engellemiştir. Sonuçta, Moskova’da alınıp yerel yetkililerce uygulanan kararlarda; çevre toplulukların menfaatleri göz ardı edilmiştir. Moskova’nın izlediği bürokratik yaklaşımın önemli bir zararı, Aral Gölü’nün süratle yitip gitmesine neden olmuştur.

Artan pamuk üretim alanlarıyla birlikte, geliştirilen sulama sistemleri neticesinde; yaygınlaşan gübreleme, ilaçlama ve herbisit kullanımları anti-ekolojik kimyasallaşmalar sonucunda, hem nehirlerin, hem de Aral Gölü’nün diplerini kirletmiş ve içme sularını da tehdit etmiştir. Kirli içme suyu nedeniyle; tifo, tüberküloz ve çoğunluğu çocuklarda olmak üzere hepatit gibi ciddi hastalıklara neden olmuştur. Pamuk mono-kültüründeki bu ısrarlar; hem diğer tarımsal faaliyetleri, hem de balıkçılığı öldürdüğünden, bölgesel refahı da azaltmıştır. Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov’un Sovyet döneminde doğal kaynakların kullanımına yönelik tutumla ilgili düşünceleri şu şekildedir:

“Doğal ve madeni hammadde rezervlerini vahşice ekstansif tarım yöntemiyle kullanmaya yönelik, çok pahalı ve israfa dayanan sosyalist ekonomi ve idare sisteminin zihniyetinde ülkeye ait emsalsiz servetleri koruma gayesi yoktu. Aksine, servetleri hor kullanmak, -Sosyalist ve Kapitalist- iki sistemin iktisadi yarışmasında ülkenin temel desteği olan ihracat imkanını yaratmanın esası olmuştu. Ekonominin geliştirilmesinde ana amaç, ekstansif etkenlere yönlendirilmişti. Bu durumda zenginlik demek,kaynaklarını akıllıca kullanmak, doğanın, çevrenin korunmasını sağlayan belli ölçü ve kaidelere uymak söz konusu olamazdı. Doğayı koruma tedbirlerine son derece az kaynak ayrıldı” (Kerimov, 1997).

Nehirler çoğunlukla, Kırgızistan ve Tacikistan dağlarından çıkmaktadır. Su rezervlerinin büyük bir kısmından Orta Asya’daki tüm Türk Cumhuriyetleri topraklarını sulamak için yararlanılmaktadır. Bu yüzden, bölgedeki tüm bu devletlerin ortak menfaatleri ve ekolojik talepler dikkate alınarak nehirlerin deltalarında ve Aral Gölü’nde normal hayati şartları yaratmak amacıyla suyun gelmesini temin etmek gerekmektedir.

“Suyu muhafaza ve tasarruf etme kompleksini gerçekleştirmek zorunluluğu ile ilgili olarak, bu tedbirler, su israfını minimum seviyeye düşürmek amacıyla, sulama kanalı rejimi ve ölçülerini düzenleme işi, modern sulama teknolojisiyle sıkı sıkıya bağlıdır. Kollektördeki suları bırakma işini kontrol etmek ve atık suların nehir ve barajlara akmasını tamamen durdurmak gerekmektedir” (Kerimov, 1997)

1960’lardan itibaren, Orta Asya’da, büyük ölçüde, yeni kaynaklar kullanılmaya başlanmıştır. Sanayi ve hayvancılık kompleksleri geliştirilmiştir. Kentleşme artmıştır. Su kolektörleri inşa edilmiştir. Yakın zamana kadar ıslah edilen yeni tarım alanları politikacı ve bürokratlar için övünç kaynağı olmuştur.

Rüzgar, Aral Gölü’nün kurumuş dibinden tuz ve tozu yüzlerce kilometreye uçurmaktadır. 1980’li yılların başından beri böyle fırtınalar 90 gün boyunca kaydedilmektedir. Toz fırtınasının boyu 400 km, eni 40 km’yi bulmaktadır. Haziran 1990 tarihinde Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan Cumhurbaşkanları ortak bir deklarasyon yayınlayarak; sorunların artık bölgesel çabalarla çözülemeyeceğini beyan etmişlerdir. şubat 1992’de, bölge devletleri imzaladıkları bir anlaşmayla; her bir devlete tahsis edilecek yıllık su miktarını tayin etmekle yükümlü bir “Su Eşgüdümü için Devletlerarası Komisyon (ICWC)”u kurmuşlardır. Ardından 1992-1994 yılları arasında, çeşitli uluslararası kuruluşların da yardımıyla gerçekleştirilen çalışmaların sonucunda; çevresel tahribatı belirlemeye ve gidermeye yönelik bütüncül, sistematik ve yapısal bir proje olarak “Aral Denizi Havzası Programı (ASBP)”nı oluşturmuşlardır. Beş ülke devletinin başkanları, bu programın hazırlıkları esnasında Mart 1993 tarihinde Kızılorda’da Aral Gölü’nün yeniden bayındır hale getirilmesi için bir anlaşma imzalamışlardır. Aral Gölü problemiyle ilgili olarak devletlerarası kurul, bu kurulun çalışma grubu ve yönetim kurulu, Aralı Kurtarma Uluslararası Fonu oluşturulmuştur. “Aral Denizi Sorunu Devletlerarası Konseyi” (ICAS), “Aral Denizi Sorunları Devletlerarası Konseyi Yürütme Komitesi” (ICAS-EC) ve “Sekreteryası” ile “Uluslararası Aral Denizi Fonu” (IFAS) 1997 yılında birleştirilmiştir. Ocak 1994 yılında, Orta Asya Cumhuriyetleri devlet başkanları, Nukus şehrinde gerçekleştirilen ikinci oturumunda, Aral Gölü’nün ekolojik durumunu iyileştirme konusunda yaklaşık 3-5 yıl için planlanan, bölgeyi ekonomik ve sosyal açıdan geliştirmek amacındaki somut çalışma programını onaylamışlardır. Mart 1994’te Daşkuaz’da yapılan üçüncü oturumda, devletlerarası kurulun, bu programın uygulanmasıyla ilgili raporu sunulmuştur. Aynı yıl, “Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu” adı altında, yeni bir uluslararası örgüt oluşturularak “Aral Denizi Havzası Programı” çerçevesinde sosyo-ekonomik ve teknik çalışmalarda işbirliği sağlamakla görevlendirilmiştir.

Aral Denizi Havzası Programı’nın temel amaçları şunlardır:
– Aral Denizi Havzası çevresinin düzenlenmesi,
– Aral Denizi etrafındaki felaket bölgesinin iyileştirilmesi,
– Havza’ya ait su yönetiminin etkinleştirilmesi,
– İlgili bölgesel kurumların kapasitelerinin güçlendirilmesi.

Bu program sekiz alt programa ayrılmıştır. Bunlar sırasıyla:
– Bölgesel Su Kaynakları Yönetim Stratejisi: Bölgedeki kapasitesinin çok altında işleyen yedi su rezervuarının sürdürülebilir kullanımını iyileştirmek,
– Hidro Meterolojik Hizmetler: Bölgesel çevre bilgi sisteminin oluşturulması,
– Su Kalitesi Yönetimi: Özbekistan’daki drenaj projesi çerçevesinde, Ceyhun nehrinin kirliliğini yakından takip etmek ve gerekli önlemleri almak,
– Sulak Alanların Rotasyonu: Ceyhun ve Seyhun nehirlerinin biyolojik yok oluĢunun önüne geçmek amacıyla, Aral Denizi’nin Kuzey kısmını yeniden onarmak,
– Özbekistan ve Türkmenistan’da Temiz, Atık Su ve Sağlık Projesi: Temiz suyun elde edilmesi ve kullanılan suyun yeniden arıtılması imkanlarının geliştirilmesi,
– Yukarı Su Havzasında Bütünleşik Toprak ve Su Yönetimi: İki nehrin yukarı havzalarındaki sosyo-ekonomik ve çevresel bozulmanın giderilmesi için, bir anlamda, kırsal kesimin yaşam kalitesinin yükseltilmesi için gerekli projeler ve yatırımların gerçekleştirilmesi,
– Su Kaynaklarının İşlevsel Yönetimi: Altyapı, iletişim, veri toplama, izleme ve kontrol sistemlerinin geliştirilmesi, yani, su yönetimi idarelerinin işlevsel etkinliklerinin arttırması,
– Kapasite oluşturulması: İnsan kaynaklarının eğitim ve teknik- teçhizat katkısıyla geliştirilmesidir.

1994’te Aral Havzası Programı’nın yürüten beş ülke, o yılki bütçelerinin %1’ini bu çalışmalara ayırmayı yükümlülük haline getirmişlerdir. Fakat, bu yükümlülüklerini tamamıyla yerine getirmeleri mümkün olamamıştır. 1996 yılında yeniden gözden geçirilen program daha uzun vadeli hedef ve stratejiler ile acil yatırım ihtiyaçlarını göz önüne alacak bir yapıya kavuşturulmuştur.

Eylül 1995 yılında, Nukus şehrinde, yeniden biraraya gelen Orta Asya Devletleri
ve uluslararası kurumlar tarafından, Aral Gölü çevresinin çalışmaları deklarasyonu kabul edilmiştir. Deklarasyon, istikrarlı iyileştirme kurallarına kesin olarak uyulmasını öngörmekte ve bazı problemlerin ivedi bir şekilde çözümlenmesini öngörmektedir. Bunlar: – Tarım ve Orman ekonomisinin daha dengeli ve bilimsel temellere oturan bir sisteme geçmesi, – Su kaynaklarını tasarruflu kullanmayı sağlayan düzenlemeleri geliştirme; gelişmiş teknolojiler kullanarak sulama tesislerinin verimliliğini arttırma, – Doğal kaynakların yönetiminde kompleks bir sistem geliştirmedir.
Şubat 1997’de beş ülkenin devlet başkanları, BM, Dünya Bankası ve diğer uluslararası kuruluşların temsilcilerinin katıldığı Almatı zirvesinde, Aral sorununun halledilmesi konusunda örgütlenmelerin geliştirilmesiyle ilgili bir karar alınmıştır. Aral Havzası Programı’na paralel olarak 1997 yılında, “Küresel Çevre Fonu” (GEF) üç buçuk yıllık bir dönemi kapsayan ve yukarıda belirtilen sekiz alt programı güçlendirmek için “Stratejik Eylem Planı” ve “Sulak Alan Rotasyonu”ndan oluşan “Aral Denizi Havzasında Su ve Çevre Yönetimi Projesi” başlatılmıştır. Toplam 72 milyon ABD Doları bütçesi olan proje birçok gelişmiş ülkenin yanı sıra Dünya Bankası (DB), UNDP, UNICEF, AB TACIS programından mali destek sağlamaktadır. Bunda amaç, özellikle bölge ülkelerinin siyasal ve mali katkı ve katılımlarını arttırmaktır. ABD Hükümeti, bölgesel istikrarın güçlendirilmesi amacıyla, Aral Denizi Havzasındaki temiz su kaynaklarının paylaşımı ve kullanımı konusunda bölgesel işbirliğini teşvik edici çalışmalara destek vermiştir. ABD Hükümeti, USAID aracılığıyla, Aral Denizi sorununun çözümüyle doğrudan ilgilenmeye başlamıştır. ABD dışişleri bakanlığına göre, Washington’un Aral Stratejisi’nin tüm unsurları, temel hedef olan bölgesel işbirliğinin desteklenmesine yönelik olarak planlanmıştır. ABD, Aral Denizi’nin yakın bölgelerindeki su kaynaklarının kalitesini ve sağlık koşullarını yükseltmek için küçük ölçekli projelere imza atmıştır. Türkmenistan’da geçişim ve klorlama tesisleri inşa etmiştir. Çevre konularındaki faaliyetlerini koordine etmek gayesiyle Taşkent’e bölgesel çevre ofisi açmıştır . USAID, diğer yardımcı ülkeler ve kuruluşlarla aktif işbirliğine yanaşmamıştır. Kendi faaliyetlerini, DB, AB, veya UNDP ile işbirliğinden çok, bölge ülkeleriyle işbirliğini benimsemiştir. Ancak, ABD Hükümeti, DB, UNEP ve UNDP ile birlikte, Türkiye’nin de mali destek sağlamayı üstlendiği, 1993’te “Aral Havzası Programı”na ve 1997’deki “Aral Denizi Havzası Su ve Çevre Yönetimi Projesi” bütçesine dahil olmuştur. ABD, Aral Denizine entegre bir su sistemi olarak yaklaşmaktan çok, Ceyhun ve Seyhun nehirlerini stratejik gerekçelerle ayrı olarak ele almaktadır. ABD’nin diğer yardımcı ülkelerle çalışmaktan kaçınması, ister istemez bölgedeki çevre ve su yönetiminin koordinasyonunda anlaşmazlıkların doğmasına neden olmaktadır. ABD’nin bölgede yürüttüğü çalışmların altında bir alternatif oluşturmak için kendisini bölgeye entegre etme çalışmaları yatmamktadır.

Sovyet Sistemi, ekolojik bozulma ile ilgili bilgileri “devlet sırrı” olarak değerlendirmiş ve bu bilgileri açıklayanları, parti programlarına karşı gelmekle suçlamıştır. Özbekistan’da teşkilatlanan, tam adı “Özbekistan Tabiatı, Manevi ve Maddi Varlıklarını Muhafaza Ediş Birlik Hareketi” olan “Birlik Hareketi” (BH), 1988 yılında kurulan ve üye sayısı kısa zamanda yüzbinlere ulaşan bir teşkilattır. 1989’da Aral Denizi’nin kuruması ile ortaya çıkan sonuçların kamuoyuna duyurulması yönünde yönetimden taleplerde bulunmuş ve bu yönde faaliyetler göstermiştir. 1988 yılında kurulan BH, Özbekistan’da yayın ve zorluklarla karşılaşmıştır. Birçok bilim adamı ve aydın tarafından, BH, bölgesel olayları gereğinden fazla büyütmek ve milliyetçilikle suçlanmıştır.

1991 SONRASI GÖLDE MEYDANA GELEN DEĞİŞİKLİLKLER

Sovyetler Birliği’nin devasa pamuk tarlaları oluşturma planı çerçevesinde, 1940’larda sulama kanalları inşa edilmeye başlandı ve Amuderya ve Siriderya ırmaklarının sularının pamuk tarlalarına akıtılması sonucu 1960’lara gelindiğinde yılda gölden 60 km3 su çekiliyordu. Moskova bu proje çerçevesinde Karakum kanalını inşa etti. 1200 km uzunluğundaki kanalla Amuderyanın suyu çöle taşınacak ve çölde pamuk yetiştirilecekti bu proje 1960’da tamamlandı ve kanal devreye girdiğinde bölgedeki pamuk üretimi katlanarak arttı. Böyle oluncada Amuderya ile Sirideryanın suyu Aral’a ulaşamaz hale gelmişti. Nehirlerin Aral’a taşıdığı yıllık su miktarı 110 km3’ten 5 km3e düştü. Aral Deniz’de 1960’dan 1970 e kadar alanının yarısını, hacminin %70’ni kaybetti 90’larda iki parçaya bölünen deniz küçük Aral ve büyük Aral olarak adlandırıldı.Sovyet planlamacılarına göre Aral’ın kolları kesilebilirdi. çünkü Orta Asya’da pamuk yetiştirmek balıkçılığın 100 misli bir ekonomik değer yaratacaktı planlamada atlanan çevre faktörü ile çarpıklık zinciri örülmeye başlamıştı. Çünkü pamuk çok fazla su isteyen bir bitkiydi aşırı sulama yer altındaki suları yüzeye çıkarmış ve de tarlaları tahrip etmeye başlamıştı.Pamuk üretimi düşmeye başlayınca Moskova hemen devreye girdi üretimi hızlandırmak için kimyasal gübre ve zirai ilaç seferberliği başlatmıştı bu da kısa sürede trajedi yarattı. Tarlalarda biriken tuz ve tarım ilaçları Aral denizine kadar drenaj kanalları aracılığıyla gidiyordu. Aral da çekilirken gerisinde zehirli bir çöl bırakıyordu.Rüzgârla birlikte etrafa saçılan zehirle birlikte Su kuşları kara hayvanları kayboldular. 1960-1990 arasında 100 den fazla bitki türü Aral havzasında yok oldu. 1980’e gelindiğinde denizdeki tuz oranı 3 kat artmıştı. Bu tüm balıkları ve balıkçılığı yok etti.

1960′lı yıllarda Aral Gölü’nde 20′den fazla balık çeşidi bulunurken, gölün kuruması ve sularının tuzlanmasından dolayı günümüzde gölde sadece “Aral Kolyuçkası” adıyla bir balık çeşidi yaşıyor. Diğer balık türlerinin nesli tükendiğinden, Aral gölüne tuzlu su balık türleri yerleştirilmeye çalışılıyor. Hollandalı bir bilimcinin ilginç fikri ile şu an Aral balıkçılarının bazıları Kalkan balığı avıyla geçinmektedir.

Muynak’taki balık konservesi fabrikası ise terk edildi ve harabeye döndü. Geçmişte Aral’dan, güneydeki Muynak ve Kuzeydeki Aralski limanları arasında taşımacılıkta kullanılan gemiler ve limanlar bugün kum ve tuz yığınları ortasına saplanarak gemi mezarlığına dönüşmüştür.

Hatta 20. YY. Orta Asya’da ipek yolunun yerini pamuk yolu aldı denilmekteydi. O dönemde “Beyaz Altın” denilmekteydi Pamuğa bölgede üretilen pamuk Muynak limanına yükleniyor buradan Aral limanına gönderiliyor ve batıya taşınıyordu. Orta Asya ‘da bulunmayan mallarda aynı yol izlenerek getiriyordu.

Orta Asya’da kayıtlara geçmeyen olaylarda yaşanmış. Vozdrojdenia adası yani Rönesans adası tanıklardan biridir. Sovyetler birliği döneminde bu adada kimyasal ve biyolojik silah labarotuvarı olarak kullanılırdı ve bu ada tam da aralın ortasında bulunuyordu ve burada biyolojik silahlar için dünyanın en vahşi bakterisi antraks (Şarbon) üretilmişti. Ve bu bakterinin denenmesi için sayısız hayvan adaya getirilmiş ve deneye kurban gitmişlerdi. Söylentilere göre bu ada 90’larda meydana gelen labarotuvar kazası yüzünden
boşaltılmış sonrası ise Aral’a kalan zehirli atıklar.

Ayrıca Baykonur/Bay-Konar Uzay Üssü’nün de ekolojik dengeyi olumsuz etkilelediği düşünülmektedir. Bu üs Kazakistan’ın Baykonur kasabasının 320 km kadar güneydoğusunda, Seyhun (Sırderya) nehrinin kıvrımındaki bozkırda kurulmuştur.

BAZI TESPİTLER

Bir zamanlar göl yatağı olan alanlar bugün Aral Kum Çölü olarak adlandırılıyor: 54,000km2’lik göl yatağı çöle dönüştü.Bir zamanlar sahil kasabası ve liman olan şehirler göl yüzeyinden kilometrelerce uzakta duruyorlar: Suların çekilmesiyle limanların ve gemilerin gölle olan bağlantıları kayboldu. Limanlardan göle kanal açmak ise hem çok pahalı hem de çekilmeye devam eden sular sebebiyle çok kısa sureli bir çözüm.Bir zamanlar kullanılan limanlar ve gemiler bugün terk edilmiş durumda: Terk edilen gemiler çölün ortasında bir korku filminden çıkmışçasına duruyorlar.Bir zamanlar gölde balıkçılık yapan binlerce kişi bugün umutsuz bir bekleyiş içinde: İnsanlar ya işsizlikle mücadele ediyor ya da göç etmek zorunda kalıyor.Bir zamanlar sulak araziler olan yerlerde bugün kum ve tuz fırtınaları esiyor: Yıllarca göl tabanında birikmiş olan toksik maddeler (tarımda kullanılan kimyasallar ve tarım ilaçları) ve aşırı miktardaki tuz, kumla karışarak havayı kirletiyor.Bir zamanlar yasayan canlıların yarısından fazlası bugün o coğrafyada yaşamıyor: Ekosistemin ciddi oranda bozulduğu, bu kadar tuzlu ve kurak bir coğrafyada sadece halophyte (kuark çödeki tuz bitkisi) bitkileri yasayabiliyor. Bir zamanlar gölün ılıman etkilerinin görüldüğü topraklarda bugün yazlar daha sıcak, kışlar daha soğuk, yağış ve nem daha düşük: Bunların sonucu olarak tohumların üreme mevsimi daha kısa ve kuraklık daha da yaygın.Bir zamanlar verimli araziler olan çevre arazilerde bugün aşırı tuzlanma nedeniyle tarım yapılamıyor: Kuzeyden esen güçlü rüzgarlar tuz ve tozu 500 km mesafeye kadar savurabiliyor. Aral Gölü’nün güneyinde bulunan Amu Delta’sı da bu rüzgarların etkilediği verimli arazilerden biri. Deltada tuzlanmaya bağlı olarak sebze ve tohum yetiştiriciliğinde ciddi sorunlar yaşanıyor. Aral Gölü’nün kuruma sebebinin bu ve benzeri arazileri sulamak için kullanılan sular olduğu düşünüldüğünde oldukça ironik bir tablo ortaya çıkıyor.Bir zamanlar balıkçılık yapan sağlıklı insanlar bugün kanserle karşı karşıyalar: Yerel halk solunum yolları hastalıkları, gırtlak ve yutak kanseri, tuzlu hava solumaya bağlı solunum problemleri, tuzlu suya bağlı sindirim sistemi hastalıkları, karaciğer ve böbrek yetmezliği ve görme bozuklukları gibi değişen cevre koşulları sonucunda oluşan birçok hastalıkla boğuşuyor. Ayrıca balık ürünlerinin yok olması ve gelir düzeyinin düşmesi sonucu beslenme bozukluklarına ve özellikle hamile kadınlarda anemiye oldukça sık rastlanıyor. Halk tatlı su kaynaklarına ulaşmakta zorluk yaşıyor.

SONUÇ ve ÇÖZÜM ÖNERİSİ

Aral Gölü insan eliyle yaratılmış en büyük çevre felaketi olarak literatürde yerini almıştır. Bir çok defa Orta Asya devletleri bir araya gelmiş ancak kalıcı çözüm üretme adına somut adım atma konusunda sıkıntı yaşamışlardır. Çünkü mevcut durum bu devletlerin ekonomik olarak yararına olduğu için yaşanan insanlık dramı karşısında çözüm arayışı içinde gözükmek politika üretmek için yeterli görülmüştür.1991 sonrası bağımsızlığını kazanan bu devletler dış politikalarını oluşturmada ekonomik kalkınma planı geliştirmede Rusya’nın etkisi altında kalmaktadırlar. Rusya ise bölgenin sorunsuz, kalkınmış, ekonomik olarak güçlenmiş olmasını değil kendisine bağımlı kendi iç sorunlarından dış politika üretmede sorun yaşayan bir durumda kalmasını yeğlemiştir.Rusya kendi arka bahçesi olarak gördüğü bu bölgeyi insiyatif alarak kargaşadan uzaklaştırmak isterse ancak o zaman bölgede bir istikrar söz konusu olabilir. Bu istikrar da Rusya lehine bir istikrar olarak kendini gösterecektir. ABD’nin bölgeye yönelik politikalarının Rusya ziyadesiyle farkındadır. Rusya kendisinin dahil edilmediği bir Orta Asya diplomasisine izin vermez ve vermemiştir.Aral Gölü çevre felaketi her ne kadar Özbekistan ve Kazakistan arasında görünse de çözüm Seyhun ve Ceyhun nehirlerinin dolaştığı tüm ülkelerin ortak varacağı bir konsensus ile sağlanabilir. Bu konsensusu sağlayabilecek tek ülke ise Rusya’dır.Yapılan mevcut kurtarma çalışmalarına baktığımızda:

• Dünya Bankası’nın da destek 86 milyon dolarlık destek verdiği bir su set projesiyle, gölün kuzey kıyılarında balık avı yeniden başladı. Bitkiler su kuşları geri gelmiş iklim bile değişmeye başlamış.
• Kazakistan, 40 yılda suyunun yüzde 70’ini kaybeden Aral’da zamanı geri döndürmeye çalışıyor. Sovyetler Birliği’nin tarım ve sulama politikalarındaki yanlışlara kurban giden Aral, Gökaral adı verilen bir su seti projesiyle yavaş yavaş geri dönüyor.
• Gölün güneyinde tekrar su birikmesinin önündeki en büyük engel ise Özbekistan’ın pamuk tarlalarını sulamak için nehirlerin yönünü değiştirmesi.
• Özbekistan, Amu Derya’nın kullanımını kısıtlamayı hiç düşünmediği gibi bu durumu bir fırsata dönüştürerek kuruyan göl yatağında petrol arama projeleri geliştiriyor. Devlet yetkilileri, bugüne kadar hiç araştırılmamış bir bölge olan Aral Gölü Yatağı’nda petrol ve gaz bulmaktan çok umutlu olduklarını belirtiyorlar.
• Bir diğer proje ise, “Hazar`ı Aral’a Birleştirme Projesi” üzerinde çalışılmakta. Bu projeye göre, Ob ırmağının suları Aral`a akıtılarak, Aral Gölü ile Hazar Denizi bir kanalla birleştirilmek istenmektedir.
• Uluslararası Aral’ı Kurtarma Fonu (UAKF) İcra Komitesi`den yapılan açıklamada, Aral Gölü sorununun giderilmesi, bölgenin ekonomik ve sosyal yapısının geliştirilmesi, ekolojik ve çevre sorunlarının çözülmesi amacıyla hazırlanan 2011-2015 Programı kapsamında 10 milyar dolar kaynak kullanılacağı da öngörülmektedir.
• Türkmenistan ise Karakum Çölü’nde Türkmenbaşı Yapay Gölünü oluşturmaya çalışmaktadır. Fakat bu gölü dolduracak su ancak Tacikistan’dan doğan ve son iki yıldır kuraklık yaşanmakta olan Afganistan üzerinden geçen Amu Derya nehrinden sağlanabileceği için, bu mesele de ciddi sonuçlara gebe gözükmektedir.

KAYNAKÇA

1. Bkz. http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/mse_guvenlik/mse_guvenlik.htm.
2. AHMER, M. (1999), “Orta Asya’da Su Kaynaklarının Kullanımı Güney Asya Ülkeleri İçin Dersler” Avrasya Etüdleri, TİKA, Vol. 15; 97-120.
3. ZISCHKA, A. (1937) Pamuk için Gizli Harp, Muallim Ahmet Halim Kitapevi.
4. AHMER, M. (1999), “Orta Asya’da Su Kaynaklarının Kullanımı Güney Asya Ülkeleri İçin Dersler” Avrasya Etüdleri, TİKA, Vol. 15; 97-120.
5. ALGAN, N. (2001), “Aral ve Hazar’da Çevre Sorunlarının Uluslararası Boyutu”, Küresel Politikada Orta Asya, Der.: Mustafa Aydın, Nobel Yay., Ankara; 357-378.
6. FERRO, M. (2002), Sömürgecilik Tarihi, Çev. Muna Cedden, İmge Yay, Ankara.
7. ALGAN, N. (2001), “Aral ve Hazar’da Çevre Sorunlarının Uluslararası Boyutu”, Küresel Politikada Orta Asya, Der.: Mustafa Aydın, Nobel Yay., Ankara; 357-378.
8. HASANOĞLU, M. (2002), “Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde Çevre Sorunları”, Avrasya Etütleri, TİKA, Vol.22, Bahar; 149-163.
9. BUDAK, F. (1997), Kırgızistan, Dünü, Bugünü, Yarını, Ocak Yay., İstanbul.
10. HASANOĞLU, M. (2002), “Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde Çevre Sorunları”, Avrasya Etütleri, TİKA, Vol.22, Bahar; 149-163.
11. BILIOURI, D. (2001), “Orta Asya’da Çevre Sorunları: Retorik ve Eylem Arasındaki Farklılıkları Gidermek” Avrasya Etütleri, TİKA, Vol.19, İlkbahar-Yaz; 19-32.
12. ALGAN, N. (2001), “Aral ve Hazar’da Çevre Sorunlarının Uluslararası Boyutu”, Küresel Politikada Orta Asya, Der.: Mustafa Aydın, Nobel Yay., Ankara; 357-378.
13. ALKAN, H. (2011), Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde Siyasal Hayat ve Kurumlar, USAK Yay., Ankara.
14. ALTAN, T. (1995), “Tükenmiş Bir Çevresel Miras- Orta Asya’da Sınırötesi Çevre Sorunları ve Doğal Kaynakların Tahribi” Avrasya Etütleri, TİKA, Vol.1, İlkbahar; 36-51.
15. ALKAN, H. (2011), Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde Siyasal Hayat ve Kurumlar, USAK Yay., Ankara.
16. KAVUNCU, O. ve Y. DELİÖMEROĞLU (1992) “Türk Dünyasında Çevre Hareketleri” Türkiye Modeli Türk Kökenli Cumhuriyetlerle Eski Sovyet Halkları, Yeni Forum, Ankara.
17. ZISCHKA, A. (1937) Pamuk için Gizli Harp, Muallim Ahmet Halim Kitapevi.
18. AMANOV, ġ. (2007), ABD’nin Orta Asya Politikaları, Gökkubbe Yay. İstanbul.
19. AMANOV, ġ. (2007), ABD’nin Orta Asya Politikaları, Gökkubbe Yay. İstanbul.
20. KAVUNCU, O. ve Y. DELİÖMEROĞLU (1992) “Türk Dünyasında Çevre Hareketleri” Türkiye Modeli Türk Kökenli Cumhuriyetlerle Eski Sovyet Halkları, Yeni Forum, Ankara.
21. Bkz. http://www.ntvmsnbc.com/id/25078160/ç
22. Bkz. http://www.ntvmsnbc.com/id/25078160/.
23. Bkz. http://www.yalquzaq.com/?p=17437.
24. Bkz. http://enginsalli.blogcu.com/aral-golu/3181437.
25. Bkz. http://www.ntvmsnbc.com/id/25184265/.
26. Bkz. http://www.2023.gen.tr/temmuz05/5.htm.
27. Bkz.http://www.sinopportal.com/report_d.php?rid=907&did=13#907&PHPSESSID=76dc4422005fcd450e7ee65d6d617047.
28. Bkz. http://www.gakguk.net/yesil/kuzey-aral-golu-projesi/.
29. Bkz. http://www.yalquzaq.com/?p=17437.
30. Bkz. http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/mse_guvenlik/mse_guvenlik.htm.