Yazar: tarihci

MHP Baraj Sorunu Yaşayabilir

Kaset skandalı, istifalar, cemaate saldırmalar, 80 darbesi mağduru olan ülkücü camiasından gelen tepkiler vb. birçok nedenden ötürü MHP halkın gözünde itibar kaybetti, kaybetmeye devam ediyor. Özellikle edep kurallarını alt üst eden kaset skandalı, ülkü anlayışını yerle bir etmesi, ülkücü camiayı hayal kırıklığına uğrattı. Bugünlerde yeni kasetlerin çıkması ve istifaların olması sonucunda ise, seçmeni bezdireceğinden, oylarda kayma olması muhtemel olarak görünüyor. Peki, yalnızca bu gibi nedenlerden mi MHP seçim barajı altında kalacak? Tabi ki, hayır. Son 10 güne dikkat! Seçime son 10 gün kala ki, iddiaya göre ses kaydı var, onun da çıkması MHP’yi bitirecek. İddia ne? İddia şu: “MHP ve PKK terör örgütü aynı amaca hizmet ettiği belirtiliyor.”  Bu bir iddia; ama iddia bile olsa, MHP gibi ülküsüne sıkı sıkıya bağlı olan bir partinin, tabanı bu gibi çirkin yakıştırmaları kaldıramayacak ve MHP’ye olan bağlılıklarında zedelenme olacağı belirtiliyor Bunların hepsi Bahçeli’yi koltuğundan etme politikalarıdır ve bunu yapanlar da dışardan birileri değil, bunlar MHP’nin içinde büyümüş, ülkü anlayışını benimsemiş ve bu uğurda can vermeye hazır bireylerden olduğunu düşünüyorum. Peki, bunu neden yapıyorlar? Son yıllarda, MHP çizgisinden uzaklaşmaya başlamıştı ve hatta akla hayale bile gelmeyecek ittifaklara girişmesi tabanı, özellikle bu yolda bedel ödemiş ülkücüleri çok rahatsız etmişti. Rahatsızlık o kadar artmıştı ki, referandum sürecinde ülkücüler toplu olarak Ak Parti lehine çalışmaya başlamışlardı ve Bahçeli’nin ülkü anlayışından yoksun biri olduğunu, rahmetli Türkeş’in emanetine ihanet ettiğini defeatle belirtmişlerdi. Tüm bunlara karşın, MHP içinden yükselen...

Devamını Oku

İnsan İster

Hayat böyle güzel; çok düşünmeden, ağlamadan, gülmeden…İster insan her şeyi bazen ağlamayı ve sarılmayı, bazende hiç tanımadığı yeri;Ama ister hep ister bir yeri;Belki çok uzak bir yeri,  belki de hiç bilmediği gizemli bir yeri ama ister...

Devamını Oku

Aşkın Büyüğü Küçüğü Yoktur

Aşk, kendi içinde çözümlenmemiş, tanımlanmamış ve değer biçilememiş bir şeydir. Yaşa bakmaz, kalp kalbe çarptı mı tutamazsın bir daha istesen bile. Bir de buna sevgi eklendi mi vay haline! Çok zordur aşk! Yaşanması ve yaşatılması çaba ister.Eli eline değdi mi sevdiğinin, bir şey mi oldu diye eline masaj yapmaya kalkışırsın. Çünkü kıyamazsın âşık olduğuna. Koruma hissi tusunami dalgasını bile durdururcasına yüksek ve bir o kadar da sadık. Ondan uzak geçen bir gün sanki hiç geçmeyecek gibi gelir insana. Bir gün olur bin yıl âşık olana. Bu nasıl bir duygudur diye bakma, âşık olmadıysan anlayamazsın! Onunla geçen her günün tarifsiz, onsuz geçen günler cehennem azabı! Merak ettiğin bir kitabı okurken ya da en sevdiğin dizi filmi izlerken birden elektriğin kesilmesiyle şok olur ya insan, işte aşk bundan da öte bir şey. Katlanılması güç bir şeydir aşk. Aile, akraba, arkadaş çevren yok oluverir birden. Seni doğuran ve her türlü sıkıntılarına göğüs gelmiş biricik annen bile o an arka planda kalır. Aşk işte, insanı mecnun da eder, rezilde! Aşk, yarını düşünmez, bugün varsan o gün bitmeyecekmiş gibi gelir insana. Yarının gelmesini istemez âşık insan. Öyle bir duygu ki sadakat kelimesi zirve yapar. Aldatamazsın! Kıramazsın! Ama ağlarsın! Bu yaşta aşk mı olur kardeşim deme! Yaşa bakmaz aşk,  okyanustaki bir girdap gibi dolar seni kendine bırakmaz. Dönersin, dönersin bıraktı mı sonu belli olmayan bir uçuruma yuvarlanıveririsin. Seni anlayan olmaz, zaten anlamalarını da beklemezsin. Boşlukta...

Devamını Oku

Kızlar Ne İster?

Bir elinde gül diğer elinde küçük bir hediye isterler.Kaçtıkça kovalanmayı isterler.Hiçbir şeyine karışılmayı istemezler; ama kıskanılmayı da isterler.Aranan biri olmak için kendilerini naza çekerler. Özlenen olmak isterler.Dünyada eşi benzeri olmayan biri olmak isterler.Partneri tarafından sürekli seni özledim denilmesini isterler.Sevgi ve özlem kelimeleri unutuldukça yenisini isterler.Tezat bir durum diy mi?Ama öyle, kızlar doyumsuz varlıklardırlar.Ne zaman ne yapacakları belli olmadıkları için,Yarın ne yapacaklarını da bilemiyorsun.Hediye alırsın, canım ayyy çok güzel derler sonrasını merak mı ediyorsunuz?Cevap:Aşkımmm şu vitrindeki, geçen aldığın hediyeden daha güzel derler ve;Adamı deli ederler!Her günleri bir olmayan canlı varlıklar oldukları için, hesap kitapta onlara işlemez.Bundandır ki; erkekler işsiz geziyor ülkemizde.Kızlar çok şey isterler, imkansız olanı da isterler.Ona ulaşmak için çaba sarf ederler.Gerekirse seni doyasıya da kullanırlar.Yok daha neler diyorsunuzdur belki.Bakırköy’e gidin ve akıl hastalıkları hastanesine sorun.Yatan hasta sayısının 4/3’ü erkek.Neden mi?Kızların ne istediklerini bilmediği için kafayı yemişler.Yok canım daha neler diyorsunuzdur.Gidin sorun ve sonuca şaşıracaksınız!Evet evet sonuç çok şaşırtıcı nedeni mi?Söylediklerim.Dünden bugüne yaşanılan, yazılan romanların, hikâyelerin, şiirlerin, cehenneme gidişlerin bile,Tek müsebbibi kızlar değil mi?Öyleyse biz erkeklerin ne suçu var diye soruyorsunuzdur şimdi kendi kendinize,Tek suç: kızlara seni seviyorum, çok güzelsin, sensiz yapamam…gibi cümlelerin kullanılması olmasın mı?Sonuç olarak;Kızlar cümle yığınından oluşan bir kitap olduğuna göre,Söylenmesi ve yaşanılması zor olanı yani;Tüm isteklere (sonu gelmeyen) hazır olacaksın.Hazır olduğun yer neresi mi?Sevdiğine kavuşmak mı?Hayır yanılıyorsun,KARA TOPRAK. Vesselam, Hamza...

Devamını Oku

Ayrılık Zordur

Çaresizlik öldürür insanı hiç sevmesende.Yıllar geçiyor arkasına bakmadan çileli olsa bile.Elin tutmasada bir eli, elim bir ayrılık kokusu var göğsünde. Hisleri is olmuş yaran gözükmüyor her göze.Biliyorum aslında güleçsin kendi içinde; ama ayrılık zordur hiç...

Devamını Oku

KYK Kredi ve Burs Sonuçlarını Neden Açıklamıyor?

Geçmiş dönemlerde tam zamanında açıklanan burs sonuçları bu sene nedeni bilinmez bir şekilde açıklanmıyor. İçerisinde KPSS sınavı gibi bir yolsuzluk varsa, kamu vicdanını rahatlatacak açıklanmalar yapılması gerektiğine inanıyorum. Yaklaşık 1500 000 öğrenciyi ilgilendiren burs sonuçları, birçok öğrencinin mağdur edilmesine ve ailesine yük olmasına neden oluyor.Tüm planlarını gelecek bursa bağlayan birçok öğrenci, parasal sorunlardan ötürü part-time işlerde mağdur edilmektedirler. Hükümetin eğitime vermiş olduğu ehemmiyet, bu kaotik durumla değer kaybettiğini buradan belirtmek istiyorum. Öğrenci paraya değil, derse odaklanmalı ki, gelecek nesil iyi yetişsin. Sürekli sıkıntı içerisinde bulunan öğrencilerin iyi bir performans sergilemesi beklenemez. Dolayısıyla ilgili kurumun derhal bu duruma müdahale etmesi gerekir ya da açıklama yapması lazım. Yapılacak açıklama ikna edici olmazsa, bu defa kurumun başındakilerin görevlerine son verilmesi gerekir. Görevini yerine getirmeyen bir yönetici var ve bu muamma durumun derhal hükümetin ilgili bakanlığı bu duruma operasyon düzenlemesi lazım. Önümüzde seçim var. 1500 000 öğrencinin oyu çok önemli kaybetmek istemiyorsanız tatmin edici bir açıklama yapmanız gerekir yahut buna sebep olan yöneticilerin görevden almanız lazım ki kamuoyunun gönlü ferahlasın. Vesselam Hamza...

Devamını Oku

“Türkiye Yozlaşıyor”

Son yıllarda tartışılan konulardan bir tanesi de “Türkiye Yozlaşıyor” konusu. 2002 Ak Parti Hükümeti’nin gelişiyle halk, giderek yozlaştı düşüncesi bazılarının kafasını kemirip duruyor. 5N 1K’lı soruları bir tarafa bırakıp, olayın asıl gelişim noktasına vurgu yapmaya çalışacağım. 1868 yıllarından başlanarak “Modern Avrupa” zihniyeti ülkemize hakim olmaya başladı. Bazılarınız efendi efendi 1839 yılında bu süreç başlamıştı da diyebilir; ama ben bu sürecin 1868 olduğunu inatla destekliyorum.Fransa’da eğitim gören 1889 zihniyeti (Jön Türkler) veya (Genç Osmanlılar), Osmanlı Devleti’nin geri kalmışlığın eseri olduğunu vurgulamışlardı. Tarihi kaynaklarda aramanıza gerek yok. Hemen her yerde yazılır bu bilgiler. Ve halkı Osmanlı hanedanına karşı katı propagandalarla kışkırtmaya çalışmışlardı. Amaçlarının Osmanlı Devleti’ni bu kötü durumdan kurtarmak olarak lanse eden “kurtarıcı zihniyet”, Balkan ve I. Dünya Savaş’larında aldıkları başarısız sonuçlarla hangi amaca hizmet ettikleri açıktı. Önceleri Mustafa Kemal Atatürk’te bu anlayışın içindeydi. Ancak daha sonra ülkeyi kurtarmaktan çok, dış mihraplara hizmet ettiklerini görünce ayrılmıştı. Olması gerekeni yapmıştı. Çünkü büyük düşünen birine de bu yakışırdı. 1923 Cumhuriyet’in ilanıyla, 1889 müessesi düğmeye basmıştı. Bu defa, İslamiyet elden gidiyor, Cumhuriyet’i kuranların İslam düşmanı olduğunu ve camileri kapatmaya çalıştıklarını sözlü ve yazılı olarak propaganda yapmaya başlamışlardı. Tek amaçları gelişen bir Türkiye istememeleriydi. Dışardan bakıldığında modern, ilkeli ve bir o kadarda yenilikçi olarak görülen bu anlayış, özünde nefret, kargaşa ve çirkeflik barından bir zihniyetti. İlerleyen yıllarda yapılan her yenilik, yeni bir kargaşa ortamı doğurdu. Bunların hepsi tesadüf müydü, yoksa??? Sene 1960 yine aynı zihniyet...

Devamını Oku

Batı İle İlk Temaslar ve Osmanlıdan Cumhuriyete Kalan Miras

Cumhuriyet, Osmanlıdan ne tam bir kopuş ne de tam bir devamlılık içindedir. Cumhuriyet; Tanzimat, Islahat ve Meşrutiyet üçlemesinin varmış olduğu son noktadır. Bu dönemde süren batılaşma hamlesinin ve koşulların sonucu olarak ortaya çıkmış olan yeni durumun ifadesidir. Batılılaşmanın anlamı; modern topluma doğru giderken değişmek istenen geleneksel toplumdur.Tanzimat Öncesi Dönem III. Selim mecburi değişmelerin yaşandığı geçiş dönemidir. II. Mahmut’un dönemi Türkiye’nin gerçek anlamda ilk kez batı atmosferiyle tanıştığı dönemdir. Bu dönemde mecburi kültür değişmeleri görülmüştür. II. Mahmut döneminde yapılan yenilikler ve açılan kurumlar oldukça fazladır. Devlet teşkilatında da birçok yenilik yapılmıştır. Kıyafette değişiklikler yapılmıştır. Genel olarak yaşayış tarzında insanların Avrupa’yı taklit çabaları görülmüştür. Tanzimat öncesi yapılan ıslahatların temel özelliği geleneksel kuruluşları diriltme yerine gelişmiş batıya yönelmedir. Batılaşma; batı teknolojisine sahip olmakla yetinir. Batılılaşma ise; batının tüm kurumlarının benimsenmesi ve aktarılmasıdır. Devletin içinde bulunduğu kötü gidişat batılılaşmada aranmıştır. Tanzimat Dönemi Tanzimat fermanı bir reform paketiydi. Avrupa tarzı yaşam başta üst kesim olmak üzere toplumda egemen olmaya başlamıştır. Avrupa devletleriyle gittikçe artan ekonomik ve siyasal ilişkiler batılılaşmanın hızlanmasını sağlamıştır. Bu dönemde ekonomide ve düşüncede ilerleme gelişme gösterememiş, gelişmeler yüzeysel adab-ı muaşeret kuralları ve modayla sınırlı kalmıştır. Sosyal, siyasi ve idari konularda istenilen hedefe ulaşılamamıştır. Dil ve edebiyatta, eğitimde, ticaret ve sanayide, yaşam koşullarında önemli adımlar atılmıştır.Tanzimat dönemi alafranga hayata geçiş dönemidir. Alafranga kavramı II. Mahmut devrinde başlatılan Avrupalı usulüne uygun yaşayış ve kıyafet ıslahatıyla toplumumuza girmiştir. Gelenekçi yapıya sahip çıkan kesim alafranga...

Devamını Oku

Özgürlük Kavramına Genel Bir Bakış

En genel haliyle, özgürlük, bağlı ve bağımlı olmama, dış etkilerden(etkenlerden) bağımsız olma, engellenmemiş ve zorlanmamış olma halini dile getirmektedir. Buna paralel başka bir gündelik tanımı, insanın kendi kararlarını kendi istemine ve düşüncelerine göre belirleyebilmesi ve kendi seçimlerini kendi iradesi ile yapabilmesi olarak belirir. Burada özgürlük bir irade özgürlüğüdür. Türk Dil Kurumu, Güncel Türkçe Sözlük’de özgürlük sözcüğünü şöyle tanımlamaktadır: 1. Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî. 2. Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet. Olarak tanımlanmaktadır. Bana göre özgürlük: Bir insanın kendi hür iradesini gelenek ve göreneklere, yasalara ve vicdani iradeye dayandırarak, kimsenin hakkına girmeden tüm özgürlükleri kullanma yetisidir. Genel çerçeveye bakıldığında, özgürlük insanın hür iradesiyle yaptığı bir haldir. Kavramsal tanımı ile pratikteki uygulama şekli arasında uçurum var. “Özgürlükte sınır tanınmaz”, “Özgür kız”, “ Özgürlüğüm için savaşırım”… Gibi birçok söz vardır. Okumuşundan okumamışına kadar özgürlük üzerine söylenen birçok deyiş vardır. Doğru ya da değil, desteklersiniz veya desteklemezsiniz özgürlük, ayağa düşmüş bir kavramdır. İnsanlığın var oluşundan bu yana, bu kavram varlığını sürdürmektedir. Neyi nasıl kullanacağını bilmeyen biz insanlar, sürekli istemeye odaklanmış durumdayız. İstiyoruz; ama ne istediğimizi bilinçli olarak bilmiyoruz. Dolayısıyla, toplumda sürekli bir kargaşa ortamı doğmaktadır. En basitinden, alışverişe giden iki çift üzerinden örnekleme yaparsak; biri kırmızı rengi seviyor olsun, diğeri mavi rengi. Çiftlerden biri diğerine ben hür irademi kullanarak mavi rengi...

Devamını Oku

7 Nisan Güzeli

Sahil kenarındayken gördüm o güzel gözleri,İçim açılmıştı, bir cennet bahçesi misali,Tertemiz bir mutluluk saçan, bir leylak misali,Uyutmayan ve kendini sevdiren bir nisan yağmuru gibi,Sıcak çok sıcak bir heyecan sarmıştı bedenimi çünküSEN ORADAYDIN 7 NİSAN GÜZELİ! Sen titremek nedir bilir misin bilmiyorum; amaO güzel gözleri görünce yaşadım, an ve an,Dalgalar çıldırmışçasına bakıyordu o güzel gözlere,Martılar hayretler içerisinde bakarken sana,Bir çığlık yankılanmıştı, denizin derinliğinde,Çok titrek bir ses ile seni seviyorum diyordu,Zaman sanki durmuş gibiydi sahilde, çünküSEN ORADAYDIN 7 NİSAN...

Devamını Oku

Kurban Bayramınızı Tebrik Ediyorum!

Bayramlar barışın, huzurun, kaynaşmanın, sıcakkanlılığın en üst seviyeye çıktığı ve huzurun zirve yaptığı anlardır. Geçmişten günümüze yaşanılan tüm bayramlar, bu güzellikleri içinde barındırmış, günümüze kadar huzur zincirinin birer halkası olmuştur. Sevgi ve saygının birleşimi olan bayramlarda, insanlar başta akraba ziyaretleri olmak üzere, tatil amaçlı geziler, kutsal amaçlı geziler, şehir içi tarihi mekân gezileri, luna park vb. birçok yerlere giderler. Amaç ne olursa olsun, yapılan tüm etkinlikler, insanı huzura kavuşturduğu için önemlidir. Bu genel geçer bilgilerden sonra meselenin özü olan kurban bayramına dönelim. Kurban bayramları oldum olası benim için çok farklı bir ehemmiyet arz etmektedir. Kurban bayramı deyince, aklıma direkt et ve piknik yapmak gelirdi küçüklüğümde. Şeker toplama âdeti her nedense kurban bayramında olmazdı bende. Tüm çocuklar şeker toplamak için komşuların kapı zillerini çalarken ben, kesilecek kurbanın yanında durur onunla konuşurdum. Daha düne kadar elimizle beslediğimiz ve severek büyüttüğümüz seni, birazdan keseceğiz. Biliyorum şimdi bana bakıp ne saçmalıyorsun da diyorsundur belki; ama ben senin kesilmeni istemiyorum. Çünkü seni çok sevmiştim gibi acıklı ve bir o kadar da çocuksu duygular içindeydim geçmişte. Kesilince, önce akrabalara sonra da yakın komşulara pay ettiğimiz etleri dağıtmaya başlardım ağabeyimle. Sonra arkadaşlarımla maytap alır patlatırdık. En büyük zevkimiz buydu. Büyüdükçe zevklerimizde, renklerimizde ve yaşayış tarzlarımızda değişim olduğu gibi, bayramları yaşama âdetimizde de değişikler gözlenmektedir. Ve eskiden bayramlar bir başkaydı dememizin arkasında yatan neden de çocukluğumuzun bize verdiği haz olsa gerek. Yaş ilerledikçe, çılgınca yaşama aşkı, yerini...

Devamını Oku

Teşekkürler ÖSYM! Sıra Diğer Kurumlarda?

Cumartesi, 23 Ekim 2010 14:49 tarihinde “T.C. kimlik numarasına güvenlik kodu şart” adlı yazımda, T.C. kimlik numaralarına şifre verilmesi yönünde tavsiyelerde bulunmuştum. ÖSYM benim yazımı görüp mü şifre uygulamasına geçti, yoksa kopya skandalından dolayı mı? Nedeni ne olursa olsun neticesi gönlümüzü bir nebze de olsa rahatlattığı için teşekkür ediyorum. Daha önce bu tür uygulamalar yapılamaz mıydı? Sistem güvenliğinin sağlanması için illa bir kaos ortamının mı olması gerekir? Ebetteki gerekmez; ama ülkemizin büyükleri heyecanları yaşamayı o kadar seviyor ki, tüm bilgilerimizin erişimini açık bırakıyor. Sonra da yanlışın farkına varıp vazgeçiliyor. Şeffaf bir ülke olacağız parolasıyla çıkılan bu yolda, şeffaflığın dozajını da kaçırmakta da üstümüze tanımıyorum. Avrupa’nın kültürüne entegre olalım derken, yarın öbür günde entegrasyon süreci, BETERNİSYON sürecine dönmez inşallah! Elhasıl, sıra diğer kurumların geleceğimizi teminat altına almasında. Bunun derhal ama derhal yapılması gerekir. Yapılmazsa, yakın gelecekte büyük bir problemin kapıda olduğunu da buradan sorumlu yöneticilere duyurayım. Beni duyarlar mı duymazlar mı onu bilemem; ama ben yine de üzerime düşen görevi ircaa etmek istedim. Duyulup T.C. kimlik numaralarına şifre konulmazsa, ilerde sağlık ve maliye alanlarında çıkacak keşmekeşin de tek müsebbibi kendileri olduğunu da unutmasınlar. Teminatsız bir gelecek, maması elinden alınmış bir çocuk gibidir. Ağlar ağlar; ama çare yoktur, çünkü mama bir daha verilmemek üzere alınmış olacaktır. Mevkii de öyle bir şey sanırım. Bulunduğunuz konumu yani koltuğu kaybetmek istemiyorsanız, tavsiyelerime kati surette uymanızı öneririm. Vesselam, Hamza...

Devamını Oku

CHP’de Beklenen Senaryo Uygulamaya Geçildi

Deniz Baykal ile başlayan süreç, kemal kılıçdaroğlu ile sürüp Önder Sav ile son bulduğunu zannediyorsanız yanılıyorsunuzdur. Neden mi? Gelin size senaryoyu anlatıyım. Chp Deniz Bey ile büyük bir inişe geçmişti. Bu durumdan partiyi nasıl kurtaracaklardı? tabii ki Deniz Beyi ekarte ederek. Sonra ne olacaktı? Bir lider ortaya çıkacaktı ve Chp’nin içine düşmüş olduğu bu kötü durumdan kurtaracak ve kahraman olarak lanse edilmeye başlanacaktı, gazetelerde boy boy resimler ile yenilikçi lider imajı verilecekti. Bunların hepsi yapıldı mı? Evet yapıldı. Eee daha sonra ne olacaktı? Parti içinde kontrolü elinde bulunduran ve hatta partiyi kumanda ettiği söylenen Önder Sav tasfiye edilecekti. Önder Sav’ın genel sekreterlikten ayrılışı ise, Kemal Kılıçdaroğlu’nun büyük başarısı olarak görülecek ve halkın kendisine olan desteğini daha da arttıracaktı. En azından böyle gösterilip oy potansiyelini daha da artırma gayreti içinde olunacaktı. Yapıldı mı? Evet, bu da yapıldı. Şimdi ne olacak? Seçim sonuçlarına göre hareket edilecek. Eğer Chp seçimden iyi bir sonuç alırsa, Kemal Bey kalır. Almazsa ne olur? Deniz Baykal gelir diye düşünüyorsanız yine yanılıyorsunuz. Kim gelecek biliyor musunuz? Bahçeşehir Üniversitesi Prof. Dr. Süheyl BATUM getirilecek. Süheyl Bey, keskin çıkışlarıyla bilinen biri. Bunun yanında, hukuk bilgisi ve düzgün konuşma ile ikna becerisinin olduğu kanısı da var. Bunların hepsini bir kefe koyup tartarsak, Süheyl Batum, seçimden sonra Chp’nin tek başkan adayı olduğuna olan inancım tam. Nerden biliyorsunuz, size bunu kim söyledi diye de merak ediyorsanız, size klişeleşmiş bir sözle cevap vereyim;...

Devamını Oku

Toplumsal Paranoya

Paranoya nedir? Geniş çapta çarpık bir düşünce, davranış ve faaliyetler bütünlüğü ile tanımlanan kronik bir durumdur. Belirtilerine gelince; kronik ve yaygın bir güvensizlik ile diğerlerinden şüphelenme, başkalarının kendisine yalan söylediğini, aldattığını ya da kullandığını hissetme, arkadaşının, ailenin veya ilişki içinde olduğu kişinin güvenilmez veya sadakatsiz olduğu düşüncesi gibi birçok belirtileri vardır.İyileştirme programı çerçevesinde, psikoterapi, bilişsel-davranış terapisi, grup terapisi vb. tedavi yöntemleri kullanılmaktadır. Bu tedavi süreci bazen uzun bazen de kısa vadede sonuç vermektedir.  Sebebi bilinen bir hastalık olması açısından karamsar bir tablo görünmüyor. Paranoyanın bilimsel tanımı ile tedavi yöntemlerini yukarıda açıkladım.  Son yıllarda nedendir bilinmez toplumda bir paranoya almış başını gidiyor. Biri öldürülünce hemen yorumlar yapılıyor ve gizli odaklara bağlanılmaya çalışılıyor. Sebebi anlaşıldığında ise,  yapılan tüm yorumlar aksi yönde değişim gösteriyor. Böyle bir ortamda sağlıklı bir düşüncenin doğması ve yorumlanması beklenilmez. Toplum ve paranoya Gelişmekte olan bir toplumun en büyük dezavantajı, gelişmişlik düzeyiyle bağlantılı olarak, paranoya yaşamaya meyilli olmasıdır. Yapılan her hareket dikkat çektiği gibi, sorunları da beraberinde getirir. Mesela, bir üniversite öğrencisini ele alalım. Bu öğrenci yıl boyunca aynı ayakkabıyı, aynı tişörtü ve aynı pantolonu giyiyor olsun. Bu öğrenci 100 000 kişi arasında da olsa, göze çarpar ve ayıplanır çoğu kişi tarafından. Ve hatta parmakla gösterilecek kadar da popüler olur o üniversitede. Hâlbuki gelişmiş ülkelerde kılık kıyafete bakılmaz. Öğrencinin icraatına bakılır. Bu öğrencinin ülkeye bir getirisi var mı yok mu diye değerlendirilir. Gelişmiş ülkeyle gelişmekte olan bir ülke...

Devamını Oku

T.C. Kimlik Numarasına Güvenlik Kodu Şart!

28 Ekim 2000 yılında herkesçe kullanılması zorunlu hale getirilen T.C. kimlik numarası, beraberinde büyük sıkıntılarda getirdi. Uygulama aşamasında büyük tartışma konusu da olmuştu. Tartışılan konulara baktığımızda, daha çok nasıl kullanılacağı yönünde yoğunlaştığını rahatlıkla görebiliyoruz. Türkiye’de yeni olan her şey tartışılır. İstişare edilsin, edilmesin demiyorum. Ancak ele alınan tartışma konularına baktığımızda sistemin nasıl kullanılması yönünden çok, kullanılmasının yanlış olacağı yönünde ortak fikirler ön plana çıkartılması hataları da beraberinde getiriyor. “Hata hatayı doğurur.” sözü de burada devreye giriyor. Ülkemizde ne hikmetse bir şey yapılacaksa, hemen yapılıveriyor. Yani, bir plan yapılmıyor. Ne de olsa ilerleyen süreçte yerine oturur düşüncesinden dolayı hemen her şeyi ülke olarak yanlış veya eksik yapıyoruz. T.C. kimlik numarası işlemlerimizi kolaylaştırdığı gibi her şeyimizin bir anda ortaya çıkmasını da bir o kadar kalaylaştırdığını da unutmamak lazım. Mesela, T.C. kimlik numaranı bilen biri, rahatlıkla tüm bilgilerine ulaşabilir. Kullanımı ve ulaşılması bu kadar kolay olan bir uygulama yanılmıyorsam ancak Türkiye’de olur! Ey! Devletin değerli büyükleri, bir uygulama getiriyorsan neden bunu koruyucu bir önlemde beraberinde getirmiyorsun, neden milletimi rahata kavuşturayım derken, milletinin gizli ve özelini ele veriyorsun, neden, neden neden… Bu gibi soruları çoğaltmak mümkün. Ey! Devletimin değerli büyükleri, buradan sizlere sesleniyorum; bir an önce T.C. kimlik numaralarına güvenlik kodu verilmeli. Bu kodları sadece kimlik numarasına sahip olan kişi bilmeli. Devlet dairelerinde resmi görevli dışında kimsenin T.C. kimlik numarasını bilmesi mümkün olmaması lazım. Bunlar yapılırsa, ülke insanı rahata kavuşur. Sonuç olarak; Türkiye’de...

Devamını Oku

Seviyorsan Eğer…

Uzun uzun düşünmeAçık tut yüreğini bırak geceyeAldanma hiçbir şeyeBoş durduğun her an için üzülmeSarıl bedenine, alçalma hiç gönlüne Ağlama sakın!Dimdik dur kocaman ateş topunaÇekinme hiç!Her ne olursa olsunAç ellerini semayaBen de varım demeyi unutmaÜzüleceksin, tedirgin olacaksın, sevineceksin, heyecanlanacaksın…Seviyorsan eğer;Sussuz ve sessiz bir gece gibi,Çaresiz bir hastalık gibi,Elveda diyemeyecek kadar takatsiz bir hasta gibi,Göz yaşı dökemeyecek yaşlı bir insan gibi,düşünmeyeceksin! Hamza...

Devamını Oku

Heyecan

Elimde değil huzurlu olmak, kimsesizim. Elimde bir anahtar var, açmaya çalışıyorum Çaresizliği ve huzur bulacağım yeri Belki bir ışık görürüm ümidi var içimde Belki asılsız bir ihbar gibi, beklide aslı olan bir insan gibi Bir ümit var şu bedbaht...

Devamını Oku

Beşerin Nuru İstanbul

Esiyor yine rüzgar şimalden.Arş sararmış arza bakıyor.Dalgalar çıldırmış gibi hüzünlü sesleriyle ağlaşıyorlar.Nerede o kokan yemyeşil ağaçlar?Nerede sabah olunca öten kuşlar? Başucumda ağlaşan böcekler, kapı gıcırtısı, keman sesi…Umutsuzluk var bu sabah İstanbul’daHer taraf sessiz yalnız rüzgar sesi.Etraf sapsarı yapraklarla doluGüzde yaş var, geliyor yavaş yavaş sonbaharBEŞERİN NURU İSTANBUL’da. Yine  toprak kokuyor Eyüp’teSığırcıklar uçuşuyor Topkapı’dan Gülhane’yeTrafik olmuş biçare boğazda her yer bembeyazGöz gözü görmüyor herkes bir tarafa koşuşuyorBir sağa bir sola çarpışan araba misaliSavruluyor insanlar etrafa.Bugün diğer günlerden farklı İstanbulBir ölü misali kefene bürünmüş bakıyor boğazaDonmuş yüzü görünmüyor başı dimdik duruyor şanlı SultanahmetKarşısı Ayasofya, yerin dibi sarnıç bembeyaz örtünün altında dostluk.BEŞERİN NURU İSTANBUL’da Çınaraltı, erguvan bahçeleri ve sımsıcak yağmurEtrafı bir örtü gibi sarmış eller uzanmış bakıyorlar.Umut gibi damlıyor gözyaşı göktenRenga renk yanaklarıyla selam veriyor gökkuşağıDerya gülümsüyor şemse kamer ise aydınlatıyor çarşafın üstünde Kızkulesi’ni.Mahşer değil, feryad değil, hüzün değil…Umut, neşe, ahenkli sesler…Aradığın her şey var bu eserde.Rumeli türküleri, kafkas dansları, karedeniz oyunları, halk oyunları…Bir bütün olmuş bekliyor her tekne Haliç’te.Üzülmeyin!Bayram var bugün Boğaziçi Rumeli Hisarı’nda.Yıldırım sesleri ile ışık saçıyor bir meşale gibi gökyüzü.İki yaka bir olmuş ellerini açmış semayaHoşgeldin diyor nevruzaBEŞERİN NURU İSTANBUL’da. Gökyüzü umut saçıyor bugünHer taraf cıvıl cıvılKeman sesi, kapı gıcırtısı, güzel şarkılar…Bugün bir başka istanbul!İnsanlar gülücükler saçıyor, leylekler el sallıyorMasmavi örtünün üstünde uçuşan bulutlarYağmur gibi damlıyor maviliğe.Bugün bir başka istanbul!Renga renk insanlarıyla huzur veriyorSuriçi sur dışı ayırt etmiyorHerkesi çekiyor kendine hayran bırakıyor milletri hoşgörüsüneBir bütün olmuş sımsıcak göğsünün üstünde...

Devamını Oku

Cemaat ve Popülarite

Cemaat nedir? Terminolojik olarak; Cemaat kelimesi daha çok aynı duyguyla hareket etmek için bir arada bulunan kişilerin oluşturduğu toplumsal birlikteliktir. Osmanlı Devleti döneminde ise, cemaat gayrimüslimler için kullanılan bir tabirdi. Birlikteliği simgeleyen cemaat, son yıllarda farklı bir hüviyet kazanmış durumda. Değişimin arka odasına baktığımızda ise, olayın çok farklı olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Peki, neden son yıllarda cemaat odaklı haberler yayınlanıyor veya bu zümre üzerinden popüler olunmaya çalışılıyor ya da neden insanlar cemaat deyince “NUR CEMAATİ” olarak algılıyor? Bu tür soruları çoğaltmak mümkün olduğu gibi tersi yönde sorular da yöneltilebilir. Popüler olmak Geçmişten günümüze ön plana çıkmak için, dönemin manşetleri kullanılmıştır. Bu süreç günümüzde de aynı şekilde devam etmektedir. Birileri popülaritesini artırmak için gündem konusu olmuş bir başlığı alıp köşesine aktardığında birden kendisi de gündem oluyor. Zaten kişi de bunu istediğinden, lehine olacak her şeyi var gücüyle uzatma gayreti içinde bulunabiliyor. Maksatlı olan bu tür hamleler, bazen olumlu bazen de olumsuz tepkiye de neden olabiliyor. Dönemsel olarak baktığımızda, sol ağırlıklı manşetlerin olduğu süreçlerde, popüler olmak isteyen yazarlar, köşelerine aleyhte ve lehte yaptıkları tenkitlerle kendi gündemlerini oluşturduklarını rahatlıkla görebiliyoruz. Günümüzde baktığımızda ise, “CEMAAT” üzerinden meşhur olmak isteyen yazarlar, var güçleriyle aleyhte yazılar yazarak gündem olmayı başarıyorlar. Bunların amaçları sadece popüler olmak mı yoksa birileri tarafından yönlendiriliyorlar mı? Sorularına cevaben, güdüleniyorlar diyebilirim. Nur Cemaati Son yıllarda adından söz ettiren nur cemaati, bazılarına göre, siyasi bir grup, bazılarına göre, dini kullanan bir grup ve...

Devamını Oku

Irkçılığa En Güzel Cevap: Doğa

Irkçılık nedir, ne zaman ortaya çıkmıştır? gibi soruları çoğaltabiliriz. Bilim adamları ilk insanların 350–500 milyon yıl önce Afrika da yaşadığı, buna karşılık ırksal farklılıkların ancak 100 bin yıl önce ortaya çıktığı konusunda birleşiyorlar. Böylece insanların aynı kökten türediği, önce Eskidünya’ya ardından da Yenidünya’ya yayıldığı öne sürülmektedir. Asıl yurtlarından uzaklara göç edince insanlar arasında farklılaşmalar doğdu. Değişik fiziksel özellikleri olan halklar ya da ırklar oluştu. Irkçılık, Irklar arasındaki fiziksel farklılıkların insanların yeteneklerinde farklılıklar yarattığını ve bazı ırkların ötekilerden üstün olduğunu savunan görüş ya da ön yargıdır. Bu görüşler insanları derilerinin rengine göre beyaz, siyah, sarı, esmer ve kızıl olarak ayıran sınıflandırmaları temel almıştır. Fransız etnoloji uzmanı Joseph Arthur Gobineau (1816–82) ve sonradan Alman uyruğuna geçen İngiliz siyaset bilimcisi Houston Stewart Chamberlain (1855–1927) ırklar arasında bir sınıflandırma yaparak, bunu beyaz ırkın üstünlüğünü kanıtlayacak bir kurama dönüştürmek istediler. “Ari ırk” kavramını ortaya atarak, bu ırkın insanlığın gerçekleştirdiği tüm uygarlıkların tek yaratıcısı olduğunu savundular. Bu tezler Batı Avrupa’da ırkçılığın körüklenmesine yol açtı. Bugün artık önemini yitirmiş olan bu savlar arasında beyaz ırkın, başka ırklarla karışmadığı sürece gelişeceği de vardı. Bu türden değerlendirmelere dayanan ırkçılara göre, beyaz ırktan olmayan insanlar geri zekâlı, yeteneksiz ve ahlaksızdır. Irkçılar kendilerinden aşağı gördükleri insanlara karşı ayrımcılık uygular, onlara hak ve fırsat eşitliği tanımazlar. Irkçılığın tarihi serüveninde de görüldüğü gibi insanlar sürekli bir farklılık peşinde olduğunu göstermektedir. Elbette insanlar değişik arayışlar içerisinde olacaktır, elbette ki farklı bakış açılarına sahip...

Devamını Oku

Türban Sorunu

Türban nedir? Türban; Hindistan ve Malezya’da erkeklerin başlarına sardığı bir başlıktır. Geleneksel bir başlık olan türban, ülkemizde 28 Şubat süreciyle birlikte büyük bir sorun olarak görülmeye başlandı. Türkiye’deki türban sorunun, Hindistan ve benzeri ülkelerde görülmemesinin nedeni: Türkiye’deki türban ile diğer ülkelerdeki türbanın farklılıklar göstermesidir. Ülkemizdeki türban, başı tümüyle saran ve yalnız bayanların kullanması “sorun” teşkil etmektedir. Sorunun kaynağına gelince, başına türban geçiren bir bayanın “siyasi” bir olgu olarak görülmesidir. Yani, türbanlı kadınlar “Atatürk ilke ve inkılâplarına karşı oldukları” sanılmaktadır. Sanılmaktadır diyorum, çünkü bunun yüzde yüz doğru olduğu kanıtlanmış değil. Türban sorunu nasıl çözülür? Gelişmiş ülkelere baktığımızda, genel anlamda böyle bir sorun görülmemektedir. Görülmemesinin sebebine bakarsak, ekonomik yeterlilik olarak görülecektir. Çünkü çalışan bir toplum hiçbir zaman kendi işi dışındaki konularla pek fazla ilgilenmez. Zaten onun işi kafasını yeterince meşgul ediyordur. Hafta sonları ailesiyle ya da arkadaşlarıyla sosyal aktivitelerde bulunan kişi, türban ya da buna benzer “KAFA KARIŞTIRICI” konularla ilgilenmez. Her şeyin devletin başındakilerin çözeceğine olan inançlarını da göz önünde bulundurursak, ülke koşullarında böyle bir sorunun gündeme gelmesi düşünülemez. Türkiye’de ise her gün bir sorun ortaya çıkıyor. Sorunun kaynağı, aslına bakılırsa incir çekirdeğini bile dolduracak cinsten olmaması, ülke insanının içinde bulunduğu boşluğu gözler önüne sermektedir. Bu boşluk, ekonominin düzelmesiyle giderileceğine olan inancım tam. Neden mi? Aile içinden bir örnek vereyim. 5 kişilik bir aile düşünelim. Bu ailede yalnız baba çalışıyor, diğerleri ise okul okuyor, ev kira tek geçim kaynağı babanın getirdiği...

Devamını Oku

Fatmagül'ün Suçu Ne?

Dizi filmler 90’lı yıllarda ülke televizyonlarına geniş yer bulmaya başladı. Hem dizi filmleri hem de programları takip etmek için, RTÜK kuruldu. Bu kurum konjonktüre göre hareket etti. “bizden” yana TV yaklaşımlarıyla, çoğu kez yanlış yayınlar yapılmasına rağmen, birçok televizyon kanalının yayın akışı geçici olarak durdurulmadı. Yanlı yansız gibi yaklaşımların kültüre verdiği zarar tartışılmaz. Avrupa’ya baktığımızda, yasalar çerçevesinde her şeyin uygulandığını rahatlıkla görebiliyoruz. Bizim Avrupa’dan eksik yanımız yasaların yetersiz oluşu mu, yoksa siyasi rant mı? Bu soruların cevabı aslında çok basit; ama “YANLI” olmak istemediğimden sizlere bırakıyorum. 2000’li yıllara baktığımızda, bir dizi furyasıdır gidiyor. Okul dizileri, hayali diziler, mafya ve gizli devlet ilişkilerini anlatan diziler, sırlar dünyası vb. birçok dizi yayınlanmaktadır. Doğrusuyla yanlışıyla diziler, izleyici kitlesi de bulmakta. Bu kitleler azımsanacak kadar da değil. Bunlar milyonlarla ifade ediliyor. Yani, bir film iyi yönde rehberse, izleyici kitle olumlu etkilenecek, değilse olumsuz etkilenecek. Eee diyelim bu dizi filmin yirmi milyon izleyici kitlesi var ve olumsuz bir etki oluşturuyor. O zaman bunun vebalini kim ödeyecek? RTÜK’ün vereceği 2 günlük yayın yasağı mı her şeyi halledecek? Bu da kocaman bir soru olarak bir köşede dursun. Gelelim son günlerde başta yazılı basın olmak üzere günlerce tartışılan ve günlerce tekrarı yayınlanan “FATMAGÜL’ÜN SUÇU NE” adlı dizinin kültürel bazda baktığımızda, vermiş olduğu zararı kim veya kimler telafi edecek? Yok, efendim kumanda elinizde istediğiniz kanala bakmakta serbestsiniz de diyebilirsiniz; ama şunu unutmamak lazım; biz yetişkinler kendi irademizle birçok...

Devamını Oku

Ücretli Öğretmenlere Haklar Tanınmalı

Ücretli öğretmenlik nedir? Dört yıllık herhangi bir üniversiteden mezun olan birinin ek ders karşılığı çalışmasına ücretli öğretmenlik denir. Bu uygulama eski Milli Eğitim Bakanı Sn. Hüseyin ÇELİK döneminde vuku bulmuştur. Hiçbir hakları olmayan öğretmenlerin, kadrolu birinin gelmesiyle çalışmasına son verilir. Paso, öğretmen kimliği ve toplantılarda disiplin kurulu seçiminde ve uygulanmasında hiçbir etkileri yoktur. Orta çağdan kalma sınıf ayrımı, bu uygulamayla “Öğretmen Ayrımı” olarak Türk eğitim tarihine kara bir leke olarak geçmiş bulunmaktadır. Hiçbir hakları bulunmayan öğretmenlerden, haftada bir gün nöbet tutulması,(yasal olmamasına karşın) şart koşuluyor. Tüm hakların okul müdüründe olması, bu öğretmenlerin sene boyunca bir esir gibi muamele görmesine neden oluyor. Bu olumsuzlukların yanında, imza sirkülerlinde kadrolu öğretmen-ücretli öğretmen olarak ayrımın yapılması da büyük bir handikap. Nöbetçi öğrenciler, öğretmenler odasına gelerek ücretli öğretmenleri müdür bey çağırıyor demesi de eğitim faciasını gözler önüne sermektedir.  Ne yapılmalı?Diğer öğretmenler hangi haklara sahipse, onlarda bu haklardan faydalanmalı. Mesela, paso çıkartabilmeli, öğretmenlik süresince, öğretmen evinden faydana bilmeli, bir sene okulda kalması yönünde garanti verilmeli ya da o dönem içinde o okula herhangi bir atama yapılmamalı. Bunların yanında, ek ders yerine sabit bir maaş verilmeli veya 20 ders saatine karşılık 750+ 10 saat ek ders olması kanayan yaranın bir nebze de olsa hafifleyeceği bir gerçek. Yetkinin okul müdüründen ilçe milli eğitim müdürüne verilmesi gerekir. Atamaları yapan ilçe, neden tüm hakları okul müdürlerine veriyor? Bunu da anlamak güç olsa gerek. Mesela bir okul müdürü, ben bu...

Devamını Oku

Kürt Meselesine Doğudan Bakış

Gündemi otuz yıldır meşgul eden Kürt meselesinde, gerçekten bahsedildiği gibi Türkiye’de gündem belirleyici bazı mihrapların parmağı var mı, problemin ana aktörleri konumunda bulunan Kürt halkı, bu kaotik duruma karşı tavrı nedir? Bu ve buna benzer soruların cevabına kısa ama öz bir şekilde cevap vermeye çalışacağım. İttihat ve Terakki Cemiyeti 1889 yılında kuruldu. Cemiyetin ilk yıllarında Mustafa Kemal Atatürk’te vardı. Kuruluşunda birçok rütbeli asker ve “VATANPERVER” şahinler de vardı. Yeni bir devlet yapısını kurmak, ileriyi hedef seçen zihinleri bir çatı altında toplamak, vatan topraklarını düşman güçlerden kurtarmak, memlekete sükûnet getirmek kutsal görev olarak görülmekteydi. Peki, bu kutsal dava ne oldu, kime veya kimlerin işini daha çok gördü, gerçekten söylendiği gibi, ülke menfaatlerine katkısı oldu mu ya da birlik ve beraberliği bu cemiyet sağladı mı? Cevap: HAYIR! Ne oldu? Alman hayranı Enver Paşa ülkeyi kurtarayım düşüncesiyle, memleketi acı bir sona sürükledi. Arkasında karmaşık ve bir o kadar da mafyavari tiplemeler bıraktı. Ya kardeşim bu olay silsilesinin kürt Meselesi ile ilgisi nedir diye düşünüyor olabilirsiniz. Merak etmeyin hepsini tek tek açıklayacağım. İttihat ve Terakki zihniyetinin Kürt meselsiyle ilgisi şu: Bu cemiyet 1868’de Mason locası, Fransa ve İngiltere üçgeni tarafından kurgulandı ve 1889 yılında kurduruldu. Masonlar finansman sağlayacak, Fransızlar da fikir aşılayacaktı. İngiltere ne yapacaktı? Her zamanki gibi puslu bir hava oluşturacaktı. Yani ülkeyi dinle, ırkla, laik, anti laikle, alevi, Sünni ile çatıştırarak, tarihi fırsatları değerlendirmek istiyorlardı. İstenilen her şeyin tek tek periyodik...

Devamını Oku

Sınavlar Kalkmalı mı?

Hayatımızın her aşamasında sınavlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bu serüven ilkokuldan başlar, hayat ışığımızı kaybedene kadar da devam eder. Heyecanın en üst sınırını zorlayan bu sınavlar, kimini sevindiriyor, kimini ise hayal kırıklığına uğratıyor. Olumlu ile olumsuzu içinde barındıran sınavlar, bir yönden de insan psikolojisini etkilemesi açısından da önem arz etmektedir. Mahalle baskısının zirve yaptığı bu süreçte, bir öğrenciden başarı beklemek, dağcı olmayan birinden Everest Tepesi’ne çıkmasını beklemekle eş değerde görüyorum. Neden mi? Mahalli tabirlerle bir örnekle açıklamaya çalışayım. Ayşe teyze oğlunuz öğretmen oldu mu? Cevap: hayır, KPSS sınavına hazırlanıyor. Tabi bu arada da öğretmen adayı harıl harıl ders çalışmakta tüm konuşulanları da duymaktadır. Komşu: Ayşe teyze inşallah kazanır, inşallah kızım tek ümidimiz Ahmet oğlum. Biz, yemedik giydirdik, her şeyimizden kıstık sırf çocuğumuz başarılı olsun diye 22 yaşına kadar çocuğumuzun her şeyini karşıladık. Şimdi sıra onda, bizi inşallah mahcup etmez. Örneğindeki adaydan, başarılı bir sonuç beklemek sizce mantıklı mıdır? Elinizi vicdanınıza koyup bu soruya verilecek cevabı düşünmenizi tavsiye ediyorum. Sınavların kendi içerisindeki zorluklarının yanında, çevresel etkilerinin de “Zihin Kirlenmesine” neden olduğu açıkça görülmektedir. Öyleyse ne yapılmalı? Tüm sınavlar kaldırılmalı mı, yoksa yeniden düzenlenmeli mi? Elbette ki, yeniden şekil verilmeli. Nasıl mı? Üniversiteye alım yapılırken, ileriyi düşünerek öğrenci alımları yapılmalı. Yoksa meydanlara çıkıp her ilde üniversite açtık, üniversitesiz şehir bırakmadık gibi muazzam boş konuşmalarla iş yürümez. Öncelikle bir sistem oluşturacaksınız. Temelsiz bir bina ayakta durmaz. Abbasilerden, Selçuklulara ve Osmanlı Devleti dönemlerindeki eğitim...

Devamını Oku