Anlatım gücünü artırmak, dikkat çekmek, anlatıma ayrı bir güzellik ve çekicilik kazandırmak amacıyla kullanılan sözlere “deyim” denir. 

Deyimlerde çoğu zaman mantık dışına çıkma ve abartılı bir anlatım söz konusudur.

Sponsor Bağlantılar

Deyimler büyük ölçüde gerçek anlamından uzaklaşarak; yepyeni, çarpıcı, güçlü bir anlam kazanır.

NOT: Deyimler en az iki sözcükten oluşur. Bir tek sözcük deyim olamaz.

NOT: Deyimler kalıplaşmış sözlerdir, bu nedenle deyimi oluşturan sözcükler değiştirilemez.

NOT: Deyimi oluşturan sözcükler ayrı yazılır.

Çenesi düşük
Eli açık
Eli sıkı
Ağzı bozuk
Kuş beyinli
Çantada keklik
Burnu havada
Dişe dokunur
Eli kulağında
Dişine göre
Çamur atmak
Dizlerinin bağı çözülmek
Dostlar alışverişte görsün
Çorbada tuzu bulunmak
Dört gözle beklemek
Dereyi görmeden paçaları sıvamak
Nabza göre şerbet vermek
Kılı kırk yarmak
Diş bilemek
Göze girmek
Gözden düşmek
Gözü ısırmak
Kalp kırmak
Karnı zil çalmak
Kel başa şimşir tarak
Küplere binmek
Havadan nem kapmak
İçinden pazarlıklı
İki eli kanda olsa
Bin dereden su getirmek
İğne ile kuyu kazmak
Kaşla göz arasında
Suya sabuna dokunmadan
İncir çekirdeğini doldurmamak
Ağzını bıçak açmamak
Yerin dibine geçmek
Yangına körükle gitmek
Etekleri tutuşmak
Eli ayağına dolaşmak

O yazarın dişe dokunur tek bir eseri yok.
(dişe dokunur: “işe yarar, belirtilmeye değer, önemli”)

Sınavı iyi geçen Alper’in etekleri zil çalıyor.
(etekleri zil çalmak: “çok sevinmek, alınan sevinçli bir haber üzerine telaşa ve heyecana kapılmak”

Senin kadar kuş beyinli birini görmemiştim.
(kuş beyinli: “akılsız, aptal”)

Eli kulağında, bir iki dakikaya kadar zil çalar.
(eli kulağında: “nerede ise olacak, çok yakında olması beklenen”)

Kopya olayından sonra öğretmeninin gözünden düştü.
(gözden düşmek: “değerini yitirmek”)

Kahvaltı hazırlanana kadar gazetelere göz gezdirmek ister misin?
(göz gezdirmek: “derinlemesine incelemeden okumak”)

Şarkı söyleyen genci gözüm ısırıyor.
(gözü ısırmak: “bir kimseyi tanıyacak gibi olmak”)

Sinirlendiğinde en sevdiği arkadaşına dahi çamur atardı.
(çamur atmak: birini kötü bir işe karışmış göstermek, kara çalmak, iftira etmek”)

İncir çekirdeğini doldurmayacak konular yüzünden birbirinizi kırıyorsunuz.
(incir çekirdeği doldurmamak: “çok az önemi olmak veya çok önemsiz olmak”)

Öğretmenimiz ödevlerimizi okurken kılı kırk yarar.
(kılı kırk yarmak: “titiz ve ayrıntılı bir biçimde incelemek, önemle üstünde durmak”)

Oğlunun üç gün okuldan kaçtığını öğrenince küplere bindi.
(küplere binmek: çok öfkelenmek”)

Toplantıda, kızının yaptıklarını duyunca yerin dibine geçti.
(yerin dibine geçmek: “çok utanıp sıkılmak”)

Kupayı kaybeden teknik direktörün ağzını bıçak açmıyor.
(ağzını bıçak açmamak: çok üzgün olduğu için konuşacak durumda olmamak”)

Birazdan burası karnı zil çalan müşterilerle dolar.
(karnı zil çalmak: “çok acıkmak”)

Tezgâhın üzerindeki dört bileziği kaşla göz arasında çaldı.
(kaşla göz arasında: “kimseye sezdirmeyecek kadar kısa bir süre içinde, çok çabuk”)

Annem havadan nem kapar, en küçük şeyden alınır.
(havadan nem kapmak: “en küçük bir şeyden alınmak, çok alıngan olmak”)

Arkadaki araba korna çalınca, eli ayağına dolaştı.
(eli ayağına dolaşmak: “çok şaşırmak, telaşlanmak”)

Senin kadar çenesi düşük bir insan görmedim.
(çenesi düşük: “yerli yersiz konuşan, geveze”)