Uyutuluyor, uyuşturuluyoruz…

Yavaş yavaş, sinsice üstelik…

Sabahın erken saatlerinde başlayan televizyon serüvenimiz, gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam ederken; O kıymetli saatlerimizi nasıl boş geçirdiğimizi, nasıl heder ettiğimizi fark etmiyoruz bile…
Fatmagül’ün suçu ne?

Sponsor Bağlantılar

Fatmagül’ün suçu büyük… Milyonları 90 dakika boyunca ekrana kilitleyerek, uyutuyor bizi Fatmagül, uyuşturuyor…

Tek suçlu o mu peki?

Asla…

Bir tecavüz ile başlayan, o tecavüzün etrafında gelişen ipe sapa gelmez olayları, sanki gerçekmişçesine, adeta bizim başımıza gelmişçesine pür dikkat izleyen, yetmezmiş gibi çoluk çocuğumuza izleten bizler suçlu değil miyiz?

Tek suçlu Fatmagül değil demiştik…

Muhteşem geçmişimizi, Muhteşem Yüzyıl adı altında ekranlara sürüp, tarihimizi beş paralık edenler de suçlu değil mi?

Yaşamı at üstünde savaş meydanlarında geçen, 40 seneden fazla dünyaya hükmeden Muhteşem Süleyman’ı, adeta haremden çıkmayan, seksten başka şey düşünmeyen bir padişah olarak anlatanların hiç mi suçu yok?

*****

Ya Avrupa’dan ithal edilmiş, halka hiçbir şey katmayan demode yarışmalara ne demeli…

Biri bitmeden, diğeri başlayan, Acun Ilıcalıvari bu yarışmalarla da uyutulup, uyuşturulmuyor muyuz?

Söyleyin Allah aşkına, Var mısın Yok musun, Survivor, Yok Böyle Dans gibi yarışmalar bize ne kattı, ne öğretti.

Ünlü olma hayaliyle bu tip yarışmalara katılan ama saman alevi gibi sönen yarışmacılara mı üzülmeli, yoksa o çok değerli saatlerini bu yarışmaları izleyerek, vakit öldüren bizlere mi…

Bir diğer yanda ise özellikle kadınlarımızı büyüsüne kaptırmış olan evlendirme programları var. Büyük kanalların tamamında, aşağı yukarı aynı saatlerde başlayan ve neredeyse yarım gün süren bu programlar da uyutmuyor mu bizleri, uyuşturmuyor mu?

Yaşlı başlı dedelerin, 20’li, 30’lu yaşlardaki kızlara talip olduğu, 60’lı, 70’li yaşlardaki teyzelerin bilmem kaçıncı desti izdivaçlarını hayal ederek karşımıza çıktıkları bu programların hangimize ne faydası var?

Kadını, erkeği, genci yaşlısı, kısacası milyonlarcası işte bu kadın programları, diziler, yarışmalar arasında gidip gelirken, çocukları da kendilerine benzettiklerinin farkında değiller aslında.

Eskiden, izlemek için hafta sonlarını iple çektiğimiz çizgi filmler, artık günün her saatinde, 4-5 kanalda birden…

Hiçbir eğiticiliği, öğreticiliği olmayan, çocuklarımızı şiddete yöneltip, özentiye sevk eden, onları doyumsuz birer birey haline getiren, denetimden uzak bu çizgi filmler de yavrularımızı uyuşturmuyor mu?

****

Evlerimizdeki o kara kutular bizleri alıp başka diyarlara götürürken, ne ülkemin sorunları, ne de dünyada olup bitenler kimseyi zerre kadar ilgilendirmiyor.

Televizyonların ana haber bültenlerini izlerken çekilen “ah ah”lar, “of of”lar, çok geçmeden unutuluyor ve yerini yerli Türk dizilerine, çakma Avrupa yarışmalarına, maçlara veya çizgi filmlere bırakıyor.

Ülkenin, dünyanın gerçekleri hafızalarda saman alevi gibi bir iz bırakırken, baldızıyla aşk yaşayıp bir de çocuk sahibi olan adamın (unutulmaz adlı dizi), amcasının karısıyla büyük aşk yaşayan yeğenin (Aşk-ı Memnu), her bölümde adeta ölüm makinesi gibi çalışan adamın (Kurtlar Vadisi Pusu), ettiği küfürler nedeniyle bip sesinden izlenemez hale gelen polisin (Behzat Ç.), kan davasının hüküm sürdüğü töreler arasında ağa sevgilisinden çocuk sahibi olan kadının (aşk ve ceza) derdi, hepimizi geriyor ve uyutuyor.

İyi uykular Türkiye…

YEŞİM KADER KIZILÇELİK tarafından “Makale Yarışması” için yazılmıştır…