Duhter-i tersâ yüzünden tâ Yemen’de berk urub Âhiri güttürdü hınzır Mürşid-i San’â’ya aşk … Salih baba
Edebiyatta ki çok yüksek yerinin bu yüzyılda anlaşılabieceğine inandığım Salih baba’nın tek beyitinde yatan manaları tümüyle anladığımızı ileri sürmek saflık olurdu. Ama Salih babanın kuş dili saklı olan bu eserlerinden biz de bir nebze olsun faydalanabilmek adına onun şiirlerini asla şerh etmek değil ama gönlümüze düşen manalar üzerinde tefekkür etmek amacı ile anlar gibi olduğumuz bazı manalarını bu yazıda paylaşmak niyetindeyim. Umarım gerçek edebiyat ve tasavvuf sahiplerinin izahlarına da mazhar olacak bu beyitleri o haliyle de görmek, duymak bize nasip olur. Ben şimdilik müsadenizle kendi aklıma ve kalbime düşenleri sizinle paylaşmak istiyorum. Tabiki bu düşüncelerde yine bu güne kadar duyduğumuz okuduğumuz eser sahiplerinin katkısı kesin olmakla beraber muhtemel ve muhtelif hatalar ise sadece şahsıma aittir.
Salih babaya dönecek olursak; Beyite, aşkın güzelliğini, Yusuf aleyhisselamın cemalinden aksettirdiğini beyan ederek girmektedir. Böylece aşkın, Allah’a ait olduğunu ve dilediğinden tecelli ettiğini vurgulamış oluyor. Bize düşende, burada Züleyha’nın nefsi arzuların ötesinde, Hz. Yusuftan tecelli eden hakiki Allah aşkına düştüğünü anlamaktır. Öylesine, sadece nefsanî his ve arzular olsaydı, Yüce Allah, Kuran-ı Kerimde, Zeliha’nın (Züleyha) kendisini kınayan hanımlara karşı savunmasını, adeta destekleyerek anlatır mıydı?
Tabi ki aslında başlangıçta Saneme tapan Zeliha putperestti. Burada nefsin ve Ruh’un tahammül edemeyeceği bir aşk söz konusu olduğundan, aşkını gördüğü adamdan sanarak karıştırması normaldir. Malum kınayan hanımlar “Hâşâ, bu Allah için şerefli bir melektir” derken ellerini kesmişlerdir. Tecelli eden aşkın şiddetinden ellerini kestiklerini fark bile edememişlerdir. Bu nasıl bir aşk-ı ilahidir ki kalplerde sevgiliden başka hiçbir şey kalmamıştır. Adeta dünya ile ilişikleri kesilmiştir. Şerefli melek olarak anılması, herhalde onun dış güzelliği dışında, ondan yansıyan meleki güzelliğin, aşk tecellisinin, nasip olanlarca müşahede edilmesidir.
Ayeti kerimede, hanımların “Allah için” deyimini kullanıyor olmaları, onların Allah’a inanlar olduklarını da işaret veriyor. Yusuf aleyhisselamın meleki güzelliğini müşahede ettiklerine göre, aşk burağı onları da Allah’a taşımış olmalı. Öyle ya Cenabı Allah “Gönlünüzde neyi beslerseniz, mabudunuz odur” diyor. Gönlünde bıçak yarasının izi dahi kalmayan bu hanımlar, bütün putlarından, dünyalıklarından bir anda kurtulmuş gözüküyorlar. Allah’ı düşünmesi kabil olmayan bizler için onun peygamberini düşünmek, Allah’a ulaşmaya vesiledir.
Zeliha ise aşka düştüğü tecelli Tur’u Yusufuna ulaşmak için dualarla “Sanem” ine taparken, gönlündeki tek putu, Allah’ın izni ile kendi kendini kırmıştır. “Sanem, sanem” diye yalvarırken, Allah ile kul arasındaki perdeleri yakan hakiki aşk ateşi, perdelerin ardındaki cevherle karşı karşıya kalan Zelihanın bir anda “Samet” diye seslenmesine sebep olmuştur. Bu seslenişe Yüce Sametin cevabı ise “Lebbeyk ya! Kulum” “Buyur kulum” olmuştur. Burada ki aşkın kudreti bize, hâşâ Zeliha’nın günahı şeklinde değil, hakiki aşktan yanarak, kendi deni, seviyesiz duygularımızın yok olmasının ve derinlerden onun güzel tecellisinin, zuhur edişinin bir delili olarak, dillerden dillere dolaşarak gelmektedir.
Neden koskoca, güzeller güzeli bir peygamberden zuhur eden, Allah’ın güzelliklerine âşık olan bir kul Allah’a ulaşmasın? O aşk ateşi ile nefsinin fazlalıkları yanıp, eriyip yok olmasın? “Mecaz hakikate köprüdür” sözünü, Leyla’yı ararken, Allah’a ulaşarak doğrulayan Mecnunun, Leyla’ya olan aşkı bile hakikate köprü olmuştur. Bir türlü elde edemediği Leyla’sına yanarken, içindeki ateş kalbindeki bütün arzuları yakıp yok etmiştir. Daha sonra “Ben Leylayım, bak sana geldim” diyen Leyla’ya “Sen Leyla’ysan kalbimdeki Leyla kimdir?” diye soran Mecnunun haline bakınca, “Siz kalbinizdeki putu bire indirin o kendi kendini kırar” sözünü hatırlıyoruz, Zeliha’nın saneminden sonra.
Bir başka yazıda da “Duhter-i tersâ yüzünden tâ Yemen’de berk urub Âhiri güttürdü hınzır Mürşid-i San’â’ya aşk” cümlesini anlama çabalarımızı paylaşmak ümidiyle…