Anayasacılık konusunda henüz yüz küsür yıllık bir geçmişe sahip olmakla birlikte, küçücük bir azınlık dışında hemen herkesin müşteki olduğu mevcut anayasamızın 1921 yılından bu yana dördüncü „anayasa“ olduğunu hatırladığımızda durumun vahametini kavramamız kolaylaşacaktır. Yürürlükte olan anayasanın 27 yıl önce „darbe“ ile yönetime el koyanlar tarafından hazırlanıp fiili bir durum yaratılarak –sözümona- milletin onayından geçirilmiştir.

Sponsor Bağlantılar

Her nasılsa darbecilerin tasvibini kazanarak onaylanan rahmetli Özal, milletin darbecilere inat büyük bir teveccünü celbetmiş ve ülkemizin dış dünya`ya açılabilmesi için olağanüstü bir çaba sarfetmişti. Berlin duvarının yıkılması(3Kasım 1989) ile kominist tehlike bertaraf edilmiş, adına „Yeni Dünya Düzeni“ denilen yapı ile gezegenimiz yeniden şekillendirilmeye başlamıştı. Dünya`daki değişim ve gelişmelere paralel olarak „değişim“ sloganı ile ülkemizi de bu yarışın içine sokmak arzusunda olan Özal mevcut darbe anayasasının Türkiye`ye dar geldiğinin farkına varmıştı. Özgürlük ve hür teşebbüsün önünde büyük bir engel teşkil eden anayasayı değiştirme iradesini; „Anayasayı bir kez delmekle bir şey olmaz“ diyerek dile getirmişti. Ancak buradamızdan baktığımızda öyle olmadığını gördük. Yani, „Bir sınır yoksa hiç sınır yoktur“ vecizesini doğrularcasına o tarihten sonra 1982 anayasası delik-deşik oldu. Oldu olmasına da  25 yıl boyunca yapılan bunca değişikliğe rağmen anayasa ülkemize dar gelmeye devam etti,  ediyor.

Neden peki? Nedeni basit: Yapılan değişikliklerin tamamı „zülfiyare“ dokunmayan pansumanvari işlemlerden ibaret kaldı. Velevki, bu darbe anayasasının bütün maddeleri değiştirilmiş olsun yine de sadra şifa olmaktan uzak olacaktır. Zira „darbe“ bu anayasanın ruhuna nüfuz etmiştir. Yapılması gereken insanhakları ve özgürlükleri temel alan yeni bir anayasa hazırlamaktır. Son zamanlardaki „sivil anayasa“ tabirine de biraz değinelim. Sahi, sivil anayasa ne demek? Hazırlayıcıları sivil kişilerden oluşursa anayasa sivil olmuş olur mu? Bir kere sivilik libasla, urba ile açıklanabilir bir şey değildir. 1982 anayasasını hazırlayan ekibin başı Prof. Orhan Aldıkaçtı bildiğim kadarıyla üniformalı değildi. Yani „sırtında“ üniforma yoktu demek istiyorum. Dolayısıyla sivil olmaktan kasıt, insanı önceleyen ve özgürlüklerden yana olan demek olsa gerektir. Zira biz bu ülkede, çok şöhretli firmaların şık elbiseleri ile karargah salonlarında askerlerden brifing almak için sıraya girmiş yüksek yargı mensuplarını gördük.

29 Mart mahalli seçimler öncesinde kendisine sorulan bir soru üzerine başbakan yeni anayasa çalışmaları için seçim sonrasını işaret edip, „uzlaşma“ kavramına vurgu yapınca anamuhalefetin lideri, ihtilal olmadan yeni bir anayasa yapılmasına izin vermiyeceğini ima ederek kapıları kapattı. İflah olmak bilmeyen kavramlardan biri de bu efsunlu „uzlaşma“ kavramıdır. Başbakanın ardından Ak Parti yöneticileri de ağız birliği yapmışcasına „uzlaşma“ kavramına atıf yapmakta yarışa girdiler. Bunu söylerken elbette adımız uzlaşmaz ve kavgacı`ya çıksın istemeyiz. Sadece kiminle ve ne kadar uzlaşma konusunda bir sesli düşünme eylemi gerçekleştirmek niyetindeyiz. İktidar partisinin toplumun tamamını yakından ilgilendiren hayati öneme haiz bir konuda hassasiyet göstermesi takdire şayan bir harekettir. Ancak „“uzlaşma“ dan maksat mutlaka CHP ile uzlaşmak ise bu durumda karşımıza iki ihtimal çıkıyor: Ak Parti CHP`nin nasıl olsa uzlaşmaya yanaşmayacağını bildiğinden, toplumu rahatlatma adına bunları söylüyor, yani ipe un seriyor. İkinci ihtimal Ak Parti seçim sonrasındaki bir CHP`nin kerhen uzlaşacağı ve bu konudan daha fazla kaçamayacağı yönünde.

Yukarıda dile getirdiğimiz her iki ihtimalde de sivil bir anayasayı en azından daha uzun bir süre unutmamız gerektiğini anlatan sağlam karineler bulunmaktadır. Uzlaşma denilince neden mutlaka CHP olmazsa olmaz bir şart olarak ileri sürülür anlamak mümkün değil. Bu, son zamanlarda kurgulanmakta olan „irtica“ tutturamadık bari  biraz „Osmanlı“ verelim tezgahını hatırlattı bize. Acaba birileri; „Bu anayasanın değiştirilmesine engel olamayacağız. Hiç değilse içine üniformasız komutanlardan oluşan CHP yönetimini dahil edelim” gibi bir niyetin peşinde olabilirler mi? Ben kendi hesabıma bugünkü CHP yönetiminin hazırlayacağı yeni bir anayasadansa mevcut anayasayı yeğlerim. Ancak CHP haricinde de “uzlaşma” yolunun var olduğunu hatırlatmak isterim. Şimdi çoğusu bu hatırlatmaya, toplumda “Başörtüsü Düzenlemesi” olarak bilinen anayasanın 10 ve 42. maddelerindeki 411 oyà tahvil olan o uzlaşmayı ve onun başına getirilenleri anımsatıp burun kıvırabilir. CHP ile uzlaşma aramak nafile bir çabadır. Ancak CHP yönetimi dışında bütün uzlaşma yolları açıktır. Sivil ve demokratik bir anayasanın yapılabilmesi için üçüncü bir yol daha vardır. Üstelik, toplumsal bir sözleşme olması itibariyle en sağlıklı yol da budur ve sanıldığı kadar karmaşık yahut zor da değildir. En sağlam diye bahsettiğimiz bu üçüncü yolu da bir başka yazının konusu yapalım.

Baki Selamlarımla.

Ömer Erdem
o.erdem@web.de
Mainz; 05.03.2009