Yenimakalede yayınlanmakta olan “Neden Mevlana Son Olsun?” isimli kitap çalışmamın dili ilgili bir açıklamadır. Ancak her yayında karşılaşılabilecek bir sorun olduğunu düşündüğümden sizlerin incelemelerine sunuyorum:
Aslında her alanda geçerli olmakla beraber, değinmek istediğim bir konuda üzerinde duracağımız konuların kendi sahasında, zamana bağımlı olarak geliştirmiş olduğu dilidir.
Doğal olarak her konu da olduğu gibi bu konuda da konuya yabancı olanlara dil de ağır ve yabancı gelebilecektir. Bundan başka tabii olarak din ve tasavvuf konuları orijinalini yabancı bir lisandan almış olması, o dilden veya o coğrafyada o dil ile etkileşimde bulunan dillerden etkilenmiş olması nedeni ile bir kısmı günümüz Türkçesinde de kullanılan ama büyük bir kısmı bizim günlük dilimizde bulunmayan kelime ve kavramlarla doludur. Çoğunun yabancısı olduğumuz kavramların bir kısmını Türkçeleştirme gayretlerinde bulunsak da, bu top yekûn bu sahada çalışanların ortak dili olduğu için bazı gayretler kısıtlı ve kısır kalacaktır. İnsan dimağında henüz bir olguyu tamamen tek kelime ile tarif etkisi oluşturmamış olan kavramlar konuyu zayıf bırakabilecektir.
Ayrıca kendi kulvarında bir düşünce sisteminin de zaman içinde gelişerek bu güne ulaşması sonucu değişik bir anlatım tarzı ve söylev biçimi oluşmuştur. Örneğin ilmihal bilgilerini içeren konular vaaz tarzını alırken bizim üzerinde durduğumuz düşünce sistemleri ve tasavvuf konuları sohbet halini almaktadır. Söylenen cümle veya kavram ise anlaşılabilen kelimelerden olmasına rağmen konuyla daha önceden beri ilgilenenlerle yeni başlayanların aklında daha farklı anlamlar oluşmasına sebebiyet verebilmektedir. Zaman içinde bireyin yeni edineceği bilgilerle harmanlanarak daha yeni anlayışlara yelken açmak için yeni başlayanlara biraz daha açıklama getirerek konunun hazmının zamana bırakılması gerekebilmektedir.
Konunun tamamen günlük dilimize göre sadeleştirilmesi, çeşitli nedenlerle bazı okuyucuların keyif almasını engellerken, sadeleştirilmemesi de bazı okuyucuların anlamından mahrum kalmasına neden olabilmektedir. Bu sebeple okuyucu kitle belirlenerek bir dil seçimi yapılabilir, hatta bu şekilde çalışılmış yayınlara rastlamaktayız. Yani tamamen sadeleştirilmiş veya hiç dokunulmadan ağır bir dille yazılmış yayınlar mevcut. Bazı yazarlar da konuyu tamamen kendi keyfiyetlerine bırakıp sadece ilgilendikleri haliyle arz etmekteler, isteyenin talebine bırakmaktadırlar.
Ayrıca kökenine yabancı olduğumuz günlük kullandığımız dilde karşılığı net olan bazı kelimeler de sadece bu konuda farlı kavram haline gelebilmektedir. Örneğin “deni” kelimesini seviyesiz olarak kullanabiliriz. Ama “deni duygular” dediğimizde tasavvufla ilgilenen bir kişide genellikle dünyevi meseleleri, Allahtan başka konuları, arzu ve istekleri ve nefsin diğer bazı alışkanlıklarını çağrıştırırken, “seviyesiz duygular” dediğimizde deni kelimesinin anlattığından daha seviyesiz olguları çağrıştırmaktadır. Üstelik bu yeni ilgililere de ciddi bir sosyal yaşam seviyesizliğini çağrıştıracaktır.
Oysa dinde ve sosyal yaşamda gün yüzüne çıkmadığı müddetçe seviyesizlik olmayan bir düşünce, kişilerin merhalelerine göre kendi nefsinde seviyesizlik olarak değerlendirilebilmektedir. Hem de başkalarını öyle bile olsalar üstün görerek. Nitekim Mevlanalar bir an bile Allah’ı unutmazlar. Nasıl bir şuurla anıyorlarsa değil unutmak o şuurun altında bir düşünceyle O’nu ansalar bunu çok büyük bir seviyesizlik olarak görürlerdi. Oysa onlar için deni olabilecek bu hal bizim belki de ömür boyu ulaşamayacağımız bir onur olacaktır. Diğer bir taraftansa, bizler bu halimizle onların nezdinde sevilesi çok güzel kullar olarak algılanmaktayız.
Yukarıda tam anlamıyla anlatamasam da sizlerin feraseti[1] ile anlayabileceğinizi bildiğim meseleleri biraz olsun sıraladım. Konu gerçekten hala satırlara veremediğimiz giriftar sorunları içermektedir. Ben bu sebeplerden ötürü orta yollu bir sadeleştirme gayretine girsem de konunun anlamını kaçırmamak için itidalli[2], orta yollu davranacağım. Yabancı olarak algılanabileceğini tahmin ettiğim kavramları bazen yanına ilave edeceğim daha yakın daha alışık olduğumuz kavramlarla destekleyeceğim, “deni, seviyesiz” gibi. Bazen de dip notta açıklama getirmeyi deneyeceğim. Bu çalışmamla hem konuya henüz yabancı olanların, eğer ileride daha çok ilgi duyarlarsa, farklı yayınlar okuduklarında bir nebze aşina olabilmelerini sağlamak hem de üzerinde durduğumuz konuların daha sade bir dille yazılabilmesi için ihtiyaç duyulan sürece bir nebze de olsa katkı sağlayabilmek umudundayım. Burada daha sade bir dille yazılabilmesinden kastımız, aynı zamanda ağırlığından da bir şey kaybetmeden anlamındadır.
Kusurlarımın çok olacağını biliyorum. Bu sebeple kitabımı bir başucu eseri, bir kaynak çalışması gibi değil, okuyucuların aklında bir fikir oluşturmayı amaç edinen karalamalar olarak değerlendiriyorum. Sizlerden ricam ise beni yapıcı eleştirilerinizle uyarırken, bu kusurlarımdan dolayı mazur görmeniz ve hatalarımın, yanlışlarımın Sahibimiz, Yüce Var edicimiz Allah tarafından da hoş görülmesi için duacı olmanızdır.
[1] İnce görüş, kalp ve akıl gözüyle detayları kavrama, isabetli öngörülerde bulunabilme
[2] Tedbirli, dikkatli ve orta yolu aşmadan
Çalışmalarınızda başarılar dilerim.