Eskilerden söze başlamak istersek babam, anam her zaman zor şartlar doğumumu anlatılır

– Seni  Pehlivan Sülümanın  karısı Fatme ebe doğurttu
– Ocaklıkta kara bakır, altında da harıl harıl bir ateş…
Kaynak suda ellerini önce güzelce ne yıkarmış ebemiz. Büyük peşkirler her zaman yanında hazır bekletirmiş

Sponsor Bağlantılar

– Oda sıcak dışarıda ayaz mı ayaz bir hava aylardan da kasım…  fakat bir sorun  var ebe diyor bebeğin kafası kocaman  naa gaz tenekesi kadar
– Dışarıda bir çift öküz koşulu benim doğumumu  bekliyormuş Her an bir aksilik halinde anam, şehre götürülebilirmiş. Sağ sağlım nihayet piyasaya çıkmışız…

Bu İlkel usullerin hepsi geride kaldı zamanla devletimiz köyümüze de el attı.Tam tarihini hatırlamasam da 1970 yılların ortasında sağlık evi yapılıyor. Zamanla Ebeler gelip geçiyor. Fatma ebe, Şahsine ebe, daha sonra yine bir Fatmagül ebe geliyor. Hizmetlerini bizden hiç esirgemediler sağ olsunlar.  Ha bu arada  iğneci Samettin(çavuş) agayı, İmam Fahrettin agayı  hepsinin tabii ki sağlık alanındaki değerli hizmetlerinden her zaman  faydalandık. Eskilerden söze devam etmek gerekirse, eskiden çay bile hayatımız için çok çok lükstü..

– Alamanyadan getirilen çayın, kara bakırda bez içinde kaynatılıp konserve kutusuyla içtiğimiz günleri hatırlarım …

Çay güümü nerdeee… Bu arada tarhana çorbasını da hiçbir zaman unutmamak lazım… Tarhana çorbası kış çorbasıdır. Pişirmeden önce suda çözülmesini beklersin.. Küçükken en sıkıldığımız iş; saatlerce tarhanayı tahta kepçeyle karıştırmaktı. Topaç kaldımı  dayak kaçınılmaz  olur her an bir vukuat olabilirdi… Kahvaltıyı tarhana çorbasıyla yapardık. Arada sırada kaçamağı da unutmamak lazım… ama ustalık ister acı biberi ve üzerine şekerde serpmek gerekir… O zamanlarda piyniri ve zitini  gören gözler nerdee… Özellikle soğuk kış günlerinde bir tas tarhana çorbası yanında bir kafa soğan birazda işimik  oldu mu değme keyfimize. Tereyağı da kattın mı içine… Mmmm mis gibi kokusu gelirdi. Dışarıda  kar fırtına, içeride varsa kuzine (yada maşine her neyse) soba yoksa ocak (şimdi lüks evlerin şöminesi)… Eskiler insanın  hep aklında, liseye beş parasız gittiğimiz günlerimi, istersiniz saatlerce yol parasının harcayıp köye yayan gelmelerimi… Şimdi halen benim gibi aynı kaderi paylaşan gençler vardır… Belki de zaman köyde durmuştur… En azından şu anda şehre servisler düzenlidir… Ama köy halkının ekonomik gücü var mı? İşlerinden çocuklarını okula gönderecek onlarca kişi fabrikalardan çıkartılmış, kahvelerde  bir şekilde yaşam mücadelesi vermekte… Biz onları dışarıda yaşayan biri olarak neyimizi paylaştık hangi dertlerine ortak olduk…. Dışarıda olup ta bazen bu köyün sorularını bilgisayar başında yada gazete sayfalarında okumaktan başka ne yaptık? Ebe yok, iş yok, aş yok. Yok yok… yok… – Biz bu köyden ayrılan  bireyler olarak bir şeyler borçlu değilmiyiz… Neden neden neden… Tayakadın bir yerlerde geriyse, mutsuzsa… köyde beş parasız insanlar varsa, çay parasını ceplerinde göremiyorlarsa, fabrikadan çıkartılmışlarsa, umutsuzca  bekliyorlarsa …neden?

RECEP TAŞKIRAN tarafından “Makale Yarışması” için yazılmıştır…