Tarihten ibret almak, tarihi hadiselere geçmişin masal ve efsaneleri olarak bakmakla olmaz. Hadiselere ibret nazarıyla bakılmalı, olaylardan ders çıkarmak için analizler yapılmalıdır.
Tarih, ayrı ayrı olaylar manzumesinin toplamı değildir. Tarih, dünü bugüne, bugünü yarına bağlayan bir zaman zinciridir. Ve olaylar bu zincirin halkalarını oluştururlar. Bu sebeple olayları bir bütün olarak görmek ve birbirlerinin devamı olarak düşünmek gerekir. Bu devam zinciri içinde mazi bizim kökümüzdür. Bu kök bize hayat verir. Torun ile dede arasındaki bağı, geçmişle gelecek arasındaki bağlantıyı kurar. Bu günü daha anlamlı, güvenilir ve yaşanabilir kılar. Sahip olduklarımızın değerini öğretir.
Tarihini bilmeyen bir millet, atalarının hangi badirelerden geçtiğini bilmeyen bir gençlik ayakta kalamaz. Başkalarının elinde oyuncak olur. Nehrin içindeki yaprak misali hadiselerin götürdüğü yere savrulur durur. Rüzgârın savurduğu bir gençlikle geleceğe güvenle yürünemez. Gelecekte milletin hak ettiği mevkie ulaşılamaz.
Ne acı ki bugünkü gençlik genel itibarıyla tarihten, tarihinden, kendisini geçmişten bugüne ulaştıran ve geleceğe taşıyacak olan milli değerlerden bihaberdir. Allah şahittir ki yıllar yılı maarif sistemi de bu değerlerden uzak bir gençlik yetiştirmek için çabalamış, bu değerlerden uzak bir eğitim sistemi uygulamıştır. Daha da kötüsü on yıllar boyunca gençliğimiz bin yıllık milli değerlere düşman bir anlayışla yetiştirilmiş, bu değerleri öğretmeye kalkanlar mürteci, gerici olarak yaftalanıp cezalandırılmıştır.
Milli değerlerinden kopuk bir gençlik geçmiş yıllarda hasım güçlerin elinde oyuncak olarak bu ülkede anarşi ve terörün figüranı haline gelmiştir.
***
Ağacın dalları köküyle birlikte yaşar ve göklere uzanır. Kök ile bağı kopan gövdenin yaşamasına ve göklere doğru dal budak salmasına imkân yoktur. Bu gibi milletlerde kökleriyle geleceğe yürürken, milletleri geleceğe taşıyan kökleri ise tarihleridir. Millî ve manevi değerleridir, kültürüdür. Milletler bu değerlerinden koptukları sürece köksüzleşir ve kadük kalırlar.
Yıllar yılı bizi maddi olarak yenemeyen ve yok edemeyen hasımlarımız manevi değerlerimize, millî kültürümüze karşı saldırıya geçtiler. Ölmüş bir maneviyatla, kendi değerlerinden kopmuş bir kültür ve inanç sistemiyle hiçbir millet ayakta kalamaz. Bir ve diri olamaz. Asırlar boyunca kazandıkları zaferlerine rağmen birliğimizi ve dirliğimizi bozamayan hasımlarımız işi daha kolay yoldan halletmenin yoluna koyuldular. Manevi yönden yenmek.
Gerçi bu yöndeki çabalar maddi alandaki savaşa göre daha az hasarlı ve zayiatlı idi. Lakin daha uzun bir süreç ve sabır gerektiriyordu. Onlarda da bu sabır vardı. Bu sebeple silahlı savaşı bir kenara bırakıp kültürel asimilasyonu ve dejenereyi sağlayacak olan manevi savaşa giriştiler. Giriştikleri bu savaşla da bizi köklerimizden, bize güç veren, bizi bir arada tutan değerlerden koparmanın plan ve programlarını yapmaya başladılar. İngiliz sömürgeler bakanı Gladiston, bu savaşımla ilgili olarak Avam Kamarasında yaptığı bir konuşmasında:
“Bu Kuran Müslümanların elinde kaldıkça onları yenemeyiz, hâkimiyet tesis edemeyiz. Ya Kur’an’ı ortadan kaldırmalıyız ya da Müslümanları ondan uzaklaştırmalıyız “ sözleriyle bu savaşı özetler
***
Manevi değerlerinden korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması ve genç nesillerin bu değerlerle yetiştirilmesi bir millet için varlık ve yokluk meselesidir. Ne var ki biz bu değerlere Tanzimat’tan beri savaş açtık. Tanzimat’la birlikte kendi değerlerimizden kopmaya, Avrupalı değerlere önem vermeye başladık. Kendi değerlerimizi geriliğimizin sebebi olarak görürken, batılı değerleri ilerlemenin yegâne unsuru olarak gördük. Gördük lakin aldandık. Batının göz kamaştırıcılığına, batılı sefirlerin ikiyüzlü sözlerine kandık. Tanzimat fermanının getirdiği düzenlemeleri Mustafa Reşit Paşanın kulağına fısıldayan İngiliz sefiri idi. Bu sefirin bu fısıltılarının altındaki gizli niyetlerini göremedik. Aynı sefir yurttan ayrılacağı zaman veda ziyareti için huzura çıktığında Sultan Abdülmecid’e ısrarla Tanzimat fermanı ile getirilen düzenlemelerin korunmasını, bunlardan vazgeçilmemesini telkin eder. Ne için? İngiliz menfaatleri yolunda Osmanlı iç bünyesini sarsmak ve çökertmek için. Tanzimat’la birlikte bir medeniyet krizi yaşamaya başladık. 751 yılındaki Talas savaşı ile başlayan kültür ve medeniyet dairesindeki değişim hareketimiz 1839 Tanzimat fermanıyla birlikte yeni bir şekle büründü. Talas savaşı sonrasında başlayan İslamlaşma hareketi Tanzimat’la birlikte İslam’dan uzaklaşma ve Frenkleşmeye dönüştü. Frenkleştikçe ilerleme yaşayacağımız yerde Frenklerin oyuncağı haline geldik, uşaklaştık.
***
Mustafa Kemal’in ifadesiyle tarihte köklü bir medeniyetimiz vardı. Atalarımız büyük işler başarmışlardı. Bu başarıların gelecek kuşaklara öğretilmesi lazımdı. Fakat yapılamadı. Yapılmadığı için boşlukta kalan gençlik kendi değerlerine güvenini kaybetti, büyük işler başarma cesaretini ve ümidini yitirdi. Bu ümitsizlikle de ateş böceklerini yıldız sanıp peşlerini düştü ve kendini yitirdi.
Genç nesillerimize Malazgirt’i, Miryokefalonu, haçlı seferlerini, Niğbolu’yu, Kosova’yı, Sakarya’yı öğretmedikçe, Viyana bozgununun yaşattığı acıları hissettirmedikçe, Mohaçla, Çaldıranla, Çanakkale’yle, Sakarya ile ümitlendirmedikçe büyük hamleler yapma cesaretini veremeyiz. Mevlana’yı, Ahmet Yesevi’yi, Alparslan’ı, Fatihi, Kanuniyi, alperenleri, akıncıları, Tiryaki Hasan Paşayı, Gazi Osman Paşayı öğretmedikçe, Saltuknameleri, Battalnameleri, Siyasetnameleri, Dede Korkut Hikâyelerini, Divanı Hikmeti, Safahatı okutmadıkça kendimiz olamayız, ne olduğumuzu bilemeyiz. Batılı yazarların ve onların yerli taklitçilerinin manevi değerlerden uzak fikir ve sanat eserlerini okutmakla milli düşünceyi oluşturamayız.
Öncelikle kendimiz olmayı başarmalıyız. Bunun içinde kendimiz olarak kalmalıyız. Kendimiz olarak kalabilmenin ön koşulu da kendi değerlerimiz üzerinde yükselmemizdir.
çok uzun
Gençliğe güzel şeyler sunulmadı; fakat asla umutsuz değilim… Gençlik, her olumsuzluğa rağmen olağanüstü enerjisi ile her türlü zorluğu aşacaktır.
Sadece ve bir şartla!
Onların taptaze bir heyecana, yani bir hedefin işaret edilmesine ihtiyaçları var.
İşte o zaman! Tam da bu olduğunda… O kulaklarında wolkman kulaklığı takılı, saçları jöleli, çevresiyle ilgisizmiş gibi görülen gençlik ayaklarının üzerine kalkıp bir yay gibi gerilecek, şimşek hızıyla uçacak,
Hedefe varacak,
Ve tarihine yakışır yepyeni bir uygarlığın kapısını açacaktır.