Aile toplumun en küçük bireyidir. Aile, bireyin yaşamında çok önemli bir yer tutan beslenme, bakım, sevgi ihtiyacı, duygusal gelişim, psikolojik gelişim, eğitim, kültürel değerleri kazanma, sağlıklı zekâ gelişimini sürdürme gibi temel ihtiyaçlarını karşıladığı birincil yer ve çevredir. Ailenin kendi içerisinde etkileşen bir sistemdir, bu yapıyı oluşturan üyelerin bazı kurallara uyması gerekmektedir. Bu yapı içerisindeki her birey kurallara uymak, karşılıklı olarak rolleri üstlenmek ve mevcut yetkileri paylaşmak durumundadır.Aile üyeleri içinde yetki paylaşımı vardır. Yetki ise aile içindeki bir bireyin, diğer bir bireyin davranışını değiştirme gücüne sahip olmasıdır. Genelde aile içindeki maddi ve manevi ihtiyaçları karşılayan üyenin yetki gücü daha fazladır. Bu yetki gücü durumu, kültürel ve toplumsal değerlerinde etkisi altındadır.

Sponsor Bağlantılar

Peki, aile toplumların en küçük bireyi ise, aile şirketleri de toplumların oluşmasını sağlayan, ülke ekonomisini geliştiren, istihdam sağlayan, ekonomiye can veren birer bireyler topluluğudur. Ülkemiz işletmelerinin % 95’inin aile işletmelerinden oluşması da bunun en temel göstergesidir. Aile işletmesi denince genelde bir veya birden fazla aile üyesinin önemli derecede sahipliğinin bulunduğu ve bunların işletmenin faaliyetleri üzerinde önemli derecede etkiye ve kontrole sahip olduğu işletmeler algılanmaktadır. Aile işletmelerinin örgütlenmesi incelendiğinde işletmenin pazarlama, muhasebe, satın alma, finansman, insan kaynakları ve üretim gibi fonksiyonlarının genelde aile bireyleri tarafından sevk ve idare edildiği görülmektedir. Yapılacak işler genelde aile bireylerine bilgi ve becerileri doğrultusunda verilmemektedir. Görevlendirmelerde ya da işletmenin kurulmasında baskın role sahip olan işletmenin kurucusu yani ailenin reisi karar verici ve yönlendirici olmaktadır. Ayrıca aile işletmelerinde nesil değişimi ile birlikte aile bireyleri arasında çatışmalar çıkmaktadır. İşletmelerin tepesinde bulunan baskın gücün yani işletmenin kurucusunun ya da aile reisinin sistemden çıkması ile birlikte aile bireyleri arasında çekişmelerden veya aile bireylerinin yapılan işlere tam hâkim olamamalarından, geçmiş dönemlerden kalan husumetlerden, güçler dengesinde oluşan haksızlıklardan dolayı çatışma yaşanmakta ve nihayetinde birçok aile işletmeleri ikinci kuşakta dağılmaktadır.

Kurumsallaşma, tekrarlanan eylemlerin ve alışkanlıkların topluluklar içerisinde standart hale gelmesi ya da uyulması gereken kurallar bütünüdür. Örneğin, bir işletmenin işgörenlerinin birbirlerine hitap ve selamlaşma biçimleri, çalışanlarına verdikleri değer, söyledikleri sözleri gerçekleştirme, yaptığı uygulamalarda hak koruma, ödüllendirme ve cezalandırma yöntemleri, karar alma biçimleri, müşterilerle diyalog kurma biçimleri vb. eylemler ve davranış tarzları kurumsallaşma olarak ifade edilebilir.

İşletmeler için yaşamsal bir öneme sahip olan kurumsallaşma; bir işletmenin kişilerden bağımsız olarak kurallara, standartlara, prosedürlere sahip olması, değişen çevre koşullarını takip eden sistemleri kurması ve gelişmelere uygun olarak organizasyonel yapısını oluşturması, kendisine özgü iletişim ve iş yapma yöntemlerini kültür haline getirmesi ve böylece diğer işletmelerden farklı ayırt edici bir kimliğe bürünmesi sürecidir.

Kurumsallaşma, bir işletmenin tüm fonksiyonlarının ve süreçlerinin belirli kurallar ve sistematik içerisinde kendiliğinden yürür hale getirilmesidir. İşletme faaliyetlerinin yürütülmesinin belirli bir sistematiğe ve kurallar dizisine bağlanması işletme kültürünün doğmasını ve kurumsal kimliğin oluşmasını sağlar. Kurumsallaşmanın en temel felsefesi işlerin ve süreçlerin kişiye değil bir modele dayandırılmasıdır. Yani buradan da şu anlaşılmalıdır ki kurumsallaşma yönetim süreçlerinin başına aile bireylerinin dışında birilerinin atanması, onlara imza sirkülerinde yer açılması, yetkilendirilmesi ve onun her dediğinin yapılması değildir. Kurumsallaşma, firma logosunun değişmesi, görsel fabrikanın yaratılması, imaja yönelik ofis ortamlarının değiştirilmesi, firma sahiplerinin gözünün boyanması yöntemiyle onların yanlış yönlendirilmesi de değildir, algının değiştirilmesi için kurum gerçeklerinin farklı gösterilmesi değildir. Her işletmenin bir kurum kültürü ve değerleri vardır. Kurumsallaşma süreçlerinde önemli olan bu değerlere ve kültüre sahip çıkarak profesyonelleşmektir. İşletmelerde kişiye değil modele dayalı bir sistemin olması anlamına gelen kurumsallaşmanın, bir işletmede varlığından bahsetmek için bazı göstergelerin olması gerekir. Bu göstergeler; işletme anayasası, profesyonelleşme, etkin bir örgüt yapısı, yetki devri, yetkilendirme, yönetim anlayışı, karar verme şekli ve etkin bir iletişim sisteminin kurulması olarak sıralanabilir.

İşletme Anayasası:

Aile işletmelerinin kurumsallaşmasının birinci adımı ailenin ve şirketin anayasasının hazırlanmasıdır. Aile şirketinin anayasası, esasen işleyişin kurallı hale gelmesini sağlayan ve ortakları aynı zeminde buluşturan kuvvetli bir araçtır. İşletme anayasası, işletmenin vizyon ve misyonunun yer aldığı, işletmeye ait genel ve özel hedeflerin belirlendiği, iş ve işleyişe ilişkin tüm ilke ve kurulların yazılı olarak ortaya konulduğu temel bir yol göstericidir. Tüm işletmeler için işletme anayasasının varlığı, kurumsallaşmanın önemli bir göstergesi niteliğindedir.

Profesyonelleşme:

Profesyonelleşme, işletme içerisindeki iş ve işlemlerin o konuda uzman kişiler tarafından yerine getirilmesi, görev, yetki ve sorumluluk dengesinin uzmanlık esasına göre belirlenmesi anlayışına dayanmaktadır. Kararların, atamaların, giriş ve çıkışların mesleki yetkinlik ve kişisel yetkinliklere göre belirlendiği sistemdir. Duygusallığın olmadığı, vefa ilkesine göre değil iş kalitesine göre çalışmanın sürmesidir.

Örgüt Yapısı:

Örgüt yapısında sistem ve ilkelerin belirlenmesi; yapılacak işlerin standart hale getirilmesi, bir işin kim tarafından nerede, ne şekilde, hangi yetki ve sorumluluklar ile yerine getirileceğinin açık bir biçimde ortaya konulması anlamına gelmektedir. Bu nedenle kurumsallaşmış işletmelerde iş tanımları ve analizleri tam olarak yerine getirilir.

Yetki Devri ve Yetkilendirme:

İşletmeler kurumsallaşmanın bir gereği olarak, görev ve sorumluluk yükledikleri uzman işgörenlere yetki devri yapmak zorundadır. Bu durum aile bireyleri açısından da değişmemelidir. Aile bireylerine de tıpkı aile dışı işgörenler gibi uzmanlık ve eğitimlerine göre belirlenen görev ve sorumlulukları ölçüsünde yetkilendirme yapılmalıdır. Aile bireylerinden işe uygun nitelikleri taşımayanlara sırf aile üyesi oldukları için yetki devri yapılmamalıdır.

Yönetim Anlayışı ve Yönetime Katılma:

Kurumsallaşma sürecini tamamlamış olan işletmeler incelendiğinde, ilk göze çarpan nokta bu işletmelerde demokratik, katılımcı ve esnek bir yönetim anlayışını oluşmuş olduğudur. Kurumsallaşmış işletmelerdeki yöneticilerin ortak özelliği, astlarını işletmenin problemleri üzerinde düşünmeye yönelten kişiler olmasıdır. Tepe yöneticilerin bu yaklaşımı zamanla diğer yöneticilere de geçmekte, işletmede insan
kaynaklarına önem veren yöneticilerin sayısı artmakta ve işletme içinde uyumlu bir hava yaratılması sağlanmaktadır. Kurumsallaşmanın bir sonucu olarak organizasyonun demokratik ve katılımcı bir yapıya kavuşturulması, tüm bireylerin işletme süreçlerine dâhil olmasını ve sonuçlardan sorumluluk hissetmesini sağlamaktadır. Ancak kurumsallaştık deyip kararların tek merkezden çıkıp diğerlerinden de bu kararın uygulanmasını istemek veya üst yönetimin söylediği her şeyin doğru olduğunu kabullenmek ve fikir beyan edememek değildir kurumsallaşma. Belirtilen fikirleri uygulayan değil, fikir üzerine fikirler beyan edilebilinmelidir.

Karar Alma Şekli

Karar alma, işletmenin iş ve işleyişine ilişkin tüm etkinliklerde alternatifler arasından hızlı ve doğru bir şekilde seçim yapma süreci olarak tanımlanabilir.

Etkin Bir İletişim Sisteminin Oluşturulması

İşletmelerin kurumsal bir yapıya sahip olması temelde, sürekli ve çok yönlü bir iletişim sisteminin kurulmasını, işi yavaşlatmadan ve gecikmeden standartlardan sapmaları gösteren bir denetim sisteminin oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Kişiler arasında kurumsal kaliteyi gösterir bir iletişim düzeni olup, ast üst ilişkisi seviyeli olmalıdır. Kişilere özel imtiyaz alanları yaratılıp, onları sistem içerisinde kendilerini farklı hissettirmemek gerekir.

Sonuç olarak ülke ekonomisine yön veren, istihdamı sağlayan işletmelerin % 95’inin aile işletmesi olduğu günümüzde ülkenin geleceği için bu işletmelerin sonraki kuşaklara geçmesi gerekmektedir. Burada en büyük görev aile şirketlerinin başındaki aile reislerine düşmektedir. Aile şirketlerinin sonraki kuşaklarda faaliyetlerini sürdürmelerinin yolu şirket başına aileden olmayan profesyoneller yerleştirmekle olmadığının farkına varıp, işletme değerlerine, işletme kültürlerine sahip çıkarak çalışanlarında güven oluşturmak, aileyi kendi ailesi gibi görmelerini sağlayacak sevgi ve saygıyı oluşturmak, fabrikayı kendi fabrikaları gibi hissetmelerini sağlayarak sahiplenmelerini sağlamalılardır. Sonraki kuşakların sorun yaşamaması için ilk kuşağın aile anayasası ve şirket anayasasını oluşturup ikinci ve sonraki kuşakları bu anayasaya göre yetiştirmesi gerekmektedir. Profesyonel olmalı, yetkiyi yetkin kişilere devretmeyi bilmeli, etkin bir iletişim mekanizması kurmalıdır.