Türk Tarih’inde Farklı Dönemler Aynı Sorunlar

Özkan DİNÇ*

T.C. MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ
FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ
TARİH BÖLÜMÜ

Sponsor Bağlantılar

Giriş

Türk tarih yazıcılığı, dünya tarihi açısından büyük bir önem arz etmektedir. Dünya tarihinin incelenebilmesi için büyük bir yapı taşı olan Türk tarih yazıcılığı Cumhuriyet dönemiyle beraber araştırılması ilerlemiş olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türk tarihi yaklaşık olarak M.Ö 6000’li yıllardan günümüze kadar ulaşan ve hali hazırda araştırılması ve kaydedilmesi devam eden, Orta Asya bozkırı gibi büyük ve verimli bir ovadır. Bu sebeble araştırmaların daha verimli bir hale getirilmesi için belli başlı isimlendirmeler yapılarak dönemlere ayrılmıştır. Bu dönemleri; İslam Öncesi Türk Tarihi, İslamiyet Sonrası Türk Tarihi, Osmanlı Tarihi (Osmanlı Devleti çok geniş bir zaman diliminde at koşturduğu için bu zaman dilimini dönem olarak algılayabiliriz.), 2. Meşrutiyet Döneminde Tarih Yazımı, Cumhuriyet Dönemi tarih yazıcılığı olarak sıralayabiliriz. Biz bu makalede değerli büyüklerimizin kaynaklarından esinlenerek bu dönemlerin Tarih Yazımı hususundaki sorunları siz değerli okurlarımıza en güzel şekilde hitap etmeye çalışacağız.

Keywords: Türk, Tarih, Yazımı, Cumhuriyet, Sorunlar

A. İslam Öncesi Türk Tarihinin Sorunları

“İslam öncesi Türk Tarihi ele alındığında hiç şüphesiz Türklerin İslamiyet’e girmeden önce Kore’den Orta Avrupa ve Balkanlara kadar uzanan geniş sahadaki tarihleri akla gelmektedir. Her milletin tarihinde olduğu gibi Türk tarihinin başlangıcı da problemlidir. Kaynak yetersizliği sebebiyle geçmişin derinliklerine gittikçe tarihsel malzeme azaltmakta dolayısıyla araştırma yapmak zorlaşmaktadır. Ancak, bu durum sadece Türk tarihine özgü olmayıp bütün dünya milletlerinin tarihleri içinde geçerlidir.”1

“Avrasya bozkırları bilindiği gibi tarihin şafağından itibaren Türk kökenli halklara yurtluk etmiştir.”2 Bundan sebeple İslamiyet Öncesi Türk Tarihi sadece Orta Asya bozkırlarında değil Kafkaslar ve Karadeniz koluyla Avrupa’nın doğu kapılarından içerilere kadar ilerlemiştir. Tarihin ilk çağlarından 11. asıra değin Türk ırkına mensup konar-göçer topluluklar Orta Asya’dan hareketle bir takım nedenlerden dolayı Tuna boylarına kadar hareket halinde seyir etmişlerdir. Bu dönemde söz konusu alanlarda bahsettiğimiz hareketliliğin izlerini takip etmek o döneme ait önemli bilgileri aydınlığa kavuşmamıza yarar sağlayacaktır. Bu hareketlilik içerisinde yazılan eserler ne yazıkki hareket edilen bölgelerde hükümranlık kuran devletlerin dili (Çin, Fars, Arap, Grek, Latin ve Rusça) ile yazılmış olmaktadır.3 Buda İslam Öncesi Türk topluluklarının konar-göçerlik yaşam tarzları dolayısıyla verimle tarihi kaynak bırakamadıklarının göstergesidir.

Türklerin Konar-göçerlilik yaşam tarzı aslında aile unsurundan kaynaklanıyordu. Şöyle ki Türkler Oguş (Aile), Uruk-Boy, Budun (Halk) şeklinde birbirini peşi sıra izleyen zincir şeklindeki toplum yapısına sahipti. Bu doğrultuda en ön planda olan “Boy” unsuru toplumsal bir özellik olarak sosyal dayanışma ve hareketliliğinden dolayı, birlikte hareket etme duygusuyla çok uzun menzilleri yorulmadan yılmadan doğaya ve yerli otoritelere karşı verdikleri mücadelelerle aşmış ve birçok alana yayılmalarına vesile kılmıştır. Bu yüzden Türk toplulukları boylar arasında birliktelikten kaynaklanan Konar-göçer bir yaşam tarzına sahiptir.

Konar-göçerlilik yaşam tarzından dolayı İslamiyet Öncesi Türkler yazılı belge ve metinlerden çok sözlü bir kaynak bırakmışlardır. Fakat bunun yanı sıra göç eyledikleri bölgelerdeki yerli otorite mensupları Türklerle etkileşim içerisinde (Ticaret, Tarım, Kültür) olduklarından dolayı Türklerle ilgili birçok yazılı metin (Örn. Çin Yıllıkları) kaleme almışlardır. “ Çinliler, komşuları vesair milletler için şecerelerinden başlayarak sosyal hayatlarına kadar ilgili bilgileri kaydetmişlerdir.”4 Çinlilerin bu özelliği günümüz dünya tarihinin şekillenmesi açısından çok önem arz etmektedir. “Çin kaynakları Türk Tarihi açısından geçmişte olduğu gibi günümüzdede çok önem arz etmektedir.”5 Orta Asya bozkırında hayatını idame ettirmeye çalışan Türkler bulundukları konum münasebetinden dolayı komşuları Çin ile birçok etkileşime girmiştir. Bu etkileşimin en önemli ayağı ticarettir. Aynı zamanda Türkler ile Çin illeri Orta Asyadan batıya doğru uzanan ipek yolunun denetimini ele almak ülküsüyle sürekli savaş halinde bulunmuşlardır. Çin illerinin kalabalık nüfusu, dar tarım alanları, Çinlileri Orta Asyayahakim olma amacına sevketmiştir. Bu topraklara savaşa gelen askerler, casuslar, ticari amaçla gelen tüccarlar, aynı zamanda Türk hakanlarına eş olarak gönderilen prensesler (Konçüy) sayesinde yerleşik yaşam tarzına sahip Çinliler, Türkleri yakından tanıma fırsatı bulmuş ve onlarla ilgili bilgileri Çin yıllıklarına kaydetmişlerdir. Diğer yandan çeşitli coğrafyalara yerleşen Türkler çeşitli milletlerle kurduğu iktisadi ve siyasi ilişkilerinin bir neticesi olarak, onların kaynaklarında Türkçe kelimelerin bulunmasına vesile olmuşlardır.

“Bu arada Turfan, Kaşgar, Yarkend, KucaHoten gibi bölgelere yerleşen Uygurlar, yerleşik hayata geçtikten ve Budizm Maniheizm gibi dinleri kabul ettikten sonra yerleşik kültür ürünleri verdiler.”6  Günümüze ulaşan bu ürünleri tarihi birer kaynak olarak inceleyebiliriz.

İslam Öncesi Türk Tarihi yazımında bir sorun olarak karşımıza çıkan diğer bir konuda, aynı bozkırdan çıkıp aynı kültür ve dil özelliklerine sahip olan Türk topluluklarının zaman içerisinde dağıldıkları bölgelere göre dillerinin değişmesidir. “Bunun en güçlü örnekleri Çuvaşça ve Yakutça (Saka)’da belirmiştir.”7 Türkler, genel anlamda İslamiyet’e geçiş aşamasına ulaşana kadar bu şekilde farklı bölgelerde farklı dillerde kaynakları bizzat kendileri yahut bulundukları bölgenin yerli otoritesi tarafından bırakılmasına vesile olmuşlardır. İslamiyetle beraber yerleşik bir yaşam tarzına doğru adım atan Türkler, daha özlü ve daha kalıcı eserler kaleme almışlardır. (Örn. Divan-ı Lügatı Türk)

B. Erken Dönem Osmanlı Tarih Yazımı

“Osmanlı-Türk Tarihi, 14. yüzyıldan beri dünya tarihini yakından ilgilendiren konulardan biridir.”8 Osmanlı, topraklarını balkanlar yönünde genişletme politikası ile Avrupa’nın bugünkü haline bürünmesinde etkili olmuştur. Ve onlar açısından Osmanlı Tarihi araştırılması gereken en lüzumlu konulardan biridir. Bu sebeble birçok önemli tarihçi tarafından Osmanlı’nın genel tarihi, doğu kaynakları kullanılarak Almanca basılıp Fransızca’ya çevrilmiştir.9 Aynı sayede, yazılan eser Ata Bey’in düzeltmeleri ile memleketimize klasik bir kaynak özelliğinde günümüze kadar kullanılmıştır ve günümüzde de kullanılmaktadır. Ayrıca ülkemizde genel Osmanlı tarihi üzerinde son klasik eserler İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve Enver Ziya Karal  tarafından kaleme alınıp yayınlanmıştır.10

Osmanlı tarihinin incelenmesi sonucu dünya tarihinde bilinen ve tanınan bilgilerin çoğunun değişmesini halen daha sağlamaktadır. Osmanlı, kendisi gibi büyük bir tarih havuzu bırakmıştır ki tarihin perdelerinin aralanmasında günümüzde dahi etkili olmaya muzafferdir. “Osmanlı arşivinden, 1432 tarihli en eski bir
timar icmal defterinin yayınlanması, Balkan tarihi üzerinde bildiklerimizi kökünden değiştirdi.”11

Osmanlı tarihinin bu denli incelenmesi hususunu bu makalede Kanuni Süleyman Devri Tarihçiliğine kadar sunmaya çalışacağım. Kanuni dönemine kadar Osmanlı tarihçiliğini iki başlık altında sunup öz bilgilerle kaleme alacağız.

Zikrettiğimiz bu iki başlığı; “1300-1490 Dönemi ve Menakıbnameler, 2. Bayezid Döneminde Tarihçilik12 olarak sıralayabiliriz.

A. 1300-1490 Dönemi ve Menakıbnameler

Bu yıllar arasında sırasıyla başa geçen sultanlar; Osmangazi, Orhangazi, Sultan Murad, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmet, Sultan 2. Murad, Fatih Sultan Mehmed, Sultan 2. Bayezid’dir.

Bu yıllar Osmanlı’nın beylikten devlete geçiş aşamasını kapsamakla birlikte aynı zamanda on yıllık fetret devrinin de yaşandığı dönemdir. Aynı zamanda İkinci Murad ile beraber devlet gücünü yeniden kazanmaya başlamış ve fetih hareketlerine yönelmiştir. Fatih Sultan Mehmet ile beraber devlet yükselme dönemine girmiş ve Bizans gibi kökü uzun yıllara dayanan koca bir devleti bertaraf etmiştir. İkinci Bayezid ile beraber Osmanlı bu gücünü koruyarak idame ettirmiştir.

Bu dönemde tarih yazımı genel olarak, önemli sayılan zaferler ve sultanlar için menakıbname tarzında birçok tarih kitabı yazılarak hayata geçmiştir.13 “Bu dönemin Osmangazi’den Yıldırım Bayezid’e kadar olan tarihi ilk kez Yahşi Fakih tarafından derlenmiştir. Bu ilk derleme Osmanlı tarihi maalesef kayıptır. Fakat Aşıkpaşazade, Tevarih-i Al-i Osman adlı ve yine derleme olan tarihinde bu kitabı esas aldığını ifade etmektedir. Bunun dışında Aşıkpaşazade bir takım başka menakıbnameleri de kullandığını işaret eder. Aşıkpaşazade’nin ifadesinden, bu dönemde birçok menakıbnamenin yazılmış olduğunu anlıyoruz.”14

Bu menakıbnameler bize o yıllarda yaşanan siyasi, iktisadi olaylar ile ilgili çok önemli bilgiler sunmaktadır. Menakıbnameler Osmanlı tarihçiliğinde büyük zaferlerin ardından yazılan eserlerdi. Ayrıca Fetihnameler, Gazavatnameler de önemli bir yer teşkil etmekteydi. “Fatih devrinde Farsça Gazaname-i Rum, daha sonraki devirlerde 2. Bayezid devri için Kutbname, Kanuni Süleyman’ın seferleri için Matrakçı Nasuh ve Lokman’ın yazdığı Şehname’ler, 16. yüzyıl sonlarında Mustafa Ali’nin şark seferleri üzerine yazdığı Nusretname bu gibi menakıbname tarzında eserlerdir.”15 Bu eserler o dönemde yapılan seferleri veyahut savaşları bütün detayları ile günümüze kadar gelmelerini sağlayan köprülerdir.16

Tüm bunlar bir nevi Osmanlı’nın gayri resmi tarih yazıcılığı idi. Bunlarda  18.yüzyıl’da vakanüvislik kurumu ile beraber gayri resmi tarih yazıcılığı Osmanlı da resmiyet kazandı ve Divan-ı Hümayunda önemli bir esas teşkil etmeye başladı.

B. 2. Bayezid Döneminde Tarihçilik

“Aşıkpaşazade, Yahşi Fakih’ten sonraki olayları 14.asır sonlarına kadar getirmiş görünmektedir.” Aşıkpaşazade bu derleme tarihini kaleme almaya 1474’te başlamış ve 2. Bayezid devrinde devam etmiştir. Aynı dönemde yine başka bir derleme tarihi olarak Neşri’nin Cihannüması örnek gösterilebilir. Neşri bütün öteki Osmanlı tarihçileri gibi Osmanlı tarihini İslam tarihinin bir devamı, bir parçası gibi yorumlamaktadır.17 Oysa ki Osmanlı’yı kuran Türkler, devlet geleneğini, kültürünü Orta Asya bozkırlarından çeşitli devletler kurarak getirmişlerdi. İslam ile birlikte Türkler devletleşme geleneklerini devam ettirmişlerdir ve bu sayede büyük İmparatorluklar kurmuşlardır. Osmanlıda bu yapının bir parçası olarak beylik olarak ortaya çıkmış ve daha sonra bu temelin üstüne kocaman bir imparatorluk inşa etmişlerdir. Osmanlı tarihini İslam tarihinin bir devamı olarak görmek, Osmanlı’yı devlet kılan büyük bir Orta Asya kültürünün yok sayılması demek ve Osmanlı-Türk tarihinin eksik kalan yanının problem doğurması demektir.

“Bu dönemde, İdris-i Bitlisi’ninHeştBihişt’i, Kemalpaşazade’nin Tevarih-i Al-i Osman’ı, Ruhi’ye atfolunan Ruhi Tarihi, Neşri’nin Cihannüması gibi önemli birer tarihi menbaadır.”18

“Bayezid’in son yıllarında Selim ve kardeşleri arasında taht için büyük bir mücadele sonucu Selim’in kardeşlerini bertaraf edip tahtı ele geçirmesinden sonra taraftarları tarafından kaleme alınan Selimname’de bu döneme ışık tutan önemli kaynaktır. Bu önemli kaynak muhteviyatı bakımından bir kısmı Selim’e karşı, bir kısmı ise Selim’i destekler bir özelliğe sahiptir.”19

C. 2. Meşrutiyet Döneminde Tarih Yazımı

“2. Meşrutiyet’in ilanı, 1878’de askıya alınan anayasanın yeniden yürülüğe girmesi ve meclisin açılması demekti.”20 2. Meşrutiyet ile birlikte Osmanlı Devleti’nin yönetim tarzının yanı sıra devletin resmi ideolojilerinde de bir takım yeni düşünce akımları etkili olmuştu. Osmanlı Devletinin bu resmi ideolojileri “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” gibi üç düşünce yapısından oluşmaktaydı.“2. Meşrutiyet Dönemi, görünüşte Osmanlıcılığın yeğlendiği izlenimi verse de 2. Abdülhamid dönemindeki “İslam-Türk Sentezi”, “Türk-İslam Sentezi”ne dönüşmüş, Türklük ve Türk milliyetçiliği vurgusu hakimiyet kazanmıştır. Ancak sistematik bir ideoloji olmaktan çok inşa halinde bir görünüm sunmaktadır. 2. Meşrutiyet döneminin resmi ideolojisini Ziya Gökalp’ın önce yazı dizisi sonra da 1918 yılında kitap haline gelen kitabının başlığı özetlemektedir: “ Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak.”21 Aynı zamanda bu resmi ideolojilerin Osmanlı Devleti tarih yazıcılığına şüphesiz etki ettiği görülmekteydi. Osmanlı Devleti içerisindeki tarihçi ve aydın kişiler kalemlerini bu düşünceler doğrultusunda oynatarak günümüze kadar ulaşan tarihi eserleri bıraktılar.

2. Meşrutiyet döneminin getirdiği ideolojilerle devletin resmi tarihinin yeniden yazılması söz konusu olmuştur. Devlet tarihini, Türklük çatısı altında belli başlıklar altında toplayarak yazma girişimlerinde bulunulmuştur. Ayrıca Devlet içinde yürütme işlerini üstlenen bir parti olan İttihat ve Terakki grubunun da bu ideolojiler doğrultusunda hareket ettiği düşünülürse kendi iktidarlarını bu şekilde meşrulaştırma ve buna göre açılımlar yapma söz konusu olması işten bile değildir. “Dönemin eğitim teorisyenlerinden Satı Bey’in bir makalesinde tarih dersinin vatan duygusunu geliştirmek, sevgi ve yücelik duygusunu vermek açısından öneminin altını çizerek, tarih dersinin siyasal işlevini şu sözlerle açıklamıştır; “Tarih dersi, idare-i mutlakıyetin ne kadar fenalıklara sebebiyet verdiğini, idare-i meşrutiyetin ne kadar iyilikler ettiğini vekayi ile gösterir; hürriyetin meşruiyetin ne kadar müddet mahrumiyetler, ne kadar cansiperane mücadeleler neticesinde elde edildiğini anlatır. Bu suretle, hukuk-u meşruiyet hakkında hem daha vazıh bir fikir vermeğe ve hem de buna karşı daha samimi bir incizab ve merbutiyet husule getirmeğe hizmet eder; hülasa, tarih dersi, malumat-ı medeniye ve terbiye-i siyasiyeye kuvvetli bir esas teşkil eyler.”22 Türklük vurgusu 2. Abdülhamid döneminde askeri okullarda okutulan kitaplarda olduğu gibi ağır basmaktadır, artık Osmanlı devletinden Klasik dönem tarihçiliğine nazaran Türk diye söz edilmeye
başlanmıştır. Bu durum o dönemde kaleme alınan tarihi kaynaklara yansımakla beraber okullarda ders kitaplarında da yerini almıştır.23 2. Meşrutiyet Türk milleti açısından bakıldığında bir nevi ülke yönetiminde belirli bir zümre dahilinde söz sahibi olmuştur. Bu dönem Osmanlı’yı yıkılış sürecinden sonra Cumhuriyet dönemine kadar sürükleyecektir ve tarih kaynakları da buna göre şekillenmeye yüz tutacaktır.

D. Cumhuriyet Dönemi Tarih Yazıcılığı

Cumhuriyet döneminde tarih ders kitaplarının yazımında tek amaç pedajojik kaygılar olsaydı, tarih öğretimi ile tarih yazımı arasında bir ilişkiden söz edilemezdi.24 Cumhuriyet dönemine atılan ilk adımların bir meyvesi olarak belirli ideolojiler aynı 2. Meşrutiyet döneminde olduğu gibi bu dönemde de tarih ders kitaplarına yansımıştır. Bu dönem tarih ders kitaplarında Türklük vurgusu tekrar ön plana çıkmıştır. Bu dönemde amaç öğrencinin kendi tarihsel anlatısını oluşturmaktan ziyade, öğrenci zihnini belirli düşünce kalıplarına sığdırma ve kendi iktidar tarihlerini meşrulaştırır bir zihniyete sevk etme yolundadır.

Yazıldıkları dönemin siyasal anlayışına, kültür ve eğitim politikalarına göre şekillenen tarih ders kitaplarındaki tarih yazım anlayışları bu inceleme çerçevesinde “Türk Tarih Tezi Etkisinde Tarih Ders Kitapları, Türk Tarih Ders Kitaplarında Hümanist Dönem, Yeniden Milliyetçilik, Tarih Ders Kitaplarında Türk İslam Sentezi25 şeklinde sıralanabilir.

a. Türk Tarih Tezi Etkisinde Tarih Ders Kitapları

İnsan yeni bir gelecek kurmak istediğinde, kendine yol izlemesi için yeni ve gelecekte olmasını istediği kadar güzel bir geçmiş arar.26 Bu doğrultuda yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti, yeni bir anlayış ortaya çıkarmak üzere İslamiyet öncesi Türk toplumunun milli değerlerini o döneme uyarlayarak halkın arasında yaymaya çalışmış ve tarih ders kitapları özellikle bu konulara vurgu yapılarak hazırlanmıştır. Siyasetle ilişkisi bulunan Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin de bu durumda doğrudan etkisi olmuş ve buna göre bir komisyon kurulup araştırılmalar yapılarak ders kitapları yazılması sağlanmıştır.

b. Türk Tarih Ders Kitaplarında Hümanist Dönem

“Atatürk’ün ölümünden sonraki gerek tek partili ve gerekse çok partili dönemler, siyaset ve özellikle kültür politikalarında önemli değişmelere sahne olmuştur. Kültür politikalarında görülen Batı medeniyetine ve onun kaynaklarına yönelme anlayışı eğitimde de kendisini önemli ölçüde hissettirmiştir. Batı medeniyeti ile bütünleşmeyi sağlayacak olan bu hümanist aydınlanmacı / aydınlatmacı anlayış, Türk Tarih Tezinin etkisinin kısmen hissedilmesiyle birlikte, tarih öğretim programlarının ve ders kitaplarının yeniden ve farklı bir tarih yazım anlayışı çerçevesinde şekillenmesine sebep olmuştur.”27

Atatürk’ün vefatının ardından, Türk Hümanizmi olarak isimlendirilen dönemde Kemalist tarihyazımına gizliden gizliye karşı çıkıp fakat Kemalizmiinkar etmeden Batı okulu ile bütünleşen bir tarih yazımı hareketinin yükselişini gözle görür şekilde hissediyoruz.28 Bu bir şekilde aslında kendi düşüncelerini karşı görüşü yermeden, bozmadan kendi görüşlerini leanse etmek amaçlı kurgulanan bir oyun gibi görünmektedir. Aynı iktidarların kendi ideolojilerini meşrulaştırma adına kullandıkları yol gibi, buda aslında karşı düşüncede olan kişilere veya gruplara gizliden gizliye bir dayatmadır. Belirli bir çizgisi olan görüşe farklı çizgiler ekleyerek o görüşü yolundan saptırma ve hali hazır bulunan ideolojileri bozma fikrini içerisinde barındırır. Fakat bunun yanı sıra bu döneme tepki niteliği taşıyan ve bir önceki dönemde genel olarak kullanılan Türk Tarih Tezi fikrini savunan bazı tarihçi yazarlar bulunmaktaydı. “1942 yılında Arif Müfit Mansel, Cavit Baysun ve Enver Ziya Karal bunlardan birkaçıdır.”29

Bu dönemde lise tarih ders kitaplarında, hümanis ve Anadolucu (sözde) tarih kurgusuyla yaşanan eksen kaymasının bir sonucu olarak Atatürk dönemindeki Türk tarihini kendisine miğfer edinen yapısından çıkarılmış ve bunun yerine Yunan ve Roma tarih ve medeniyetlerinin öğretilmesi zaman zaman Türk tarihinin önüne geçmiştir.30

c. Yeniden MİLLİYETÇİLİK, Tarih Ders Kitaplarında TÜRK İSLAM Sentezi

“Hümanist tarih basımının Batıya yönelen ve Türk tarihini geri planda bırakan tarih anlayışı, 1960’lı yıllardan itibaren akademik anlamda ve ciddi bir biçimde eleştirmeye başlanmıştır. Bu dönemde Hakkı Dursun Yıldız gibi tarihçiler, dönemin son ilmi araştırmalarıyla ortaya çıkan Türk İlkçağı konularına daha fazla yer ayrılması gerektiğini ileri sürmüş, tarih programlarında milli tarihin en önemli bölümlerini oluşturan Karahanlılar, Gazneliler, Selçukların kısa geçiştirdiğini belirtti.”31

Hümanistlerin Batı hayranlıklarını eleştiren bu dönem tarihçileri Türk tarihinin Asyalı ve Müslüman özelliklerine dayanarak Türk-İslam sentezi akımını yaratmışlardır.32 Tarihi bu akıma göre hazırlayan tarihçiler, tarihi, her türlü milli ve kişisel yoruma açık sonsuz bir hazine olarak değerlendirmişlerdir.33 Belli bir sığ düşünceden kurtulmuşlardır. Gidişatlarını kendi özgür iradeleriyle kültürlerini katarak kendileri çizmişlerdir. Hümanist dönemde olduğu gibi Batı’nın emrettiği düşünceleri halka zorbaca empoze etmeye çalışmamışlardır. Aynı zamanda kendilerinin eksiklerinin giderilmesi açısından da her türlü yorum ve görüşe açık olmuşlardır. Ülkemizde yeniden Milliyetçilik vurgusu ile Türk-İslam sentezini ön plana çıkarmışlar ve bu doğrultuda Anadolu insanına tarihi öğretmeye çalışırken Yunan ve Roma tarihini ön planda tutmamışlardır. Anadolu’ya 1071 yılında kalıcı olarak yerleşen Türk topluluklarına kendi tarihlerini öğretmek açısıyla birçok eser kaleme almışlardır, kalemlerine sağlık!

Sonuç

Tarihin ilk evrelerinden bu yana dünyada her millet her devlet her topluluk yazılı veya sözlü olarak kendi tarihlerini bir sonraki nesillere bırakmaya çalışmıştır. Kimi milletler veya devletler arası sosyal ve iktisadi ilişkiler esasına dayalı olarak münasebetler geçmiştir. Bu münasebetler sonucu yazı ve sözlü aktarımda bunun bir sonucu olarak milletler arasında yayıla gelmiştir. İnsanlar gösterdikleri kahramanlıkları bir şekilde insanların hafızalarına kazımış yahut kalem oynatmalarını sağlayarak tarihi kaynakları oluşturmuştur.

Türkler, üst paragrafta bahsettiğimiz üzere gösterdikleri kahramanlıkları, kurdukları devlet aracılığı ile diğer devletler arasında olan çekişmeleri, sosyal-iktisadi münasebetlerini, göçlerini, savaşlarını her türlü olayları sözlü veya yazılı olarak bir sonraki nesillere aktarmayı başarmış bir millettir. Dünya tarihi açısından önemli olaylara imza atan Türkler aynı zamanda tarih yazımına da etkisini göstererek bunun altına imzasını o denli atmaya muzaffer olmuşlardır.

Dünya tarih yazımı konusunda her yerde karşılaşılan sorunlar, Türk tarih yazımında da karşımıza çıkmaktadır. Eksik kayıtlar, kaybedilen tarihi belgeler, yok edilen tarihi bulgular, kişilere özgü tarih yazımı, belirli ideolojileri konu alan tarih yazımı gibi sorunlar
bulunmaktadır ne yazık ki. Özellikle belirli ideolojilerin tarih yazımına etkisi gözle görülür derecede büyüktür ve çok üzücü bir durumdur. Tarih yazımının tarafsızlık ilkesinden ayrı olarak yapılan bu durum kaliteli tarihçilerin yetişmesinde de ne yazık ki çok etkilidir. Bu ideolojilerin tarih yazımına etkisi 1300 yılından günümüze kadar devam eden bir olaydır. Başa geçen padişahları halk nazarında iyi ve hoş göstermek adına yazılan menakıbnameler bunlara bir örnektir. Günümüze yakın zamanlarda Cumhuriyet Dönemi tarih yazımında ise bu olay kendini iktidarları meşru kılma ideolojileri halka dayatma olarak göze çarpmaktadır. Bu durumdan kurtulmanın yolu olarak, yetişen tarih öğrencilerinin tarih biliminde pedagojik kaygıları göz önüne alarak çalışmasını araştırma yapmasını sağlamaktan geçtiği şüphesiz gerçeklerden bir tanesidir.

Yapılması gereken bu eğitim ne yazık ki günümüzde de, eskiden olduğu gibi çok uzak görünmektedir.

Kaynakça

• Ahmet Taşağıl, “İslam Öncesi Türk Tarihinin Problemleri” Türkiye’de Tarih Yazımı Ed.(Vahdettin Engin&Ahmet Şimşek) İstanbul 2011
• Halil İnalcık-Bülen Arı, “Klasik Dönem Osmanlı Tarihçiliği”, Türkiye’de Tarih Yazımı Ed.( Vahdettin Engin&Ahmet Şimşek) İstanbul 2011
• Mehmet Ö. Alkan, “II. Meşrutiyet’te Resmi İdeoloji, Resmi Tarih ve Eğitim”, Türkiye’de Tarih Yazımı, Ed.( Vahdettin Engin&Ahmet Şimşek) İstanbul 2011
• Fatih Yazıcı, “Cumhuriyet Dönemi Tarih Ders Kitaplarında Tarih Yazımı”, Türkiye’de Tarih Yazımı, Ed.( Vahdettin Engin&Ahmet Şimşek) İstanbul 2011

Dipnotlar

* Mustafa Kemal Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü 2.Sınıf Öğrenim Görevlisi
1. Ahmet Taşağıl, “İslam Öncesi Türk Tarihinin Problemleri” Türkiye’de Tarih Yazımı Ed.(Vahdettin Engin&Ahmet Şimşek) İstanbul 2011, Syf:51
2. Taşağıl, a.g.e. sf.51
3. Taşağıl, a.g.e. sf.52
4. Taşağıl, a.g.e. sf.56
5. Taşağıl, a.g.e. sf.56
6. Taşağıl, a.g.e. sf.54
7. Taşağıl, a.g.e. sf.55
8. Halil İnalcık-Bülen Arı, “Klasik Dönem Osmanlı Tarihçiliği”, Türkiye’de Tarih Yazımı Ed.( Vahdettin Engin&Ahmet Şimşek) İstanbul 2011, Syf:107
9. İnalcık, Arı, a.g.e. sf.107
10. İnalcık, Arı, a.g.e. sf.108
11. İnalcık, Arı, a.g.e. sf.109
12. İnalcık, Arı, a.g.e. sf.110-113
13. İnalcık, Arı, a.g.e. sf.110
14. İnalcık, Arı, a.g.e. sf.110
15. İnalcık, Arı, a.g.e. sf.111-112
16. İnalcık, Arı, a.g.e. sf.112
17. İnalcık, Arı, a.g.e. sf.113
18. İnalcık, Arı, a.g.e. sf.113
19. İnalcık, Arı, a.g.e. sf.116
20. Mehmet Ö. Alkan, “II. Meşrutiyet’te Resmi İdeoloji, Resmi Tarih ve Eğitim”, Türkiye’de Tarih Yazımı,Ed.( Vahdettin Engin&Ahmet Şimşek) İstanbul 2011, Syf:155
21. Alkan, a.g.e. sf.157
22. Alkan, a.g.e. sf.158-159
23. Alkan, a.g.e. sf.159
24. Fatih Yazıcı, “Cumhuriyet Dönemi Tarih Ders Kitaplarında Tarihyazımı”, Türkiye’de Tarih Yazımı, Ed.( Vahdettin Engin&Ahmet Şimşek) İstanbul 2011, Syf:197
25. Yazıcı, a.g.e. sf.198
26. Yazıcı, a.g.e. sf.199
27. Yazıcı, a.g.e. sf.209
28. Yazıcı, a.g.e. sf.209
29. Yazıcı, a.g.e. sf.209
30. Yazıcı, a.g.e. sf.210
31. Yazıcı, a.g.e. sf.213
32. Yazıcı, a.g.e. sf.214
33. Yazıcı, a.g.e. sf.214