OlmadıBelki her birimizi biraz şaşkınlığa düşürecek biraz daha acabalara sürükleyecek veya kendimize yine başa mı döndük sorusunu  sorduracak bir açıklama yapmış prof. Atay ben okudum ve paylaşıma sundum……

Sponsor Bağlantılar

Prof. Atay, “Düzeltilmesi gereken fıkıh hükümleri” başlığında 46 madde sayıyor. İşte bunlardan bazıları:

“Boşanma erkeğin elinde değildir, mahkeme iledir. Kadının da boşanma hakkı vardır, mahkeme iledir. Kuran’da kadını dövme yoktur. Kuran’da miraç olayı yoktur. Kuran’da kadere iman yoktur. Kuran’da erkek kadından daha erdemli değildir. Kuran’da şefaat yoktur. Kuran’da kadınların çalıştıkları kendilerinindir. Kuran’da boşanmanın tek nedeni geçimsizliktir. Kuran’da idare sistemi ‘şûra’dır. Farz namazların kazası yok, tövbesi vardır. Kadınların başı açık, Kuran okumaları, namaz kılmaları caizdir.

Başı örtmek, namazla ilgili değildir. Hz İsa ölmüştür, tekrar gelmeyecektir. İslamda mehdi inancı yoktur. İslam inancında deccal yoktur, ama her ulusu düşüren, fasık, facir, deccaller zaman zaman çıkabilir. Kadınlar eğe kemiğinden yaratılmamışlardır. Kuran’da eşcinselliğin hükmü bulunmamaktadır. Gusülde ağza, burna su vermek gerekmez. Oruç’ta kefaret yoktur.

Kuran’da İslam ve iman ayrıdır. Tövbe kefaretten daha büyük cezadır. İslam’ın din bilgisi kaynağı akıl ve Kuran’dır. İslamın şartı beş değildir, Kuran’ın bütün emirleri İslamın şartıdır. Kuran’a gidip fıkhın, tasavvufun, kelamın, hüküm ve kurallarını gözden geçirip değiştirmenin temel kuralı şudur: Günümüzün şartlarına göre ayetleri insanın, toplumun, yararına göre yorumlamaktır. Kuran’ın amacı insanın yararıdır.”

Allah’ın elçisi dışında;  -kim olursa olsun-  herhangi bir kişinin;  Her Sözünün  “Mutlaka Doğru ve İslam’a  ait”  olarak kabulü; Şirke girmektir.  Ve bu  “İslam’da Yoktur”  dediğimiz  [Ruhbanlığın] ta kendisidir.

And olsun ki Kuran’ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?   (54/17 22 32 40)

Aynı ayet; bu Sure içinde Dört kez tekrarlanır.

Ve Sanırım bunun tek şartı:  “Mezhep, Şeyh …. Ne diyor, Nasıl yorumlamış”  düşüncesini / gözlüğünü bırakarak;  Sadece “Yaratan Ne Diyor”  duygusu ile; “Düşüne-Düşüne”  okumaktır.  (imamhatip.com)

Evet, prof. Atalay böyle demiş, aslında fıkıh hükümleri başlığı altında sıraladıkları 46 madde hepsini veremedim yazı gereğinden fazla uzayacak diye.

Özellikle söylediği bir cümle üzerinde takılı kaldım.

‘’Allah’ın elçisi dışında;  -kim olursa olsun-  herhangi bir kişinin;  Her Sözünün  “Mutlaka Doğru ve İslam’a  ait”  olarak kabulü; Şirke girmektir.  Ve bu  “İslam’da Yoktur”  dediğimiz  [Ruhbanlığın] ta kendisidir.’’

Peki, bu sözden yola çıkarak Allahın elçisinin dışında söylenenleri külliyen reddeceksek buna prof. Atalay’da dâhildir, o zaman biz Arapçayı da kendi kendimize çeviremiyorsak yani çevirene itibar etme durumumuz söz konu ise hangisine inanalım?

Kendimi anlamaya başladığımdan bu yana din adına bildiklerimi neredeyse kökünden sallayan bu fıkıh hükümleri bana neyi düşündürmeli?

Bugüne değin yaptıklarımız toptan yanlış mıydı ya da bugünden sonra bu hükümler ışığında doğruya mı erişeceğiz?

EĞER TÜRKÇE İBADET ETSEYDİK yazımda özellikle vurgulamaya çalıştığım dinimizi anlamak yine karşımıza çıkıyor…

Akademisyenleri, araştıran meseleyi en ince detayına kadar inceleyen insanlar olarak değerlendirdiğimiz de evet onlar daha doğru neticeye ulaşmışlardır sonuç olarak bu bilgi kulaktan dolma değildir diyoruz.

Tam bu noktada başka bir pencere açılıyor, Hulki Cevizoğlu akşam gazetesinde bir köşe yazısında diyor ki;

‘’Bu eleştirimiz özellikle din alanındaki kimi profesörlere.

Örneğin, yıllarca sular seller gibi ezberlemiş olmaları gereken Kur’an’ı Kerim’den bir ayet soruyorsunuz. ‘Böyle bir ayet var mı, yok mu bilmiyorum’ diyor, Siz ‘Kuran’da yazılanı’ soruyorsunuz o size ‘kendi fikrini’ yutturmaya çalışıyor.

‘Acaba bazı din bilginleri ateist olabilir mi?’Nerden çıktı, derseniz yukarıdaki açıklamalar böyle bir soruyu akla getiriyor.’’ Diye eklemiş Cevizoğlu.

Hadi buyurun bakalım…

Eğer bu varsayımı kabul edersek kimin ateist olduğunu nasıl anlayacağız sonuç itibari ile bu insanlar bunun eğitimini almış dilini gayet iyi kullanan hatipler.

Diğer yandan bırakalım akademisyenleri şeyhler şıhlar ne diyor desek o tarafta bin ayrı ses bin ayrı şey söylüyor…

Yine prof. Atay’ın başka bir açıklaması;

“Değiştirmek değil düzeltmek, ıslah etmek, yararlı bir iş yapmaktır. Reform ve içtihat yapmak, kayıtsız ve şartsız düşünmekle olur. Kötü yönde değiştirmeye ve bozmaya reform denmez; ona deform denir. İslamda reform yapmaya içtihat denir. Bundan dolayı her müçtehit reformcudur.”

Konunun iyice anlaşılmasına yardımcı olmak amacıyla bazı kelimelerin Türkçe karşılıklarını yazayım.

Müçtehit; Kuran’ın sırlarını hakkıyla bilen, içtihat yapabilen, İslâmî ilimlerin bütün hükümlerinde otorite olan her fıkıh bilginidir.

İçtihat; Yasada veya örf ve âdet hukukunda uygulanacak kuralın açıkça ve tereddütsüz olarak bulunmadığı konularda, yargıcın veya hukukçunun düşüncelerinden doğan sonuç.

Yani şunu anlıyoruz ‘’düşüncelerden doğan sonuç’’.

İçtihat’ın kelime anlamı, anlayış, görüş, kavrayış ya da özel görüş, bu durumda içtihat tereddüde mahal vermeyecek mi olmalı veya oluyor mu?

Pek çok din adamının akademisyenin ulemanın bir araya gelip tek bir ayeti yorumlarında bile kendi içlerinde bağdaşmazlıklar varken bizler hangisine itibar edelim?

Hiçbir şeye körü körüne inanmaktan yana olmadım hep araştırdım hep anlamaya çalıştım kendi bildiklerimden hep şüphede oldum ki bu emniyet gözümü kapar dahasını öğrenemem beni bağnazlaştırır düşüncesinden hareket ettim.

Ancak gördüğüm bir şey var herkes bildiğini söylüyor herkes anladığını ve herkes ben doğruyum diyor.

Kimisi ben hocamdan öğrendim kimi ben bunun tahsilini yaptım kimi atalarım yanlış mı yaptı diye savunuyor…

Sadece kadının başörtüsü konusunda bile çıkan infial ne kadar dar boğazda olduğumuza göstergedir ve o kadar ayrı uçlar o kadar farklı şeyler söylüyor ki bir an durup neler oluyor diyoruz…

Bu ayetler kişilere gelmediğine göre, tercüme hep aynı ayet hakkında yapılıyor peki nasıl oluyor da biri kadın sımsıkı örtünecek derken diğeri yok böyle bir şey diyebiliyor?

Nasıl oluyor da biri kadın regl döneminde namaz kılamaz oruç tutamaz kuran okuyamaz gibi kesin hükümler bildirirken bir başka din adamı külliyen yanlış bu durumda kadın bu ibadetlerden yasaklı değildir diyebiliyor?

Bütün bunların yaşanmaması için bütün bunları en baştan öğrenmek adına yapamadığımız yaptırılmayan TÜRKÇE İBADET bize bu şekilde geri döndü.

Eğer bugüne kadar okuduğumuzu anlayarak
söylediğimizi bilerek ibadetlerimizi yapsaydık bu kargaşanın içinde olmayacaktık.

Hala acabalar içinde kim doğru söylüyoru aşmış bizlerde gerçeği anlayan olacaktık.

Olmadı……