Erden ÖZKANT

Somali’ye giden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a eşlik eden sanatçılar arasında yer alan Ajda Pekkan ve Sertab Erener’in, ziyaret ettikleri mülteci kampındakilerle dans ettiklerini gösteren videoyu gördünüz mü? Ortaya renkli görüntüler çıkmış… Somalililer çalıyor, Pekkan ile Erener diğer Somalililer ile dans ediyorlar, oynuyorlar… Sanki bu durum bir şeyler anlatıyor bizlere…
Peki ama bu ne?

Sponsor Bağlantılar

Ben bu videoyu “ne güzel, harika” diyerek izledim. Harika gerçekten… O zor durumdaki, açlıkla, susuzlukla o güvenliğin olmadığı yerde imtihan olan insanların, içlerindeki yaşama sevincini ortaya koyuyordu aslında bu video. İnsanlar, dans edip oynuyorlar. Hâlbuki açlar… Hâlbuki susuzlar… Buna rağmen bu hayatta yaşamak veyahut da yaşamaya çalışmak… Üstüne üstlük bu şekilde yaşayabilmek… Gülerek, eğlenerek… İşte bu video en başta bize bunu anlatıyor sanki.

Bu arada oraya giden Radikal yazarı Oral Çalışlar ile Star yazarı Mehmet Altan, izlenimlerini yazmışlar 20 Ağustos Cumartesi günü gazetelerinde. Altan’ın yazdığı şu cümleler dikkatimi çekti: Bu canım ülke neden bu durumda? Kesinlikle kuraklıktan değil… Akılsızlıktan. Kabilelerin buralara egemen olma savaşı ülkeyi ve halkı bitirmiş… Böylesine geri bir siyasetin kabile düzeyindeki akıl almaz iktidar dövüşü, hem halkı hem de ülkeyi mahvetmiş… Bir cennet cehenneme dönmüş.

Bir cenneti cehenneme dönüştürmek…

Maalesef aslında biz insanlar böyle değil miyiz? Güzelliklerin içine eden, güzellikleri görmezden gelen ve hayatımızı zehir ederek cehenneme çeviren bizler değil miyiz? Cennet gibi vatanımızı cehenneme çevirerek savaş eşliğinde yaşayan bizler değil miyiz? Türk- Kürt- Laz- Çerkes, Alevi- Sünni, Dindar veya değil… Tüm insanlar bir arada cennet gibi bir ülke olan bu ülkede yaşayamıyoruz. Cennet gibi ülkemizi cehenneme çeviriyoruz. Bazı Türkler Kürtlere, bazı Kürtler ise Türklere düşmanlar… Ne alıp veremedikleri varsa? AKP- CHP- MHP- BDP birbirini yiyor siyaseten de olsa. Hâlbuki görseniz o insanları siyaset dışında… Sanki o adamlar gitmiş, yerlerine başka birileri gelmiş gibi oluyorlar… Kardeşler, anneler, babalar birbirleriyle küsüyor, akrabalar birbirleriyle düşman oluyor; iş arkadaşları birbirlerinin arkasından atıp tutuyor; gazeteci ve yazarlar birbirlerini çekemiyor; makam peşindeki memurlar iş arkadaşlarının kuyusunu kazıyor; üniversitelerdeki öğrenci grupları, körü körüne inandıkları bazı kişiler ve onların düşünceleri uğruna birbirleriyle kavga ediyor, birbirlerini bıçaklıyor ve hatta öldürüyor; üniversite hocaları doçent, profesör olmak için akıl almaz işler yapıyor; PKK, Ramazan ayında askerlerimize pusu kurup askerlerimizi şehit ediyor; ardından bir iç savaş başlıyor ve sanki şimdiye kadar bir sonuç alınmış gibi sırf halkı tatmin etmek için milyon dolarları çöpe atan dağ bombalamaları yapıyor uçaklarımız.  Çoğu kimse, “Daha önce de denenen bu yol sonuç getirmedi. Hem daha önce yaptığınız operasyonlarda trilyonlarca paramız çöpe gitti. Zira o operasyonların görüntüleri gazetelerde yayınlandı. Asıl sorun başka ve bu sorun bombayla, savaşla çözülmez.” demedi. “Bizim heronlarımız, gece görüşlü termal kameralarımız ve istihbaratlarımız nerede? Daha önceden bazı gazeteci ve yazarlar böyle saldırıların yaşanacağını yazmalarına rağmen niye önlem alınmadı” diye de sormadı. Hatta bu arada bazı televizyon ve gazeteler, bu bombalamaları büyük bir onur ve gururla haber yaptılar gool efektleri eşliğinde, savaşı körükleyecek şekilde. Bu televizyon kanalının spikeri, sanki milli maç sunuyormuş gibi düşmanlığı körükleyecek şekilde efektlerle bombalamaları anlattı dakikalarca ekranda. Ardından saçma sapan cümleler söyledi: “Bakın siz bizim çocuklarımızı vurdunuz, biz de sizin çocuklarınızı böyle vuruyoruz. Siz bizim yüreğimizi yaktınız, sizin de yüreğiniz yansın”

Bu bir savaştır…

Hiçbir zaman kazananı olmayacak bir savaş…

Hepimizin kaybedeceği bir savaş…

Bu savaşta hem Türkler hem de Kürtler kaybetti…

Kaybetmeye de devam ediyorlar…

Ülke olarak kaybediyoruz…

İnsanlar ölüyor, analar ağlıyor, paralarımız yok yere heba olup gidiyor…

Türkiye kaybediyor… Ve hep beraber cennet gibi ülkemizi cehenneme çeviriyoruz…

Yukarıda kısaca değindiğim bir televizyon kanalında gece haberlerini sunan şahıs, TSK’nın Kandil’i bombalamasını öyle bir anlatıyor ki sanki anlattığı şey bir milli maç… Kandil’in bombalanma olayını bir futbol spikeri gibi anlatan, “gollll!” sesleriyle operasyonu veren ve operasyona bir milli maç havası katmaya çalışan kanal ve spikeri, insanlıktan gol yediler. İşin ilginç noktası ise olayla ilgili medyanın sessiz kalması idi. Bu konuda yazılmış tek yazıyı aynı zamanda bir televizyoncu olan Vatan gazetesi yazarı Reha Muhtar yazdı:

Gece haberlerini sunan bir arkadaş; Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı uçakların, PKK kamplarını bombalama görüntülerinin üzerine “insanın ar damarını çatlatacak” ses efektleri koymuş… Güya bir futbol maçını izliyoruz bombalama eylemlerini izlerken… Her bombanın atılışında, isabet edişinde “Goool” diye bir görüntü ve ses efekti bindiriliyor ekranın üzerine… Kendilerinin “ilginçlik ve vatanseverlik yaptığını” zanneden bu arkadaşlara hatırlatırım ki; “Savaş bir futbol maçı değildir… Atılan bombalar da rakip takımın kalesine atılan bir “gol” değildir… Sonuçta insanların öldüğü eylemlerin kaçınılmazlığı tartışılabilir, ancak “korkunçluğu ve acısı” tartışılmaz… Böyle bir acıya, “goool nidaları taşıyan ses efektleri ile, atari oyunlarını andıran görüntü efektlerini dayayarak” yaptığınız montaj ve arka arkaya bu montaj eşliğinde verdiğiniz haber, bir rezalettir… İnsanda biraz acıya hürmet, korkutucu gerçeğe duyarlılık, insana saygı olur… Savaş kaçınılmaz olabilir… Ancak savaşın korkutucu gerçeği, alaya müsait değildir… Bombalama zorunlu olabilir… Ancak insanın terörist bile olsa öldüğü ana “Gool” nidalarıyla efekt yapmak insanlık değildir… Bu kanalın sorumu editörü, yayın yönetmeni, akil herhangi bir yetkilisi var mı bilmiyorum… Sansürün her türüne karşıyım… Fakat bu “alay ve tükürük halini alan aşağılama gayreti” bir insanlık ayıbı ve bir insanlık suçudur… Kimsenin, hiç kimseye karşı ölümle böylesine alaycı bir oyun oynama lüksü yoktur… Bir savaşta “savaş esirlerinin bile” uluslararası hukukun öngördüğü hakları vardır… Bu arkadaşların yayıncılıklarını, insanlık anlayışlarını kınıyorum… Bu lümpen rezaleti içimdeki tüm insani duygularla lanetliyorum…